Abaküs Yazılım
4. Ceza Dairesi
Esas No: 2019/8951
Karar No: 2020/9272
Karar Tarihi: 07.09.2020

Yargıtay 4. Ceza Dairesi 2019/8951 Esas 2020/9272 Karar Sayılı İlamı

4. Ceza Dairesi         2019/8951 E.  ,  2020/9272 K.

    "İçtihat Metni"

    Silahla tehdit suçundan sanık ...’ün, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 106/2-a, 43/2 ve 29/1. maddeleri uyarınca 1 yıl 10 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, cezasının 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu"nun 58. maddesine göre mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve infazından sonra denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına dair Kayseri 8. Asliye Ceza Mahkemesinin 16/05/2019 tarihli ve 2019/8 esas, 2019/430 sayılı kararına karşı Cumhuriyet savcısı tarafından cezanın hesaplanması sırasında yapılan maddi hatanın düzeltilmesi talebi üzerine, talebin kabulü ile maddi hatanın düzeltilmesine ve sanığın anılan Kanun’un 106/2-a, 43/2 ve 29/1. maddeleri uyarınca 1 yıl 10 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin Kayseri 8. Asliye Ceza Mahkemesinin 14/06/2019 tarihli ve 2019/8 esas, 2019/430 sayılı ek kararı aleyhine Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü ifadeli 02/12/2019 gün ve 94660652-105-38-13512-2019-Kyb sayılı yazılı istemleri ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 09/12/2019 günlü ve 2019/122219 sayılı tebliğnamesiyle bozma düşüncesiyle daireye gönderilmiş olduğu görülmekle, dosya incelendi.
    Kanun yararına bozma isteyen tebliğnamede,
    5237 sayılı Kanun’un 29. maddesinde haksız tahrik nedeniyle yapılacak indirim oranının dörtte birinden dörtte üçüne kadar olduğunun belirtildiği, dosya kapsamına göre, 16/05/2019 tarihli karar ile sanık hakkında anılan Kanun’un 106/2-a. ve 43/2. maddelerine göre belirlenen 2 yıl 6 ay hapis cezasından, aynı Kanun’un 29. maddesine göre tahrik nedeniyle tahrikin şiddeti ve sanığın iradesine olan etkisine göre ½ oranında indirim yapıldığı belirtilmiş iken, itiraz üzerine maddi hata olduğu kabul edilerek verilen 14/06/2019 tarihli ek karar ile bu kez indirim oranının ¼ olarak düzeltilmesi suretiyle sonuç ceza değiştirilmemiş olduğunun anlaşılması karşısında, anılan Mahkemece sanık hakkında önce ½ oranında indirim yapılmış olması nedeniyle sanık lehine kazanılmış hak olacağı gözetilmeksizin, itiraz üzerine bu kez ¼ oranında indirim yapılmasına karar verilmesi, ayrıca maddi hatanın belirlenen sonuç cezaya ilişkin olabileceği ve Hakimin takdir hakkını kullanmasını gerektiren indirim oranının değiştirilmesinin maddi hata olarak kabul edilemeyeceği hususları gözetilmeksizin, yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmediğinden, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunduğu anlaşılmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    I-Olay:
    Silahla tehdit suçundan sanık ...’ün, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 106/2-a, 43/2 ve 29/1. maddeleri uyarınca 1 yıl 10 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, cezasının 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu"nun 58. maddesine göre mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve infazından sonra denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına dair Kayseri 8. Asliye Ceza Mahkemesinin 16/05/2019 tarihli ve 2019/8 esas, 2019/430 sayılı kararına karşı Cumhuriyet savcısı tarafından cezanın hesaplanması sırasında yapılan maddi hatanın düzeltilmesi talebi üzerine, talebin kabulü ile maddi hatanın düzeltilmesine ve sanığın anılan Kanun’un 106/2-a, 43/2 ve 29/1. maddeleri uyarınca 1 yıl 10 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin Kayseri 8. Asliye Ceza Mahkemesinin 14/06/2019 tarihli ve 2019/8 esas, 2019/430 sayılı ek kararı üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 09/12/2019 günlü ve 2019/122219 sayılı tebliğnamesiyle, Mahkemece sanık hakkında önce ½ oranında indirim yapılmış olması nedeniyle sanık lehine kazanılmış hak olacağının gözetilmemesi sonucu fazla cezaya hükmolunmasında isabet görülmediği gerekçesiyle kanun yararına bozmaya konu edildiği anlaşılmıştır.
    II- Kanun Yararına Bozma İstemine İlişkin Uyuşmazlığın Kapsamı:
    Silahla tehdit suçundan sanık ...’ün, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 106/2-a, 43/2 ve 29/1. maddeleri uyarınca 1 yıl 10 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, cezasının 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu"nun 58. maddesine göre mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve infazından sonra denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına dair Kayseri 8. Asliye Ceza Mahkemesinin 16/05/2019 tarihli ve 2019/8 esas, 2019/430 sayılı kararına karşı Cumhuriyet savcısı tarafından cezanın hesaplanması sırasında yapılan maddi hatanın düzeltilmesi talebi üzerine, talebin kabulü ile maddi hatanın düzeltilmesine ve sanığın anılan Kanun’un 106/2-a, 43/2 ve 29/1. maddeleri uyarınca 1 yıl 10 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin Kayseri 8. Asliye Ceza Mahkemesinin 14/06/2019 tarihli ve 2019/8 esas, 2019/430 sayılı ek kararında "aleyhe hüküm kurma yasağı"na aykırı davranılıp davranılmadığının belirlenmesine ilişkindir.
    III- Hukuksal Değerlendirme:
    5271 sayılı CMK"nın "Duruşmanın sona ermesi ve hüküm" başlıklı 223. maddesinin birinci fıkrası; "Duruşmanın sona erdiği açıklandıktan sonra hüküm verilir. Beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkûmiyet, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi ve düşmesi kararı, hükümdür",
    "Hükmün açıklanması ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması" başlıklı 231. maddesinin birinci fıkrası; "Duruşma sonunda, 232. maddede belirtilen esaslara göre duruşma tutanağına geçirilen hüküm fıkrası okunarak gerekçesi ana çizgileriyle anlatılır.",
    "Hükmün gerekçesi ve hüküm fıkrasının içereceği hususlar" başlıklı 232. maddesinin üçüncü fıkrası; "Hükmün gerekçesi, tümüyle tutanağa geçirilmemişse açıklanmasından itibaren en geç onbeş gün içinde dava dosyasına konulur.",
    Aynı maddenin altıncı fıkrası ise; "Hüküm fıkrasında, 223. maddeye göre verilen kararın ne olduğunun, uygulanan kanun maddelerinin, verilen ceza miktarının, kanun yollarına başvurma ve tazminat isteme olanağının bulunup bulunmadığının, başvuru olanağı varsa süresi ve merciinin tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesi gerekir." hükümlerini içermektedir.
    Anılan bu hükümler birlikte değerlendirildiğinde, duruşmanın bittiği bildirildikten sonra 5271 sayılı CMK"nın 223. maddesinin birinci fıkrası uyarınca hüküm verilmesi zorunludur. Bu hükümde gerekçeye yer verilmese dahi, anılan kanunun 232. maddesinin altıncı fıkrası uyarınca, 223. maddeye göre verilen kararın ne olduğunun, uygulanan kanun maddelerinin, verilen ceza miktarının, kanun yollarına başvurma ve tazminat isteme imkânının bulunup bulunmadığının, başvuru imkânı varsa süresi ve merciinin tereddüde mahal bırakmayacak şekilde mutlaka belirtilmesi gerekmektedir. Uygulamada bu şekilde gerekçesi açıklanmadan hüküm verilmesine kısa karar denilmektedir. Kısa karar olarak adlandırılan bu hüküm fıkrasının tümüyle duruşma tutanağına geçirilmesi, akabinde okunarak, gerekçesinin ana hatlarıyla anlatılması gerekmekte olup kısa karar yani hüküm bu şekilde açıklandıktan sonra geçerlilik kazanacaktır.
    Gerekçeye yer verilmeden sadece kısa karar olarak adlandırılan "hüküm-sonuç" bölümünün açıklanmasından sonra, maddi olayın açıklandığı "sorun" bölümü ile delillerle sonuç arasındaki bağın, yani neden bu sonuca ulaşıldığının anlatıldığı ve hukuki nitelendirmenin yer aldığı "gerekçe" bölümünün hüküm fıkrasına da yer verilmek suretiyle, kısa kararın açıklanmasından itibaren on beş gün içinde yazılması gerekmektedir. Bu şekilde sorun, gerekçe ve hüküm-sonuç bölümünden oluşan karara ise uygulama da gerekçeli karar denilmektedir.
    Ceza Genel Kurulunun ve Özel Dairelerin yerleşmiş uygulama ve kabullerine göre, hükmün esasını kısa karar oluşturmaktadır. Tutanağa geçirilmesi ve açıklanması suretiyle hukuken geçerlilik kazanmış kısa kararın/hükmün önemine binaen mahkemelerin kısa karar oluştururken son derece dikkatli ve ciddi davranmaları gerekmektedir. Ancak hüküm kurulurken çeşitli hatalar yapılabildiği, örneğin nitelikli haller nedeniyle ceza artırılırken artırım oranlarında, bazen de sonuçlarında hatalar yapılabildiği gibi indirim nedeninin uygulanması sırasında da hesap hatası yapılarak daha az ceza tayin edildiği, hatta nitelikli hal nedeniyle cezanın artırılması yerine indirilmesi yoluna gidildiği, ilgili kanun maddesinde suç için hapis cezası ile birlikte para cezası da öngörüldüğü halde, yalnızca hapis ya da para cezasına hükmedildiği, öngörülmüş cezanın alt sınırının da altında olacak şekilde bir ceza tayin edildiği veya belirlenen tam gün sayısının, bir gün karşılığı olarak takdir edilen miktar ile çarpılması sırasında işlem hataları yapıldığı görülmektedir.
    Uygulamada hükmün kurulması sırasında yapılan hatalar, "uygulama hatası", "hesaplama hatası", "yazım hatası" şeklinde tasniflere tabi tutulmaktadır. Uygulama hatası; yargılama araçlarının belirli biçimde hatalı takdir edilmelerinden kaynaklanan hukuki yanılgılardır. Hesaplama hatası, cezanın artırımı veya eksiltimi sırasında yapılan matematiksel işlem hatalarıdır. Yazım hataları ise, olağan bir dikkat ve özenin gösterilmesi halinde gerçekleşmeyecek olan isim, yaş vb. bilgilerin yanlış yazılmasıdır. Esasen hesaplama ve yazım hataları da uygulama neticesinde ortaya çıkmış hatalar olduğundan sonuç itibarıyla birer uygulama hatasıdır. Kaldı ki bazen yapılan yanlışlığın ne tür bir hata olduğu da tam belirlenememektedir. Örneğin, somut olayda olduğu gibi sanık hakkında TCK"nın 43/2. maddesinin uygulanması ile elde edilen 2 yıl 6 ay hapis cezasına TCK"nın 29.maddesininin uygulanması sırasında indirim oranının 1/2 olarak belirtilmesine rağmen cezanın 1/4 oranında indirim uygulanmak suretiyle belirlenmesi şeklindeki hatalı bir uygulamada, 2 yıl 6 aydan TCK"nun 29. maddesi gereğince 1/4 oranında indirim yapılırken matematiksel hesap hatasından kaynaklanan bir hesap hatası mı, yoksa mahkemenin 1/2 değil de hatalı olarak daha az indirim sağlayan başka bir indirim uygulamasından kaynaklanan uygulama hatası mı ya da normalde 1 yıl 3 ay yazılacakken "1 yıl 10 ay 15 gün" yazılmasından kaynaklanan yazım hatası mı olduğu tam olarak belirlenemeyecektir.
    Mahkemenin hata yapıldığından bahisle, kısa kararda yer verilmeyen hususlara gerekçeli kararda yer vermesi veya kısa kararı sonradan değiştirmesi usul ve kanuna aykırı olacaktır. Bu konuda öğretide, "Gerekçe ile birlikte hüküm fıkrası tekrar yazılırken, duruşmada yazılıp, okunmuş olan hüküm fıkrasında, yani kısa kararda hiçbir değişiklik yapılamaz. Esas olan, duruşmada okunmuş bulunan hüküm fıkrasıdır." (Nur Centel-Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Yayınevi, İstanbul 2013, 10. Baskı, s. 714) şeklinde görüşler bulunmaktadır. Ancak yerleşmiş uygulama ve kabullere göre, uygulama ve hesap hataları dışında kalan ve sonuç ceza üzerinde değişikliğe yol açmayan maddi yazım hatalarının yöntem ve zaman sınırlamasına tabi bulunmaksızın, bizzat bu hatayı yapan merci tarafından kendiliğinden veya denetim muhakemesi sonunda verilen bir karardaki uyarı üzerine düzeltilmesi mümkündür.
    Temyize tabi kararlar temyiz edilmemesi veya temyizen onanması halinde, kesin nitelikteki kararlar ise verildikleri anda kesinleşmiş olacaktır. Kesinleşen kararda olağanüstü kanun yolları hariç artık hükmün değişme imkânı bulunmamaktadır. 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanunun 4. maddesinde de vurgulandığı üzere, mahkûmiyet hükümlerinin infazı için hükmün kanun gereği kesin ya da kesinleşmiş olması gerekir.
    Yargı makamlarınca verilen hükümlerin kesin ya da kesinleşmiş olması bireylerin güven içinde yaşamaları için zorunludur. Her yargılamada gerçeğe, adalet ve hakkaniyete ulaşılması çabası bulunsa da ceza muhakemesinin de bir sonu olmalıdır. Aksi halde ceza muhakemesinin amaçları arasında olan toplumsal barış ve güven sağlanamaz; sürekli bir çekişme ve belirsizlik ortamı varlığını korur. (Veli Özer Özbek, İnfaz Hukuku, Ankara 2015, Seçkin Yayıncılık, 7. baskı, s. 70)
    Kesin hükmün bağlayıcı olması nedeniyle bu kararlar değiştirilemez, yerine getirilmesi geciktirilemez. 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 98. maddesinin 1. fıkrasında; “Mahkûmiyet hükmünün yorumunda veya çektirilecek cezanın hesabında duraksama olursa, cezanın kısmen veya tamamen yerine getirilip getirilemeyeceği ileri sürülür ya da sonradan yürürlüğe giren kanun, hükümlünün lehinde olursa, duraksamanın giderilmesi veya yerine getirilecek cezanın belirlenmesi için hükmü veren mahkemeden karar istenir” hükmüne yer verilmiştir. Görüleceği üzere infaz sırasında, mahkûmiyet hükmünün yorumunda veya cezanın kısmen veya tamamen yerine getirilip getirilemeyeceği konusunda ya da hükümlü lehine bir kanun yürürlüğe girmesi halinde ancak hükmü veren mahkemeden karar isteneceği belirtilmiş olup kesinleşmiş hükümdeki ceza miktarının hesap hatası yapıldığından bahisle ya da başka bir nedene dayalı olarak artırılamayacağı, değiştirilemeyeceği açıktır.
    Uyuşmazlık konusu ile bağlantılı olarak, ilk derece mahkemelerince verilen ve içerisinde hata barındıran hükümlerin temyiz incelemesine konu edilmesi halinde "aleyhe değiştirmeme zorunluluğu" ya da "aleyhe düzeltme yasağı" kavramlarına değinilerek uyuşmazlık çözüme kavuşturulmalıdır.
    Cezayı aleyhe değiştirememe yasağı öğreti ve uygulamada; "temyiz davası yalnızca sanık veya müdafii ya da sanık lehine Cumhuriyet savcısı veya sanığın eşi ya da yasal temsilcisi tarafından açıldığında hükümde yaptırımın türü ve ağırlığı bakımından sonucu sanığın aleyhine ağırlaştırıcı, diğer bir anlatımla aleyhe sonuç verici düzeltmelerin yapılamaması veya kurulacak yeni hükümdeki cezanın sanığın aleyhine olarak ilk hükümden daha ağır olamaması" şeklinde tanımlanmaktadır.
    Cezayı aleyhe değiştirememe yasağı, hükmün temyiz incelemesine başlarken, bakış açısını belirleyen bir usul kuralı olduğu gibi, bozmadan sonraki aşamada da ceza miktarının sınırını belirleyen bir yargılama ilkesidir. Bu sebeple temyiz incelemesinde öncelikle temyizin lehe veya aleyhe mi olduğu tespit edilip, inceleme buna göre yapılmalı ve sanık lehine tecelli eden bir hatanın doğuracağı hukuki neticeler aleyhte başvuru bulunmadıkça değiştirilmemelidir.
    Latince "reformatio in pejus" olarak adlandırılan, öğreti ve uygulamada ise, "lehe kanun yolu davası üzerine hükmü aleyhe değiştirmeme, aleyhe bozmama zorunluluğu, aleyhe düzeltme yasağı, yaptırım ve sonuçlarını aleyhe kötüleştirememe ya da ağırlaştıramama kuralı, aleyhe bozma yasağı" olarak ifade edilen bu ilkenin amacı; hükmün aleyhine bozulabileceğini düşünen sanığın bazı davalarda istinaf ya da temyiz kanun yoluna başvurmaktan çekinmesinin önüne geçmek ve kanun yoluna başvurma hakkını daha özgürce kullanabilmesini sağlamaktır.
    Anılan kural, 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 326. maddesinin 4. fıkrasında; "Hüküm yalnız sanık tarafından veya onun lehine Cumhuriyet savcısı veya 291. maddede gösterilen kimseler tarafından temyiz edilmişse, yeniden verilen hüküm, evvelki hükümle tayin edilmiş olan cezadan daha ağır olamaz" şeklinde kanuni düzenlemeye dönüştürülmüştür. Buna göre ceza hukukumuzda genel anlamda bir kazanılmış hak kavramından bahsedilemeyeceği, yalnızca 1412 sayılı CMUK"nın 326. maddesinin son fıkrası uyarınca sınırlı biçimde uygulanabilecek olan "cezayı aleyhe değiştirememe" veya "aleyhte düzeltme yasağı"nın söz konusu olduğunun kabulü gerekmektedir.
    Bu kuralla ilgili olarak 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 307/4. maddesinde ise; "Hüküm yalnız sanık tarafından veya onun lehine Cumhuriyet savcısı veya 262. maddede gösterilen kimselerce temyiz edilmişse yeniden verilen hüküm önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamaz" düzenlemesine yer verilmiştir.
    Kanundaki açık düzenlemelerden de anlaşılacağı üzere; yaptırımı ve sonuçlarını aleyhe değiştirme yasağının kapsamı yalnızca ceza miktarı ile sınırlı olacak, sanık veya onun lehine ilgililer tarafından temyiz davası açıldığında, lehe bozma üzerine yeniden kurulan hükümle belirlenen ceza ve sonuç önceki hükümle belirlenen cezadan ve sonuçtan daha ağır olamayacaktır.
    Gerek bozma ilamında, gerekse yerel mahkemece bozmadan sonra kurulan hükümde yaptırım ve sonuçları aleyhe değiştirme yasağına aykırılığın söz konusu olup olmadığı önceki ve sonraki hükümlerde yer alan ceza ve yaptırımların tüm yönleri ile karşılaştırılması suretiyle belirlenecektir.
    Ceza Genel Kurulunun 20.06.2006 gün ve 124-165 sayılı kararında; istinaf ve temyiz kanun yolları bakımından pozitif hukukumuzda yer alan "cezanın aleyhe değiştirilmemesi" ilkesinin, ceza muhakemesinin mutlak ve vazgeçilemez değerleri arasında yer alan ve evrensel hukukun benimsediği bir ilke olmadığı, kanunun düzenleniş biçimi ve amacı itibarıyla, asıl ceza yargılamasında verilen kararlara karşı kesin hükme kadar masumiyet karinesinden yararlanma hakkı bulunan sanığın temyiz kanun yoluna başvurudan çekinmemesini temine yönelik bir prensip olduğu açıklanmıştır.
    Belirtildiği üzere aleyhe değiştirme yasağı münhasıran "cezalar" ile ilgili ve sınırlı olup, fiilin nitelendirilmesinde ve suç adının belirlenmesinde geçerli değildir. Cezalar 5237 sayılı TCK"nın 45. maddesinde; hapis ve adli para cezaları olarak sayıldığından, cezalar arasında sayılmayan güvenlik tedbirleri ile diğer müesseselerin bu yasak kapsamında değerlendirilemeyeceği Ceza Genel Kurulunca duraksamasız olarak kabul edilegelmiştir.
    Hükümdeki isim, yaş vb. bilgilerin yanlış yazılmasından kaynaklanan maddi (yazım) hataları aleyhte değiştirme yasağı kapsamında olmadığından düzeltilebileceği aşikardır.
    Kanun maddesinin yanlış yorumlanmasının söz konusu olduğu, hâkimin takdirine bağlı ve bilinçli uygulamalardaki hata ve aykırılıkların yani uygulama hatalarının aleyhte değiştirme yasağı kapsamında kalacağı, suç tarihi, sanığın ismi, yaşı vb. şekildeki yazım hatalarının ise bu yasak kapsamında değerlendirilemeyeceği konusunda da tereddüt bulunmamaktadır.
    Hesap hatalarının ise bu yasak kapsamında kalıp kalmadığı konusunun, hesap hatasının sonuç cezaya etkisi gözetilerek çözümlenmesi gerekmektedir.
    Bu bağlamda, cezanın belirlenmesi aşamasında artırım ya da indirim yapılırken hesap veya yazım hatası yapılıp bir sonraki hesaplamanın yapıldığı ya da sonuç cezanın açıklandığı fıkrada bu hatadan dönülerek doğru sonuca ulaşılmış, dolayısıyla aradaki hesap ya da yazım hatası sonuca etkili olmamış ise, yapılan hesap ya da yazım hatası "cezayı aleyhe bozma veya düzeltme yasağı" kapsamında kalmayacak, aksi halde, yani yapılan hesap ya da yazım hatası, sanığın daha az ceza almasına yol açacak şekilde sonuç cezanın belirlenmesine yol açmış ve hüküm bu sonuç üzerine kurulmuş ise, hatalı da olsa açıklanan ve hükmedilen bu ceza miktarı anılan kurala konu olacaktır.
    Nitekim Ceza Genel Kurulu da çeşitli kararları ile, hesap hatası yapılan hükme ilişkin lehe temyiz davasında aleyhe düzeltmeme zorunluluğuna açıklık getirmiş ve ‘temyiz incelemesinde öncelikle temyizin lehe veya aleyhe mi olduğu tespit edilerek, incelemenin buna göre yapılması gerektiği, sanık lehine tecelli edecek bir hatanın tazammun edeceği hukuki neticelerin aleyhte tevessülatta bulunmadıkça değiştirilemeyeceği’ (31.01.1949 gün ve 171-35),‘ilk hüküm sanık tarafından temyiz edilmeyerek kesinleşmiş olsaydı durum ne olacak idiyse, lehe temyizin bu durumu değiştirmemesi gerektiği’ (19.06.1967 gün ve 114-162, 13.04.1964 gün ve 154-167), ‘hesap hatası sonucunda eksik tayin edilen hapis cezasının ceza miktarı yönünden kazanılmış hak oluşturacağı’ (07.10.2008 gün ve 198-211; 15.12.2015 gün ve 602-509) vurgulamıştır.
    Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde; silahla tehdit suçundan sanık ...’ün, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 106/2-a, 43/2 ve 29/1. maddeleri uyarınca 1 yıl 10 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, cezasının 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu"nun 58. maddesine göre mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve infazından sonra denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına dair Kayseri 8. Asliye Ceza Mahkemesinin 16/05/2019 tarihli ve 2019/8 esas, 2019/430 sayılı kararına karşı Cumhuriyet savcısı tarafından sanık hakkında TCK"nın 29/1. maddesinin uygulanması sırasında indirim oranının 1/2 olarak belirtilmesine rağmen 1/4 oranında indirim yapılmış olması nedeniyle cezanın hesaplanması sırasında yapılan maddi hatanın düzeltilmesi talebi üzerine, Mahkemece talebin kabulü ile maddi hatanın düzeltilmesine ve sanığın cezasından anılan Kanun’un 29/1. maddesi uyarınca 1/4 oranında indirim uygulanmak suretiyle yine 1 yıl 10 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin karar verildiği, 5237 sayılı Kanun’un 29. maddesinde haksız tahrik nedeniyle yapılacak indirim oranının dörtte birinden dörtte üçüne kadar olduğunun belirtildiği, dosya kapsamına göre, 16/05/2019 tarihli karar ile sanık hakkında anılan Kanun’un 106/2-a. ve 43/2. maddelerine göre belirlenen 2 yıl 6 ay hapis cezasından, aynı Kanun’un 29. maddesine göre tahrik nedeniyle tahrikin şiddeti ve sanığın iradesine olan etkisine göre ½ oranında indirim yapıldığı belirtilmiş iken, itiraz üzerine maddi hata olduğu kabul edilerek verilen 14/06/2019 tarihli ek karar ile bu kez indirim oranının ¼ olarak düzeltilmesi suretiyle sonuç ceza değiştirilmemiş olduğunun anlaşılması karşısında, Mahkemece sanık hakkında önce ½ oranında indirim yapılmış olması nedeniyle sanık lehine kazanılmış hak olacağı gözetilmeksizin, itiraz üzerine bu kez ¼ oranında indirim yapılmasına karar verilmesi, ayrıca maddi hatanın belirlenen sonuç cezaya ilişkin olabileceği ve Hakimin takdir hakkını kullanmasını gerektiren indirim oranının değiştirilmesinin maddi hata olarak kabul edilemeyeceği hususları gözetilmeksizin, yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmediğinden isteme konu karar hukuka aykırı bulunmuştur.
    IV- Sonuç ve Karar:
    Yukarıda açıklanan nedenlerle;
    Kanun yararına bozmaya atfen düzenlenen ihbarnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden Kayseri 8. Asliye Ceza Mahkemesinin 16/05/2019 tarihli ve 2019/8 esas, 2019/430 sayılı kararı ile yine aynı mahkemenin 14/06/2019 tarihli ve 2019/8 esas, 2019/430 sayılı ek kararının CMK”nın 309. maddesi gereğince, BOZULMASINA, bozma nedenine göre, kurulan 16/05/2019 tarihli hükümde, TCK"nın 43/2. maddesi ile belirlenen 2 yıl 6 ay hapis cezasının 29. madde ile 1/2 oranında indirimle hatalı olarak tayin olunan "1 yıl 10 ay 15 gün" ibaresinin çıkartılarak yerine "1 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına" ibaresinin eklenmesine, hükümdeki diğer hususların aynen bırakılmasına, infazın buna göre yapılmasına, 07/09/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi