Taraflar arasındaki “menfi tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İzmir Asliye 2. Hukuk Mahkeme’since davanın kabulüne dair verilen 20.12.2010 gün ve 389/517 E., K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 31.10.2011 gün ve 4131/13506 E., K. sayılı ilamı ile;
(...Davacı vekili, davalı şirketçe gönderilen 09.04.2010 tarihli yazı ile kendilerinden 9.826,16 TL telefon konuşma ücreti talep edildiğini, müvekkilinin davalı şirkete abone olmadığı gibi telefon kullanıcısı da olmadığını iddia ederek, borçlu olmadıklarının tespitini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili savunmasında, abonelik sözleşmesi davacı tarafından M. M."ye verilen vekâletnameye dayalı imzalanıp, sözleşmede belirlenen adrese 0232 421 86 24 no"lu telefon hattının çekildiğini konuşma ücretlerinin ödenmesi gerektiğini beyan ederek davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, davalı ile davacı arasında düzenlenen abone sözleşmesini imzalayan dava dışı M.M.ye verilen vekâletnamedeki imzanın davacıya ait olmadığının tespit edildiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı vekilince temyiz edilmiştir.
Abonelik sözleşmesi dava dışı M. M."ye, davacı yanca verildiği iddia olunan 28.07.2003 tarihli vekâletname ile imzalanmıştır. Davacı vekâletnamedeki imzayı inkâr etmiştir. Bu durumda dava HUMK"nun 314. maddesi anlamında açılmış bir sahtelik davasıdır.
HUMK 295/f.1 ve 1512 Sayılı Noterlik Kanunu’nun 82/f.III maddeleri hükmüne göre noterlikçe onaylanan imza, sahteliği sabit oluncaya kadar geçerlidir. Böyle bir imzanın sahteliği iddiası ise, sözleşmenin diğer tarafına olduğu kadar sözleşmedeki imzayı onaylayan notere karşıda ileri sürülmüş bir iddia olup, hükmen sabit görülmesi halinde noterin Noterlik Kanunu’nun 162. maddesi uyarınca hukuki sorumluluğuna da yol açabileceği gibi, noterin savunması bu davanın sonucunu etkileyebilir.
Şu halde onaylı imzanın sahteliği iddiasının bu imzayı onaylayan noterin taraf olmadığı bir davada incelenip, hükme bağlanması usul hukuku ilkelerine uygun düşmemektedir.
Bu durumda mahkemece, davacı tarafa ilgili noter aleyhine dava açmak üzere mehil verilerek açtığı davanın iş bu davayla birleştirilmesi halinde noterin de savunması ve sunduğu deliller incelenerek, birleştirilmeme halinde o davanın sonucu beklenerek bir karar verilmelidir...)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, menfi tespit istemine ilişkindir.
Davacı vekili, müvekkilinin davalı şirketin telefon abonesi olmadığını ileri sürerek, abonelik ilişkisi bulunmadığının tespiti ile dava konusu telefon hattı nedeniyle borcunun bulunmadığının tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacı tarafından dava dışı Memduh Mavi isimli kişiye verilen vekâletname ile abonelik sözleşmesinin imzalandığını beyan ederek davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, abonelik sözleşmesinin davacı adına imzalanmasında kullanılan vekâletnamedeki imzanın davacının eli ürünü olmadığının bilirkişi raporu ile belirlendiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Davalı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde gösterilen nedenlerle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece, önceki kararda direnilmiş; hükmü temyize davalı vekili getirmiştir.
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; telefon abonelik sözleşmesinin, vekâleten dava dışı üçüncü bir kişi tarafından imzalandığı olayda, vekâletnamedeki imzanın davacının eli ürünü olmadığının tespit edilmesinin eldeki menfi tespit davasının kabulü için yeterli neden olup olmadığı, burada varılacak sonuca göre; davanın HUMK"nun 314. maddesi anlamında açılmış bir sahtelik davası olarak nitelendirilerek, vekâletname tanzimi esnasında yapılan bu sahteciliğin Noterlik Kanunu’nun 162. maddesi uyarınca noterin de sorumluluğunu gerektirmesi nedeniyle, davacı tarafa ilgili noter aleyhine dava açmak üzere mehil verilerek açtığı davanın iş bu davayla birleştirilmesi halinde noterin de savunması ve sunduğu deliller incelenerek, birleştirilmeme halinde o davanın sonucu beklenmek suretiyle işbu davadaki uyuşmazlığın çözümlenmesinin gerekli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Senetlerin delil olma niteliğine ilişkin olarak 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK)’nın 295. maddesi; “Mahkeme ilamlariyle katibiadillerce re"sen tanzim olunan senetler sahteliği ve salahiyattar memurların salahiyetleri dahilinde usulüne tevfikan tanzim veya tasdik ettikleri vesikalar hilafı ispat olununcaya kadar delili kati teşkil eder.
Şu kadar ki mahkeme işbu evrak hakkında şüpheyi davet eden haller görürse bunları tanzim ve tasdik eden daireden izahat itasını istiyebilir” hükmünü içermektedir.
Bu yasal düzenleme uyarınca noterler tarafından tanzim olunan belgeler, aksi ispatlana kadar kesin delil hükmündedir.
Bir senedin doğru olmadığını ileri süren borçlu, resmi senedi (mesela senetteki imzayı) inkâr etmekle yetinemez. Resmi senedi kabul etmeyen borçlunun senedin sahteliğini ileri sürmesi (ya sahtelik iddiasında bulunması veya ayrı bir sahtelik davası açması) gerekir (Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C.2, s.2158).
Görülmekte olan bir davada dayanılan bir resmi senedin sahte olduğunun aynı mahkemede bildirilmesine sahtelik iddiası denir. Örneğin; resmi senette borçlu gözüken kişinin böyle bir senet için noter önüne gitmediğinin veya senetteki imzanın kendisine ait olmadığını ileri sürmesi, birer sahtelik iddiasıdır. Sahtelik iddiası, resmi senedi düzenleyen veya onaylayan noterin veya resmi kişinin haksız fiil işlemesi demektir (Kuru, a.g.e.; s. 2159-2161).
Bu itibarla; somut olayda davacının, davalı ile sözleşme ilişkisi bulunmadığını ve kendi adına atfen vekâleten imza atılmasına dayanak teşkil eden vekâletnamedeki imzanın kendi eli ürünü olmadığını ileri sürmesinin, yukarıda açıklandığı üzere bir sahtelik iddiası olarak kabulü gereklidir. Bu sahtelik iddiası, dava dışı noter tarafından tanzim edilen bir resmi senede ilişkin olduğu için de ilgili noterin taraf olmadığı davada incelenip hükme bağlanması yerinde değildir. Zira, hükmen sabit görülmesi halinde noterin bu sahtelik nedeniyle 1512 sayılı Noterlik Kanunu’nun 162. maddesi uyarınca hukuki sorumluluğu söz konusu olabileceğinden, kendi işlemine karşı yapılan sahtelik iddiasına karşı notere savunma hakkı verilmesi ve elde edilecek deliler çerçevesinde sahtelik iddiası konusunda bir karar verilmesi gereklidir.
O halde; Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı Kanun"un 440/1 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 03.04.2013 gününde oyçokluğu ile karar verildi.