22. Hukuk Dairesi 2017/9840 E. , 2018/2016 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : ALACAK
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle, temyiz talebinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili, davacının ücret, yıllık izin, fazla çalışma ve ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı Cevabının Özeti:
Davalı, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacak taleplerinin reddine, diğer taleplerin ise kabulüne karar verilmiştir.
Temyiz:
Kararı davalı vekili temyiz etmiştir.
Gerekçe:
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere göre davalının aşağıdaki bentlerin dışındaki temyiz itirazlarının reddine,
2-Taraflar arasında, davanın belirsiz alacak davası olarak açılıp açılmadığı, ıslaha karşı zamanaşımı def"inin değerlendirilip değerlendirilmeyeceği ve hüküm altına alınan alacakların yürütülecek faizin başlangıç tarihi konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
Mahkemece dava belirsiz alacak davası olarak görülerek ıslah zamanaşımı savunması dikkate alınmamış ve hüküm altına alınan alacakların tamamına dava tarihinden faiz yürütülmüş ise de; kabul dosya içeriği ile örtüşmemektedir.
Davacı tarafça, 100,00 TL ücret, 100,00 TL fazla mesai, 100,00 TL yıllık izin ücreti ve 100,00 TL ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacağı bulunduğu iddiası ile fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak işbu dava açılmış olup dava dilekçesinde davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığını gösteren bir ibare bulunmamaktadır. Mahkemece 21.10.2014 tarihli ilk celsede, davacının aylık ücretinin tartışmalı olması, davacının taleplerinin hesabı gerektirmesi, davacının taleplerinin dayanağı olan belgelerin işverence tutuluyor olması karşısında davalı vekilinin davanın belirsiz alacak davası olmadığına yönelik itirazının reddine karar verilmiş ise de, davacının davasını açıkça belirsiz olarak açtığına yönelik bir beyanı bulunmamaktadır. 09.02.2015 tarihli dilekçe de dava dilekçesinde talep edilen miktarların ""ıslah yolu ile arttırma dilekçesi"" olup davanın belirsiz alacak davası olduğu belirtilmiş değildir.
Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde, davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığına dair davacı tarafın herhangi bir ifadesi veya telebi bulunmamasına karşın mahkemece dava belirsiz alacak davası olarak görülmesi hatalı olup, davanın kısmi dava olarak açıldığı kabul edilerek ıslah talebi sonrasındaki davalının zamanaşımı def"i değerlendirilmeli ve hüküm altına alınan alacak taleplerinin dava ile talep edilen kısmına dava tarihinden, ıslah ile talep edilen kısmına ıslah tarihinden itibaren faiz yürütülmelidir. Mahkemece bu husus gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
3-Taraflar arasında davacının aldığı ücret konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
4857 sayılı İş Kanununda 32 nci maddenin ilk fıkrasında, genel anlamda ücret, bir kimseye bir iş karşılığında işveren veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve para ile ödenen tutar olarak tanımlanmıştır.
İş sözleşmesinin tarafları, asgarî ücretin altında kalmamak kaydıyla sözleşme özgürlüğü çerçevesinde ücretin miktarını serbestçe kararlaştırabilirler. İş sözleşmesinde ücretin miktarının açıkça belirtilmemiş olması, taraflar arasında iş sözleşmesinin bulunmadığı anlamına gelmez. Böyle bir durumda dahi ücret, Borçlar Kanunun 323 üncü maddesinin ikinci fıkrasına göre tespit olunmalıdır. İş sözleşmesinde ücretin kararlaştırılmadığı hallerde ücretin miktarı, işçinin kişisel özellikleri, işyerindeki ya da meslekteki kıdemi, meslek unvanı, yapılan işin niteliği, iş sözleşmesinin türü, işyerinin özellikleri, emsal işçilere o işyerinde ya da başka işyerlerinde ödenen ücretler, örf ve adetler göz önünde tutularak belirlenir.
4857 sayılı Yasanın 8 inci maddesinde, işçi ile işveren arasında yazılı iş sözleşmesi yapılmayan hallerde en geç iki ay içinde işçiye çalışma koşullarını, temel ücret ve varsa eklerini, ücret ödeme zamanını belirten bir belgenin verilmesi zorunlu tutulmuştur. Aynı yasanın 37 nci maddesinde, işçi ücretlerinin işyerinde ödenmesi ya da banka hesabına yatırılması hallerinde, ücret hesap pusulası türünde bir belgenin işçiye verilmesinin zorunlu olduğu hükme bağlanmıştır. Usulünce düzenlenmiş olan bu tür belgeler, işçinin ücreti noktasında işverenden sadır olan yazılı delil niteliğindedir. Kişi kendi muvazaasına dayanamayacağından, belgenin muvazaalı biçimde işçinin isteği üzerine verildiği iddiası işverence ileri sürülemez. Ancak böyle bir husus ileri sürülsün ya da sürülmesin, muvazaa olgusu mahkemece resen araştırılmalıdır.
Kural olarak ücretin miktarı ve ekleri gibi konularda ispat yükü işçidedir. Ancak bu noktada, 4857 sayılı Kanunun 8 inci ve 37 nci maddelerinin, bu konuda işveren açısından bazı yükümlülükler getirdiği de göz ardı edilmemelidir. Bahsi geçen kurallar, iş sözleşmesinin taraflarının ispat yükümlülüğüne yardımcı olduğu gibi, çalışma yaşamındaki kayıt dışılığı önlenmesi amacına da hizmet etmektedir. Bu yönde belgenin verilmiş olması ispat açısından işveren lehine olmakla birlikte, belgenin düzenlenerek işçiye verilmemiş oluşu, işçinin ücret, sigorta pirimi, çalışma koşulları ve benzeri konularda yasal güvencelerini zedeleyebilecek durumdadır. Çalışma belgesi ile ücret hesap pusulasının düzenlenerek işçiye verilmesi, iş yargısını ağırlıklı olarak meşgul eden, işe giriş tarihi, ücret, ücretin ekleri ve çalışma koşullarının belirlenmesi bakımından da önemli kolaylıklar sağlayacaktır. Bu bakımdan ücretin ispatı noktasında delillerin değerlendirilmesi sırasında, işverence bu konuda belge düzenlenmiş olup olmamasının da araştırılması gerekir.
Çalışma yaşamında daha az vergi ya da sigorta pirimi ödenmesi amacıyla zaman zaman, iş sözleşmesi veya ücret bordrolarında gösterilen ücretlerin gerçeği yansıtmadığı görülmektedir. Bu durumda gerçek ücretin tespiti önem kazanır. İşçinin kıdemi, meslek unvanı, fiilen yaptığı iş, işyerinin özellikleri ve emsal işçilere ödenen ücretler gibi hususlar dikkate alındığında imzalı bordrolarda yer alan ücretin gerçeği yansıtmadığı şüphesi ortaya çıktığında, bu konuda tanık beyanları gözetilmeli ve işçinin meslekte geçirdiği süre, işyerinde çalıştığı tarihler, meslek unvanı ve fiilen yaptığı iş bildirilerek sendikalarla, ilgili işçi ve işveren kuruluşlarından emsal ücretin ne olabileceği araştırılmalı ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek bir sonuca gidilmelidir.
Somut olayda; davalıya ait işyerinde 03.07.2007-25.09.2011 tarihleri arasında çalışan davacı, 1.300,00 TL net aylık ücret ile çalıştığını, bu ücretin 750,00 TL"sinin bankaya yattığını, 550,00 TL"sinin ise elden verildiğini iddia etmiştir. Davalı, davacının asgari ücret aldığını savunmuştur. Dosyada bulunan imzasız ücret bordrolarına göre davacının ücreti asgari ücrettir. Dosya içerisindeki bilgi ve belgeler ile tanık anlatımlarından davacının davalı işyerinin Karabük"teki en yetkili kişisi olarak çalıştığının kabul edilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Ancak, davacının yaptığı işe göre iddia ettiği ücreti alacağı gerekçesiyle 1.300,00 TL net ücret aldığı kabul edilmiş ise de yapılan araştırma hüküm kurmaya elverişli değildir. Mahkemece emsal ücret araştırması yapılmadan karar verilmesi doğru bulunmamıştır. İşçinin meslekte geçirdiği süre, işyerinde çalıştığı tarihler, meslek unvanı ve fiilen yaptığı iş bildirilerek sendikalarla, ilgili işçi ve işveren kuruluşlarından emsal ücretin ne olabileceği araştırılmalı ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek bir sonuca gidilmelidir. Mahkemece bu husus gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
4-Kabul şekline göre, davacı son 4 ayın elden ödemesinin yapılmadığını iddia etmiş olup ispatlanamadığından talep gibi hüküm kurulmuştur. Ne var ki; davalı, davacıya 2011 yılı Mayıs ve Haziran aylarında avans olarak fazla ödeme yaptığını savunmuş olup 750,00 TL ücret miktarı dışında bu aylara ilişkin banka kanalıyla bir avans ödemesi yapılıp yapılmadığı araştırılarak yapılmış ise ücret alacağından mahsubu gerekip gerekmediği değerlendirilmeden karar verilmesi de hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebeplerden BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, 07/02/2018 gününde oybirliğiyle kesin olarak karar verildi.