(…Davacılar vekili asıl ve birleşen davada, müvekkillerinin 1289 doğumlu Hüseyin’in mirasçıları olduğunu, murisin gerçek soyadının “M……….” olmasına rağmen nüfus kayıtlarına sehven “Me…..” olarak yazıldığını, murisin davalı bankanın 5 adet kurucu hissesinin sahibi olduğunu, payların müvekkilleri adına tescili için yaptıkları başvurunun davalıca reddedildiğin ileri sürerek, murise ait hisselerin müvekkillerine aidiyetinin tespitini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, müvekkili bankanın kuruluş aşmasında sermayesinin paylara bölünerek oluşturulan pay senetlerinin halka arz edildiğini, nama yazılı senede dayalı hakkın ancak pay senedinin ibrazı ile talep edilebileceğini, davacıların murislerine ait olduğunu iddia ettikleri paylara ilişkin senetleri ibraz edemediklerini savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, TTK"nun 557 ve 417. maddelere göre kıymetli evraktaki hakkın senetten ayrı olarak devredilemeyeceği, nama yazılı senette hak sahipliği için pay senedi ile veraset belgesinin ibrazının zorunlu olduğu, dava konusu payların “M…… Hüseyin E…..” adlı Mecidiye Mahallesi Adapazarı’nda ikamet eden kişiye ait olduğu, davacıların murisinin isminin ve nüfusa kayıtlı olduğu yerin pay sahibinden farklı olduğu, davacıların bu iki kişinin aynı kişi olduğunu kanıtlayamadıkları, pay senetlerinin iptali için dava açmadıkları gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacılar vekili temyiz etmiştir.
Dava, davalı bankanın 5 adet kurucu hissenin müvekkillerinin murisine ait olduğunun tespiti istemine ilişkindir. Mahkemece, davacıların, murisleri ile pay sahibi olan kişinin aynı kişi olduğunu kanıtlayamadıkları ve pay senetlerinin iptali için dava açmadıkları gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ise de, davacılar vekili, pay senetlerinin iptali için İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2008/769 Esas sayılı dosyası ile dava açtığını son oturumda bildirdiğine göre, mahkemece pay iptali ile ilgili davanın bu davanın sonucunu etkileyeceği dikkate alınarak, anılan davanın bekletici mesele yapılarak, neticesine göre bir karar verilmesi gerekirken davanın reddine karar verilmesi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir...)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davacılardan Mehmet, Ali, Yaşar, Hüseyin ve Yavuz vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, davalı bankanın bir kısım kurucu hissesinin davacılar murisine ait olduğunun tespiti ve mirasçılar adına tescili iste 03.04.2013mine ilişkindir.
Mahkemece, davalı şirket pay defterinde kayıtlı bulunan kişi ile davacıların murisinin farklı kişiler olduğu, bunun aksini iddia eden davacıların kök murisleri olan Hüseyin ile pay defterinde kayıtlı bulunan “ Hüseyin E…”nin aynı kişi olduğunu ispatlayıcı hisse senedi yada belge sunmadıkları gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacılar vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde gösterilen nedenlerle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece, önceki kararda direnilmiş; hükmü temyize davacılardan Mehmet, Ali, Yaşar, Yavuz ve Hüseyin vekili getirmiştir.
Hukuk Genel Kurulunda işin esasının görüşülmesinden önce, ön sorun olarak; bozma sonrasında direnme karar tarihi itibariyle vekillikten azledilmiş olduğu sonradan (14.05.2012) ibraz edilen belgeler ile anlaşılan Av. Dursun Zeki’ye yapılan tebligatların geçerli olup olmadığı, burada varılacak sonuca göre davacılardan Mehmet, Ali, Yaşar, Yavuz ve Hüseyin’nin yeni vekili Av. Resul tarafından verilen temyiz dilekçesinin süresinde olup olmadığı hususu öncelikle değerlendirilmiştir.
1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK)’nun 68. maddesi; “Müvekkili namına muamele yapmış olan vekil nefsini azlettiğini veya müvekkili tarafından azlolunduğunu dava zaptına kayıt veya tebliğ ettirilmek suretiyle diğer tarafa bildirmedikçe, istifa ve azlin o taraf hakkında hükmü yoktur” şeklindedir.
Bu hüküm uyarınca; bir taraf, vekilini azletmiş ve bunu vekiline bildirmiş olsa bile, vekilin azledildiği mahkemeye bildirilmedikçe, mahkeme ve karşı taraf için hüküm ifade etmez. Mahkeme ve karşı taraf, usul işlemlerini (azledilmiş olan) vekile karşı yapmaya devam ederler; meselâ vekil duruşmaya kabul edilir, tebligat vekile yapılır ve süreler bu tebligat ile işlemeye başlar (Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, s.1316).
Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 15.04.1998 gün ve 1998/2-260 E., 268 K. sayılı ilamında da aynı ilke benimsenmiştir.
Somut olayda; davacılar vekili Av. D.Zeki, davacılardan Mehmet, Ali, Yaşar ve Hüseyin tarafından 23 Mayıs 2011 tarihinde, Yavuz tarafından 14 Haziran 2011 tarihinde, Nesrin, Handan, Asuman ve Ayşe tarafından ise 26 Mayıs 2011 tarihinde azledilmiştir. Ancak bu aziller; direnme kararının davacılar vekilinin yetki belgesi verdiği Av. Sibel’e 19.04.2012 tarihinde tebliğinden sonra verilen 14.05.2012 havale tarihli dilekçe ile 15 günlük temyiz süresi geçtikten sonra dosyaya ibraz olunmuştur. Bu dilekçe ile aynı tarihte davacılardan Mehmet, Ali, Yaşar, Hüseyin ve Yavuz vekili olarak Avukat Resul’un mahkeme kalemine müracaatı üzerine karar bu vekile de tebliğ edilmiş ve aynı vekil tarafından 29.05.2012 tarihinde direnme kararı temyiz edilmiştir.
Bu itibarla, azil işleminin dosyaya ibrazından önce direnme kararının yerel mahkemece davacılar vekili Av. D.Zeki"e 19.04.2012 tarihinde tebliğ işlemi geçerli olduğundan, temyiz süresi geçtikten sonra yeni avukat tarafından 29.05.2012 tarihinde direnme kararının temyiz edilmesine imkân bulunmamaktadır.
Hal böyle olunca, davacılardan Mehmet, Ali, Yaşar, Yavuz ve Hüseyin’nin yeni vekili Avukat Resul’un temyiz dilekçesinin reddi gerekir.
SONUÇ: Yukarıda yer alan açıklamalara göre 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 26.09.2004 tarih ve 5236 Sayılı Kanunla yapılan değişiklik öncesi yürürlükteki şekliyle 437/1. maddesi gereğince bir kısım davacılar vekilinin temyiz dilekçesinin süre yönünden REDDİNE, aynı kanunun 440/1 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 03.04.2013 gününde oybirliği ile karar verildi.