(Kapatılan) 7. Hukuk Dairesi 2013/19098 E. , 2014/600 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :İş Mahkemesi
Dava Türü : Alacak
Taraflar arasında görülen dava sonucunda mahkemece temyiz dilekçesinin süresinden sonra verildiği gerekçesiyle reddine ilişkin olarak verilen 03.10.2012 tarihli ek kararın Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dosya incelendi, gereği görüşüldü:
6100 Sayılı HMK"nun geçici 3.madde 1.fıkrasına göre; “Bölge Adliye Mahkemelerinin, 26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca Resmi Gazete"de ilan edilecek göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.” 2.fıkrasına göre; Bölge Adliye Mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanunun 26/09/2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla değişiklikten önceki 427 ilâ 454"ncü madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.
5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu"nun 5.maddesine göre iş mahkemesinden verilen kararlar tefhim ve tebliğ tarihinden itibaren 8 gün içinde temyiz olunabilir. Bu süre içinde temyiz dilekçesinin hakime havale edildikten sonra temyiz defterine kaydının yaptırılması ve harcının yatırılması gerekir.Temyiz süresi içinde temyiz dilekçesi ve temyiz defterine kaydedilmiş, ancak harç yatırılmamış ise, harç ve temyiz giderlerinin yatırılması için ilgili tarafa HUMK"nun 434/3.maddesi gereği 7 günlük kesin süre verilmesi gerekir. 8 günlük süre içinde temyiz edilmeyen (HUMK"nun 432/4), temyiz defterine kaydı yapılmayan (HUMK"nun 434/3) kararlar kesinleşmiş olur.
Öte yandan İş Mahkemesinden verilen kararların katılma yoluyla temyizine ilişkin 5521 sayılı Yasada bir hükümde bulunmadığı gibi süre tefhimle başladığından gerekçeli kararın ayrıca sonradan tebliğ edilmiş olması tefhimle işleyen sürenin hukuksal sonuçlarını doğurmasına engel değildir. HMK"nun 103/1-4 maddesi gereğince hizmet akdi veya iş sözleşmesi sebebiyle işçilerin açtıkları davalar adli tatilde görülecek işlerden olduğundan adli ara vermede geçen günler süreye dahildir.
7201 sayılı Tebligat Kanununun 10. maddesinde yer alan düzenleme gereğince adreste tebligatın, gerçek veya tüzel kişinin bilinen en son adresinde yapılması gerekir. Burada kastedilen kişinin oturduğu veya çalıştığı yerdir. Asıl olan tebligatın, tebligat evrakında belirtilen adreste muhatabın kendisine yapılmasıdır. Adres niteliğinde bulunmayan yerlerde, örneğin inşaat halindeki binalarda tebligat yapılamaz. Tebligat evrakına adresin doğru ve okunaklı olarak yazılması gerekir.
7201 sayılı Tebligat Kanununun 12"nci ve 13"üncü maddeleri uyarınca, tüzel kişilere tebliğ yetkili temsilcilerine, bunlar birden fazla ise yalnız birine yapılır. Temsile yetkili kişinin herhangi bir nedenle tebliğ yapıldığı sırada işyerinde bulunmaması veya bizzat alamayacak durumda olması halinde, kendisinden sonra gelen bir kimse veya evrak müdürüne, bu da olanaklı değilse, tüzel kişinin o yerdeki memur veya işçilerinden birine yapılmalıdır. Bu sıraya uyulması yasal zorunluluk olup, aksi takdirde tebligat usulsüz sayılacaktır. Tüzel kişiliği olmayan, ancak 4857 sayılı İş Kanununun 2 nci maddesi anlamında işveren sıfatını taşıyan kamu kurum ve kuruluşları adına çıkarılan tebligatın, kurumun yetkili temsilcisine yapılması gerekir.
Yine aynı kanununun 32.maddesi gereğince tebliğ usulüne aykırı yapılmış olsa bile, muhatabı tebliğe muttali olmuş ise muteber sayılır ve muhatabın beyan ettiği tarih, tebliğ tarihi addolunur.
Somut olayda; 12.04.2012 tarihli gerekçeli kararın tebliği için düzenlenen tebligat mazbatasında davalı şirketin adresinin "... Organize Sanayi Bölgesi ..." olarak gösterildiği,anılan tebligatın şirket yetkilisi olduğu belirtilen "... ..." isimli kişiye 25.05.2012 tarihinde tebliğ edildiği,ancak dosyadaki yazı ve belgelere göre davalı şirketin bilinen son adresinin "...Sanayi Bölgesi ... mevki No:7 .../..." ve şirket yetkililerinin de "..." ile "..." isimli kişiler olduğu, buna göre Mahkemenin 12.04.2012 tarihli gerekçeli kararının davalı şirkete usulüne uygun tebliğ edilmediği, davalı vekilinin 08.08.2012 havale tarihli dilekçesi ile dosyanın fotokopisinin verilmesini talep etmekle gerekçeli karara bu tarihte muttali olduğu,temyiz süresinin 08.08.2012 tarihinden itibaren başladığı ve davalı vekilinin 16.08.2012 tarihinde yasal süresi içinde temyiz talebinde bulunduğu anlaşılmıştır.
Bu nedenle mahkemenin temyiz dilekçesinin reddine ilişkin 03.10.2012 tarihli ek kararı bozularak kaldırılmalı ve davalı vekilinin asıl hükmün temyizini amaçlayan temyiz itirazları incelenmelidir.
1-Dosyadaki yazılara, hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayandığı maddi delillere ve özellikle bu delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddine,
2-Davacı vekili, müvekkilinin 20.07.1999- 17.06.2008 tarihleri arasında davalı işyerinde aralıksız çalıştığını, bilgisi ve izni dışında sigorta giriş çıkışının yapıldığını, 2006 ve 2007 yıllarına ilişkin yıl sonu primlerinin, fazla çalışma ve ulusal bayram ve genel tatil ücretlerinin, 2008 yılı Nisan-Mayıs ve Haziran ayına ilişkin ücret ve asgari geçim indirimi alacaklarının ödenmediğini, son beş yıldır yıllık izin kullandırılmadığını, ödenmeyen işçilik alacaklarını talep etmesi üzerine iş akdinin davalı işverence bildirimsiz ve haksız olarak feshedildiğini, 17.06.2008 tarihine kadar çalışmasına rağmen işten çıkış tarihinin 31.05.2008 olarak kuruma bildirildiğini ileri sürerek kıdem ve ihbar tazminatı ile bazı işçilik alacaklarının davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı vekili, davacının işten çıkışına yakın müvekkili şirketle ilişiği kesilen diğer arkadaşları ile boya üzerine ayrı bir işyeri açmak için anlaştıklarını, davacının şirket yetkililerinin izni ve haberi olmadan boya kimyasallarının formüllerini ... Organize Sanayi Bölgesindeki fabrikada ... ... isimli işçiden almaya kalkıştığı sırada diğer şirket çalışanı ... ... ... tarafından farkedilmesi üzerine davacı işçinin telaşla işyerinden ayrıldığını, daha sonra şirket yetkilisi tarafından çağrılarak bu olay sorulduğunda cevap veremediğini,daha sonraki günler ise işe gelmediğini, davalı şirkette yıl sonu prim uygulamasının olmadığını, çalışma saatinin 45 saati geçmeyecek şekilde ayarlandığını, ulusal bayram ve genel tatillerde şirketin kapalı olduğunu ve ödenmemiş ücret alacağının bulunmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna göre iş akdinin 31.05.2008 tarihinde hiç bir neden gösterilmeden ve ihbar önellerine riayet edilmeden davalı işverence feshedildiği gerekçesiyle kıdem ve ihbar tazminatı ile yıllık ücretli izin, ücret ve fazla çalışma alacağı yönünden davanın kabulüne, prim alacağı ile ulusal bayram ve genel tatil alacağı yönünden davanın reddine karar verilmiştir.
Taraflar arasında iş akdinin davalı işverence haklı nedenle feshedilip edilmediği ve neticesinde davacının kıdem ve ihbar tazminatına hak kazanıp kazanmayacağı noktasında uyuşmazlık bulunmaktadır.
4857 sayılı İş Kanununun 25"inci maddesinin (II) numaralı bendinde, ahlâk ve iyi niyet kurallarına uymayan haller sıralanmış ve belirtilen durumlar ile benzerlerinin varlığı halinde, işverenin iş sözleşmesini haklı fesih imkânının olduğu açıklanmıştır. Yine değinilen bendin (e) alt bendinde, işverenin güvenini kötüye kullanmak, hırsızlık yapmak, işverenin meslek sırlarını ortaya atmak gibi doğruluk ve bağlılığa uymayan işçi davranışlarının da işverene haklı fesih imkânı verdiği ifade edilmiştir. Görüldüğü üzere yasadaki haller sınırlı sayıda olmayıp, genel olarak işçinin sadakat borcuna aykırılık oluşturan söz ve davranışları işverene fesih imkânı tanımaktadır.
Somut olayda, dinlenen davacı tanıklarından biri davacının ödenmeyen ücret ve işçilik alacaklarını istediği, bu yüzden işten ayrıldığı, diğer tanıklar ise ödenmeyen alacaklarını dile getirdiği için davalı işveren tarafından işten çıkarıldığı yönünde beyanda bulunmuşlardır.
Davalı tanıklarından biri davacının çalıştığı dönemde fabrikaya ait formülasyonları yanında çalışan personelden istediğini, personeli formülasyonları alırken yakaladığını, sorduğunda davacının istediğini söylediğini, formülasyonların alınması yada başka bir yere yazılmasının yasak olduğunu, ayrıca bu bölüme çalışanların dışında başka kimsenin girmesinin yasak olduğunu,davacının bunu yapması nedeniyle işten çıkarıldığınu,davacının işyerinden ayrıldıktan sonra aynı sektörde çalışan başka bir işyerinde işe girdiğini, diğer tanık davacının işten ayrılacağını bilmediğini,kendisinden formülasyonları istediğini, formülasyonları yazdığı sırada kimya mühendisinin geldiğini,bunun üzerine formülasyonları yırtıp attığını, davacının yıllardır işyeri çalışanı olduğuna güvenerek formülasyonları vereceğini, en son boya üretimi yapan firmada çalıştığını öğrendiğini, diğer tanık ise davacının kendisine işverenle anlaşamadığı için işten çıkarıldığını söylediğini, işyerinden çıkmadan bir ay önce başka bir firmayla anlaştığını, hatta kendisine ortak işyeri açmayı teklif ettiğini, davacı ile akşamları görüştüklerini, bütün alacaklarını aldığını söylediğini beyan etmişlerdir.
Davalı vekili yargılama sırasında dinlenen davalı tanığının tanıklık yaptıktan sonra davacı ve davacı tanığı tarafından dövüldüğünü ileri sürmüştür.
Mahkemece ilgili ceza dosyası getirtilmemiştir.
Davalı vekilince temyiz dilekçesi ekinde sunulan ... 5. Asliye Ceza Mahkemesinin 13.04.2010 tarih, 2011/200 Esas ve 2012/293 Karar sayılı ilamı incelendiğinde katılan ... ..."ya şahitlik yaptığı gerekçesiyle tehdit ettiği, boğazını sıkarak yüzüne yumrukla vurduğu ve gömleğini çekerek yırttığı iddiası ile davacı hakkında kamu davası açıldığı, yapılan yargılama sonunda davacının sübut bulan eylemine uyan tehdit,kasten yaralama ve mala zarar verme suçundan adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği ve kararın kesinleştiği görülmüştür.
Dosyadaki yazı ve belgeler, dinlenen davalı tanıklarının anlatımları birlikte değerlendirildiğinde, davacının davalı işverenden izin almaksızın şirkete ait boya formüllerini almaya çalıştığı, iş akdinin doğruluk ve bağlılıkla uymayan eylemi nedeniyle davalı işverence haklı nedenle feshedildiği anlaşılmaktadır.
Mahkemece, kıdem ve ihbar tazminatı alacağının reddi gerekirken yazılı gerekçe ile kabulü yönünde hüküm kurulması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
3-Davacının ödenmeyen ücret alacağının bulunup bulunmadığı taraflar arasında uyuşmazlık konusudur.
6100 sayılı HMK.nun 26. maddesinde açıkça belirtildiği üzere “Hâkim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Duruma göre, talep sonucundan daha azına karar verebilir.”
Somut olayda, davacı 2008 yılı Nisan-Mayıs -Haziran ayı ücretlerinin ödenmediğini ileri sürerek ücret alacağı talebinde bulunmuştur.
Hükme esas alınan bilirkişi raporunda ise sunulan imzasız ücret bordrolarına göre davacının 2008 yılı Mart-Nisan ve Mayıs ayı ücretinin ödenmediğinin tespiti ile davaya konu ücret alacağı hesaplanmıştır.
Mahkemece, taleple bağlı kalınarak ödendiği ispat edilemeyen 2008 yılı Nisan -Mayıs ayına ilişkin ücret alacağına hükmedilmesi gerekirken talebi aşacak şekilde 2008 yılı Mart ayına ilişkin ücret hesabının yapıldığı bilirkişi raporuna itibar edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsiz olmuştur.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle mahkemenin temyiz dilekçesinin reddine ilişkin 03.10.2012 tarihli Ek Kararının bozularak kaldırılmasına, temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı nedenlerle BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, 20.01.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.