Esas No: 2019/5216
Karar No: 2020/1237
Yargıtay 20. Hukuk Dairesi 2019/5216 Esas 2020/1237 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava dilekçesinde, davacıya ait olan anataşınmazın 2. katı 4 nolu bağımsız bölümün üstünün çatı katı olduğunu, 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanununun 4/C maddesi gereğince bu kısmın ortak alan olduğunu, aynı Kanunun 5. maddesinin 2. fıkrasına göre "ana gayrimenkulde kat mülkiyetine bağlanmamış veya lehine kat irtifakı kurulmamış arsa payı bırakılmaz." olduğunu, yine 3. fikrasına göre "kat irtifakına konu olan arsa üzerinde bu hakla bağdaşması mümkün olmayan irtifaklar kurulmaz." olduğunu, bu anlamda ne arsa payı ne de kat irtifakı gibi herhangi bir hakka sahip olmayan davalı-karşı davacının çatı katına kaçak bir şekilde bağımsız bölüm oluşturularak ortak alana el attığını, davalı-karşı davacının dava konusu binanın çatı katına kaçak olarak inşa etmiş olduğu yeri hukuki koruma altına alabilmek için belediye başkanlığını yanıltarak kat maliklerinin rızası ve onayı varmış gibi göstererek buraya ruhsat almış olduğunu ve inşa faaliyetlerine başladığını, bu nedenlerle ana taşınmaz üzerinde arsa payı olmayan ve inşa edilen binada kat irtifakı olmayan davalı-karşı davacının bu yönde inşa faaliyetine başlayabilmesinin meri mevzuatına göre mümkün olmadığını, davalı-karşı davacının ortak alana yönelik el atmasının meni ile kaline karar verilmesi istenilmiştir.
Davalı-karşı davacı ... ise ... ili, ... ilçesi, ... mahallesi, 81 ada 11 parsel sayılı taşınmazın bidayette kendisine ait olduğunu, kat mülkiyeti tesisi ile birlikte bazı bağımsız bölümlerin satıldığını, binanın ilk yapılış zamanında en üst terasta yarım katın ruhsatsız olarak mevcut olduğunu, bu yerin ruhsata bağlanması için engel bulunmadığını, davalı tarafından muvafakatname verilmesine rağmen imzadan imtina ettiğini belirterek hakimin müdahalesi yoluyla 5. bağımsız bölüm oluşturulması için davalının vermiş olduğu muvafakatın geçerli olduğuna karar verilmesini ve 5 nolu bağımsız bölümün tapuya kayıt ve tescili istenilmiştir.
Mahkemece 25/02/2015 tarihli karar ile asıl davanın kabulüne, birleşen 2014/235 Esas sayılı davanın ise reddine dair verilen kararın davalı-karşı davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 20. Hukuk Dairesi 2017/9027 E. - 2018/52 K. sayılı ilamı ile “Birleşen davanın davacısı ...’in talebinin ana taşınmazda 5. bağımsız bölüm oluşturulması için davalının vermiş olduğu muvafakatın geçerli olduğuna karar verilmesi ve tescili istemine ilişkin olup davalı ...’in ... 1. Noterliğinin 20.06.1997 tarih ve 3494 yevmiye nolu muvafakatname ile “4 bağımsız bölüm olarak mevcut bağımsız bölümlerden hisse ayrılarak bağımsız bölüm olarak işlenmemiş 3. kat 5. bağımsız bölüm haline getirilmesine ve bu suretle tapuya işlenmesine ileride iş bu bölümün maliki olacak şahıslar açısından şimdiden izin ve muvafakat veririm” muvafakat verdiği ve bu mavafakatnamenin sonradan malik olan şahısları da kapsadığı anlaşılmakla mahkemece ruhsatın alındığı tarihte tapu maliki olmadığı iddiası ile davanın reddine karar verilmesi doğru olmayıp mahkemece muvafakatin iptal edilip edilmediği araştırılarak iptal edilmediği taktirde ilgili muvafakatnamenin geçerli olup sonraki malikleri de bağlayacağı dikkate alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile karar verilmesi doğru görülmediğinden” bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama neticesinde davacı ..."in asıl dosyada davalı ... aleyhine açtığı ortak alana el atmanın önlenmesi ve İnşaatin Kal-i davasının reddine, davacı ..."in birleşen 2014/235 Esas sayılı dosyada ilave bağımsız bölümün tescili istemli olarak davalı ... aleyhine açtığı davanın kabulü ile; dava konusu ... ili, Merkez ilçesi, ... mahallesi 81 ada 11 parsel numaralı taşınmazın çatı katında bulunan 32,52 m2"lik alanın 3. kat 5 nolu bağımsız bölüm olarak davacı ... adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiş, hüküm taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
Ana dosyadaki davada davacı-karşı davalı çatı katı olarak yapılan yapının işgal olarak kabulü ile elatmanın önlenmesi ve çatı katının kaldırılması, birleşen dosyada davalı-karşı davacı çatı katının 5. bağımsız bölüm olarak tescili için hakimin müdahalesi istemine ilişkindir.
6100 sayılı HMK"nın geçici 3. madde 1. fıkrasına göre; bölge adliye mahkemelerinin, 26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2. maddesi uyarınca Resmî Gazetede ilan edilecek göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur. 2. fıkrasına göre; bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce verilen kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanunun 26/9/2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 454. madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunur. Bu kararlara ilişkin dosyalar bölge adliye mahkemelerine gönderilemez. 3. fıkrasına göre; bu Kanunda bölge adliye mahkemelerine görev verilen hallerde bu mahkemelerin göreve başlama tarihine kadar 1086 sayılı Kanunun bu Kanuna aykırı olmayan hükümleri uygulanır. Aynı maddenin (2) fıkrası gereğince de; Bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanunun 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 454. madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunacaktır ve 1086 sayılı HUMK"nın 437. maddesinde sulh hukuk mahkemesi kararlarına karşı temyiz süresi 8 gündür.
Anayasanın 40. maddesinin ikinci fıkrasında devletin işlemlerinde ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorunda olduğu ifade edilmiştir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 297. maddesinin "ç." bendi uyarınca da hükümde, kanun yolları ve süresinin gösterilmesi bir zorunluluktur. Kanun koyucu, Devlet organlarının tesis ettiği işlemlere karşı kanun yolları ve hangi mercilere başvuracağı ve başvuru süresi bakımından tarafların doğru bilgi sahibi olmalarını sağlayarak, dağınık mevzuat karşısında hangi yola müracaat edeceğini bilmeyen yahut tereddüt eden bireylerin hak arama özgürlüğünü etkin ve sağlıklı bir şekilde kullanmalarını amaçlamıştır.
Anayasa Mahkemesi de birçok kararında başvurucuların gerekçeli kararda belirtilen süreye güvenerek hareket etmesinin makul görülebileceğini, mahkemenin kanun yolunu ve süresini taraflara doğru gösterme yükümlülüğü dikkate alındığında, temyiz süresinin mahkeme kararında farklı belirtilmiş olması karşısında, kanunda belirtilen süre olduğunu kabul ederek dilekçenin reddine karar veren değerlendirmelerin mevzuat hükümleri çerçevesinde ve öngörülebilirlik sınırları içinde olduğunun kabul edilemeyeceğini, yapılan yorumun başvurucuların temyiz hakkını kullanmayı imkânsız kılacak ölçüde ve aşırı şekilci bir yaklaşımla elde edildiğini ve bu açıdan kararın başvurucuların mahkemeye erişim hakkını zedelediği sonucuna ulaşarak, Anayasa"nın 36. maddesinde güvence altına alman adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. (Anayasa Mahkemesi"nin 2014/819 başvuru numaralı ve 09.06.2016 tarihli (29757 Sayılı ve 29.06.2016 tarihli Resmi Gazete"de yayımlanan) kararı).
Somut olayda; İlk derece mahkemesince kısa kararda ve gerekçeli kararda temyiz süresi kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta olarak açıklanmıştır. Gerekçeli karar davacı vekiline, 09/07/2019 tarihinde tebliğ edilmiş, davacı vekili ise 22.07.2019 tarihinde, kısa kararda ve gerekçeli kararda bildirilen 2 haftalık süre içinde harç ve giderlerini yatırarak karara karşı temyiz yoluna başvurmuştur. Belirtilen sebeple adil yargılanma hakkı, adalete erişim hakkının zedelenmemesi gözönünde bulundurularak temyiz isteminin süresinde olduğunun kabulü ile işin esasına girilerek davalı vekilinin temyiz sebepleri incelenmesine karar verilmiştir.
Mahkemece bozmaya uyulmuş ancak gerekleri yerine getirilmemiştir. Şöyle ki; 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanununun 19. maddesinin 1. fıkrasında, kat malikleri anataşınmazın bakımı ve mimari durumu ile güzelliğini ve sağlamlığını titizlikle korumaya mecbur olduğu; 2. fıkrasında ise kat maliklerinden birinin, bütün kat maliklerinin beşte dördünün yazılı rızası olmadıkça anataşınmazın ortak yerlerinde inşaat, onarım, tesis ve değişiklik yaptıramayacağı hükme bağlanmıştır.
Dosya içindeki bilgi ve belgelerin incelenmesinde; davacının 20/06/1997 tarih 3494 yevmiye numaralı belge ile “... ili, ... mahallesi, 81 ada 11 sayılı parselde kayıtlı taşınmazın tapuda 2 kat 4 bağımsız bölüm olarak mevcut bağımsız bölümlerinden hisse ayrılarak halihazırda mevcut fakat tapuda pay ayrılarak bağımsız bölüm olarak işlenmemiş 3. kat 5 . bağımsız bölüm haline getirilmesine ve bu surette tapuya işlenmesine ileride bu bölümün maliki olacak şahıslar açısından şimdiden izin ve muvaffakat ederim.” şeklinde muvafakat verdiği anlaşılmıştır. Davacının verdiği muvaffakat ortak alana yapılan müdahale açısından rızanın gösterildiği belge olarak değerlendirilerek muvaffakat harici aykırılıkların bulunması halinde eski hale getirilmesine karar verilmesi gerekir.
Buna göre; mahkemece yerinde uzman bilirkişiler marifetiyle yeniden inceleme yaptırılarak, onaylı mimari proje getirtilip yerinde uygulanarak, dosya içerisinde bulunan 20/06/1997 tarihli “muvafakatname” başlıklı belge de dikkate alınarak müdahale edilen yerler ayrıntılı olarak tespit edilerek krokiye de bağlanmak suretiyle hiçbir kuşku ve duraksamaya meydan verilmeden belirlenip, varsa yapılan müdahalelerin muvafakatnameye herhangi bir aykırılık oluşturup oluşturmadığı, oluşturmuyor ise dava açılmasının Türk Medeni Kanununun 2. maddesi kapsamında değerlendirilerek, oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yetersiz incelemeye dayalı bilirkişi raporuna itibarla yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Kabule göre ise, birleşen 2014/235 esas sayılı dosyada bağımsız bölüm ilavesi ile tescil talebi açısından Kat Mülkiyeti Kanununun 44. maddesine göre anagayrimenkulün üzerine kat ilavesi, mevcut çekme kat yerine tam kat yapılması, zemin veya bodrum katlarda veya arsanın boş kısımlarındaki 24. maddenin 2. fıkrasında yazılı yerlerin sonradan yapımı veya ilavesi için uygulanacak usul ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiştir. Buna göre öncelikle kat malikleri kurulunun bu hususta oybirliği ile karar vermesi gerekirken, eldeki davada tüm kat maliklerinin oybirliği ile verdikleri bir karar bulunmamaktadır. Kanunun kat maliklerinin iradesine bıraktığı hususlarda mahkemece kat malikleri iradesi yerine geçilmek suretiyle karar verilemez. Birleşen dava dosyası açısından talebin diğer kat maliklerinin hukukunu da yakından ilgilendirdiği gözetilerek tüm kat malikleri davaya dahil edilmeli Kat Mülkiyeti Kanunu 44. maddedeki şartların oluşup oluşmadığı belirlenmeli , bağımsız bölümün tesciline karar verilmesi halinde ise bağımsız bölümün niteliğinden arsa payına kadar tüm özelliklerinin tespiti ile tesciline karar verilmelidir.
Yine kabule göre asıl dava dosyası müdahalenin meni açısından talebin reddedilmiş olmasına rağmen davalı vekiline vekalet ücreti takdir edilmemesi bozmayı gerektirmiştir.
Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde iadesine 09/03/2020 günü oy çokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Sulh hukuk mahkemesi kararlarının 8 gün içinde temyiz edilebilmesine rağmen yerel mahkemece kısa kararda temyiz süresinin “iki hafta” olarak belirtilmiş olması nedeniyle davacı vekilinin kararın tebliğinden 13 gün sonra verdiği temyiz dilekçesinin süresinde kabul edilip edilmeyeceğinin yürürlükteki mevzuat hükümleri ve hukuki istikrar açısından değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bir davanın açılmasıyla başlayan yargılama faaliyetinde, karara ulaşmak bakımından, mahkeme ve taraflarca yapılması gereken belirli işlemler vardır ve her işlemin belli bir zaman aralığında yapılması gerekmektedir. Usul hükümleri ile normatif bir değer kazanan bu zaman aralıklarına süre denilmektedir. Böylece usul işlemlerinin yapılması zamansal olarak tarafların ya da mahkemenin arzularına, inisiyatifine bırakılmamış olmaktadır.
Bir uyuşmazlık mahkemeye taşınmış olmakla, kamu alanına, toplumun da çıkarını ilgilendiren bir platforma aktarılmış olmaktadır. Bu nedenle bir davanın makul sürede sona erdirilmesinde en az taraflar kadar toplumun da yararı vardır.
Şu halde, süreye ilişkin normların kabulüyle medeni usul hukukunda gerçekleştirilmek istenen amaçlar; adaletin bir an önce sağlanması, keyfiliğin önlenmesi, mahkemenin aynı işle uzun süre meşgul olmasının, başka ifadeyle diğer dava ve işlere yeterince zaman ayıramaz duruma düşürülmesinin önlenmesi; uluslar üstü ve ulusal nitelikteki emredici normlar uyarınca davanın makul sürede sonuçlandırılmasının sağlanması, yargılamanın belli bir düzen ve kestirilebilir bir zamansallıkla yürütülmesi, başka bir anlatımla yargılamanın adil şekilde yapılmasının sağlanması olarak özetlenebilir.
Sürelerin önemli bir kısmı, taraflar için konulmuş sürelerdir. Taraflar, bu süreler içinde belli işlemleri yapabilirler veya yapmaları gerekir. Bu süre içinde yapılamayan işlemler, tekrar yapılamaz ve süreyi kaçıran taraf aleyhine sonuç doğurur. Taraflar için konulmuş süreler, kanunda belirtilen süreler ve hâkim tarafından belirtilen süreler olmak üzere ikiye ayrılır. Kanunda belirtilen süreler, kanun tarafından öngörülmüş sürelerdir. Cevap süresi, temyiz süresi gibi. Bu süreler kesindir ve bir işlemin kanuni süresi içinde yapılıp yapılmadığı, mahkemece re’sen gözetilir. Hâkimin tespit ettiği süreler ise, kural olarak kesin değildir. (Kuru, Baki, Prof. Dr.; Arslan, Ramazan, Prof. Dr.; Yılmaz, Ejder, Prof. Dr.; Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, 6100 sayılı HMK’na Göre Yeniden Yazılmış 22. Baskı, Ankara 2011, s.749).
Hâkim, kendi tayin etmiş olduğu süreyi, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’nun 90/2. maddesine göre iki tarafı dinledikten sonra haklı nedenlere dayanarak, azaltıp çoğaltabilir. Hâkim, tayin ettiği sürenin, kesin olduğuna da karar verebilir (HMK m.94/2, HUMK m.163).
Yukarıda da belirtildiği üzere hakim tarafından da sürenin belirlenebildiği durumlar var olmakla birlikte kanunda belirlenen süreler üzerinde Hakimin tasarruf yetkisi bulunmamaktadır. Eş söyleyişle kanun öngördüğü bir süre hakim tarafından uzatılıp kısaltılamaz. Temyize ilişkin süreler de yasa tarafından düzenlenen kesin sürelerdir ve resen gözetilmesi gerekir.
6100 sayılı HMK’nun geçici 3. maddesinin (1). fıkra hükmü; “Bölge adliye mahkemelerinin, 26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca Resmî Gazete’de ilan edilecek göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.” şeklindedir.
1086 sayılı HUMK’nın 437. maddesini yeniden düzenleyen 5236 sayılı Kanunun 16 md. öncesindeki hali “Sulh mahkemesi kararlarına karşı temyiz süresi sekiz gündür. Bu süre ilamın usulen taraflardan herbirine tebliği ile işlemeye başlar….” şeklindedir.
Tüm bu nedenlerle kanunda belirtilen istisnai durumlar dışında, hakim kanundaki süreleri arttıramaz veya eksiltemez. Halen yürürlükte bulunan yasa hükümlerine göre sulh hukuk mahkemesi kararlarına karşı temyiz süresi 8 gün olduğu halde hüküm sonucunda mahkeme hakimince hatalı şekilde kararın 2 hafta içinde temyiz edilebileceğinin belirtilmesi hükmü temyiz eden tarafa herhangi bir hak sağlamayacağından davacı vekilinin temyizinin süresinde sayılması gerektiği hakkındaki sayın çoğunluğun görüşüne katılamıyorum.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.