11. Ceza Dairesi 2019/10500 E. , 2019/9891 K.
"İçtihat Metni"Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’nün 18.11.2019 tarih ve 2019/14452 sayılı kanun yararına bozma istemine atfen, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 02.12.2019 tarih ve KYB-2019/117901 sayılı ihbarname ile;
Sahte fatura düzenlemek ve defter, kayıt ve belgeleri gizlemek suretiyle Vergi Usul Kanunu"na muhalefet suçlarından sanık ..."ın, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu"nun 359/a-2, 359/b ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 43. maddeleri uyarınca 18 ay ve 3 yıl 9 ay hapis cezaları ile cezalandırılmasına dair Küçükçekmece 16. Asliye Ceza Mahkemesinin 18/03/2019 tarihli ve 2017/32 esas, 2019/335 sayılı kararının,
"1-Sanık hakkında "2011 ile 2015 takvim yılları arasında sahte fatura düzenleme, 2016 yılında da defter ve belgeleri gizleme" suçlarından açılan kamu davasında; sanığın, işsiz olduğunu ve olay tarihinde uyuşturucu madde kullandığını, ismini hatırlamadığı iki kişinin kendisine 200 Türk lirası verip kimlik bilgilerini kullanarak şirket açacaklarını söylediklerini, kendisinin de paraya ihtiyacı olduğu için kabul ettiğini, söz konusu şirketin hangi alanda faaliyet yürüttüğünü bilmediğini, şirketle alakasının olmadığını bu nedenle istenilen belgeleri de ibraz edemediğini savunması karşısında; benzer bir olay nedeniyle Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 20/02/2019 tarihli ve 2016/5243 esas, 2019/1693 karar sayılı ilâmında belirtildiği üzere, gerçeğin kuşkuya yer bırakmayacak şekilde tespiti bakımından, sahte olduğu iddia olunan faturaları kullanan şirket yetkilileri veya kişiler tanık sıfatıyla dinlenerek, suça konu faturaları hangi hukukî ilişkiye dayanarak kimden aldıklarının, sanığı tanıyıp tanımadıklarının sorulması, gerektiğinde faturalardaki yazı ve imzaların sanığın eli ürünü olup olmadığı hususunda bilirkişi incelemesi yaptırılması ve toplanan deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre sanığın hukukî durumunun takdir ve tayini gerektiği gözetilmeden eksik araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulmasında,
2-Kabule göre de, sahte fatura düzenlemek suretiyle Vergi Usul Kanunu"na muhalefet suçunun her bir takvim yılı için ayrı suç olarak kabulü ile ceza tayininin gerektiği, sanığın 2011 ile 2015 yılları arasında her bir takvim yılında işlemiş olduğu sahta fatura düzenleme suçu nedeniyle ayrı ayrı cezalandırılması gerektiği; ancak aynı takvim yılı içerisinde sanık tarafından birden fazla sahte fatura düzenlenmesi halinde 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu"nun 43. maddesinde düzenlenen zincirleme suça ilişkin hükümlerin uygulanabileceği gözetilmeden yazılı şekilde eksik ceza tayininde, isabet görülmediğinden” bahisle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca, bozulması istenilmiş olmakla,
Dosya incelendi, gereği görüşüldü:
5271 sayılı CMK’nin 309. maddesi uyarınca hâkim veya mahkemece verilip, istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddî hukuka veya muhakeme hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtayca bozulması talebini, kanuni nedenlerini de açıklayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması talebini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak Yargıtay ilgili ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtayca yerinde görülmesi halinde karar veya hüküm kanun yararına bozulacak, yerinde görülmezse talep reddedilecektir.
Böylece ülke genelinde uygulama birliği sağlanacak, hakim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıklar, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmiş olacaktır.
Bozma sonrası yapılacak işlemler ve bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ile bozma kararının etkileri ise, bozulan hüküm veya kararın türü ve bozma nedenlerine göre ayrıma tabi tutularak maddenin 4. fıkrasında ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.
Buna göre bozma nedenleri;
5271 sayılı CMK"nin 223. maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise, 309. maddesinin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca; kararı veren hâkim veya mahkemece gerekli inceleme ve araştırma sonucunda, yeniden karar verilecektir. Bu halde, yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi, davanın esasını çözen bir karar da bulunmadığı için verilecek hüküm veya kararda, lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir.
Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin olması halinde ise, anılan fıkranın (b) bendi uyarınca, kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilecek, ancak bu halde verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacaktır. Davanın esasını çözen mahkûmiyet dışındaki diğer hükümlerin bozulmasında ise, (c) bendi uyarınca aleyhte sonuç doğurucu herhangi bir işlem yapılamayacağı gibi, yeniden yargılama yapılması yasağı nedeniyle kanun yararına bozma kapsamında yeniden yargılama da gerekmeyecektir.
Aynı kanun maddesinin 4. fıkrasının (d) bendi uyarınca, bozma nedeninin hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektirmesi halinde cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektirmesi halinde ise bu hafif cezaya Yargıtay ilgili ceza dairesince doğrudan hükmedilecektir. Bu halde de yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, Yargıtay ceza dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip gereken kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi gerekmektedir.
Görüldüğü üzere, bir karar veya hükmün hangi hallerde kanun yararına bozulabileceği, kanun yararına bozma kararının ilgili aleyhine sonuç doğurup doğurmayacağı, bozma sonrasında kararı veren hâkim veya mahkemede yeniden inceleme, araştırma ve yargılama yapılıp yapılamayacağı, hangi hallerde Yargıtay’ın doğrudan hükmetme yetkisinin bulunduğu, 5271 sayılı CMK’nin 309. maddesinde sıralı ve ayırıcı biçimde düzenlenmiştir. Kanun yararına bozma, kesinleşen hüküm yönünden hüküm tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan gerek usul, gerekse maddi hukuka ilişkin hukuka aykırılıkların giderilmesi ile sınırlıdır. Dava konusu olayda mahkemece kanıtların toplanıp değerlendirilmesi yapıldıktan sonra verilen hükümde, eksik incelemeye dayalı olarak karar verildiğinden bahisle kanun yararına bozma yoluna başvurulması mümkün değildir. Zira böyle bir durumda ortada hukuka aykırılık hali bulunmamakta olup, varolan kanıtların mahkûmiyete yeterli olup olmamasına ilişkin değerlendirme yanlışlığından kaynaklanan bir uyuşmazlık hali söz konusudur.
Bu açıklamalar ışığında incelenen dosya içeriğine göre; sanık ... hakkında kurulan mahkûmiyet hükümlerine ilişkin istemde belirtilen nedenlerin kanun yararına bozma yolunda ileri sürülemeyeceği anlaşıldığından, Küçükçekmece 16. Asliye Ceza Mahkemesi‘nin 18.03.2019 tarihli 2017/32 Esas ve 2019/335 Karar sayılı ilamına yönelik kanun yararına bozma istemine atfen düzenlenen ihbarnamedeki düşünce yerinde görülmediğinden REDDİNE, mahalline gönderilmek üzere dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına İADESİNE, 23.12.2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.