Esas No: 2012/20-871
Karar No: 2013/420
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2012/20-871 Esas 2013/420 Karar Sayılı İlamı
- KADASTRO TESPİTİNE İTİRAZ
- KEŞİF
- YOLSUZ TESCİL
- ZİLYETLİK
- ÖNEL
- TESPİTİN İPTALİ VE TESCİL
- HÂKİM TARAFLARIN TALEP SONUÇLARI İLE BAĞLI OLUP ONDAN FAZLASINA VEYA BAŞKA BİR ŞEYE KARAR VEREMEYECEĞİ İLKESİ
- USULÜ KAZANILMIŞ HAK
- HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU(MÜLGA) (1086) Madde 363
- HARÇLAR KANUNU (492) Madde 34
- HUKUK MUHAKEMELERİ KANUNU (HMK) (6100) Madde 2
- HUKUK MUHAKEMELERİ KANUNU (HMK) (6100) Madde 26
- KADASTRO KANUNU (3402) Madde 29
- ORMAN KANUNU (6831) Madde 17
"İçtihat Metni"
Taraflar arasındaki "kadastro tespitine itiraz" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Çameli Kadastro Mahkemesi’nce davanın kabulüne dair verilen 22.11.2011 gün, 2010/52 E.- 2011/196 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 20. Hukuk Dairesi’nin 20.02.2012 gün, 2012/1724 E. - 2284 K. sayılı bozma ilamı ile;
(…Hükmüne uyulan Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 16.11.2009 tarih 2009/15702 – 16793 sayılı bozma kararında özetle; “Yargıcın dava konusu şeyi inceleyerek onun hakkında bütün duygularıyla bilgi edinmesi olarak tanımlanabilen keşif; taşınmazlarla ilgili davalarda, dava konusunun yerinde görülüp incelenmesi biçiminde gerçekleşir (H.Y.U.Y.m. 363 vd.). Keşfe gidilebilmesi için mahkemenin bu konuda bir ara kararı oluşturması zorunludur. Bu kararda keşif giderlerinin, keşif giderini yatıracak tarafın ve bunun için gerekli önel ve kesin önelin avukatla kendini temsil ettirmeyen taraf keşif istemişse, kesin önel içerisinde giderleri yatırmamanın sonuçlarının açıklıkla anlatılması; tanık dinlenip, bilirkişi incelemesi yapılacak ise, bu hususun ve keşif günü ile saatinin belirtilmesi; bunun doğal sonucu olarak; hâkim, kâtip ve götürülecekse mübaşir için yol tazminatının (492 sayılı Harçlar Yasası m. 34); keşif isteyen taraftan keşif aracını bizzat sağlaması istenemeyeceğinden; mahkeme, yapacağı işe, süresine ve gideceği yere göre gerekli gördüğü aracı kendisi belirleyip, temin edeceğinden, araç için ödenecek para miktarının; keşifte dinlenecek bilirkişi ve tanıkların isimlerinin ve ücretlerinin; bilirkişi ve tanıklarla, gerekiyorsa taraflara keşif gününün haber verilebilmesi için gönderilecek davetiye giderlerinin gösterilmesi yanında; yatırılacak avansın tutarı ile yatıracak tarafın ekonomik gücü, keşif tarihi ve tebligatların ulaşması için geçecek süre gözetilerek keşif gününden önceye rastlayan bir tarihin belirlenmesi ve bunda Tebligat Yasası ile Tebligat Tüzüğünün göz önünde tutulması zorunludur.
Anılan hususları kapsamayan ve belirlenecek bir miktarın keşif gününe kadar yatırılması biçiminde kurulacak ara kararı ve buna dayalı olarak verilecek önel ve kesin önelin uygulamada H.Y.U.Y. m.414, 163 açısında bir sonuç doğurması olanağı bulunmamaktadır (H.G.K. 26.02.1975 T. 1972/1-1273 E. 1975/258 K; H.G.K. 18.02.1983 t, 1980/1-1284 E. 1983/141 K. H.G.K. 30.12.1992 t. 1992/16-666 E., 1992/769 K.; 20.H.D. 14.12.1992 t, 1992/16198-7040).
Öte yandan, bu koşulların tam olarak yerine getirilmemesi, keşif giderlerine itiraz hakkı olan gider yükümlüsünün bu hakkını kullanmasına da engel oluşturur.
Kadastro mahkemelerinde belirtilen genel hükümler, 3402 sayılı Kadastro Yasasının 29’ncı maddesi kıyas yoluyla, aynı yasanın 36’ncı maddesine göre işlem yapılması hallerinde de aynen uygulanır.
Yukarıda açıklanan yasa ve yerleşmiş Yargıtay uygulamasına aykırı olarak kurulan ara kararları sonucu verilen önel ve kesin önele dayanılarak, keşif giderlerinin yasal sürede yatırılmadığından söz edilerek yazılı biçimde hüküm kurulması bozma nedenidir. Ayrıca çekişmeli taşınmazın 6831 Sayılı Yasanın 17. maddesi anlamında orman içi açıklık olup olmadığının da araştırılarak oluşacak sonuca göre hüküm kurulması gerektiği ”gereğine değinilmiştir.
Mahkemece bozma kararına uyulduktan sonra davanın kabulü ile 237 ada 2 nolu parselin orman vasfı ile Hazine adına tesciline karar verilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı Hazine tarafından çekişmeli taşınmazın 20.02.2001 tarih 116 nolu Hazineye ait tapu kaydı kapsamında kaldığı iddiasıyla dava açılmıştır. Davacı hazinenin dayandığı tapu Orman Yönetiminin kesinleşen orman kadastrosu ve 2/B madde uygulaması içinde kalan taşınmazların tescili konusunda Tapu Sicil Müdürlüğüne yazdığı ve bu yazıya dayanılarak çekişmeli taşınmazın ve etrafının 6831 sayılı Yasanın 2/B maddesi uygulaması ile Hazine lehine orman sınırları dışına çıkarıldığı düşüncesi ile yanlışlıkla yukarıda tarih ve numarada tapuya tescil edildiği, ancak dayanağı evraklara göre, çekişmeli parselin orman ve 2/B madde kapsamında kalmaması nedeniyle Hazine adına oluşan tapu kaydının yolsuz tescil niteliğinde (M.Y. 1023, 1024, 1025) olduğu ve çekişmeli taşınmazın kesinleşen orman tahdit sınırları dışında kaldığı anlaşıldığından mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekirken aksi düşünce ile yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır...)
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, kadastro tespitine itiraz istemine ilişkindir.
Davacı Hazine vekili, Kadastro çalışmaları sırasında kişi adına tespiti yapılan 237 ada, 2 parsel sayılı taşınmazın Hazinenin tapu kaydı içinde kaldığını ileri sürerek davalı adına yapılan tespitin iptali ile Hazine adına tespit ve tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili, dava konusu taşınmazın 60–70 yıldan beri malik sıfatı ile zilyet edildiğini bildirip davanın reddini savunmuştur.
Yerel mahkemece, kesin önel gereklerinin davacı tarafça yerine getirilmediği, talep ve davasının ispat edilemediği gerekçesiyle davanın reddine dair verilen 09.06.2008 gün 2006/82 E.-2008/545 K. sayılı ilk kararın incelenmesi davacı Hazine vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 20. Hukuk Dairesi’nin 16.11.2009 gün, 2009/15702 E.-16793 K. sayılı ilk bozma ilamı ile “…yasa ve yerleşmiş Yargıtay uygulamasına aykırı olarak kurulan ara kararlar sonucu verilen önel ve kesin önele dayanılarak, keşif giderlerinin yasal sürede yatırılmadığından söz edilerek yazılı biçimde hüküm kurulmasının doğru olmadığı, ayrıca çekişmeli taşınmazın 6831 Sayılı Yasanın 17. maddesi anlamında orman içi açıklık olup olmadığının da araştırılarak oluşacak sonuca göre hüküm kurulması…” gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmesi üzerine, mahkemece yeniden yapılan yargılama sonunda; bu kez, davaya konu taşınmazların komşu parseller ile birlikte düşünüldüğünde dört tarafının orman ile çevrili olduğu ve taşınmazların bir süredir ekilip, işlenmediği taşınmazlar kendi halinde bırakıldığında yeniden orman vasfını kazanma ihtimalinin yüksek olduğu, taşınmazların konum itibariyle de araçla ulaşıma kapalı olduğu gözetilerek şahıs adına değil de, orman vasfı ile hazine adına tapuya tescilinin isabetli olacağı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Davalı vekilinin temyizi üzerine, yerel mahkemenin kararı Özel Dairece, yukarıda belirtilen nedenlerle 2.kez bozulmuştur.
Yerel Mahkemece, önceki karardaki gerekçeler genişletilerek direnme kararı verilmiş, direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; dava konusu olayda, ileri sürülen iddia ve dosyada toplanan deliller gözetildiğinde, orman iddiasına yönelik bir dava bulunup bulunmadığı, buradan varılacak sonuca göre, kesinleşen orman tahdit sınırları dışında kalan ve etrafı orman ile çevrili olan orman içi açıklık ve boşlukların zilyetlik yolu ile kazanılmasına yasal olanak bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; bir kısım üyelerce, Özel Dairenin ilk bozma ilamında orman içi açıklıktan bahsederek mahkemenin yönlendirildiği, mahkemenin bozmaya uyması ile usuli kazanılmış hak oluştuğu, bu nedenlerle orman içi açıklık hususunun tartışılması gerektiği, kaldı ki orman aleyhine olan fiili durumların re’sen gözetilmesinin bir zorunluluk olduğu, dava konusu taşınmazın dört tarafının orman ile çevrili olduğu, 6831 Sayılı Yasanın 1. ve 17/2. maddeleri karşısında taşınmazın niteliği ve çevresi itibariyle orman bütünlüğünü bozduğunun kabul edilmesinin gerektiği, bu kapsamdaki yerlerin zilliyetlikle kazanılamayacağı gözetildiğinde, direnme kararının yerinde olduğu, sair hususların incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerektiği ileri sürülmüş ise de, bu görüş kurul çoğunluğunca aşağıda belirtilen nedenlerle benimsenmemiştir.
Hukuk Genel Kurulunun çoğunluğunca; davaya konu olayda, çekişmeli taşınmazın bulunduğu bölgede orman kadastrosunun yapıldığı ve kesinleştiği, taşınmazın orman kadastrosu dışında kaldığı, genel kadastro çalışmaları sonucunda, davacı Hazine tarafından dava konusu parselle ilgisi olmadığı halde sehven oluşturulan 2-B tapusuna dayanılarak dava açıldığı, açıkça 6831 Sayılı Yasanın 1. maddesi uyarınca orman ve aynı yasanın 17/2. maddesi uyarınca orman içi açıklık iddiası ile açılmış bir dava bulunmadığı anlaşıldığından, yargılamaya hâkim olan ilkelerden HMK 26(HUMK 74) maddesinde belirtilen “hâkim tarafların talep sonuçları ile bağlı olup ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremeyeceği” ilkesi uyarınca, bu hususların re’sen gözetilemeyeceği, hazine tarafından her zaman orman ve 17/2 maddesine dayanılarak orman içi açıklık iddiasıyla dava açılabileceği, hazinenin dayanmış olduğu 20.02.2001 tarih 116 nolu tapu kaydının yolsuz tescil niteliğinde bulunduğunun da tartışma konusu olmadığı kabul edilmiştir.
Diğer taraftan, Özel Dairenin ilk bozma ilamında belirtilen “…ayrıca çekişmeli taşınmazın 6831 Sayılı Yasanın 17. maddesi anlamında orman içi açıklık olup olmadığının da araştırılarak oluşacak sonuca göre hüküm kurulması…” ibaresinin maddi hata sonucu bozma ilamında bahsedildiği, maddi hatanın kamu düzeni ile doğrudan bağlantılı olup, taraflar yararına usulü kazanılmış hak oluşturmayacağı sonucuna varılmıştır.
Hal böyle olunca, yukarıda açıklanan gerekçelerle benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda gösterilen gerekçe ve nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı kanunun 440/III maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 03.04.2013 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Dava, tapu kaydına dayalı iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Yerel mahkemece, dava konusu yerin dört tarafının orman ile çevrili bulunduğu, kesinleşen orman kadastro sınırları içerisinde kalan orman içi açıklık niteliğinde olan ve 6831 sayılı Orman Kanununun 17/2. maddesi kapsamında kalan yerlerden olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne ilişkin direnme kararının davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yüksek Yargıtay Hukuk Genel Kurulu tarafından oyçokluğuyla bozulmasına karar verilmiştir.
Davacı Hazine vekili, 237 ada 2 sayılı parselin tarla niteliğiyle kadastro çalışmaları sırasında davalı Fatma İpek adına tespit ve tescil edildiğini, aslında bu taşınmazın Hazine adına kayıtlı bulunan 20.02.2001 tarih 116 sıra nolu tapu kaydı kapsamında kaldığını açıklayarak davalı adına olan tapu kaydının iptali ile Hazine adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesini istemiştir. Hazinenin dayandığı tapu kaydının kadastro çalışmaları sırasında herhangi bir parsele revizyon görmediği ve kadastro tutanağını 26.07.2006 tarihinde yapılan tespit sonucu kesinleştiği dosya kapsamıyla sabittir.
Yerel mahkeme, 09.06.2008 günlü kararında; Hazinenin dayandığı 20.02.2001 tarih 116 sıra nolu tapu kaydının sehven oluşturulduğu, komşu köyde 6831 sayılı Orman Kanununun 2/B maddesinin uygulaması sonucu, dava konusu yerin orman sınırları dışına çıkartıldığı, bu yerin aslında dava konusu yerle bir ilgisinin bulunmadığı, 2/B maddesi gereğince orman sınırları dışına çıkarılan yerin 20.02.2001 tarih ve 116 sıra nolu tapu kaydı ile Hazine adına tapuya bağlandığı, taşınmazın bulunduğu bölgede 2/B çalışmalarının yapılmadığı, bu nedenle Hazinenin tapusuna değer verilemeyeceği, ayrıca davacı tarafa mahkemece, verilen makul ve kesin süreye rağmen keşif giderlerinin davacı tarafından yatırılmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Bu kararın Hazine vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yüksek Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 16.11.2009 tarih ve 2009/15702 Esas, 2009/16793 Karar sayılı ilamıyla; “keşif günü belirlenmesiyle ilgili olarak verilen ara kararının HUMK.nun 414 ve 163. maddeleri açısından hukuki sonuç doğuracak nitelikte olmadığı, Yasa ve Yargıtay uygulaması aykırı olarak kurulan ara kararları sonucu verilen önel ve kesin önele dayanılarak keşif giderlerinin yasal sürede yatırılmadığından söz edilerek yazılı biçimde hüküm kurulmasının bozma nedeni olduğu, bundan ayrı çekişmeli taşınmazın 6831 sayılı Yasanın 17. maddesi anlamında orman içi açıklık olmadığının da araştırılarak oluşacak sonuca göre hüküm kurulması gerektiği görüşüyle bozma sevk edilmiştir.”
Yerel mahkemece; bozma ilamına uyulmasına karar verilmiş ve uyulan bozma ilamı doğrultusunda 6831 sayılı Orman Kanununun 17/2. maddesi çerçevesinde gerekli araştırma ve inceleme yapılarak davanın kabulüne karar verilmiştir. Kabul kararının davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yüksek Yargıtay 20. Hukuk Dairesi; 20.02.2012 gün ve 2012/1724 Esas, 2012/2284 Karar sayılı bozma ilamında; “…mahkemece bozma kararına uyulduktan sonra davanın kabulü ile 237 nolu 2 parselin orman niteliğiyle Hazine adına tesciline karar verilmiştir. Davacı Hazine tarafından çekişmeli taşınmazın 20.02.2001 tarih 116 sıra nolu Hazineye ait tapu kaydı kapsamında kaldığı iddiasıyla dava açılmıştır. Davacı Hazinenin dayandığı tapu orman yönetiminin kesinleşen orman kadastrosu ve 2/B maddesi uygulaması içinde kalan taşınmazların tescili konusunda Tapu Sicil Müdürlüğüne yazdığı ve bu yazıya dayanılarak çekişmeli taşınmazın ve etrafının 6831 sayılı Yasanın 2/B maddesi uygulaması ile Hazine lehine orman sınırları dışına çıkarıldığı düşüncesiyle yanlışlıkla tapuya tescil edildiği, ancak, dayanağı belgelere göre çekişmeli parselin orman ve 2/B maddesi kapsamında kalması nedeniyle Hazine adına oluşan tapu kaydının yolsuz tescil niteliğinde (TMK. m. 1023, 1024 ve 1025) olduğu ve çekişmeli taşınmazın kesinleşen orman tahdit sınırları dışında kaldığı anlaşıldığında mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekirken aksi düşünce ile yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olduğu gerekçesiyle bozulmasına…” denilmiştir.
Açıklanan bu somut ve hukuki olgular birlikte değerlendirildiğinde; davacı Hazinenin dayandığı tapu kaydının yolsuz tescil niteliğinde olup olmadığı hususunun bu davada tartışma konusu yapılıp yapılamayacağı, Dairenin birinci bozma ilamında değindiği gibi dava konusu taşınmazın 6831 sayılı Kanunun 17/2. maddesi kapsamında kalan yerlerden olup olmadığı yönündeki bozma ilamına mahkemece uyulduğuna göre bu hususun davacı yararına usulü kazanılmış hak niteliğinde bulunup bulunmadığı, bu şekilde yapılan bozmanın maddi hata niteliğinde görülüp görülmeyeceği hususları uyuşmazlık konusu teşkil etmektedir.
Dava konusu taşınmazın 6831 sayılı Kanunun 2/B maddesi gereğince orman sınırları dışına çıkartılan yer olduğu var sayımından hareketle 20.02.2001 tarih ve 116 sıra nolu tapu kaydı oluşturulmuştur. Her şeyden önce sözü edilen tapu yolsuz tescil niteliğinde olsa bile buna karşı açılacak bir dava ile yolsuz tescil niteliğinde sayılması gereken tapunun iptaline karar verilmediği sürece söz konusu tapu hukuki geçerliliğini koruyacaktır. Tapunun yolsuz tescil niteliğinde olup olmadığı hususu bu davada kesinlikle tartışma konusu yapılamaz.
Öte yandan, Yüksek Daire birinci bozmasında çok açık bir biçimde “…dava konusu yerin 6831 sayılı Kanunun 17. maddesi anlamında orman içi açıklık olup olmadığının da araştırılarak oluşacak sonuca göre hüküm kurulması gerekmektedir…” denildiğine ve mahkemece de, bozmaya uyup bu çerçevede araştırma ve inceleme yapıldığına ve oluşan durum esas alınarak karar verildiğine göre davacı Hazine yararına 6831 sayılı Kanunun 17/2. maddesi açısından usulü kazanılmış hakkın doğduğunun kabulü gerekir. Bu bir temel hukuk kuralı olup, tüm Dairelerce benimsenmiştir. Zira, Hazine tapu kaydına dayanarak dava açmıştır. Tapu kaydının bu yere uymadığı görülmektedir. Bozma ilamı ile dava yön değiştirerek 6831 sayılı Kanunun 17/2. maddesine dayandırıldığından ve Hazine bakımından zilyetlik söz konusu olmayıp tapusuz yerler bakımından da kanundan doğan mülkiyet hakkına dayanarak iptal ve tescil isteğinde bulunması olanaklı olduğuna göre yerel mahkemenin davanın kabulü yönündeki görüşü bozma ilamına uygun olup verilen kararı da yerinde bulunmaktadır. Artık açıklanan bu durum karşısında HUMK.nun 74 ve HMK.nun 26. maddesi kapsamları gözetilerek istek dışına çıkılarak hüküm kurulduğundan söz edilemez. Çünkü, Hazine, tapusuz yeri içinde mülkiyet hakkına dayanarak iptal ve tescil isteğinde bulunabilir. Usul ekonomisi de bunu gerektirmektedir. Bu ilkenin dışına çıkılarak nasıl olsa davacı Hazine yeniden ayrı bir dava açma olanağına sahiptir yönündeki görüş, açıklanan usul ekonomisi kuralına aykırı düşer.
Yüksek Dairenin 20.02.2012 tarihli ikinci bozmasında gösterdiği gerekçenin dosya kapsamıyla ilgisi bulunmadığı yolsuz tescile dayalı tapunun, somut olayda tartışma konusu yapılamayacağı, iyi veya kötü niyetinde değerlendirilemeyeceği bir gerçektir. Söz konusu olgular hususunda açılmış bir dava ve istek de bulunmamaktadır.
Bundan ayrı, birinci bozmada 6831 sayılı Kanununun 17. maddesi gereğince gösterilen bozma gerekçesinin “maddi hata niteliğinde” olduğunun kabulüne de olanak bulunmamaktadır. Dairenin bu yöndeki savunmasının dayanağı olmadığı açıktır. Çünkü, bir an için maddi hatanın var olduğu kabul edildiğinde, o takdirde dosya karar düzeltmeye geldiğinde, karar düzeltme üzerine bozma ilamının maddi yanılgıya dayalı olduğu gerekçesiyle bozmadan bu madde açısından dönülmesi gerekirdi. Dosyadaki bilgi ve belgelerden böyle bir durumun söz konusu olmadığı anlaşılmaktadır. Mahkemece, birinci bozma ilamına uyulmasından sonra verilen kabul kararının Yüksek Dairece, ikinci bozmaya konu yapıldığı halde, yine maddi hatadan söz edilmemiştir. İlk bozma ilamının 6831 sayılı Kanunun 17/2. maddesi bakımından maddi hataya dayalı olduğunun düşünülmesi durumunda, en azından ikinci bozma ilamında buna değinilmesi gerekiyordu. Özel Dairece, buna değinmediği gibi tam aksine tapunun yolsuz tescile dayalı olduğunu (sanki bu konuda açılmış bir dava varmış gibi) ve dava konusu yerin orman tahdit sınırları dışında kaldığını gerekçe göstererek bozma sevk edilmiştir.
Görüldüğü gibi Daire bozma ilamının son paragrafında dava konusu yerin kesinleşen orman sınırları dışında kaldığını bildirmektedir. Halbuki kabulüne karar verilen taşınmazın dört tarafı kesinleşen orman kadastrosu tahdit sınırları içinde kalan bir orman içi iç parseli olarak görülmektedir. Bu tür yerlerin 6831 sayılı Kanunun 17/2. maddesi gereğince kazanmayı sağlayan zilyetlik, imar ve ihya yoluyla edinilmesi olanaksızdır. Aksi halde yani özel mülkiyete konu yapıldığı takdirde orman bütünlüğünün bozulacağı, Anayasa’nın 169 ve 170. maddelerine aykırılık oluşturulacağı konusunda duraksamamak gerekir. Taşınmazın özel mülkiyete konu yapılması durumunda doğuracağı diğer bir sakıncada kayıt malikinin bu taşınmaza hangi yer ve yoldan girip çıkacağı tartışma konusu olacaktır. Ormanlık alanlarda TMK.nun 747. maddesi gereğince zorunlu geçit hakkının kurulması da mümkün değildir. Bundan ayrı başka bir sakınca da, dava konusu yerin kesinleşen orman tahdit sınırları dışında kalan bir yer olduğu görüşüne varıldığı takdirde, bu tür yerlerin özel mülkiyete konu olabileceği görüşünü de birlikte getireceğinden 3402 sayılı Kadastro Kanunun 12/3. fıkrası uyarınca on yıllık hak düşürücü sürenin geçirilmesi halinde, orman yönetiminin ya da ormanlarda mülkiyet hakkı sahibi olan Hazinenin dava açma olanağı da kalmayacaktır. Bu hususların düşünülmemesi de isabetsizdir. Çünkü, dava konusu yer az öncede açıklandığı gibi dört tarafı kesinleşen orman kadastrosu tahdit sınırları içinde kalan orman içi bir iç parsel niteliğinde olup 6831 sayılı Kanunun 17/2. maddesi kapsamında kalan yerlerden olması nedeniyle kesinleşen orman tahdit sınırları dışında kalan yer olarak tanımlanamaz. Çünkü, belirtilen madde kapsamında kalan yerler orman niteliğinde ya da toprağı, orman toprağı niteliğinde, bulunan taşınmazlar olup, bu tür yerler hakkında verilen tapular için her zaman (süresiz olarak) davacı Hazine ile orman yönetiminin dava açma hakkı bulunmaktadır.
Saptanan bu somut ve hukuki olgular karşısında uyulan bozma ilamı çerçevesinde usul ve kanuna uygun olarak verilen direnme kararının onanması gerekirken, bozma ilamının usulü kazanılmış hak oluşturmadığı ve istek dışına çıkılarak karar verildiği görüşünden hareketle Yüksek Hukuk Genel Kurulunun sayın çoğunluğunca bozma şeklinde gerçekleşen görüşlerine açıklanan nedenlerine katılmıyoruz.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.