Esas No: 2019/158
Karar No: 2019/1187
Karar Tarihi: 14.11.2019
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2019/158 Esas 2019/1187 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
Taraflar arasındaki “işçilik alacakları” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Gebze 3. İş Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 22.12.2015 tarihli ve 2014/628 E., 2015/766 K. sayılı kararın temyizen incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 28.04.2016 tarihli ve 2016/12159 E., 2016/10770 K. sayılı kararı ile;
“…A) Davacı İsteminin Özeti:
Davacı; 2003 yılından itibaren Laferge Aslan Çimento A.Ş de çalışmaya başladığını, 2004 yılında merkez ofis de iş geliştirme sorumlusu olarak çalıştığını, 2008 yılında...Tesisi sorumlusu olduğunu ve aynı zamanda da merkez ofis çalışanı olarak her iki görevi de birlikte yürütmeye devam ettiğini, 2006-2007 yıllarında patlayıcı madde sorumlusu bulunduğunu, normal mesai dışında patlayıcı madde taşıması sırasında haftada 2 gün 06:00-22:00 saatleri arasında çalışmasının olduğunu, çalışma döneminde normal olarak haftada 5 gün 08:00-19:00 saatleri arasında çalıştığını, fazla çalışması olduğu halde ücretinin ödenmediğini, normal çalışmasının dışında ayrıca her cumartesi çalıştığını, bu ücretlerin de ödenmediğini iddia ederek, fazla mesai ve hafta tatili ücretleri alacaklarının davalıdan tahsilini talep etmiştir.
B) Davalı Cevabının Özeti:
Davalı; ücret alacaklarına ilişkin zamanaşımı süresi 5 yıl olduğunu, bu nedenle iddia edilen ücret alacaklarının zamanaşımına uğradığını, davacı ile yapılan iş sözleşmesinin hafta tatili, genel tatil ücreti, yasal fazla çalışmaya ait ücretlerin maktu ücret kapsamında oluğunu, bu nedenle davacının fazla çalışma, bayram ve tatil alacaklarına ilişkin olarak müvekkil şirketten alacağı bulunmadığını, davacı tarafın yönetici olmadığını, yaptığı işin teknik bir iş olduğunu, mesaisini ve çalışma şeklini tamamen kendisinin belirleyeceği bir pozisyonda çalıştığını, davacının 14/04/2010 tarihinde imzaladığı ibraname ile 2003-13/04/2010 tarihine kadar tüm yasal haklarını aldığı yönünde şirketi ibra ettiğini savunarak davanın reddini talep etmiştir.
C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak davanın kabulüne karar verilmiştir. Tarafların temyiz itirazları üzerine Dairemizin 30.06.2014 tarihli 2012/22320 E: , 2014/22453 K: sayılı ilamı ile karar bozulmuş, mahkemece bozma ilamına uyma kararı verilmiş ve yapılan yargılama sonunda toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, fazla mesai alacağı talebinin kısmen kabulüne, hafta tatili alacağı talebinin reddine karar verilmiştir.
D) Temyiz:
Kararı, taraflar vekilleri temyiz etmiştir.
E) Gerekçe:
1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre davalının tüm, davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Fazla mesai alacağı hesaplanırken, bilirkişi tarafından hesaplanan toplam miktar üzerinden takdiri indirim yapıldıktan sonra davacının talebi bakiye kalan bu miktarlardan düşük olduğundan, davacının fazla mesai alacağına ilişkin talebinin tamamının kabul edilmesi gerekirken yapılan kısmi talepten takdiri indirim yapılarak hüküm kurulması hatalıdır....”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava; işçilik alacaklarının tahsili istemine ilişkindir.
Davacı vekili; müvekkilinin davalıya ait iş yerinde çalıştığını, fazla çalışma yaptığı ve hafta tatillerinde çalıştığı hâlde ücretlerinin ödenmediğini ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 15.000,00TL fazla çalışma, 25.000,00TL hafta tatili alacağının davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davacı vekili 27.03.2012 harç tahsil tarihli ıslah dilekçesi ile, fazla çalışma bedelinin 5.000,00TL artırarak 20.000,00TL’ye çıkardığını, hafta tatili çalışma bedelini ise 15.000,00TL artırarak 40.000,00TL’ye çıkardığını belirtmiştir.
Davalı vekili; davacının talep konusu alacaklarının bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece 20.04.2012 tarihli ve 2011/485 E., 2012/247 K. sayılı ilk kararda; davacının fazla çalışma ve hafta tatili ücret alacaklarının bulunduğu, %30 oranında karineye dayalı indirim yapıldığı belirtilerek davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Taraf vekillerinin temyizi üzerine Özel Dairece 30.06.2014 tarihli ve 2012/22320 E., 2014/22453 K. sayılı ilk bozma kararında; tarafların sair temyiz itirazlarının reddine karar verildikten sonra 2 nolu bentte mahkemece davacının 5 günlük çalışması fazla çalışma kapsamında değerlendirilirken 6. gün çalışması hafta tatili olarak değerlendirildiği, davacının Cumartesi çalışmalarının da fazla çalışma alacağı kapsamında değerlendirilmesi gerektiği; 3 nolu bentte dosya kapsamı ve tanık anlatımlarına göre hafta tatili talebinin reddi gerektiğinin gözetilmemesi; 4 nolu bentte ise talep edilen miktarlara dava ve ıslah tarihlerinden itibaren ayrı ayrı faize hükmedilmesi gerekirken tamamına dava tarihinden itibaren faiz yürütülmesinin de hatalı olduğu gerekçeleri ile karar bozulmuştur.
Mahkemece 22.12.2015 tarihli ve 2014/628 E., 2015/766 K. sayılı ikinci kararda; Özel Daire bozma kararına uyularak ek bilirkişi raporu alındığı, ilk kararda hafta tatili kapsamında değerlendirilen Cumartesi günü çalışmaları, hafta tatili kapsamından çıkarılarak davacının haftanın 6 günü çalıştığının kabulü ile fazla çalışma kapsamında değerlendirildiği, yapılan hesaplama sonucunda davacının 43.594,70TL net fazla çalışma alacağının bulunduğu tespit edilmiş olup, ilk kararda hafta tatili kapsamında değerlendirilen Cumartesi çalışmasının hesap dışı bırakılması neticesinde davacının hafta tatili alacağı bulunmadığının anlaşıldığı, her ne kadar davacı vekilince Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) üzerinden gönderilen 21.04.2015 tarihli dilekçe ile tüm taleplerini fazla çalışma bedeli olarak ıslah ettiğini, daha önce 45.000,00TL alacak üzerinden harç yatırılmış olduğundan ıslah talebinin kabulünü talep ettiği ve bu suretle bozma kararı sonrasında ikinci bir ıslah talebinde bulunduğu anlaşılmakta ise de, kesin mahiyetteki bozma kararı sonrasında ikinci bir ıslah dilekçesi verilmesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle fazla çalışma ücreti olarak 43.594,70TL net alacağın taleple bağlı kalınarak, 20.000,00TL’sine bu bedel üzerinden takdiren %30 oranında indirim yapılarak 14.000,00TL net alacağın, faizi ile birlikte tahsiline, fazla talebin reddine, hafta tatili ücreti talebinin ise reddine karar verilmiştir.
Taraf vekillerinin temyizi üzerine hüküm, Özel Dairece yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Mahkemece 26.07.2016 tarihli ve 2016/448 E., 2016/649 K. sayılı direnme kararında; somut uyuşmazlıkta davacının fazla çalışma iddiasının tanık anlatımlarına dayandığı ve bu durumda yerleşik Yargıtay uygulamaları gereğince yüzde otuz oranında indirim yapılmasında hukuka aykırı bir durum olmadığı kanaatiyle önceki kararda direnilmiştir.
Direnme kararı taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda fazla çalışma alacağı hesaplanırken bilirkişi tarafından hesaplanan toplam miktar üzerinden karineye dayalı indirim yapıldıktan sonra davacının talebinin bakiye kalan bu miktarlardan düşük olması hâlinde, davacının fazla çalışma alacağına ilişkin talebinin tamamının mı yoksa kısmi talepten indirim yapılarak mı hüküm kurulması gerektiği noktasında toplanmaktadır.
I-Davalı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Yerel mahkemece davanın kısmen kabulüne dair kurulan hüküm taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiş olup, davalı vekilinin temyiz itirazları Özel Dairece değerlendirilerek reddedilmiştir.
Bu durumda, direnmeye esas hükmü temyiz eden ancak temyiz itirazları reddedilmiş olan davalı bakımından hüküm kesinleşmiştir. Açıklanan bu nedenle temyiz itirazları reddedilen davalı vekilinin direnme kararını temyizde hukuki yararı bulunmamaktadır.
Hukuki yarar ise dava şartı olduğu kadar temyiz istemi için de aranan bir şarttır.
O hâlde, davalı vekilinin direnme hükmüne yönelik temyiz isteminin hukuki yarar yokluğu nedeniyle reddi gerekir.
II-Davacı vekilinin temyiz itirazlarına gelince;
Uyuşmazlığın çözümünde öncelikle kısmi dava kavramı üzerinde durmakta yarar vardır.
Kısmi dava, aynı hukuki ilişkiden kaynaklanan alacağın veya hakkın tamamının değil de, belirli bir kısmının talep edilerek açıldığı davalardır. Bir davanın kısmi dava olarak nitelendirilebilmesi için alacağın tümünün aynı hukuki ilişkiden doğmuş olması ve alacağın şimdilik belirli bir kesiminin dava edilmesi gerekir. Diğer bir söyleyişle, bir alacak hakkında daha fazla bir miktar için tam dava açma imkânı bulunmasına rağmen, alacağın bir kesimi için açılan davaya ""kısmi dava"" denir.
Kısmi dava açılabilmesi için talep konusunun bölünebilir olması gerekli olup, açılan davanın kısmi dava olduğunun dava dilekçesinde açıkça yazılması gerekmez. Dava dilekçesindeki açıklamalardan davacının alacağının daha fazla olduğu ve istem bölümünde “fazlaya ilişkin haklarını saklı tutması” ya da “alacağın şimdilik şu kadarını dava ediyorum” demesi, kural olarak yeterlidir (Hukuk Genel Kurulunun 02.04.2003 tarihli ve 2003/4-260 E., 2003/271 K. sayılı kararı; Pekcanıtez, H./Atalay, O./Özekes, M.: Medeni Usul Hukuku, 12. Bası, s. 320; Kuru, B./Arslan, R./Yılmaz, E.: Medeni Usul Hukuku, 22. Bası, s. 286).
Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda (HUMK) açıkça kısmi dava düzenlenmemiştir. Ancak 1086 sayılı Kanun’un yürürlükte olduğu dönemde kısmi dava açılması mümkün bulunmaktadır. Çünkü, alacak hakkının bir bölümünün dava edilip geriye kalan kısmının ikinci bir dava ile istenmesini engelleyen bir hüküm bulunmamaktadır. Bu nedenle 1086 sayılı Kanun döneminde “fazlaya ilişkin haklarını saklı tutması” ya da “alacağın şimdilik şu kadarını dava ediyorum” denilerek kısmi dava açılabilmesi mümkündür.
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 109. maddesinde ise kısmi dava ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Buna göre;
“(1) Talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmı da dava yoluyla ileri sürülebilir.
(2) (Mülga: 1/4/2015-6644/4 md.)
(3) Dava açılırken, talep konusunun kalan kısmından açıkça feragat edilmiş olması hâli dışında, kısmi dava açılması, talep konusunun geri kalan kısmından feragat edildiği anlamına gelmez.” şeklindedir.
Maddenin birinci fıkrasında, kısmi dava kurumunun ne zaman işlerlik kazanabileceği hususu hüküm altına alınmıştır. Bu düzenleme çerçevesinde, talep konusu niteliği itibarıyla bölünebiliyor ise onun sadece bir kısmının dava yoluyla ileri sürülmesi mümkün olacaktır. Alacağın tamamı aynı hukuki ilişkiden doğup, şimdilik sadece bir kesimi dava ediliyorsa kısmi davadan söz etmek gerekecektir. Bu dava çeşidine müracaat edebilmek için talebin konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olması gerekir.
Anılan maddenin ikinci fıkrası “Talep konusunun miktarı, taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli ise kısmi dava açılamaz.” şeklindeyken 01.04.2015 tarihli 6644 sayılı Kanunun 4. maddesi ile yürürlükten kaldırılmıştır.
Maddenin üçüncü fıkrasında ise dava açılırken fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmasına ilişkin bir kayda yer verilmemiş olmasının, dava dışı tutulan kesim bakımından feragat edilmesi anlamına gelmeyeceği hususu açıkça hüküm altına alınmış, bu konudaki suskunluğun ileride ek dava açma imkânını ortadan kaldırmayacağına işaret edilmiştir. Dava açılırken, talep konusunun kalan kısmından açıkça feragat edilmişse, bu durumda feragat nedeniyle alacak da zaten sona ermiş olacağından ek dava yoluyla ileri sürülmesi mümkün bir alacaktan söz edilemeyecektir.
Davacının aynı davalıdan farklı hukuki ilişkilere dayanarak birden fazla talebi varsa, bunlardan sadece birini veya birkaçını talep ederek açtığı dava kısmi dava değildir. Çünkü, davacı farklı ilişkilerden kaynaklanan alacaklarını tam olarak istemektedir.
Kısmi dava açılması hâlinde davaya konu edilmeyen kısmın ayrı bir davayla talep edilmesi veya aynı davada ıslah yoluyla dava konusuna dâhil edilmesi mümkündür.
Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı vekili dava dilekçesinde fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 15.000,00TL fazla çalışma alacağı talebinde bulunmuş, 27.03.2012 harç tahsil tarihli ıslah dilekçesi ile de fazla çalışma bedelini 5.000,00TL daha artırmak ve fazlaya ilişkin hakları saklı tutmak kaydıyla toplam 20.000,00TL fazla çalışma alacağının davalıdan tahsilini istemiştir.
Mahkemece, Özel Dairenin yukarıda belirtilen ilk bozma kararına uyularak fazla çalışma alacağı ücretinin toplam net 43.594,70TL olduğu belirtildikten sonra taleple bağlı kalınarak 20.000,00TL’sine bu bedel üzerinden %30 karineye dayalı indirim yapılarak 14.000,00TL net fazla çalışma alacağı hüküm altına alınmıştır.
Ne var ki mahkemece ulaşılan bu sonuç isabetli değildir. Şöyle ki; davacı fazla çalışma alacağının tahsili amacıyla kısmi dava açmış, yapılan yargılama sırasında fazla çalışma alacağının net 43.594,70TL olduğu tespit edilmiştir. Dava ve ıslah dilekçeleri içeriğinden kısmi olarak 20.000,00TL fazla çalışma alacağının talep edildiği görülmüştür. Talep edilen bu alacak miktarı tespit edilen toplam alacak miktarı içerisinde kalmaktadır. Dolayısıyla karineye dayalı indirim toplam miktar üzerinden yapılarak, davacının talebi bakiye kalan bu miktardan düşük olduğundan fazla çalışma alacağına ilişkin talebinin tamamı hüküm altına alınmalıdır.
Hâl böyle olunca, Mahkemece karineye dayalı indirimin hesaplanan toplam fazla çalışma alacağı miktarı üzerinden yapılarak davacının talebinin bakiye bu miktarlardan düşük olması nedeniyle istem konusu talebin tamamına karar verilmesi gerekirken, taleple bağlı kalındığı belirtilerek kısmi olarak talep edilen 20.000,00TL üzerinden yapılmak suretiyle hüküm altına alınan fazla çalışma alacağına ilişkin verilen direnme kararı isabetsizdir.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
Diğer taraftan; mahkemece direnmeye ilişkin kısa karar ile direnme kararının hem gerekçe hem de hüküm fıkrasında direnildiği belirtilmesine karşın, gerekçeli direnme kararının ilk sayfasında Özel Daire bozma karar içeriği açıklandıktan sonra devam eden cümlesinde "...Yargıtay bozma ilamına uyulmasına karar verilmiştir..." şeklinde açıklamaya yer verilmesi ve ayrıca dava 24.03.2011 tarihinde açılmasına rağmen direnme karar başlığında 08.06.2016 olarak yazılması mahallinde düzeltilebilir maddi hata niteliğinde bulunduğundan bozma nedeni yapılmamıştır.
S O N U Ç: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1- Yukarıda (I) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz isteminin hukuki yarar yokluğundan REDDİNE,
2- Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 14.11.2019 tarihinde oy birliğiyle ve kesin olarak karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.