(...Davacı Suna vekili; evlilik birliği içinde satın alınarak davalı eş Nuri adına kaydedilen 27195 ada 5 parselde bulunan 14 nolu bağımsız bölümün vekil edenini zarara uğratmak amacıyla kız kardeşinin eşi olan diğer davalı Yılmaz’a boşanma davasının açılmasından hemen sonra, değerinin çok altında bir değerle, muvazaalı bir biçimde devrettiğini belirterek davalılardan Yılmaz adına olan tapu kaydının iptali ile dava konusu taşınmazın yeniden davalı eş Nuri adına tapuya tesciline karar verilmesini istemiş; daha sonra ise, 12.10.2009 tarihli dilekçe ile; dava konusu taşınmazın evlilik birliği içinde edinilmiş bir taşınmaz olması nedeniyle yarı hissesinin vekil edenine ait bulunduğunu, dava dilekçesinde davalı Yılmaz adına kayıtlı tapu kaydının iptali ile taşınmazın yeniden davalı eş Nuri adına tapuya tesciline ilişkin istemlerinin maddi hataya dayandığını, asıl istenilenin davalı Yılmaz adına olan kaydın iptali ile ½ payının vekil edeni olan davacı Suna adına tapuya tescili olduğunu; eğer bu talepleri yerinde görülmez ise, dava konusu taşınmazın alımında vekil edeninin de en az davalı Nuri kadar katkısının bulunması nedeniyle hesaplanacak katkı payının davalı Nuri’den tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalılardan Yılmaz vekili, davacının asıl isteğinin TMK’nun 227.maddesi uyarınca açılmış şahsi hakka ilişkin bulunduğunu, tapu iptali ve tescil isteyemeyeceğini belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Diğer davalı Nuri vekili ise; dava dilekçesine ve 12.10.2009 tarihli dilekçeye verdiği cevaplarda özetle; davalı Yılmaz’a yapılan satışın gerçek bir satış olduğunu, muvazaanın bulunmadığını, zaten şahsi hakka dayanılarak taşınmazın aynının talep edilemeyeceğini, dava dilekçesinde kademeli (terditli) bir talepte bulunulmadığını, bu nedenle 12.10.2009 tarihli dilekçe ile dava dilekçesindeki talep sonucunun değiştirilmesinin ve yeni bir talebin eklenmesinin olanaklı olmadığını, işlemi onaylamadıklarını, kaldı ki davacının dava konusu taşınmazın edinilmesinde hiçbir katkısının bulunmadığını, çalışmayan, ev kadını olan davacının katkı sağlayacağının da düşünülemeyeceğini ileri sürerek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece; “.....davacı vekilinin davayı tapu iptali ve tescil olarak nitelendirdiği, evlilik birliği içinde edinilmiş mal rejimlerinde malın aynının istenemeyeceği M.K ilgili maddelerinde belirtildiğinden ......” bahisle davanın reddine karar verilmesi üzerine; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde TMK.nun 236. maddesi gereğince açılan edinilmiş mallara katılma (artık değer) alacağı isteğine ilişkindir.
Dosya arasında bulunan bilgi ve belgelere göre; taraflar 27.03.1986 tarihinde evlenmiş, 03.09.2007 tarihinde açılan boşanma davasının kabulüne ilişkin hükmün 15.09.2008 tarihinde kesinleşmesiyle boşanmışlardır. Başka mal rejimi seçilmediğinden; taraflar arasında 01.01.2002 tarihine kadar 743 sayılı TKM.nun 170.maddesi gereğince mal ayrılığı, bu tarihten mal rejiminin sona erdiği boşanma davasının açılma tarihine kadar yasal edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir (4721 sayılı TMK.nun 202 m). TMK.nun 225.maddesi uyarınca başka bir mal rejimi seçilemediğinden (eşler tarafından) boşanma davasının açılmasıyla yasal edinilmiş mallara katılma rejimi sonra ermiştir. Dava konusu taşınmaz, davalı eş Nuri tarafından 25.02.2004 tarihinde edinildiğine göre; taraflar arasındaki uyuşmazlığın edinilmiş mallara katılma rejimi kuralları gereğince çözüme kavuşturulması gerektiği konusunda duraksamamak gerekir. (TMK.m. 218, 219, 229, 230, 231, 232, 235, 236).
Dava dilekçesinde dava konusu taşınmazın sadece aynı dava konusu yapılmış ise de, 12.10.2009 tarihli dilekçe ile ayına ilişkin talep kabul edilmez ise, alacak isteğinde bulunulduğu belirtilmiştir. Kural olarak iddia ve savunma, karşı tarafın onayı olmadan değiştirilemez ise de; bu kuralın istisnalarından biri ıslah kurumudur. (HYUK mad. 83 ve devamı) Islah tamamen veya kısmen olabileceği gibi, tahkikata tabi davalarda, tahkikat sona erinceye kadar, tahkikata tabi olmayan davalarda ise yargılamanın sonuna kadar yapılabilir. Dava dilekçesinde, kademeli istekte bulunulmamış olması halinde daha sonra yapılan ıslahla ilk isteğe kademeli başka bir isteğin eklenmesi kısmi ıslah olup, ıslah karşı tarafın oluruna bağlı değildir. Davacı vekilinin 28.01.2010 günlü oturumdaki “Bizim asıl davamız tapu iptali ve tescildir” şeklindeki beyanı da kademeli istekten vazgeçildiği anlamını taşımaz. Sadece öncelikli isteğin tapu iptali ve tescil olduğunu belirtme yönünde bir beyan olup 12.10.2009 tarihli ıslah dilekçesinde belirtilen isteklerle aynı doğrultudadır.
Mahkemece, yukarıda açıklanan olguların gözardı edilmesi sonucunda, dava sadece tapu iptali tescil isteğine ilişkin bir dava imiş gibi değerlendirilerek, kademeli (terditli) ikinci talep dikkate alınmadan ve değerlendirilmeden sadece tapu iptali ve tescil isteği için geçerli olan ve 07.10.1953 tarih 8/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararına uygun bulunan bir gerekçe ile verilen davanın reddine ilişkin kararda isabet bulunmamaktadır. Hiç şüphesiz tapu iptali ve tescil isteğinin reddi kararı yerindedir. Ancak, mahkemece, ikinci istek konusunda olumlu veya olumsuz bir karar verilmemiş olması doğru değildir. Bu bakımdan öncelikle 12.10.2009 tarihli ıslah dilekçesi kapsamı gereğince kısmi ıslah ile istenen alacak miktarının davacı vekiline açıklattırılması, belirlenecek alacak miktarı üzerinden gerekli harcın alınması için davacı vekiline süre ve imkan tanınması, ondan sonra davanın yürütülmesi gerekir...)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle H.U.M.K.nun 2494 sayılı Yasa ile değişik 438/II.fıkrası hükmü gereğince duruşma isteğinin reddine karar verilip dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Davacı vekili, evlilik birliği içinde satın alınarak davalı eş Nuri adına kaydedilen 27195 ada 5 parselde bulunan 14 nolu bağımsız bölümün davacıyı zarara uğratmak amacıyla kız kardeşinin eşi olan diğer davalı Yılmaz’a boşanma davasının açılmasından hemen sonra, değerinin çok altında bir değerle, muvazaalı bir biçimde devredildiğini ileri sürerek davalılardan Yılmaz adına olan tapu kaydının iptali ile davalı eş Nuri adına tapuya tescilini istemiştir.
Davalı Nuri, davacının taşınmazın alımına katkıda bulunduğu iddiasına dayandığından tapu iptali ve tescil isteyemeyeceğini bildirerek, davanın reddini savunmuştur.
Davalı Yılmaz vekili ise, yatırım amaçlı olarak taşınmazı satın aldığını, muvazaa olmadığını bildirmiştir.
Mahkemece; “...Davalının yatırım amaçlı olarak pek çok kez ev alıp sattığı dava konusu evin de oturulmak amaçlı alınmadığı ve hiç oturulmadığı bunun yanında davacı vekilinin davayı tapu iptal ve tescil olarak nitelendirdiği, evlilik birliği içinde edinilmiş mal rejimlerinde malın aynının istenemeyeceği...” gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı vekilinin temyizi üzerine hüküm Özel Dairece, yukarıya metni alınan gerekçe ile bozulmuştur. Yerel mahkeme önceki kararda direnmiştir.
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, davanın tapu iptali ve tescil isteminin yanı sıra katılma alacağı isteğine de ilişkin olup olmadığı,12.10.2009 tarihli dilekçenin ıslah niteliğinde bulunup bulunmadığı, her iki istemin birlikte terditli olarak istenebilip istenemeyeceği, buna göre katılma alacağı konusunda mahkemece bozma ilamında değinilen işlemlerin yapılmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Mahkemece 01.10.2009 günlü celsede, davacı vekiline, davasının katkı payı ve değer artış payı alacağına mı yoksa muvazaaya dayalı iptal tescile mi ilişkin olduğu hususunun açıklanması için kesin süre verilmesi üzerine, davacı vekili 12.10.2009 tarihli dilekçesini mahkemeye sunarak tapu iptali ile davalı Nuri ile adına yarı yarıya tescili; olmazsa katılma alacağının hesaplanarak hüküm altına alınmasını istediğini belirtmiştir. 28.01.2010 günlü celsede ise, dilekçesini tekrar ettiğini, asıl davanın tapu iptali ve tescil olduğunu bildirmiştir. Bu beyandan davada sadece tapu iptali ve tescil isteği olduğu sonucunun çıkarılamayacağı açıktır.
1086 sayılı HUMK ve 6100 sayılı HMK"da düzenlenen ıslah yolu ile iddia ve savunma genişletilip değiştirilebilir.Buna göre davacı dava dilekçesinde belirttiği dava sebebini de değiştirebilir.
Öte yandan dava dilekçesinde nelerin yer alması gerektiği hususu 1086 sayılı HUMK"nun 187.maddesi ve 6100 sayılı HMK"nun 119.maddesinde düzenlenmiştir. 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 31.maddesinde ise; “Hakim, uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu kıldığı durumlarda, maddi veya hukuki açıdan belirsiz yahut çelişkili gördüğü hususlar hakkında, taraflara açıklama yaptırabilir; soru sorabilir; delil gösterilmesini isteyebilir.” hükmüne yer verilmiştir. O halde açıklık bulunmayan hallerde hakim, dava dilekçesinin açıklanmasını ilgili taraftan her zaman isteyebilir. Davacı tarafa da dava dilekçesini açıklaması için süre verilmiş olup davacı, mahkemeye sunduğu 12.10.2009 tarihli dilekçesinde, dava konusu taşınmazın alımına katkıda bulunduğunu, mülkiyetin eşi davalı Nuri adına oluştuğunu, anılan davalının boşanma davası açılması üzerine davalı eşinin kendisinden mal kaçırmak için taşınmazı muvazaalı olarak diğer davalı eniştesine temlik ettiğini ileri sürüp, tapu iptali ve tescil, olmazsa katılma alacağının hesaplanmasını ve tahsilini istediğini belirtmiştir. Gerek dava dilekçesi gerekse 12.10.2009 günlü dilekçesinden davacının tapu iptali ve tescil istemindeki amacının da, taşınmazın kocanın mülkiyetine döndürülerek sonuçta katılma alacağını elde etmek olduğu anlaşılmaktadır.
Davacı vekili tarafından sunulan 12.10.2009 tarihli bu dilekçede, dava sebebi değiştirilmiş olmayıp; bu dilekçede ileri sürülen hususlar tekrarlanarak, ilerde açılacak katılma alacağına ilişkin davanın sonuçsuz kalmaması için tapu iptal ve tescil istediğini belirtmiştir. Özel Daire bozma ilamında da belirtildiği üzere, davacının katılma alacağına ilişkin, kural olarak ayın talebinde bulunamayacağından, mahkemenin bu yöne ilişkin talebi reddetmesi yerindedir. Ne var ki, mahkemece 12.10.2009 tarihli davanın açıklanmasına ilişkin dilekçesindeki katılma alacağı konusunda olumlu veya olumsuz bir karar verilmemiştir.
Öyle ise, mahkemece davacının 12.10.2009 tarihli dilekçesindeki talep ettiği alacak miktarı açıklattırılarak, varsa eksik harcının tamamlanması sonrasında işin esasına girilerek karar verilmesi gerekir.
Açıklanan bu değişik gerekçe ile yerel mahkeme direnme kararı usul ve yasaya aykırı olup bozulması gerekir.
S O N U Ç : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçelerle, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun geçici 3.maddesinin atfı dikkate alınarak HUMK.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, aynı kanunun 440.maddesi uyarınca hükmün tebliği tarihinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 10.04.2013 gününde oybirliği ile karar verildi.