10. Hukuk Dairesi 2020/7201 E. , 2021/1707 K.
"İçtihat Metni"
Mahkemesi :İş Mahkemesi
İş kazası sonucu sürekli iş göremezliğe uğrayan sigortalının hak sahiplerinin maddi ve manevi zararlarının giderilmesi davasının yapılan yargılaması sonunda; (kapatılan) 21. Hukuk Dairesinin kararı sonrası bozmaya uyularak ilâmda yazılı nedenlerle asıl ve birleşen davada maddi tazminat istemlerinin reddine, manevi tazminat isteminin ise kısmen kabul ve kısmen reddine ilişkin hükmün süresi içinde taraflar vekillerince temyizen incelenmesi ve davacı ile davalı ...Ş. avukatlarınca duruşma talep edilmesi üzerine, dosya incelenerek, işin duruşmaya tâbi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 16.02.2021 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü duruşmalı temyiz eden davalı ...Ş. adına Av. ... ve duruşmalı temyiz eden davacı ... adına Av. ... ile davalı ... Ltd. Şti. adına Av. ... geldiler. Duruşmaya başlanarak, hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek aynı günde Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici nedenlerle temyiz kapsam ve nedenlerine göre, davalılar vekillerinin tüm temyiz itirazları ile davacı vekilinin ise aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-Taraflar arasında vakıf sandığı emeklisi olan davacıya bağlanan gelirin maddi tazminat alacağından tenzili noktasında uyuşmazlık bulunduğu anlaşılmaktadır.
17.07.1964 tarih ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun yürürlüğe girmesi üzerine Geçici 20.maddesi kapsamında “Bankalar, sigorta şirketleri, ticaret ve sanayi odaları ve borsalar veya bunların teşkil ettikleri birlikler personelinin malûllük, yaşlılık ve ölümlerinde yardım yapmak üzere bu kanunun yayımı tarihine kadar tesis veya dernek olarak kurulmuş bulunan sandıklar, bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren… bu personelin, iş kazalarıyla meslek hastalıkları, hastalık, analık, malûllük, yaşlılık ve ölüm, eşlerinin analık, eş ve çocuklarının hastalık hallerinde, en az bu kanunda belirtilen yardımları sağlayacak, birer tesis (vakıf) haline getirildikleri takdirde, bu teşekküllerin ve sandıkların personeli 506 sayılı Kanun uygulanmasında sigortalı sayılmayacakları” belirtilmektedir.
5510 sayılı Kanunun kanun döneminde uygulanma imkanı olan 5754 sayılı Kanunun 73. Maddesi ile 5510 sayılı kanuna eklenen geçici 20.maddesinde yukarıda belirilen sandık sigortalıları ile ilgili düzenleme yapılarak, maddenin 1. Fıkrasında “sigorta ve reasürans şirketleri, ticaret odaları, sanayi odaları, borsalar veya bunların teşkil ettikleri birlikler personeli için kurulmuş bulunan sandıkların iştirakçileri ile aylık veya gelir bağlanmış olanlar ile bunların hak sahipleri herhangi bir işleme gerek kalmaksızın bu maddenin yayımı tarihinden itibaren üç yıl içinde Sosyal Güvenlik Kurumuna devredilerek bu Kanun kapsamına alınır. Üç yıllık süre Bakanlar Kurulu Kararı ile en fazla iki yıl daha uzatılabilir. Devir tarihi itibarıyla sandık iştirakçileri bu Kanunun 4 üncü maddesinin (a) bendi kapsamında sigortalı sayılırlar”. 4. Fıkrasında: “Devir işlemi tamamlanıncaya kadar, sandık iştirakçileri, sandıktan aylık ve gelir alanlar ile bunların hak sahiplerinin sağlık ve sosyal sigorta yardımlarının sağlanması ile primlerinin tahsil edilmesine, ilgili sandık mevzuat hükümlerine göre sandıklarca ve sandık iştirakçilerini istihdam eden kuruluşlarca devam edilir”. 11.fıkrasında: “Bu Kanunun kısa vadeli sigorta kolları ve Genel Sağlık Sigortası hariç diğer hükümleri bakımından; vakıf senetlerinde bu Kanuna aykırı hükümler bulunması halinde, bu Kanunun yürürlük tarihi itibariyle bu Kanun hükümleri uygulanır.” düzenlemeleri yer almaktadır.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunun 55. Maddesinde ise “destekten yoksun kalma zararları ile bedensel zararlar, bu Kanun hükümlerine ve sorumluluk hukuku ilkelerine göre hesaplanır. Kısmen veya tamamen rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri ile ifa amacını taşımayan ödemeler, bu tür zararların belirlenmesinde gözetilemez; zarar veya tazminattan indirilemez.” hükmüne yer verilmiştir.
Adalet Komisyonu"nun 55. madde gerekçesine göre; “sosyal güvenlik ödemelerinin, denkleştirme (indirim) işlevi görebilmesi, onun sorumluluğu doğuran olaya sebebiyet verenlere rücu edilebilmesine bağlıdır. Bu kural gereği, rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri; teknik arıza, tam kaçınılmazlık hallerindeki ödemeler, bu tazminatlardan indirilemez. Bağlanan gelirlerin, işçinin kusuru ve kaçınılmazlık gibi nedenlerle rücu edilemeyen kısmı da indirilemez. Bir kısmı rücu edilemeyen miktar dahi denkleştirilemeyeceği gibi, zarar görenin kusuruna (müterafik kusura) yansıyan sosyal güvenlik ödemeleri, tahsis tarihinden sonra meydana gelen sosyal güvenlik ödemelerindeki artışlar, kısmi kaçınılmazlık ve teknik arıza halindeki ödemeler ve benzerleri rücu edilemediğinden bu miktarlar dahi denkleştirilemez.”
Öte yandan, 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Kanunun 2. maddesine göre “Türk Borçlar Kanununun kamu düzenine ve genel ahlaka ilişkin kuralları, gerçekleştirildikleri tarihe bakılmaksızın bütün fiil ve işlemlere uygulanır” Dairemizin ve giderek Yargıtay"ın yerleşmiş görüşleri, Kurumca bağlanan gelirlerin peşin sermaye değerinin ve geçici iş göremezlik ödeneklerinin hesaplanan zarardan indirilmesi, Kurumun rücu hakkının korunması ve mükerrer ödemeyi önleme ilkesine dayandığından, kamu düzenine ilişkin olarak kabul edilmiştir. Kaldı ki, 6098 sayılı Kanunun 55. maddesi de emredici bir hükme yer verdiğinden gerçekleştiği tarihe bakılmaksızın tüm fiil ve işlemlere uygulanmalıdır.
Anayasa Mahkemesinin 21.03.2007 gün ve 26649 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 23.11.2006 gün ve E: 2003/10, K: 2006/106 sayılı Kararı ile 26. maddedeki “sigortalı veya hak sahibi kimselerin işverenden isteyebilecekleri miktarla sınırlı olmak üzere...” bölümünün Anayasaya aykırılık nedeniyle iptaline karar verilmiştir. 26. maddedeki anılan cümlenin iptali ile Kurumun rücu hakkının yasadan doğan kendine özgü ve sigortalı yada hak sahiplerinin hakkından bağımsız basit rücu hakkına dönüşmüş olması karşısında, rücu davasında, ilk peşin değerli gelirin tazmin sorumlularının kusuruna isabet eden miktarla sınırlı şekilde hüküm kurulması gerekir.
Anayasa Mahkemesinin iptal kararının gerekçesinde, açıkça gelirlerde meydana gelen artışların istenemeyeceği belirtilmiştir.
Bu nedenle, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra 26. maddeye dayanılarak açılan rücu davalarında artışlar istenemeyeceğine göre, böyle bir ibare bulunmayan 10. maddeye dayanan rücu davalarında da gelirlerdeki artışların istenemeyeceği açıktır. HGK.19.03.2008 gün ve 2008/10-254E.-2008/266 K. sayılı Kararı da bu yöndedir.
Ayrıca 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 26. maddesinde hükme bağlanan ve uygulamada “taleple bağlılık” kuralı olarak bilinen ilke uyarınca yasaların öngördüğü ayrık durumlar hariç hâkim, her iki tarafın iddia ve savunması ile bağlıdır. Ondan fazlasına veya başka bir şeye hüküm veremez.
Eldeki davada, davacının 16.08.2006 tarihinde işveren ... Bankası A.Ş. nezdinde çalışması sırasında, iş kazası geçirerek %64 oranında sürekli iş göremezliğe uğradığı, davacının işveren nezdindeki çalışmasının malulen emeklilik nedeniyle sonlandığı ve davacıya 01.11.2007 tarihinden itibaren ... Bankası A.Ş. Mensupları Emekli Sandığı Vakfından ve ... Bankası Mensupları Munzam Emekli Sanığı Vakfından, malulen emekli aylıkları ve iş kazası sürekli iş göremezlik geliri bağlandığı, 10.01.2019 tarihli hesap raporunda davacının maddi tazminat alacağı hesap edilmekle beraber; vakıf sandığı tarafından bağlanan aylık ve gelirin son peşin sermaye değeri dikkate alındığında maddi tazminat alacağının karşılandığına işaret edildiği, mahkemece bu hesap raporuna itibar edilerek asıl ve birleşen davadaki maddi tazminat talepleri reddedildiği anlaşılmaktadır. Yukarıdaki açıklamalar kapsamında maddi tazminat alacağından tenzil edilmesi mümkün ödemelerin rücu edilebilen sosyal güvenlik ödemeleri olduğu bu kapsamda sandık tarafından yapılan geçici iş göremezlik ödemeleri ile bağlanan gelirin ilk peşin sermaye değerinin rücuya kabil kısmının tenzili ile yetinilmesi gerekirken, hesap raporunda işaret edilen gelirin tenzili ile davacının alacağının karşılandığının kabulü hatalı olmuştur.
Bu açıklamalar doğrultusunda mahkemece yapılacak iş davacının maddi tazminat alacağının tespitinde, davacıya ... Bankası A.Ş. Mensupları Emekli Sandığı Vakfından bağlanan gelirin ilk peşin sermaye değeri ile davacıya geçici iş göremez kaldığı süre için yapılan ödemelerin rücuya kabil kısımlarını gözeterek, sadece bu miktarı maddi tazminat hesabından tenzil etmek; öte yandan davacı vekilinin 09.07.2018 tarihli dilekçesiyle maddi tazminat alacağını 287.351,85 TL olarak daraltmasına ilişkin beyanını da gözetip, taleple bağlılık ilkesine riayet ederek davacının maddi tazminat alacağını belirlemekten ibarettir.
Mahkemece, açıklanan bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın, yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve yerel mahkeme hükmü bozulmalıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde temyiz eden davacı ..."a iadesine, aşağıda yazılı temyiz harcının davalılardan alınmasına, davacı avukatı yararına takdir edilen 3.050,00 TL duruşma avukatlık parasının davalılardan ... Bankası A.Ş."ne yükletilmesine, 16/02/2021 gününde oybirliği ile karar verildi.