14. Hukuk Dairesi 2015/6499 E. , 2018/261 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 19.04.2011 gününde verilen dilekçe ile baz istasyonunun kaldırılması talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 16.05.2013 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün evrak incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Yapılan yargılamaya, toplanan delillere ve dosya içeriğine göre, mahkeme kararı ve dayandığı gerekçeler usul ve yasaya uygun bulunduğundan yerinde olmayan temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı onama harcının temyiz edene yükletilmesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 15.01.2018 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
(Muhalif)
K A R Ş I O Y
Dava, çekişmenin giderilmesi ve baz istasyonunun kaldırılması isteklerine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı; kayden maliki olduğu 7 ada 193 parsel sayılı taşınmazda mevcut binasına komşu davalı ..."e ait binada diğer davalı şirket tarafından baz istasyonu ve antenlerinin kurulduğunu, ancak anılan tesislerin sağlığına zarar verdiği gibi, cihaz ve makinelerin sebep olduğu aşırı gürültünün de çekilmez hale geldiğini ileri sürerek, baz istasyonu ve eklerinin bulundukları yerden kaldırılmasını ve bu konudaki muarazanın men"ini talep etmiştir.
Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacının dava konusu 7 ada 193 parsel sayılı taşınmazın 236/1996 payının maliki olduğuna dair tarihi "4.1994" olarak yazılı tapu senedi fotokopisi ekleyerek eldeki davayı açtığı, davalılar arasında düzenlenen 7 ada 193 parsel sayılı taşınmaza ilişkin kira sözleşmesi fotokopisinin dosyaya sunulduğu, getirtilen tapu kaydından ise, dava konusu 7 ada 193 parsel sayılı taşınmazda önce kat irtifakı tesis edilip, sonrasında da kat mülkiyetine çevrildiği ve davalı ..."nun 5 bağımsız bölüm nolu dubleks meskenin maliki olduğu, diğer bağımsız bölümlere ilişkin tapu kayıtlarının ise temin edilmediği, davacının sağlık yönünden hastahanelerden, kayıtlarının ve raporlarının dosya kapsamına alındığı anlaşılmaktadır. Diğer taraftan, yapılan keşif sonucu fen bilirkişisinin "davacı ve davalı ..."e ait binaların 7 ada 193 parsel sayılı taşınmazda olup, davalı ..."e ait bina üzerinde baz istasyonu kurulumu ve zeminde de 4 adet besleme ünitesinin bulunduğunu, baz istasyonu ve besleme ünitelerinin davacının binasına değişik yerlerden mesafesinin 5.50m-6.50m olarak ölçüldüğünü" bildirdiği; Üniversite elektrik elektronik mühendisliği bölümü öğretim üyesi bilirkişinin de "baz istasyonu antenlerinin yönleri ve ölçüm değerleri dikkate alındığında istasyonun mevcut haliyle çalıştırılmasının yürürlükteki yönetmeliğe aykırı bir durumunun tespit edilemediğini" belirttiği; davacı tanıklarının da özetle, davacıyla komşu binalarda oturmakta olduklarını, dava konusu baz istasyonunun gürültü çıkardığını ve bu gürültüden davacı ile kendilerinin rahatsız olduklarını, baz istasyonunun gece kıvılcım çıkarttığını, baz istasyonu kurulduktan sonra baş ağrısı çektiklerini, daha fazla yorgun düştüklerini ve yeterince dinlenemediklerini, daha fazla unutkan olduklarını, baz istasyonlarının halk arasında yaygın şekilde radyasyon yaydıkları ve kansere neden olduklarının söylendiğini, davacının daha hassas olup, bu olay nedeniyle gerek fiziki gerekse psikolojik olarak tedavi gördüğünü" ifade ettikleri görülmektedir.
Hemen belirtilmelidir ki; Kat Mülkiyeti Kanununun ek 1. maddesinde "Bu Kanunun uygulanmasından doğacak her türlü anlaşmazlık sulh mahkemelerinde çözümlenir" şeklinde görevli mahkeme belirlenmiş olup, mahkemece öncelikle dava konusu taşınmazın tüm bağımsız bölümlerinin maliklerini gösterir şekilde tapu kayıtlarının getirtilmesi, davacının kat maliki olması ve dava konusu baz istasyonu ve besleme ünitelerinin ortak alanda bulunması durumunda somut uyuşmazlığa Kat Mülkiyeti Kanunu hükümlerinin uygulanması gerektiği gözetilerek görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, anılan husus üzerinde durulmaksızın hüküm kurulması doğru değildir. Bilindiği gibi; görev, kamu düzenine ilişkin olup, yargılamanın her aşamasında re"sen gözetilir. 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 114/1-c maddesinde "mahkemenin görevli olmasının" dava şartı olduğu açıkça vurgulanmıştır.
Diğer taraftan, somut olaya Kat mülkiyeti Kanunu hükümlerinin uygulanması gerekmediği ve komşuluk hukukuna aykırılık hukuksal nedenine göre soruşturma ve değerlendirme yapılması gerektiğinin anlaşılması durumunda, yani kabule göre de; taraflar arasındaki uyuşmazlığın, çekişme konusu ve baz istasyonu olarak adlandırılan tesisten kaynaklanan bir zararın bulunup bulunmadığının tespiti ile zararın giderilmesi konusunda ne gibi önlem yada önlemlerin alınması gerektiğinin saptanmasıyla çözümlenebileceği açıktır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"nun emsal dosyalarla ilgili olarak verdiği kararlardan 30.05.2012 tarih ve 2012/4-147 Esas, 2012/327 Karar sayılı ilamında; "...öncelikle belirtmek gerekir ki Anayasa"nın 17.maddesinde “Yaşama hakkı”, 22. maddesinde “Haberleşme Hürriyeti”, 35.maddesinde “Mülkiyet Hakkı” düzenlenmiştir. Yine Anayasa"nın; Sağlık Hizmetleri ve Çevrenin Korunması başlıklı 56. maddesinde, herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu, çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemenin Devletin ve vatandaşın ödevi olduğu hükmüne yer verilmiştir. İnsan Hakları Evrensel beyannamesinin 25 maddesi de aynı yöndedir. Anayasa tarafından korumaya alınan “yaşama hakkı”, “haberleşme hürriyeti” ve “mülkiyet hakkı” gibi temel haklar arasında bir çatışma meydana gelmesi halinde bu durumun, yargılama makamları tarafından hassasiyetle değerlendirilmesi ve çatışan yararlar arasında öncelik düşüncesine dayalı bir denge kurulması gerekir. Dava konusu tesisin cep telefonlarının kullanımı için zorunlu olduğu ve bu tesisin geniş bir kitleyi ilgilendirmesi nedeniyle kamuya hizmet vermeyi amaçladığı tartışmasız ise de insan yaşamında tehlike yaratma ihtimalinin bulunması halinde insan yaşamına, sağlığına üstünlük tanınması gerekir. Başka bir deyişle; “Yaşama Hakkı” en kutsal ve birincil hak olup tehdit altında olma şüphesi dahi diğer Anayasal haklardan önce gözetilmesi gereğini doğurur. Aksi halde yaşam hakkının tehlikede olduğu bir yerde diğer tüm temel hak ve hürriyetlerin hiçbir değeri kalmayacaktır. Türk Medeni Kanunu"nun 737 vd. maddesinde ise komşuluk hukuku düzenlenmiş bu maddede herkese taşınmaz mülkiyetinden doğan yetkileri kullanırken komşularını olumsuz şekilde etkileyecek taşkınlıktan kaçınma yükümlülüğü getirilmiştir. Baz istasyonu yönetmeliğe uygun olarak çalıştırılsa dahi zararın veya zarar ihtimalinin bulunması halinde yönetmeliğe uygun olduğundan söz edilerek zarar verenin sorumluluktan kurtulması, kullanıma devam edilmesi sonucunu doğurmaz. Yönetmeliğe uygun değilse, zaten hukuka aykırılık gerçekleşmiş olacaktır. Hukuk kurallarındaki norm düzenlemesi itibariyle yönetmelik ve yönetmeliğe uygun bir işlem yapılsa bile buna karşın çevreye verilen zarardan eylemi gerçekleştirenin sorumlu olmayacağı sonucu doğmaz. Ayrıca yargıç uyuşmazlığın çözümünde yönetmeliğe değil, yasaya, genel hukuk kurallarına ve bu bağlamda sorumluluk ilkelerine göre karar vermek zorundadır. Bu bakımdan yönetmeliğe göre verilen sertifikayı bağlayıcı olarak kabul etmek mümkün değildir..." şeklinde açıklamalara yer verilmiştir.
Öte yandan, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi"nin 2011 yılına kadar olan içtihatlarında aynı görüşler vurgulanıp, ayrıca "...baz istasyonlarının cep telefonlarının kullanımı için zorunlu olduğu ve sağlamış olduğu iletişim hizmeti nedeniyle de geniş halk kitlelerine büyük yarar sağladığı tartışmasızdır. Ancak, bu yararın sağlanması nedeniyle kişilerin sağlığına zarar verilmesi hoş görülemez. Zira, anılan tesislerin radyasyon yaydığı bilinen bir gerçekliktir. Bu bakımdan, bu tesisten üçüncü kişilerle birlikte davacı da yararlanmış olsa, sağlanan yararla verilen zararın dengelenmesi genel bir hukuk kuralıdır. Yarar, haberleşmeyi amaçlamaktadır. Zararın ise, insan sağlığı ve yaşamı ile ilgili olduğu gözetildiğinde, ikinci değere önem verilmesi gerekmektedir. Bu tesislerin vermiş olduğu zararlardan tesisleri kuran ve işletenler sorumludur. Bu sorumluluk ise, kusura dayanmayan bir tehlike sorumluluğudur. Baz istasyonlarının ilgili yönetmelik hükümlerine uygun olarak kurulması, sertifika verilerek faaliyete geçirilmesi hallerinde dahi, zarar verdikleri takdirde zarara neden olanlar sorumluluktan kurtulamaz. Bu özelliği itibariyle tesisi kuranların ve işletenlerin yüksek özen yükümlülüğü bulunmaktadır. Aksi halde, en küçük bir özensizliğin maddi değerlerle ölçülemeyecek kadar ağır sonuçlar doğurması kaçınılmazdır. Bunun için zarar görenin zararını değil, tesis ve işletme sahibinin, tesisin işletilmesinden dolayı kişilere, bu bağlamda çevreye bir zarar vermediği ve herhangi bir olumsuz sonuç yaratmadığının kanıtlanması gerekir. Bu sonuç, genel sorumluluk kurallarının aksine olarak, işletmenin ağır tehlike doğuracak özelliğinden kaynaklanmaktadır...Öte yandan; hiçbir hizmet, insan yaşamı kadar öncelik ve hayati önem taşımaz. Diğer bir anlatımla, yararlı bir hizmetin karşılığı olarak insanın ölümü uygun bir sonuç olarak kabul edilemez. İnsan sağlığını tehlikeye atan bir hizmetin, kişi yaşamının önüne geçmesi ve ona üstünlük tanınması doğru bir yaklaşım olarak düşünülemez. Bu nedenle; tek başına ölçüm sonuçlarının düşük olması, baz istasyonunun zarar doğurmayacağı anlamına gelmeyeceğinden, ölçüm değerlerinin yanı sıra diğer koşulların bu bağlamda, tesisin kurulduğu yerin yerleşim yerlerine, okula, çocuk parkına ve davacıların evine olan yakınlığı ile davacıların ailesi ile birlikte evlerinde uzun süreli oturduklarının da göz önünde tutulması gerektiği de gözetilerek, dava konusu baz istasyonunun işletilmesinin çevre sakinlerine, dolayısıyla davacılara zarar verip vermediğinin araştırılması gerekir..." biçiminde baz istasyonu tesis eden ve işletenin sorumluluğunun kapsamı açıklanmıştır.
Somut olaya gelince; her ne kadar mahkemece tıp alanında uzman bilirkişiden rapor alınmamış ise de; alınan bilirkişi raporlarından davaya konu baz istasyonunun ve besleme ünitelerinin davacının konutuna çok yakın mesafede ve yerleşim alanı içerisinde bulunduğu, davacının çeşitli hastahanelerde tedavi gördüğü, davacının ve yakın binalarda oturan tanıkların sürekli baş ağrısı çektikleri dosya kapsamıyla sabittir. Öyleyse; anılan tesisin yaydığı radyasyon, referans değerlerin altında olsa bile, meskun alanlarda yarattığı radyasyondan dolayı, bu alanlarda uzun süreli radyasyona maruz kalacak insanların sağlığının olumsuz yönde etkileneceği, kısa zaman dilimi içinde olmasa dahi uzun zaman diliminde zarar verebileceği, bu riskin varlığı durumunda dahi böyle bir duruma müsaade edilemeyeceği, bu nitelikteki bir istasyonun halen bulunduğu yerde kullanılması sakıncalı olup, bunun daha uygun ve yerleşim çevresinden daha uzakta kurulması gerektiği sonucuna varılmalıdır. O halde; yukarıda değinilen ilkelerle dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; çekişmeli baz istasyonunun ve besleme ünitelerinin bulunduğu yer, konumu ve davacının meskenine olan yakınlığı itibariyle; -özellikle son zamanlarda ülke genelinde ortaya çıkan ve medyada zaman zaman yer alan olumsuz vakıaların çoğaldığı da gözetildiğinde- davacının oturmakta olduğu binada ve çevre binalarda yaşayanlar için sağlık bakımından uzun süreç içeresinde çok ciddi hastalıklara yakalanabilecekleri konusunda büyük endişeye neden olduğu ve bunun da psikolojik yapılarında tedirginlik ve ümitsizlik yaratarak, kişilerin çalışmalarını ve sağlık değerlerini olumsuz yönde etkilediği, bu haliyle davacının zarar gördüğü dikkate alınarak davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu üzere hüküm kurulması da isabetsizdir. Yine, davacı gürültü nedeniyle zarar gördüğünü de ileri sürmüş ve tanıkları da bu iddayı doğrulamış olmalarına rağmen, mahkemece bu konuda yeterli soruşturma ve inceleme yapılmaması ve bu hususun değerlendirilmemesi de doğru değildir.
Hal böyle olunca; yerel mahkeme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle bozulması gerektiği görüşünde olduğumdan sayın çoğunluğun onama kararına iştirak edemiyorum.