8. Hukuk Dairesi 2015/1769 E. , 2015/5578 K.
"İçtihat Metni"Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tapu iptali
Hazine ile ............ aralarındaki tapu iptali davasının kabulüne dair ........ Asliye Hukuk Mahkemesi"nden verilen 05.02.2014 gün ve 411/48 sayılı hükmün Yargıtay"ca incelenmesi davacı vekili ile davalı vekili taraflarından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:
KARAR
Dava konusu parsel 351 nolu olmasına karşın, hükümde 350 no olarak belirtilmiş ise de; bu yanlışlığın mahallinde her zaman düzeltilebilir maddi hata niteliğinde bulunduğuna, dosya muhtevasına, dava evrakı ile yargılama tutanakları münderecetına göre taraf vekillerinin yerinde olmayan temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, taraflarca HUMK"nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK"nun 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve 3402 sayılı Kanunun 36/A maddesi gereğince harç alınmasına mahal olmadığına 09.03.2015 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Davacı Maliye Hazinesi tarafından açılan dava ile, davalıya ait taşınmazın bir bölümünün 3621 sayılı Kıyı Kanunu kapsamında kalan Devletin hüküm ve tasarrufu altında olan yerlerden kamu malı niteliğinde olduğu ve kişilerin mülkiyetinde kalamayacağını ileri sürülerek; bu bölümün davalılar adına mevcut tapu kaydının iptaliyle kıyı olarak tapu sicilinden terkinine karar verilmesi istenilmiştir.
Yerel Mahkemece yapılan araştırma ve inceleme sonucu 24.03.2010 tarihli kararla(Mahkemenin 1. kararı) davanın 3402 sayılı Kadastro Kanunu"nun 12.maddesi uyarınca 10 yıllık hak düşürücü süre içinde açılmadığı...” gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Bu kararın da davacı tarafca temyizi üzerine Y.1.HD"nin 21.06.2010 tarihli kararında, “…davanın hak düşürücü sürenin geçirilmesi nedeniyle reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığı, bu yöne değinen Maliye Hazinesi"nin temyiz itirazlarının yerinde olmadığından reddine; ancak davanın açıldığı sırada davacı Maliye Hazinesi dava açmada haklı durumda olduğundan, davalının yapılan yargılama gideri ve avukatlık ücretinden sorumlu olacağı gözetilmeden karar verilmesinin isabetli olmadığı…” gerekçesiyle, hükmü sadece yargılama gideri ve vekalet ücreti yönünden bozmuştur (Yargıtay’ın 1. bozma ilamı). Bu ilam karar düzeltme hakkı da kulanılmak suretiyle kesinleşmiştir. Mahkemece bu bozma ilamına uyularak verilen 16.02.2011 tarihli kararla “...gerekmediği halde davanın esasıyla ilgili yenden hüküm kurularak- davanın reddine, davacının yaptığı yargılama giderinin ve davacı yararına takdir edilen avukatlık ücretinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine...” karar verilmiştir (Mahkemenin 2. kararı). Bu hükmü de davacı Maliye Hazine"sinin temyiz etmesi üzerine, Y.1.HD. Nin 26.10.2011 tarihli kararıyla “…Anayasa Mahkemesi"nin Kadastro Kanunu"nun 12. maddesindeki 10 yıllık hak düşürücü sürenin Maliye Hazinesi tarafından açılan davalarda da uygulanmasına yönelik hükmü iptal ettiği, iptal kararının 23.07.2011 tarihili Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girdiği, bu iptalin kesin olarak çözüme bağlanmamış davalar için de uygulama alanı bulacağı, kamu düzeni ilişkisinin bunu gerektirdiği; bu durumda davanın hak düşürücü süre yönünden reddine ilişkin mahkeme hükmünün doğruluğundan söz edilemeyeceği, bu sebeple davanın esasının incelenerek gerçekleşecek sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği…” gerekçesiyle mahkeme hükmü bozulmuştur (Yargıtay’ın 2. bozma ilamı).Yerel mahkemece bu bozma ilamına uyulması soncu bu kez verilen 05.02.2014 tarihli kararla “yapılan keşif ve alınan teknik bilirkişi rapor ve krokisine göre, 11.480 m2 yüzölçümlü taşınmazın teknik bilirkişi krokisinde (B) ile gösterilen 978.19 m2 bölümü hakkında davalı adına mevcut tapu kaydının iptali ve sicilden kıyı olarak terkinine karar verilmişti (Mahkemenin 2. ve son kararı). Şimde bu hüküm her iki tarafça temyiz edilmiştir.
Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün bozma kararının (sebeplerinin) kapsamı dışında kalmış olan kısımları (bölümleri) kesinleşir. Bozma kararına uymuş olan mahkeme bozma kararının kapsamı dışında kalması nedeniyle, kesinleşen bu kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremez.Yani kesinleşmiş olan bu bölümler, o bölümler lehine olan taraf yararına usuli kazanılmış hak oluşturur (Baki Kuru:Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6.baskı, Cilt V, İstanbul 2001, sh.4762). Bu sonuç, aynı zamanda Yargıtay’ın 904.02.1959 tarih ve 13/5 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı’nın da bir gereğidir. Yargıtay’ın bu konuda pek çok emsal kararı bulunmaktadır (bkz.Y.HGK.nun 22.04.1999 tarih, 11/290-296 sayılı kararı). Yargıtay, tarafların bildirdiği temyiz sebepleriyle bağlı değilse de (HUMK.m.439/2), tarafların temyiz talebiyle bağlıdır. Yargıtay hükmün temyiz edilmeyen (ve bu nedenle de kesinleşen) bölümü hakkında temyiz incelemesi yapamaz ve hükmün temyiz edilmeyen bölümünü bozamaz. HUMK.439/2.maddesi hükmü, hükmün yalnız temyiz edilen bölümü hakkında uygulanır (Baki Kuru, age.Cilt V, Sh.4626). Bu bakımdan, temyiz edilen hükmün, daha önce Yargıtay denetiminden geçerek, bozma konusu yapılmış bölümleri, onama hükmünde olduğu ve varsayımsal onama kararı kesinleştiği takdirde; kısmi temyiz gibi sonuç doğurur ve hükmün onanmış sayılan bölümleri kesinleşir ve bu nedenle HUMK.439/2.maddesi uyarınca, Yargıtay’ın tarafların gösterdiği temyiz sebepleriyle bağlı olmadığı gerekçesiyle yeniden temyiz denetimine tabi tutulamaz.
"Kamu düzeni ilkesi” atlanmış veya gündeme gelmiş olsa bile, yerel mahkeme kararlarının kesinleşen bölümleri hakkında hükmün kesinleşmeyen bölümleriyle ilgili temyiz incelemesi sırasında, kesinleşen bölümlerine yönelik yeniden temyiz incelemesi yapılamaz. Hükmün kesinleşen bölümleriyle ilgili olarak, Yargıtay’ın temyiz inceleme aşaması için yukarda açıklanan biçimde inceleme yapma yükümlülüğü, yerel mahkemelerin elindeki davaları sonuçlandırması bakımından da geçerlidir. Yerel mahkeme, temyiz süresinin geçirilmesi veya hükmün kısmen temyizi ya da Yargıtay tarafından yapılan temyiz incelemesi sonucu hükmün bir bölümünün bozmaya konu edilmemesi ve bu nedenlerle kesinleşmesine rağmen, hükmün o bölümü hakkında kendiliğinden önceki hükme aykırı karar verir ya da Yargıtay hükmün o bölümü kesinleştiği halde, o bölümü yeniden temyiz incelemesine tabi tutup o bölüm hakkında kesinleşme sonucuna aykırı olarak yeni bir karar verirse; bu kararların hukuki sonucu ne olacaktır? Kuşkusuz, bu şekildeki yerel mahkeme kararlarının temyiz edilmeleri üzerine Yargıtay tarafından düzeltilmesi olanaklıdır. Ancak Yargıtay bu şekilde hatalı bir bozma kararı verip, yerel mahkeme bu bozma kararına direnmezse ne olacaktır? Yargıtay uygulaması ve öğreti görüşü, bu gibi kararların “yokluk” hükmüyle sakat olacağı ve Yargıtay’ın haber aldığı böyle bir yanlışlığı düzeltilebileceği şeklindedir (Baki Kuru; age.Cilt V. sh.4565; Y.7.HD. 18.19.1985 t.371/11115 Esas ve Karar-YKD 1985/12,sh.1795; Y.9.HD. 13.12.1967 t.1057/1095- Mustafa Çemberci-İş Mahkemeleri Kanunu Şerhi, Ankara 1969,sh.205).Varılan bu sonuçlar, aynı zamanda Medeni Usul Hukuku’nun temel ilkelerinden “hukuki güvenlik ilkesi”nin de bir gereğidir.
Hukuki güvenlik ve yargıya güven kesin hüküm ilkesi ile sağlanır. Hukuki güvenlik ilkesi; hukuk devleti ilkesinin olmazsa olmaz koşulu olup; hukuk kurallarının herkese eşit ve adil bir şekilde uygulanmasını da içeren bir ilkedir. T.C. Anayasa’sının 2. maddesi’nde Cumhuriyetin nitelikleri sayılırken, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir Hukuk Devleti olduğu vurgulanmıştır. Hukuk devleti kişilerin hukuki güvenliğini gözeten ve sağlayan bir devlettir. Hukuki güvenlik ilkesi, herkesin bağlı olacağı hukuk kurallarını önceden bilmesi, tutum ve davranışlarını buna göre güvenle düzene sokabilmesi anlamına gelir. Hukuk devleti hukuk kurallarının onu yasalaştıranlar da dahil olmak üzere, her kişi ve kuruluşu bağlamasını ifade eder. Hukuk devleti kavramının özünü devlet organlarının hukuka bağlılığı yani, yönetimin eylem ve işlemlerini hukukun içinde kalarak yerine getirmesi oluşturmaktadır. T.C. Anayasa"sının 36. maddesi; “Herkes… adil yargılanma hakkına sahiptir” hükmünü içerir. Türkiye’nin de taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin adil yargılanma başlığı taşıyan 6. maddesinde; “Herkes … davasının …. hakkaniyete uygun …… olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir.” denilmektedir. Adil yargılanma hakkının en önemli alt kavramlarından birisi, “silahların eşitliği ilkesi”dir. Yargılamada taraflar arasında adil, hakkaniyete uygun bir denge kurulması gerekir. Anayasa’nın 2. maddesiyle benimsenen hukuk devletinde, hukuki güvenliği sağlayan bir düzen kurulması asıldır. Böyle bir düzende devlete güven ilkesi vazgeçilmez temel unsurlardandır. Hukuk Devletinde yasama, yürütme ve yargının hukuka bağlı olması gerekir. Yargısı hukuka bağlı olmayan bir Devlette vatandaşların kendilerini güvencede hissedebileceklerini söylemek mümkün değildir. Hukuk devletinde bireyler devlete güven duyabilmeli aynı şekilde devlet de bu güveni vatandaşa verebilmelidir. Kesin hükme saygı uluslararası hukuk düzenine özgü hukukun genel ilkelerinden biri olarak da kabul görmektedir. Eğer bir hukuk sistemi içerisinde yargının verdiği ve bağlayıcı olan bir kesin hüküm işlevsiz bir duruma getirilmiş ise, adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden söz edemeyiz.
Somut olayda, Mahkemece verilen davanın reddine ilişkin yukarda açıklanan mahkemenin 1. kararı esas yönünden, Yargıtay 1.HD"nin 1. bozma ilamında bozmaya konu edilmeyerek kesinleşmiştir. Kesin hüküm gücü kazanan bir kararın, Yargıtayca
yeniden bozmaya konu edilmesi, yerel mahkemenin bozmanın kapsamı dışına çıkarak yeniden karar vermesi; kamu düzenini bozacak ve hukuki güvenlik ilkesini çiğneyecek bir sonuç yaratır. Kamu düzeni ilkesi burada asıl olarak kesinleşmiş olan kararın yeniden ele alınmasını değil; aksine ele alınmamasını gerektirir. Kuşkusuz, kıyı olan bir kamu malının gerçek kişiler mülkiyetinde kalması kabul edilemeyeceğinden; devletin burada yapacağı iş “fedakarlığın denkleştirilmesi ve denkleştirici adalet anlayışı uyarınca belirlenecek uygun bir bedel karşılığında kamulaştırma işlemine başvurmaktır. Bu bakımdan, davanın esasına ilişkin olarak verilen gerek yerel mahkemenin davanın esasına ilişkin temyize konu son kararı gerekse Yargıtay 1.HD."nin 2.kararları yoklukla sakattır. Açıkladığım sebeplerle temyiz edilen hükmün “davanın esası hakkında verilen davanın reddi kararının kesinleştiği ve bu sebeple davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığı şeklinde bir karar verilmesi gerekirken; esas hakkında kesinleşmeye aykırı olacak şekilde yeniden karar verilmesinin hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle davalı yararına bozulmasına karar verilmesi gerektiğini düşünüyorum . 09.03.2015