Esas No: 2012/18-1039
Karar No: 2013/405
Karar Tarihi: 27.03.2013
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2012/18-1039 Esas 2013/405 Karar Sayılı İlamı
- VAKIF SENEDİNDE YAPILAN DEĞİŞİKLİKLERDEN KAYNAKLANAN PRİM ALACAĞININ TAHSİLİ
- BAĞIŞTAN RÜCU
- TÜRK MEDENİ KANUNU (4721) Madde 110
- TÜRK TİCARET KANUNU (6762) Madde 468
- SOSYAL SİGORTALAR VE GENEL SAĞLIK SİGORTASI KANUNU (5510) Geçici Madde 20
- SOSYAL SİGORTALAR KANUNU(MÜLGA) (506) Geçici Madde 20
"İçtihat Metni"
Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Şişli 3. Asliye Hukuk Mahkemesi"nce davanın reddine dair verilen 24.11.2009 gün ve 2007/511 E. 2009/313 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 18. Hukuk Dairesi"nin 16.06.2011 gün ve 2011/2096 E. 2011/7316 K. sayılı ilamı ile;
“…Davacı vekili dava ve birleşen dava dilekçelerinde, vakıf senedinde yapılan değişiklikler nedeniyle ödenmeyen prim alacaklarının faiz ve masraflarla birlikte davalı Banka’dan tahsilini istemiş, mahkemece davanın reddine karar verilmiş hüküm davacı Vakıf vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dosya içindeki bilgi ve belgelerin incelenmesinden davaya konu Ş…….. T.A.Ş. Personeli Sosyal Sigorta Sandığı Vakfı’nın 01.04.2002 tarihli yapılan genel kurulunda vakıf senedinin 76. maddesinin B bendi ‘Hastalık sigortası için, personelin prim hesabına esas tutan kazançların %14’ü oranında prim alınır. Bunun %5’i sigortalı hissesi, %9’u da işveren hissesidir’, D bendi ise ‘Malüllük, emeklilik ve ölüm sigortaları için, Personelin prim hesabına esas tutulan kazançlarının %23’ü oranında prim alınır. Bunun %9’u sigortalı hissesi, %14’ü de işveren hissesidir’ şeklinde değiştirildiği ancak vakfın 24.09.2004 günlü genel kurulunda ise işveren bankanın prim oranlarının tekrar eski haline getirilmesine karar verildiği, anılan senet değişikliklerinin mahkeme kararları ile tescil edilip kesinleştikleri anlaşılmaktadır.
Davacı Vakıf ile davalı Banka arasındaki uyuşmazlık her iki senet değişikliği arasındaki 01.04.2002-24.09.2004 tarihleri arasında davalı Bankanın ödediği prim oranlarındaki artıştan sorumlu olup olmayacağı yönündedir. Davacı Vakıf’ın senedinde yapılan ve işveren davacı bankanın ödediği prim oranlarını artırmaya yönelik değişikliğin, ayrı bir tüzel kişiliği olan ve basiretli bir tacir gibi hareket etmekle yükümlü davalı bankanın yetkili organı olan yönetim kurulu başkanlığı tarafından 01.04.2002 tarih 269 sayılı kararı ile kabul edilmesi karşısında taraflar arasında geçerli bir hukuki ilişkinin kurulduğu kabul edilmelidir. Esasen tarafların kabulleri ve bilirkişi kurulunun tespiti de bu yöndedir. Senet değişikliklerinin ve kurulan bir akdi sözleşmenin ilgili taraflarını bağlayacağından mahkemece gösterilen tüm kanıtlar toplanarak oluşacak sonuç doğrultusunda bir karar verilmesi gerekirken sonradan yapılan senet değişikliğinin bağışlamadan rücu kabul edilerek davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince bozulmasına…”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, vakıf senedinde yapılan değişikliklerden kaynaklanan prim alacağının tahsili istemine ilişkindir.
Davacı Ş…….. TAŞ Personeli Sosyal Sigorta Sandığı Vakfı vekili asıl ve birleşen dava dilekçelerinde özetle; davacı vakfın 01.04.2002 tarihinde gerçekleştirilen olağan genel kurul toplantısında, vakıf senedinin bazı maddelerinin değiştirilmesine ve senede Ek 41. maddenin eklenmesine dair kararın, davalı şirket yönetim kurulunun 01.04.2004 tarihli kararı ile onaylandığı ve mahkeme kararı ile tescil edildiğini, değiştirilen 76. madde ile işveren Ş…….. TAŞ’nin hastalık ile malullük, emeklilik ve ölüm sigortaları için prim oranlarının artırıldığı ve Ek 41. madde ile çalışanların ve onların bakmakla yükümlü olduğu kişilerin sağlık giderlerinin işveren tarafından karşılanmasının kararlaştırıldığını, bu değişikliklerden iki yıl sonra 24.09.2004 tarihinde yapılan vakıf olağanüstü genel kurul toplantısında bu defa 2002 değişikliklerinin eski hale getirilmesine ve Ek 41. maddenin kaldırılmasına karar verildiğini ve bu değişikliğin de mahkeme kararı ile tescil edildiğini, vakıf senedinde 2002 yılında yapılan değişikliğin tescil edildiği 16.07.2002 tarihinden ikinci değişikliğin gerçekleştiği olağanüstü genel kurul tarihine kadar olan döneme ait prim borcunun ödenmemesi nedeniyle davacı vakfın prim alacağının davalıdan yasal faizi ile tahsilini talep etmiştir.
Davalı Ş………. T.A.Ş. vekili cevap dilekçesinde özetle, davacı vakfın banka personelinin sosyal güvenliğini sağlamak amacıyla kurulduğunu ve malvarlığının kuruluş sırasında bankaca özgülenen nakit tutar ile üyelerden alınacak aidat ve primler ile bankadan alınacak katılma payları ve sair bağışlar olarak ifade edildiğini, vakıf gelirlerinin büyük bölümünün bankadan sağlanan kaynaklardan, bağışlardan oluştuğunu, 2002 yılındaki vakıf senedi değişikliğinin bankanın bilgisinde gerçekleştiğini zira 2001 krizi ile vakfın gereklerini yerine getirme güçlüğü içine düşmesi üzerine, vakfın desteklenmesi ve bağışların yapılmasında mutabakat sağlandığını, vakıf senedinde yapılan değişikliğin banka yönetim kurulunca kabulünün bir bağışlama işlemi olduğunu, bankanın vakfın maddi sorunlarını aşması bakımından ödediği prim oranlarında artış yapmayı ve hatta vakıf üyelerinin sağlık giderlerini karşılamayı kabul etmesinin vakfa ivazsız bir kazandırma olduğunu, taraflar arasında yakın ilişki ve organik bağ bulunduğunu ve vakfa özgülenmiş malvarlığının kaynağının banka olduğunu, vakfın ihtiyaç duyduğu nakdin bağışlanması kararından sonra bankacılık sektöründeki kriz nedeniyle bankaların bir kısmının fona alınması ve BDDK’nın sermayelerini güçlendirmeleri gerektiğini bildirilmesi karşısında bağışlama işleminden rücu edildiğini, bağışlamadan rücu iradesinin vakfa 17.8.2004 tarihli yazı ile bildirildiğini, bağışlamadan rücu nedeniyle bankanın vakfa borcu bulunmadığını, rücunun o ana kadar doğmuş ve ödenmemiş tüm bağışlama konusu borcu geçmişe etkili olacak şekilde ortadan kaldırdığını, davaya konu işlemin bir bağışlama vaadi olduğunu, bu sözleşme bağı oluştuktan ancak sözleşme konusu bağış ifa edilmeden ekonomik koşullar nedeniyle bağıştan rücu edilmesi zorunluluğu doğduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Yerel Mahkemece, davalı bankanın vakıf senedindeki değişiklikleri kabul etmesi ile taraflar arasında bağış niteliğinde bir akit oluştuğu, ekonomik kriz nedeniyle davalı bankanın bağıştan rücu etmesi gerekliliğinin doğduğu, bağıştan rücunun yasal koşulları gerçekleştiğinden bağışlayanın bağış sözleşmesinin doğduğu andan itibaren bir borç yükümlülüğünün bulunmadığı gerekçesiyle, asıl ve birleşen davaların reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekilinin temyizi üzerine, Özel Daire tarafından yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuş, Yerel Mahkeme tarafından önceki gerekçe genişletilmek ve 2004 tarihli vakıf senedi değişikliği ile vakfın da bağıştan rücuyu kabul ettiği belirtilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Uyuşmazlık, vakıf senedinde yapılan ve davalı bankanın ödediği prim oranlarını artırmaya yönelik değişiklikler nedeniyle 01.04.2002-24.09.2004 tarihleri arasında, davalı bankanın prim oranlarındaki artıştan sorumlu olup olmayacağı noktasında toplanmaktadır.
Hukuk Genel Kurulu’nda yapılan görüşmeler sırasında öncelikle, davacı vakfın (Mülga 506 sayılı SSK"nun Geçici 20) 5510 sayılı Kanunun Geçici 20. maddesine tabi olup olmadığı ile varılacak sonuca göre taraflar arasındaki uyuşmazlığa bakma görevinin genel mahkemelere mi, yoksa iş mahkemelerine mi ait olduğu hususları ön sorun olarak tartışılmıştır.
Davacı vakfın, üyelerinin sosyal güvenliğini sağlayan ve (Mülga 506 sayılı SSK"nun Geçici 20) 5510 sayılı Kanunun Geçici 20. maddesine tabi vakıf olduğu ancak dava konusunun vakıf senedinde yapılan değişiklikler ile bu değişikliklerden kaynaklanan alacağa ilişkin olması nedeniyle, ortada iş mahkemelerinin görev alanını düzenleyen 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesi kapsamında bir uyuşmazlığın bulunmadığı, vakıf senedinin uygulanmasından doğan davalara bakma görevinin genel mahkemelere ait olduğu oybirliği ile kabul edilerek, göreve ilişkin ön sorunun reddi ile işin esasının incelenmesine geçilmiştir.
İşin esasının incelenmesinde, öncelikle yasal mevzuatın belirtilmesinde yarar bulunmaktadır.
Bilindiği üzere, 29/06/1956 tarih ve 6762 sayılı (mülga) Türk Ticaret Kanunu’nun “Müstahdem ve işçiler lehine yardım akçesi” başlıklı 468. maddesi hükmü uyarınca; “Esas mukavelede şirketin müstahdem ve işçileri için yardım sandıkları ve sair yardım teşkilatı kurulması ve idamesi maksadiyle akçe ayrılması derpiş olunabilir. Yardım maksadına tahsis olunan para ve diğer mallar, şirket mallarından ayrılarak bunlarla Medeni Kanun hükümleri dairesinde bir tesis meydana getirilir.”
13/07/1967 tarih ve 903 sayılı Kanunun 1. maddesiyle 743 sayılı (mülga) Türk Kanunu Medenisi’ne eklenen “İstihdam Edilenlere ve İşçilere Yardım Vakıfları” başlıklı 77/A maddesi ile getirilen düzenleme uyarınca; “Türk Ticaret Kanununun 468 inci maddesi gereğince kurulan istihdam edilenler ve işçilere yardım vakıfları ayrıca aşağıdaki hükümlere tabidirler.” denmekte olup, maddenin son fıkrasında “Faydalananlar vakfa aidat ödedikleri veya vakfı düzenliyen hükümler onlara edayı talep hususunda bir hak bahşettiği takdirde, vakfın edalarını dava yoliyle…” talep edebilecekleri hükme bağlanmıştır.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun “Çalıştırılanlara ve işçilere yardım vakfı” başlıklı 110. maddesi de benzer bir düzenleme içermekte olup; “Yararlananların, vakfın edimlerinin yerine getirilmesini dava yoluyla” isteyebilecekleri belirtilmektedir.
17.07.1964 tarih ve 506 sayılı (mülga) Sosyal Sigortalar Kanunu’nun Geçici 20. maddesi:
“Bankalar, sigorta ve reasürans şirketleri, ticaret odaları, sanayi odaları, borsalar veya bunların teşkil ettikleri birlikler personelinin malûllük, yaşlılık ve ölümlerinde yardım yapmak üzere, bu kanunun yayımı tarihine kadar tesis veya dernek olarak kurulmuş bulunan sandıklar, bu kanunun yayımı tarihinden itibaren en geç altı ay içinde:
a)İlgili bulundukları banka, sigorta şirketi, reasürans şirketi, ticaret odası, sanayi odası, borsa veya bunların birliklerinin bütün personelini kapsıyacak,
b)Bu personelin, iş kazalariyle meslek hastalıkları, hastalık, analık, malûllük, yaşlılık ve ölüm, eşlerinin analık, eş ve çocuklarının hastalık hallerinde, en az bu kanunda belirtilen yardımları sağlıyacak,
c)Sandıkların statülerine tabi personelin bu Madde şümulüne giren banka, sigorta şirketi, reasürans şirketi, ticaret odası, sanayi odası, borsa veya bunların birliklerinden birinden diğerine geçmesi halinde bu gibi personelin kendi sandıklarındaki müktesep haklarının da diğer ilgili sandığa veya aralarında kuracakları müşterek bir sandığa intikalini temin edecek,
Birer tesis haline getirildiği ve bunu tevsik eden statülerini, bu kanunun yayımı tarihinden en geç altı ay içinde Çalışma Bakanlığına verdikleri takdirde, bu teşekküllerin ve sandıkların personeli işbu kanunun uygulanmasında sigortalı sayılmazlar.
Şu kadar ki, bu sandıkların statüleri ve statü değişiklikleri Çalışma Bakanlığınca onaylanmak suretiyle tekemmül eder. Mali durumları da Çalışma, Maliye ve Ticaret Bakanlıklarınca müşterek kontrol ve murakabe edilir. Mali durumlarının kontrol ve murakabesi sonunda alınmasına bu Bakanlıklarca müştereken lüzum gösterilecek tedbirleri, sandıklar ve ilgili bulundukları teşekküller yerine getirmekle yükümlüdür.
Sözü edilen sandıkların mevzuatına tabi olarak geçen hizmetler ile emekli sandıkları kanunlarına veya malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortalarına tabi olarak geçen hizmetler yazılı istek halinde, 5/1/1961 tarihli 228 sayılı kanunun aylık bağlanmasına ilişkin esasları dairesinde birleştirilerek tahsis yapılır.”
Düzenlemesini içermektedir.
Sosyal Sigortalar Kanunu’nun esas düzenleme amacı, hizmet sözleşmesine göre çalışanları eksiksiz sosyal güvenceden yararlandırmaktır. Yasanın yürürlüğünden sonra kendi amacı doğrultusunda faaliyet gösterecek kuruluşların yeniden kurulmasına izin vermemiş, ancak; daha önce kurulmuş olan ve birer müessese haline gelmiş kuruluşların statülerini bu maddede öngörüldüğü biçimde düzenleme yapmaları durumunda, onların çalışmalarına izin verileceği öngörülmüştür. Bu şekilde faaliyetlerine izin verilen kuruluşlardan yararlananların sigortalı sayılmayacakları da maddede belirtilmiş bulunmaktadır.
Görüldüğü üzere anılan Geçici 20.madde ile de yeni bir müessese kurulmamış, kurulmuş ve faaliyetini devam ettirmekte olan müesseselerin, birer tesis (vakıf) haline getirildikleri takdirde, bu teşekküllerin ve sandıkların personeli 506 sayılı Kanun uygulanmasında sigortalı sayılmayacakları belirtilmiştir.
506 sayılı Kanunun anılan maddesi 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar Ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile yürürlükten kaldırılmıştır.
5510 sayılı Kanunun konuya ilişkin ve “506 sayılı Kanunun geçici 20 nci maddesi kapsamındaki sandıklar ve ilgili hükümler” başlıklı Geçici 20.maddesi:
“506 sayılı Kanunun Geçici 20 nci maddesi kapsamındaki bankalar, sigorta ve reasürans şirketleri, ticaret odaları, sanayi odaları, borsalar veya bunların teşkil ettikleri birlikler personeli için kurulmuş bulunan sandıkların iştirakçileri ile aylık veya gelir bağlanmış olanlar ile bunların hak sahipleri herhangi bir işleme gerek kalmaksızın bu maddenin yayımı tarihinden itibaren üç yıl içinde Sosyal Güvenlik Kurumuna devredilerek bu Kanun kapsamına alınır. Üç yıllık süre Bakanlar Kurulu kararı ile en fazla dört yıl daha uzatılabilir. Devir tarihi itibarıyla sandık iştirakçileri bu Kanunun 4 üncü maddesinin (a) bendi kapsamında sigortalı sayılırlar.
Sosyal Güvenlik Kurumu, Maliye Bakanlığı, Hazine Müsteşarlığı, Devlet Plânlama Teşkilatı Müsteşarlığı, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu, her sandık için ayrı ayrı olmak üzere hesabı yapılan Sandığı temsilen bir ve Sandık iştirakçilerini istihdam eden kuruluşu temsilen bir üyenin katılımıyla oluşturulacak komisyonca; her bir sandık için sandıktan ayrılan iştirakçiler de dâhil olmak üzere, devir tarihi itibarıyla devredilen kişilerle ilgili olarak, sandıkların bu Kanun kapsamındaki sigorta kolları itibariyle gelir ve giderleri dikkate alınarak yükümlülüğünün peşin değeri hesaplanır. Peşin değerin aktüeryal hesabında kullanılacak teknik faiz oranı yüzde 9,8 olarak esas alınır.
Belirlenen peşin değer, onbeş yıldan fazla olmamak üzere, yıllık eşit taksitlerle her yıl için ayrı ayrı Hazine Müsteşarlığınca açıklanacak Yeni Türk Lirası cinsinden iskontolu ihraç edilen Devlet iç borçlanma senetlerinin yıllık ortalama nominal faizi üzerinden sandıklardan ve bu sandık iştirakçilerini istihdam eden kuruluşlardan müteselsilen Kurumca bu Kanun hükümlerine göre tahsil edilir.
Devir işlemi tamamlanıncaya kadar, sandık iştirakçileri, sandıktan aylık ve gelir alanlar ile bunların hak sahiplerinin sağlık ve sosyal sigorta yardımlarının sağlanması ile primlerinin tahsil edilmesine, ilgili sandık mevzuat hükümlerine göre sandıklarca ve sandık iştirakçilerini istihdam eden kuruluşlarca devam edilir.
Devir işlemi tamamlandıktan sonra sandıklarca ödenen aylık ve gelirlerin, bu Kanunun yürürlük tarihinden önceki süreler için 506 sayılı Kanun, yürürlük tarihinden sonraki süreler için bu Kanun hükümleri uygulanmak suretiyle hesaplanacak aylık ve gelirlerin üzerinde olması halinde söz konusu farklar, peşin değer hesabında dikkate alınır ve Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından ilgililere ödenmeye devam edilir. Devir tarihinden sonra bu kişilerin gelir ve aylıklarının durum değişikliği nedeniyle artırılması, azaltılması, kesilmesi ve yeniden bağlanması işlemleri sırasında vakıf senetlerine göre yapılacak hesaplamalar ilgili sandıklar veya sandık iştirakçilerini istihdam eden kuruluşlar tarafından Kurum kontrolünde yapılır.
Devir tarihi itibariyle sandıklarda iştirakçi olanlar ile sandıklardan ayrılmış olup, aylık veya gelir almayanların sandıklara karşı hak sahibi olmaları halinde tahsis talep tarihi itibariyle aylıkları, bu Kanunun geçici 2 nci maddesi hükümlerine göre hesaplanır. Geçici 2 nci maddenin birinci fıkrasının (a) bendinin uygulanmasında bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önceki dönem için 506 sayılı Kanun hükümlerine göre Kurum tarafından ve vakıf senetlerine göre ilgili sandıklar ve sandık iştirakçilerini istihdam eden kuruluşlar tarafından Kurum kontrolünde hesaplama yapılır. Geçici 2 nci madde kapsamında hesaplanacak aylıklar ile sandıkta geçen süreler dikkate alınarak sandık hükümlerine göre hesaplanacak aylıklar arasında fark olması halinde söz konusu farklar, peşin değer hesabında dikkate alınır ve Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından ilgililere ödenmeye devam edilir. Bu kişilerin gelir ve aylıklarının durum değişikliği nedeniyle artırılması, azaltılması, kesilmesi ve yeniden bağlanması işlemleri sırasında vakıf senetlerine göre yapılacak hesaplamalar ilgili sandıklar veya sandık iştirakçilerini istihdam eden kuruluşlar tarafından Kurum kontrolünde yapılır.
Sandık iştirakçileri ile aylık ve/veya gelir bağlanmış olanlar ve bunların hak sahiplerinin Sosyal Güvenlik Kurumuna devrinden sonra bu kişilerin tabi oldukları vakıf senedinde bulunmasına rağmen karşılanmayan diğer sosyal hakları ve ödemeleri, sandıklar ve sandık iştirakçilerini istihdam eden kuruluşlarca karşılanmaya devam edilir.
Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usûl ve esaslar ile bu maddenin beşinci ve altıncı fıkralarında belirtilen farklara ilişkin peşin değerin ilk taksitle birlikte defaten veya taksitler halinde ödenmesi konusu, Sosyal Güvenlik Kurumu, Maliye Bakanlığı, Hazine Müsteşarlığı, Devlet Plânlama Teşkilatı Müsteşarlığı, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu, Sandık iştirakçilerini istihdam eden kuruluşlar ile sandıkların görüş ve önerileri alınarak Bakanlar Kurulu kararı ile belirlenir. Taraflar, Sosyal Güvenlik Kurumunca belirlenecek tarihe kadar görüş ve önerilerini yazılı olarak verirler.
Bu maddenin uygulanmasına ilişkin iş ve işlemlerde Türkiye Odalar, Borsalar ve Birlik Personeli Sigorta ve Emekli Sandığı Vakfı iştirakçilerini istihdam eden kuruluşları, 18/5/2004 tarihli ve 5174 sayılı Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ile Odalar ve Borsalar Kanunu ile kurulan Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği temsil eder.
Söz konusu sandıklar ve sandık iştirakçilerini istihdam eden kuruluşlar ile Kurum, bu madde uygulamasına ilişkin tüm işlemler nedeniyle doğacak her türlü vergi, resim ve harçtan muaftır.
Bu Kanunun kısa vadeli sigorta kolları ve genel sağlık sigortası hariç diğer hükümleri bakımından; vakıf senetlerinde bu Kanuna aykırı hükümler bulunması halinde, bu Kanunun yürürlük tarihi itibariyle bu Kanun hükümleri uygulanır.
30/4/2008 tarihinden itibaren, sandıklarca bağlanmış/bağlanacak olan gelir veya aylıklara yapılacak artışlar, 506 sayılı Kanuna göre bağlanan gelir veya aylıklara yapılan artışlardan fazla olamaz.
Bu maddenin beşinci ve altıncı fıkralarına göre Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından ödenecek olan aylık ve gelirler üzerindeki farklar ve bu madde çerçevesinde devre ilişkin belirlenecek usûl ve esaslar bu maddenin yayımından önce 506 sayılı Kanunun ek 36 ncı maddesine göre devri gerçekleşmiş veya devam eden sandıklar için uygulanmaz.
5411 sayılı Bankacılık Kanununun 58 inci maddesi hükümleri bu madde kapsamında yapılacak devir ve diğer işlemler hakkında uygulanmaz.”
Hükmüne amirdir.
Görüldüğü üzere, 5510 sayılı Kanunun Geçici 20. maddesi kapsamında olan davacı vakıf, 09.03.1983 gün ve 1983/1-1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da açıkça belirtildiği üzere Sosyal Sigortalar Kurumu, Bağ-Kur ve T.C.Emekli Sandığı gibi sosyal güvenlik kuruluşlarındandır.
Dolayısı ile işlevi, tıpkı Sosyal Güvenlik Kurumu (devredilen SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı) gibi emeklilik sandığı niteliğinde bulunan bu vakıfların varlığını sürdürebilmesi ve vakıf senedinde belirlenen amacını gerçekleştirebilmesi düzenli bir gelirinin bulunmasına bağlıdır. Bu gelir, vakfın kurucusu tarafından, kuruluş aşamasında belirlenip vakıf senedinde gösterilir.
Davacı vakfın, Vakıf Senedi’nin “Sigorta primleri, Sandığa yapılacak yardımlar ve fonların nemaları” başlıklı 75. maddesinde: “İş kazalariyle meslek hastalıkları, hastalık, analık, malüllük, emeklilik-yaşlılık ve ölüm hallerinin gerektirdiği yardım ve ödemelerle yönetim giderlerini karşılamak üzere, Sandıkça, bu statüye göre prim alınır.
Ayrıca, Sandık, Banka ve diğer hükmi şahıslar tarafından yapılacak her türlü bağış ve yardımları da kabul eder.
Sandık fonlarının işletilmesinden elde olunan nemalar da Sandığın gelirleridir.”
Hükmüne yer verilmiş olup, primler ile Bankaca yapılacak her tür bağış ve yardımlar vakfın gelirleri arasında sayılmış ve gelir olarak vakfedilmiştir.
Dava konusu ödeme, verilip verilmemesi davalının isteğine bağlı yardım biçiminde bir ödeme olmayıp, Vakıf Senedinden doğan ve davalı tarafından yerine getirilmesi gereken bir yükümlüktür. Bu olgunun tersinin kabul edilmesi vakfedenin amacına aykırı olur ve vakfın varlık nedeni ortadan kalkar.
Öte yandan, davacı vakfın senedinde yapılan ve işveren davacı bankanın ödediği prim oranlarını artırmaya yönelik değişikliğin, ayrı bir tüzel kişiliği olan ve basiretli bir tacir gibi hareket etmekle yükümlü davalı bankanın yetkili organı olan yönetim kurulu başkanlığı tarafından 01.04.2002 tarih 269 sayılı kararı ile kabul edilmesi karşısında taraflar arasında geçerli bir hukuki ilişkinin kurulduğu, senet değişikliklerinin ve kurulan bir akdi sözleşmenin ilgili taraflarını bağlayacağı ve ayrıca Geçici 20. maddenin, devir işlemi tamamlanıncaya kadar, sandık iştirakçileri, sandıktan aylık ve gelir alanlar ile bunların hak sahiplerinin sağlık ve sosyal sigorta yardımlarının sağlanması ile primlerinin tahsil edilmesine, ilgili sandık mevzuat hükümlerine göre sandıklarca ve sandık iştirakçilerini istihdam eden kuruluşlarca devam edilir, hükmü uyarınca davalı senet değişikliğinden kaynaklanan miktarı ödemek zorunda olduğundan mahkemece, bağıştan rücu koşullarının gerçekleştiği gerekçesine dayalı olarak davanın reddine dair kararda direnilmesi isabetsizdir.
O halde, mahkemece, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı Kanun"un 440. maddesi uyarınca hükmün tebliğinden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 27.03.2013 gününde oybirliği ile karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.