14. Hukuk Dairesi 2016/11693 E. , 2019/8822 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 30/06/2014 gününde verilen dilekçe ile ortaklığın giderilmesi talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 12/11/2015 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
_ K A R A R _
Dava, 2004 Sayılı İcra ve İflas Kanununun 121. maddesi uyarınca alınan yetki belgesine dayalı olarak alacaklı tarafından açılan ortaklığın giderilmesi istemine ilişkindir.
Davacı vekili, müvekkilinin davalılardan ...’den alacağının olduğunu, alacağın tahsili için davalının murisi üzerine kayıtlı olan 202, 208, 209, 294, 723, 1165 ve 1166 parsel sayılı taşınmazların satışı için icra hukuk mahkemesinden yetki aldığını belirterek bu taşınmazlar üzerindeki ortaklığın satış yoluyla giderilmesini talep etmiştir.
Davalılardan ... ile dahili davalılardan ... vekili, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmü, davacı vekili temyiz etmiştir.
5578 sayılı Kanunla değiştirilen 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununun 8. maddesi gereğince bölünemez büyüklükteki tarım arazilerinin mirasa konu olmaları ve üzerlerinde her ne sebeple gerçekleşmiş olursa olsun birlikte mülkiyetin mevcut olması durumunda bu arazilerin ifraz edilemeyeceği, payların 3. şahıslara satılamayacağı, devredilemeyeceği hükmü mevcutken, 5403 sayılı Kanunun 8. maddesinde 30.04.2014 tarihli ve 6537 sayılı Kanunun 4. maddesi ile yapılan ve 15.05.2014 tarihinde yürürlüğe giren değişiklikle "Tarım arazileri Bakanlıkça belirlenen büyüklüklerin altında ifraz edilemez, hisselendirilemez. Hazine taşınmazlarının satış işlemleri hariç olmak üzere pay ve paydaş adedi artırılamaz...." şeklinde düzenleme yapıldığından artık asgari tarımsal arazi büyüklüklerinin altındaki arazilerde de payın üçüncü şahıslara satışı ve devri mümkün hale gelmiştir.
Bu durum, kanun değişikliğinden kaynaklandığından usuli kazanılmış hak da oluşturmaz.
Bununla birlikte, dava konusu taşınmazlarda kamulaştırma şerhi bulunduğu takdirde kamulaştırma belgeleri getirtilerek kamulaştırma işlemlerinin kesinleşip kesinleşmediği araştırılmalı, kamulaştırma kesinleşmişse kamulaştırılan kısmın ifrazı için davacıya uygun bir süre verilerek taşınmazın kalan kısmının ortaklığının giderilmesine karar verilmesi gerekir.
Somut olaya gelince, mahkemece, “...yasal değişiklik nedeniyle alacaklı tarafından borçlunun haczedilen payının doğrudan icra yolu ile satışı istenebileceğinden alacaklının ortaklığın giderilmesi davası açmasında hukuki yararının bulunmadığı...” gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ise de; dosyada bulunan davaya konu taşınmazların tapu kayıtlarına göre taşınmazlardan 202, 208, 209, 294, 723 ve 1165 sayılı parseller, davalıların murisi ... üzerine kayıtlı olup, halen mirasçılarına intikal yapılmadığından taşınmazların elbirliği halinde olduğu; 1166 parselde ise davalılardan borçlu ...’in ... ve ... ile bu taşınmazın 3/7 hissesi üzerinde elbirliği halinde hissedar olduğu ortadayken davacının eldeki davayı açmakta 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 114/1-h. maddesi gereğince hukuki yararı bulunmaktadır.
Öte yandan, 1165 parselin tapu kaydındaki beyanlar hanesinde 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 7. maddesi gereği kamulaştırma şerhi bulunduğundan bu taşınmaza ilişkin kamulaştırma evrakları dosya arasına temin edilerek söz konusu şerhe dayalı işlem yapılıp yapılmadığının belirlenmesi, işlem varsa kamulaştırma işleminin kesinleşip kesinleşmediğinin araştırılması, kamulaştırma kesinleşmişse kamulaştırılan kısmın ifrazı için davacıya uygun bir süre verilip kamulaştırılan kısmın ifrazı yapıldıktan sonra mahkemece bir hüküm kurulması gerekirken eksik araştırma ve inceleme sonucunda karar verilmesi doğru görülmemiş kararın bozulması gerekmiştir.
Kabule göre de, 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine göre, muhatabın adres kayıt sistemindeki adresine, Kanunun 21/2. maddesi uyarınca doğrudan tebligat yapılması mümkün değildir. Muhataba çıkarılan ilk tebligat, öncelikle bilinen veya gösterilen en son adresine, mavi renkli zarf kullanılmaksızın ve adres kayıt sistemindeki adres olduğuna ilişkin şerh verilmeksizin Kanunun 10. maddesine göre normal bir şekilde çıkarılmalıdır. Muhatabın bu adreste bulunmaması durumunda, tebliğ memurunca Kanunun 20 ve 21. maddesinin birinci fıkrası ile Tebligat Yönetmeliğinin 29. maddesi uyarınca, muhatap lehine olan araştırmalar yapılarak tebligatın kendisine ulaşması ve bilgilendirme işlemlerinin yerine getirilmesi gerekir.
Muhatabın gösterilen adresten sürekli olarak ayrılması ve yeni adresinin de tebliğ memurunca tespit edilememesi durumunda, tebliğ evrakının tebligatı çıkaran mercie geri gönderilmesi gerekir. Ancak bu aşamadan sonra, Kanunun 10/2 ve Yönetmeliğin 16/2. maddeleri nazara alınarak, tebliğ evrakının açık mavi renkli zarfla, adresin muhatabın adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresi olduğu belirtilerek, Kanunun 21/2. maddesine göre tebliği mümkün olabilecektir. Gerekçeli kararın davalılardan ...’e doğrudan doğruya Tebligat Kanununun 21/2. maddesine göre tebliğ edilmesi de doğru görülmemiş, tebligatın 7201 sayılı Tebligat Kanunu ve Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik hükümlerine aykırı olduğu anlaşılmıştır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatıranlara iadesine, 18.12.2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.