Taraflar arasındaki “menfi tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Espiye Asliye Hukuk Mahkemesi"nce davanın reddine dair verilen 21.04.2011 gün ve 2010/337 E-2011/184 K. Sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 19.Hukuk Dairesi"nin 30.11.2011 gün ve 2011/10041 E-2011/15047 K. sayılı ilamı ile;
(...Davacı; davalıyı tanımadığını ve davalıyla arasında herhangi bir ticari ilişki olmadığını, davalının aleyhine başlattığı takibe konu çekteki imzanın kendisine ait olduğunu, ancak diğer yazıların kendisine ait olmadığını, takip konusu çeki inşaatı ile ilgili ruhsat sorunu olduğundan Espiye Belediyesince kesilen cezanın ödenmesine teminat olarak verdiğini, kesilen cezayı ödedikten sonra çeki teslim ettiği F. Ö. B."den geri istediğini ancak alamadığını belirterek çekin iptali ile borçlu olmadığının tespitini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili; davanın reddini istemiştir.
Mahkemece; kıymetli evrakın salt teminat olarak verildiğinin veya anlaşmaya aykırı olarak doldurulduğunun yazılı delille ispatlanmasının gerektiği, çekte hiçbir kayıt olmadığı, davacının yazılı delil sunmadığı gibi yemin delilinden de vazgeçtiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı takip ve dava konusu çeki belediye ile ilgili ruhsat sorunu nedeniyle teminat olarak belediyeye bıraktığını, belediyeye olan cezasını ödedikten sonra bu çeki, belediye tahsilat memuru F. Ö.B."dan geri istediğini, bu şahsın çeki iade etmediğini, çek üzerine ödeme yasağı koydurup Espiye C.Başsavcılığı"na şikayette bulunduğunu, daha sonra bu çekin davalı A.E. tarafından takibe konulduğunu bildirerek borçlu olmadığının tespitini istemiştir.
Dosyada bulunan Giresun Ağır Ceza Mahkemesi"nin 2011/91 esas, 2011/141 karar sayılı 05.07.2011 günlü karar suretinden davacı iddiasında adı bildirilen F.Ö.B.hakkında görevi kötüye kullanmak suçundan açılan dava olduğu, bu davada dosyamız davacısı M. R. U."nun müdahil bulunduğu, yapılan yargılama sonucu verilen karar ile sanığın güveni kötüye kullanmak suçundan cezalandırıldığı anlaşılmıştır.
Davacı yan ayrıca müşteki olarak davalı A.E. ve dava dışı M. E. M. hakkında açığa imzanın kötüye kullanılması suçundan şikayetçi olduğunu, Espiye Sulh Ceza Mahkemesi"ne Espiye C.Başsavcılığı"nın 2011/729 soruşturma, 2011/266 esas nolu iddianamesi ile dava açıldığını bildirmiştir.
Yukarıda açıklanan ceza davaları ve BK.nun 53.maddesi gözetilip mahkemece bu davaların sonuçlarının beklenerek varılacak uygun sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması isabetli görülmemiştir...)
gerekçesiyle bozularak, dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davacı vekili.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu"nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava; davalı tarafından davacı hakkında Espiye İcra Müdürlüğü’nün 2010/449 esas sayılı icra dosyasında yapılan kambiyo senetlerine özgü takipte borçlu olunmadığının tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine dair verilen karar davacı vekilinin temyizi üzerine, Özel Daire"ce yukarıda yazılı nedenlerle bozulmuş; yerel mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Hükmü temyize davacı vekili getirmektedir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; dava konusu çek ile ilgili ceza davalarının eldeki menfi tespit davası bakımından bekletici mesele yapılması gerekip gerekmediği, noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle, ceza mahkemesi kararlarının hukuk davasına etkisi, eş söyleyişle;ceza mahkemesinin hangi kararlarının hukuk mahkemelerini bağlayacağı konusu üzerinde durulmasında yarar vardır:
Ceza mahkemesi kararlarının hukuk mahkemesine (davasına) etkisi, hukukumuzda (mülga) 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 53.maddesinde (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu m.74) düzenlenmiş olup; hukuk hakimi, ceza mahkemesinin kesinleşmiş kararları karşısında ilke olarak bağımsız kılınmıştır.
Bu ilke, ceza kurallarının kamu yararı yönünden bir yasağın yaptırımını; aynı uyuşmazlığı kapsamına alan hukuk kurallarının ise, kişi ilişkilerinin Medeni Hukuk alanında düzenlenmesi ve özellikle tazmin koşullarını; öngörmesi esasına dayanmaktadır.
818 sayılı Borçlar Kanunu (BK)’nun “Ceza Hukuku İle Medeni Hukuk Arasında Münasebet” başlıklı 53.maddesinde: “Hakim, kusur olup olmadığına yahut haksız fiilin faili temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair ahkamiyle bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraet karariyle de mukayyet değildir. Bundan başka ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin hususunda dahi hukuk hakimini takyit etmez.” hükmü yer almaktadır (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu"nun 74.maddesi hükmü de paralel bir düzenlemeyi içermektedir.).
Bu açık hüküm karşısında, ceza mahkemesince verilen, beraat kararı, kusur ve derecesi, zarar tutarı, temyiz gücü ve yükletilme yeterliği, illiyet gibi esasların hukuk hakimini bağlamayacağı konusunda duraksama bulunmamaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki, hukuk hakiminin yukarıda açıklanan bu bağımsızlığı sınırsız değildir. Gerek öğretide ve gerekse Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarında, ceza hakiminin tespit ettiği maddi olaylarla ve özellikle “fiilin hukuka aykırılığı” konusu ile hukuk hakiminin tamamen bağlı olacağı kabul edilmektedir. Diğer bir anlatımla, maddi olayları ve yasak eylemlerin varlığını saptayan ceza mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"nun 10.1.975 gün ve E:1971/T-406, K:1975/1; HGK"nun 23.1.1985 gün ve E:1983/10-372, K:1985/21; HGK"nun 27.04.2011 gün ve E:2011/17-50, K:2011/231 sayılı ilamları).
Vurgulamakta yarar vardır ki, hukuk usulü bir şekil hukukudur. Davanın açılması, itirazların ileri sürülmesi, tanıkların ve diğer delillerin bildirilmesi belirli süre koşullarına bağlı kılındığı gibi, ikinci tanık listesi verilememesi, iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağı gibi, yargılamanın süratle sonuçlandırılması gayesi ile belirli kısıtlamalar getirilmiştir. Bunun sonucunda, hukuk hakimi şekli gerçeği arayacak, maddi gerçek öncelikli hedef olmayacaktır. Ancak ceza hakimi bunun tersine öncelikli hedef olarak maddi gerçeğe ulaşmaya çalışacaktır. O halde ceza mahkemesinin maddi nedensellik bağını (illiyet ilişkisi) tespit eden kesinleşmiş hükmünün hukuk hakimini bağlamasına, Borçlar Yasasının 53.maddesi bir engel oluşturmaz (HGK"nun 16.09.1981 gün E:1979/1-131, K:1981/587 sayılı ilamı; Mustafa Çenberci, Hukuk Davalarında Kesin Hüküm, 1965, s.22 vd.; HGK"nun 27.04.2011 gün ve E:2011/17-50, K:2011/231 sayılı ilamı).
Yargıtay’ın yerleşik uygulamasına ve öğretideki genel kabule göre, maddi olgunun tespitine ilişkin ceza mahkemesi kararı hukuk hakimini bağlar. Ceza mahkemesinde bir maddi olayın varlığı ya da yokluğu konusundaki kesinleşmiş kabule rağmen, aynı konunun hukuk mahkemesinde yeniden tartışılması olanaklı değildir (HGK"nun 11.10.1989 gün ve E:1989/11-373, K:472; HGK"nun 27.04.2011 gün ve E:2011/17-50, K:2011/231 sayılı ilamları).
Tüm açıklamalar ışığında somut durum değerlendirildiğinde;
Davacı takip ve dava konusu çeki belediye ile ilgili ruhsat sorunu nedeniyle teminat olarak belediyeye bıraktığını, belediyeye olan cezasını ödedikten sonra, bu çeki belediye tahsilat memuru F. Ö.B."den geri istediğini, bu şahsın çeki iade etmediğini, çek üzerine ödeme yasağı koydurup Espiye C.Başsavcılığı"na şikayette bulunduğunu, daha sonra bu çekin davalı A. E. tarafından takibe konulduğunu bildirerek, eldeki dava ile borçlu olmadığının tespitini istemiştir.
Dosyada bulunan Giresun Ağır Ceza Mahkemesi"nin 2011/91 esas, 2011/141 karar sayılı 05.07.2011 günlü karar suretinden, davacı iddiasında adı bildirilen F.Ö. B.hakkında görevi kötüye kullanmak suçundan dava açıldığı, bu davada dosyamız davacısı M. R. U."nun müdahil olarak yer aldığı, yapılan yargılama sonucu verilen karar ile sanığın güveni kötüye kullanmak suçundan cezalandırıldığı; ne var ki, anılan kararın henüz kesinleşmediği anlaşılmaktadır.
Ayrıca davacı yan müşteki olarak davalı A.E. ve dava dışı M. E. M. hakkında açığa imzanın kötüye kullanılması suçundan şikayetçi olduğunu, Espiye Sulh Ceza Mahkemesi"ne Espiye C.Başsavcılığı"nın 2011/729 soruşturma, 2011/266 esas nolu iddianamesi ile dava açıldığını bildirmiştir.
Yukarıda belirtildiği üzere, maddi olgunun tespitine ilişkin ceza mahkemesi kararı hukuk hakimini bağlar. Ceza mahkemesindeki bir maddi olayın varlığı ya da yokluğu konusundaki kesinleşmiş kabule rağmen, aynı konunun hukuk mahkemesinde yeniden tartışılmasının olanaklı bulunmamasına göre, mahkemece, derdest Sulh Ceza Mahkemesinin 2011/173 esas ve Giresun Ağır Ceza Mahkemesi"nin E:2011/91, K:2011/141 sayılı ceza davalarının sonuçlarının beklenilmesi, bundan sonra maddi olguların nasıl gerçekleştiğinin saptanması, tarafların talepleri de gözetilerek uyuşmazlığın “Medeni Hukuk” kurallarına göre çözümlenmesi gerekir.
O halde, yerel mahkemece, aynı yönlere işaret eden Özel Daire bozma kararına uyularak; ceza davalarının sonucunun beklenmesi, ceza davalarında tespit edilen maddi olgular çerçevesinde varılacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, yerinde olmayan gerekçelerle önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
S O N U Ç : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma ilamında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı Kanun"un 440/I.maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 03.04.2013 gününde oybirliği ile karar verildi.