4. Hukuk Dairesi 2015/1956 E. , 2016/316 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı ... vekili Avukat ... tarafından, davalılar ... ve diğeri aleyhine 03/07/2014 gününde verilen dilekçe ile manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 03/07/2014 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davalılar vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre yerinde bulunmayan bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA ve aşağıda yazılı onama harcının temyiz edene yükletilmesine 13/01/2016 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Dava yayın yoluyla kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir.
Davacı dava konusu yayının yapıldığı ...."nin 23/12/2012 tarihli sayısında yayınlanan "Yolsuzluk ve rüşvet zincirinde bütün yollar Başbakan"a çıkıyor. En tepe de "O" var" başlıklı yayında kişilik haklarına saldırıda bulunulduğundan manevi tazminat talep etmiştir.
Davalılar; yayının basın özgürlüğü kapsamında toplumu bilgilendirme amacıyla yapıldığını, basın özgürlüğünün amacının kamuoyunu yakından ilgilendiren konularda kamuoyunu düşünmeye sevkedecek biçimde tartışmalar açmak ve onu toplumsal ve siyasal olaylar ve oluşumlar üzerinde düşünmeye sevketmek olduğunu, kişilik haklarına saldırı niteliği olmayan yayında uzun süredir gündemde bulunan 17 Aralık 2013 tarihinden itibaren toplumun tüm kesimlerini ilgilendiren olayların belge ve bilgilere dayalı olarak anlatıldığını, kabinedeki dört bakan ve oğulları ile soruşturmada adı geçen diğer şüpheli şahısların davacı ve ailesi ile ilişkilerinin varlığına ilişkin medyada yer alan telefon tapesi, fotoğraf ve soruşturma dosyasından sızan bilgilere dayanılarak yayında hukuka aykırılık bulunmadığından davanın reddini savunmuşlardır.
Dairemizin sayın çoğunluğu ile aramızdaki uyuşmazlık davaya konu yazının içereği, kullanılan söz ve ifadeler itibariyle davacının kişilik haklarına saldırının söz konusu olup olmadığı, diğer bir ifade ile davacı yararına manevi tazminata hükmetme koşullarının oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.
Böyle bir uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasında, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerden farklı bir yöntemin izlenmesi ve ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması gerekir.
Bunun nedeni, 1982 Anayasası"nın "Basın Hürriyeti" başlıklı 28. maddesindeki basının özgür olduğu güvencesi ve bu ilkeyi güçlendiren 5680 sayılı Basın Kanunu"nun 1. maddesindeki düzenlemedir.
Bu düzenleme ile basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin nedeni, toplumun sağlıklı, mutlu ve güven içinde yaşayabilmesi içindir. Bu ise kişinin dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır.
Diğer bir anlatımla basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma, yönlendirme yetki ve sorumluluğuna sahiptir. Bunun içindir ki basının yayın yaparken, yaptığı yayından dolayı hukuka aykırılık teşkil edecek olan eylemi, genel olaylardaki hukuka aykırı olan eylemlerden farklılıklar taşır. İşte bu farklılık ve ayrık durum gözetilerek yapılan yayının hukuka aykırılık veya uygunluk sınırı belirlenmelidir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğu kabul edildiği durumlarda basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir. İşte bu sebeple basının ayrı bir konumu bulunmaktadır.
Dava konusu yayında ülkemizde ve dış dünyada büyük yankı uyandıran 17-24 Aralık 2013 tarihli olaylar ile bu olaylarda yer alan kişilerin davacı ve ailesi ile ilişkilerinin eleştirildiği görülmektedir. Eleştirinin muhatabı olan davacının görevi ve siyasi konumu gözetildiğinde davacının kişilik haklarına saldırıda bulunulduğundan söz edilemez. Diğer bir anlatımla bir siyasetçiye yönelen kabul edilebilir eleştiri sınırları onun kamusal niteliği nedeniyle daha yüksektir. Davacının kimliği ve yayının güncelliği ile yapılmasında kamu yararı bulunduğu gözetildiğinde çok daha geniş ölçüde hoşgörü göstermesi gerektiği açıktır.
Yukarıda açıkladığım nedenlerle davanın reddedilmesi gerektiği düşüncesinde olduğumdan yerel mahkemenin davanın kısmen kabulüne ilişkin kararının onanmasına dair sayın çoğunluğun kararına katılmıyorum. 13/01/2016