Taraflar arasındaki “menfi tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Borçka Asliye Hukuk Mahkemesi"nce davanın kabulüne dair verilen 23.02.2010 gün ve E:2008/107, K:2010/48 sayılı kararın incelenmesi davalı banka vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 19.Hukuk Dairesi"nin 25.01.2011 gün ve 2010/5730 - 2011/604 sayılı ilamı ile;
(...Davacı, dava dilekçesinde davalı bankanın icra takibine konu ettiği Tarımsal Krediler İkraz Sözleşmesindeki imzanın kendisine ait olmadığını ileri sürerek icra takibinden dolayı davalıya borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı banka vekili, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, benimsenen Adli Tıp Kurumu raporu doğrultusunda Tarımsal Krediler İkraz Sözleşmesindeki imzanın davacıya ait olmadığının belirlendiği gerekçesiyle davanın kabulüne, davacının davalıya 18.10.1999 tarih ve 366 sayılı banka kredi sözleşmesinden dolayı borçlu olmadığının tespitine karar verilmiş hüküm davalı banka vekilince temyiz edilmiştir.
Dava konusu Tarımsal Kredi İkraz Sözleşmesi altındaki imzanın davacıya ait olmadığı Adli Tıp raporu ile tespit edilmiş ise de davalı banka tarafından davacıya kredi ödemesi yapıldığının saptanması halinde davacının sorumluluğu söz konusu olacağından, mahkemece davacıya herhangi kredi ödemesi yapılıp yapılmadığının belirlenmesi için banka kayıtları üzerinde araştırma ve inceleme yapılarak tüm deliller birlikte değerlendirilerek varılacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir...)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davalı Ziraat Bankası A.Ş. vekili.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu"nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, tarımsal kredi ikraz sözleşmesine dayalı borçsuzluğun tespiti istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kabulüne dair verilen karar davalı banka vekilinin temyizi üzerine, Özel Daire"ce davacıya herhangi bir kredi ödemesi yapılıp yapılmadığının belirlenmesi için banka kayıtları üzerinde araştırma ve inceleme yapılarak tüm deliller birlikte değerlendirilerek varılacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gereğine işaretle bozulmuştur.
Bozma sonrası yapılan yargılamada davalı banka vekili; “...Davaya konu kredinin çekildiği tarihlerde bir çok hukuk ve ceza davalarına konu olan usulsüz kredi kullandırımları olmuştur, davacıya ödeme yaptığımıza dair bankamız kayıtlarında herhangi bir belge mevcut değildir, toplu tediye fişi ile ödeme yapılmıştır. Bu nedenle davacıya ödeme yapıldığına dair bu kredi sözleşmesine dayalı münferid herhangi bir belge sunamıyoruz” şeklinde beyanda bulunmuştur.
Yukarıda içeriğine yer verilen davalı banka vekilinin duruşma tutanağına yansıyan beyanının bozma öncesi yapılan yargılama aşamasında davalı banka tarafından ileri sürülmediği için yerel mahkeme ilk kararının gerekçesinde bu husus irdelenip tartışılmamış; Özel Daire bozması aşamasında dosya içerisinde bulunmayan ancak bu aşamadan sonra ilk defa dosyaya giren ve davalı banka vekilinin yukarıda içeriğine yer verilen beyanı karşısında, mahkeme de ilk defa dosyaya giren bu beyana dayalı olarak gerçekleşen bu son olguyu da değerlendirmeye tabi tutmak suretiyle direnme olarak adlandırdığı kararı vermiştir.
Hukuk Genel Kurulu"ndaki görüşme sırasında, işin esasının incelenmesinden önce, direnme kararının gerçekte yeni hüküm niteliğinde olup olmadığı; dolayısıyla, temyiz incelemesinin Hukuk Genel Kurulu"nca mı, yoksa Özel Daire"ce mi yapılması gerektiği hususu, ön sorun olarak tartışılıp, değerlendirilmiştir.
Bilindiği üzere; direnme kararının varlığından söz edilebilmesi için mahkeme bozmadan esinlenerek yeni herhangi bir delil toplamadan önceki deliller çerçevesinde karar vermeli; gerekçesini önceki kararına göre genişletebilirse de değiştirmemelidir (HUMK. m.429).
Eş söyleyişle; mahkemenin, ilk kararının gerekçesinde dayandığı maddi olgunun dışında yeni bir delile ve dolayısıyla yeni bir maddi olguya dayanarak ve gerekçesini de bu yeni maddi olgu yönünde değiştirerek karar vermiş olması halinde, direnme kararının varlığından söz edilemez.
Yukarıda belirtildiği üzere, yerel mahkeme, Özel Daire bozmasından sonra verdiği ve direnme olarak adlandırdığı kararda önceki dayanılan maddi olgu yanında ilk kararın gerekçesinde değinilmeyen olguya ve dosyaya giren yeni bir delile dayalı olarak bu kez davalı banka vekilinin “davaya konu kredinin çekildiği tarihlerde birçok usulsüz kredi kullandırımları olduğu, bu nedenle bir çok hukuk ve ceza davaları açıldığı, toplu tediye fişi ile ödeme yapılıp münferiden davacıya davaya konu kredi sözleşmesi uyarınca ödeme yapıldığına dair belge sunamadıkları”na ilişkin beyanını gerekçesinde benimsemiş; hükmünü de bu yeni delile dayanarak oluşturmuştur.
Yerel mahkemenin direnme olarak adlandırdığı temyize konu kararın usul hukuku anlamında gerçek bir direnme kararı olmadığı; bozma sonrası dosyaya giren yeni bir delile ve bu anlamda yeni bir maddi olguya dayalı olarak verilmiş yeni hüküm niteliğinde olduğu her türlü duraksamadan uzaktır.
Hal böyle olunca; kurulan bu yeni hükmün temyizen incelenmesi görevi , Hukuk Genel Kurulu’na değil, Özel Daire"ye aittir.
Bu nedenle, yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
SONUÇ:Yukarıda gösterilen nedenlerle davalı banka vekilinin yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 19.HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440/1.maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 24.04.2013 gününde oybirliği ile karar verildi.