Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2014/507
Karar No: 2016/1237

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2014/507 Esas 2016/1237 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2014/507 E.  ,  2016/1237 K.

    "İçtihat Metni"



    Mahkemesi :Asliye Ceza

    Resmi belgede sahtecilik suçundan sanık ..."nın 5237 sayılı TCK"nun 204/1 ve 53. maddeleri uyarınca 4 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin, Burdur Asliye Ceza Mahkemesince verilen 16.02.2010 gün ve 745-83 sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesince 22.01.2014 gün ve 18940-1198 sayı ile, TCK"nun 53. maddesi yönünden düzeltilerek onanmasına karar verilmiştir.
    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 15.05.2014 gün ve 161298 sayı ile;
    "Hükümlünün 02.04.2014 tarihli dilekçesi ile; aynı dönemde Antalya 10. Asliye Ceza Mahkemesinin 2010/87-2010/302 E/K sayılı dosyasından yargılanarak TCK"nun 204/1 ve 43. maddeleri uyarınca cezalandırıldığını, eylem nedeniyle sayılan karar nedeniyle iki kez cezalandırıldığını beyanla itirazda bulunduğu,
    Antalya 10. Asliye Ceza Mahkemesinin 2010/87-302 sayılı dosyasının incelenmesinde;
    Sanık hakkında örgütlü olarak araç ruhsatlarına, sahte olarak araç muayenesi yapıldığını gösterir bandroller yapıştırmak suretiyle, 28.07.2007 ila Ocak 2009 tarihleri arasında işlediği iddia olunan 21 eylem nedeniyle Antalya Cumhuriyet Başsavcılığının 03.03.2010 tarih ve 2009/17034 soruşturma sayılı iddianamesi ile TCK"nun 202 ve 21 kez 204/1. maddesi uyarınca cezalandırılması talebiyle kamu davası açıldığı,
    Yargılama sonucunda sanığın 11 eylemi sabit görülüp, TCK"nun 43. maddesi kapsamında değerlendirilerek ,
    TCK 204/1. maddesi uyarınca teşdiden 3 yıl 6 ay ,
    TCK 43. maddesi uyarınca 10/16 oranında artırılarak 5 yıl 8 ay 6 gün,
    TCK 62. maddesi uygulanmak suretiyle 4 yıl 8 ay 25 gün hapis cezası ile cezalandırıldığı,
    Diğer eylemlerinden beraat kararı verildiği,
    Kararın Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 15.03.2012 gün ve 2318-3443 sayılı ilamı ile onanarak kesinleştiği,
    Hükümlünün 18.05.2007 tarihinde işlediği ancak iddianameye suç tarihi 30.08.2008 olarak geçen eylemi nedeniyle 09.07.2009 tarihinde açılan kamu davasının, Antalya Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 03.03.2010 tarih ve 2009/17034 soruşturma sayılı iddianamesindeki suç tarihi tespit edilen eylem tarihlerini de kapsadığı, her iki dosyanın birlikte görülmesinin gerektiği, Antalya"da görülen kamu davasının hükme bağlanıp kesinleşmesi nedeniyle bunun mümkün olmadığı,
    Bu halde sanık hakkında açılan ilk kamu davasını esastan inceleyen Burdur Asliye Ceza Mahkemesinin, Antalya Asliye Ceza Mahkemesinde görülen ve kesinleşen dava dosyasını celb edip, 09.07.2009 tarihine kadar işlenen suçları da dikkate alarak temel ceza tayin edip, TCK"nun 43 ve gerekli gördüğü diğer maddeleri uyguladıktan sonra Antalya Asliye Ceza Mahkemesi tarafından verilen cezayı mahsup etmesi gerektiği" görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
    5271 sayılı CMK"nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 11. Ceza Dairesince 09.07.2014 gün ve 12763-13758 sayı ile, itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Suçun sübutuna ilişkin bir uyuşmazlık ve bu kabulde dosya içeriği itibarıyla herhangi bir isabetsizlik bulunmayan somut olayda, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında benzer nitelikteki eylemleri nedeniyle zincirleme şekilde resmi belgede sahtecilik suçundan kesinleşen mahkûmiyet hükmüne konu dava dosyasının getirtilip incelenerek; eylemlerinin ayrı ayrı resmi belgede sahtecilik suçlarını mı, yoksa zincirleme şekilde resmi belgede sahtecilik suçunu mu oluşturduğunun değerlendirilmesi ve sonucuna göre ceza takdirinin gerekip gerekmediğinin tespitine ilişkindir.
    İncelenen dosya kapsamından;
    30.08.2008 tarihinde kolluk görevlilerince yapılan yol kontrolünde, ...plaka sayılı aracın motorlu araç trafik belgesindeki muayene işleminin sahte olduğunun tespit edildiği,
    Suça konu motorlu araç trafik belgesinde araç muayene tarihi olarak 18.05.2007 tarihinin yer aldığı,
    17.12.2008 tarihli bilirkişi raporunda; "aracın muayenesi" bölümünün birinci hanesinde yer alan hologramın orjinal hologramdan farklı olduğunun, sahte olarak tanzim edildiğinin ve bu sahteciliğin aldatma kabiliyetine sahip olduğunun belirtildiği,
    Antalya 10. Asliye Ceza Mahkemesinin 11.05.2010 gün ve 87-302 sayılı dosyasında; Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) kayıtlarına göre; Antalya Cumhuriyet Başsavcılığınca 03.03.2010 tarihinde, sanığın resmi belgede sahtecilik suçundan TCK"nun 204/1. maddesi gereğince 21 kez cezalandırılması istemiyle kamu davası açıldığı, yargılama sonunda sanığın sabit görülen 11 adet sahtecilik eylemi nedeniyle TCK’nun 204/1, 43/1, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 4 yıl 8 ay 25 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna hükmolunduğu, bu hükmün Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 15.03.2012 gün ve 2318-3443 sayılı kararı ile onanarak kesinleştiği,
    Belirtilen dosyaya konu ve sanığın sabit kabul edilen eylemlerinden; 15 NC 186 plakalı aracın muayene belgesinde yer alan muayene tarihinin 24.12.2008, bu araç ile birlikte 15 DN 060 plakalı aracın muayene sahteciliğinin tespit edildiği tarihin 12.03.2009, 32 YL 470 plakalı aracın muayene sahteciliğinin tespit edildiği tarihin 11.05.2009 ve... plakalı aracın muayene belgesinde yer alan muayene tarihinin 24.12.2008 olduğu; diğer yedi araca ilişkin ise Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) kayıtlarındaki bilgilerden muayene veya tespit tarihine ulaşılamadığı, ancak bu araçlarla ilgili olarak 2009 yılı içerisinde soruşturma başlatıldığı,
    Anlaşılmaktadır.
    Araç sahibi ... kollukta; sahibi olduğu şirket bünyesinde adına kayıtlı dört adet aracın bulunduğunu, ...plakalı aracın muayenesini yanında çalışan ..."ın, geçen sene Burdur’da iş takipçiliği yapan ... isimli şahsa yaptırdığını beyan etmiş,
    Tanık ... kovuşturma evresinde; bir dönem yanında çalıştığı ...’a ait ...plakalı aracın muayenesinin yapılması için araç ruhsatını ...’ye verdiğini, birkaç gün sonra araç muayenesi yapılmış bir şekilde ruhsatın kendisine teslim edildiğini ifade etmiş,
    Tanık ... kovuşturma evresinde; ...’ın kendisine ...plakalı aracın ruhsatını getirerek araç muayenesinin yapılmasını istediğini, kendisinin de bu ruhsatı sanığa verdiğini, sanığın muayenesi yapılmış bir şekilde araç ruhsatını kendisine iade ettiğini belirtmiş,
    Sanık Cumhuriyet savcısı huzurunda verdiği 17.02.2009 tarihli ifadesinde; ...’nün bir buçuk iki yıl önce plakasını hatırlamadığı bir aracın trafik belgesini getirdiğini, belgeleri Adana’ya giden bir kamyoncuya verdiğini, orada bu işleri yapan iş takipçisine belgeleri vermesini, araç da gelince muayenesini yaptırmasını söylediğini, kamyoncunun daha sonra vize işlemi yaptırılmış halde belgeyi kendisine verdiğini, kendisinin de belgeyi ...’ye iade ettiğini,
    Kovuşturma evresinde ise; ...’nün kendisine herhangi bir araç ruhsatnamesi vermediğini, ...plakalı aracın sahibini tanımadığını, böyle bir araç muayenesi yapmadığını,
    Savunmuştur.
    Uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözümlenmesi için öncelikle "zincirleme suç" hükümlerinin incelenmesi gerekmektedir.
    5237 sayılı Türk Ceza Kanununa hakim olan ilke gerçek içtima olduğundan, bunun sonucu olarak, "kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza" söz konusu olacaktır. Nitekim bu husus Adalet Komisyonu raporunda da; "Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, ‘kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır" şeklinde ifade edilmektedir. Bunun istisnaları, suçların içtimaı bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında, işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır" şeklinde ifade edilmiştir. Bu kuralın istisnalarına ise, TCK’nun "suçların içtimaı" bölümünde, 42 (bileşik suç), 43 (zincirleme suç) ve 44. (fikri içtima) maddelerinde yer verilmiştir.
    TCK"nun 43. maddesinin birinci fıkrasında; "Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Ancak bu ceza, dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır. Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır. Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır” biçiminde zincirleme suç, ikinci fıkrasında; "Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır" denilmek suretiyle aynı neviden fikri içtima düzenlemesine yer verilmiş, üçüncü fıkrasında da zincirleme suç ve aynı neviden fikri içtima hükümlerinin uygulanamayacağı suçlar belirtilmiştir.
    TCK"nun 43/1. maddesi uyarınca zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için;
    a- Aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla işlenmesi,
    b- İşlenen suçların mağdurlarının aynı kişi olması,
    c- Bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi gerekmektedir.
    TCK’nun 43/1. maddesinde bulunan, "değişik zamanlarda" ifadesi nedeniyle zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için, suçların mutlaka değişik zamanlarda işlenmesi gereklidir ki, bunun sonucu olarak, aynı mağdura, aynı zamanda, aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda tek suçun oluşacağı kabul edilmiştir. Bu halde zincirleme suç hükümleri uygulanarak artırım yapılamayacak, ancak bu husus TCK’nun 61. maddesi uyarınca temel cezanın belirlenmesinde göz önüne alınabilecektir.
    TCK"nun 43/1. maddesinin açıklığı karşısında öğretide de, zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için suçların farklı zamanlarda işlenmesi gerektiği konusunda görüş birliği bulunmaktadır.
    Öte yandan, kanunumuz zaman konusunda olduğu gibi, suçların işlendikleri yer bakımından da bir sınır koymamıştır. Ancak, suçların aynı yerde işlenmeleri, suç işleme kararındaki birliğin bir işareti olarak kabul edilebilir.
    Aynı suç işleme kararının varlığının, olaysal olarak suçun işlenmesindeki özellikler, suçun işleniş biçimi, fiillerin işlendikleri yer ve işlenme zamanı, fiiller arasında geçen süre, mağdurların farklı olup olmadıkları, ihlal edilen değer ve yarar ile korunan değer ve yarar, olayların oluşum ve gelişimi ile tüm özellikleri değerlendirilerek belirlenmesi gerekmektedir.
    Sahtecilik suçunun farklı kişilere yönelik gerçekleşmiş olması nedeniyle, TCK"nun 43. maddesinin 2. fıkrası üzerinde de durmak gerekir. Aynı neviden fikri içtima olarak kabul edilen bu durumda, fiil yani hareket tektir ve bu fiille aynı suç birden fazla kişiye karşı işlenmektedir. Burada, hareket tek olduğu için, fail hakkında bir cezaya hükmolunacak, fakat bu ceza TCK’nun 43/1. maddesine göre artırılacaktır. Ancak burada kastedilen, fiil ya da hareketin, doğal anlamda değil hukuksal anlamda tekliğidir. Bazen suçların işlenmesi sırasında doğal olarak birden fazla hareket yapılmakta ise de, ortaya konulan bu davranışlar suçun kanuni tanımında yer alan hukuksal anlamdaki "tek bir fiili" oluşturmaktadır.
    TCK"nda, bazı suçlarda özel olarak aynı neviden fikri içtima hükmüne yer verilmiştir. Örneğin; belirsiz sayıda kişilerin sağlığını bozmak amacıyla ve bu amacı gerçekleştirmeye elverişli olacak surette, radyasyona tabi tutulması halinde, radyasyon yayma suçunun temel şekline nazaran daha ağır ceza öngörülmüştür (TCK’nun 172/2. md.). Bu suçlar için özel bir aynı neviden fikri içtima kuralı öngörülmüş olduğundan, ayrıca TCK’nun 43/2. maddesi uyarınca cezanın arttırılması yoluna gidilmeyecektir.
    Aynı neviden fikri içtimadan söz edilebilmesi için;
    1- Hareket ya da fiilin hukuksal anlamda tek olması,
    2- Birden fazla suçun işlenmiş olması,
    3- İşlenen birden fazla suçun "aynı suç" olması,
    4- Bu suçların mağdurlarının farklı olması gerekmektedir.
    Bu dört şart birlikte gerçekleştiğinde, faile tek ceza verilecek, ancak bu ceza artırılacaktır. Somut olayda sanığın sahtecilik eylemlerinin farklı zamanlarda gerçekleşmiş olması nedeniyle tek bir fiil olarak kabulü mümkün olmadığından, TCK’nun 43/2. maddesinin uygulanma şartları bulunmamaktadır.
    Birden çok belgede sahtecilik suçunun, zincirleme ya da ayrı suçlar mı oluşturacağı problemini çözümlerken, korunan hukuki yarar, suçun mağduru ve suçtan zarar gören kavramları da ele alınmalıdır.
    Belgede sahtecilik suçları TCK"nun "Özel Hükümler" başlıklı ikinci kitabının, "Topluma Karşı Suçlar" başlıklı üçüncü kısmının, "Kamu Güvenine Karşı Suçlar" başlıklı dördüncü bölümünün 204 ila 212. maddelerinde düzenlenmiş olup, anılan suçların hukuki konusu kamunun güvenidir.
    Nitekim 765 sayılı Kanun döneminde Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 08.06.2004 gün ve 94-132 sayılı kararı başta olmak üzere birçok kararında istikrarlı olarak, suçla korunan yararın kamu güveni olduğu kabul edilmiş ve; "Evrakta sahtecilik suçlarının hukuki konusu kamunun güvenidir. Belgelerin gerçeğe aykırı düzenlenmesi, gerçek belgeye eklemeler yapılması, tamamen veya kısmen değiştirilmesi, eylemlerinin kamu güvenini sarstığı kabul edilerek suç sayılıp, yaptırıma bağlanmıştır. Bu nedenle de fiilen bir zararın ortaya çıkması aranmamakta, zarar olasılığı yeterli görülmektedir" denilmiştir. Hatta, 765 sayılı TCK’nun 339 ve 355. maddeleri ile ilgili olarak ceza miktarlarını belirlemede kanun koyucunun suçun kamu güvenini bozmadaki etkinliğini ölçü aldığı kabul edilmiştir. (CGK’nun 06.11.2007 gün ve 223-224 sayılı kararı)
    Aynı şekilde Yargıtay bu görüşünü 5237 sayılı TCK’nun yürürlüğe girmesinden sonra da sürdürmekte olup, Ceza Genel Kurulunun 06.03.2007 gün ve 276-55 sayılı kararında bu husus; "Evrakta sahtecilik suçlarının hukuki konusu kamu güvenidir. Belgelerin gerçeğe aykırı olarak düzenlenmesi, gerçek bir belgeye ekleme yapılması, tamamen veya kısmen değiştirilmesi eylemlerinin kamu güvenini sarstığı kabul edilerek suç sayılmıştır" şeklinde ifade edilmiştir. Özel Daire kararları da aynı yöndedir.
    Mağdur; Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğünde, "haksızlığa uğramış kişi" olarak tanımlanmaktadır. Ceza hukukunda ise mağdur kavramı, suçun konusunun ait olduğu kişi ya da kişilerdir. TCK"nun hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde suçun maddi unsurları arasında yer alan mağdur, ancak gerçek bir kişi olabilecek, tüzel kişilerin suçtan zarar görmeleri mümkün ise de bunlar mağdur olamayacaklardır.
    Mağdurun belirlenmesi, suçun unsurlarının veya nitelikli hallerinin gerçekleşip gerçekleşmediğinin tespiti ile özellikle TCK yönüyle zincirleme suç hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının çözümü konusu başta olmak üzere bir çok ceza hukuku hükmünün doğru ve isabetli uygulanabilmesi açısından önemli olmasına rağmen, TCK başta olmak üzere ceza kanunlarımızda mağdurun bir tanımı yapılmamıştır. Öğretide de kabul olunduğu üzere kanun koyucunun bu tercihi öncelikle kapsayıcı bir tanım yapmanın zorluğundan kaynaklanmakta, diğer taraftan kavramın bazen dar bazen de geniş yorumlanmasına duyulan ihtiyaç bu yönde bir tercihi zorunlu kılmaktadır.
    Mağdur kavramı gibi kanunda açıkça tanımlanmamış olan "suçtan zarar görme" kavramı ise, gerek Ceza Genel Kurulu, gerekse Özel Dairelerin yerleşmiş kararlarında; "suçtan doğrudan doğruya zarar görmüş bulunma hali" olarak anlaşılıp uygulanmış, buna bağlı olarak da dolaylı veya muhtemel zararların, davaya katılma hakkı vermeyeceği kabul edilmiştir. Nitekim bu husus, Ceza Genel Kurulunun 03.05.2011 gün ve 155–80, 04.07.2006 gün ve 127–180, 22.10.2002 gün ve 234–366 ile 11.04.2000 gün ve 65–69 sayılı kararlarında; "dolaylı veya muhtemel zarar, davaya katılma hakkı vermez" şeklinde açıkça belirtilmiştir.
    Mağdur ile suçtan zarar gören kavramları aynı şeyi ifade etmemektedir. Mağdur suçun işlenmesiyle her zaman zarar görmekte ise de, suçtan zarar gören kişi her zaman suçun mağduru olmayabilecektir. Bazı suçlarda mağdur belirli bir kişi olmayıp; toplumu oluşturan herkes (geniş anlamda mağdur) olabilecektir. (Mehmet Emin Artuk-Ahmet Gökcen - A. Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Turhan Kitabevi, 3. Bası, Ankara, 2007, s.444; İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 9. Bası, Ankara, 2013, s. 212-215; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 6. Bası, Ankara, 2013, s.107-109; Osman Yaşar-Hasan Tahsin Gökcan–Mustafa Artuç, Türk Ceza Kanunu, Ankara, Adalet Yayınevi, 2014, 6. cilt, s.7958-7959)
    Mağdurun kim olduğunun belirlenmesinde öncelikle madde metnine bakılmalı, madde metninin yeterli olmadığı durumlarda hükmün konuluş amacı, suçun düzenlendiği yer gibi hususlar birlikte değerlendirilerek sonuca ulaşılmaya çalışılmalıdır.
    Bu bağlamda 5237 sayılı TCK"nun belgede sahtecilik suçlarının düzenlendiği madde metinlerinde suçun mağdurunun kim olduğuna ilişkin bir düzenlemeye yer verilmemesi, belgede sahtecilik suçlarının hukuki konusunun kamunun güveni olması ve bu suçların kamu güvenine karşı suçlar bölümünde düzenlenmiş bulunması hususları birlikte değerlendirildiğinde, bu suçların mağdurunun toplumu oluşturan bireylerin tamamının, diğer bir ifadeyle kamunun olduğunun, eylemin belirli bir kişinin zararına olarak işlenmesi halinde bu kişinin mağdur değil, suçtan zarar gören olacağının kabulü gerekmektedir. Aksinin kabulü halinde, somut olayda olduğu gibi birden fazla kişiye karşı işlenmiş olan sahtecilik suçlarında hükmolunacak sonuç ceza miktarları gözönünde bulundurulduğunda, 5237 sayılı TCK"nun “Adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesi” başlıklı 3. maddesinin gerekçesinde, "Suç işlenmesiyle bozulan toplum düzeninde adaletin sağlanması için suç işleyen kimseye uygulanacak ceza hukuku yaptırımlarının haklı ve ölçülü olması gerekir. Çünkü ancak haklı ve suçun ağırlığıyla orantılı bir yaptırım ile suç işleyen kişinin bu fiilinden pişmanlık duyması sağlanabilir ve yeniden topluma kazandırılması söz konusu olabilir" şeklinde açıklanmış olan ölçülülük ilkesine aykırı davranılmış olunacaktır.
    Öğretide, belgede sahtecilik fiilinin belirli bir kişinin zararına olarak işlenmesi halinde ilgili kişinin de mağdur sayılacağı yönünde bir kısım görüşler (Nevzat Toroslu, Ceza Hukuku Özel Kısım, Savaş Yayınevi, Ankara 2007, s.205-206) olmakla birlikte, çoğunluk itibarıyla, bu suçların mağdurunun kamu olduğuna ilişkin bir kabul vardır. (Veli Özer Özbek, Mehmet Nihat Kanbur, Koray Doğan, Pınar Bacaksız, İlker Tepe, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 4. Baskı, 2012, s. 759).
    Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 22.04.2014 gün ve 397-202 sayılı kararında da; belgede sahtecilik suçlarının mağdurunun kamu olduğu, eylemin belirli bir kişinin zararına olarak işlenmesi halinde bu kişinin mağdur değil suçtan zarar gören konumunda bulunduğu belirtilmiştir.
    Zincirleme suçlardan biri hakkında açılan kamu davası sonucunda zincirleme suç hükümleri uygulanmadan hüküm kurulmuş ve kesinleşmiş ise, henüz sonuca bağlanmayan zincirleme suça tabi diğer suç hakkında nasıl hüküm kurulması gerektiği meselesine gelince;
    Zincirleme suça dâhil olan suçlardan biri hakkında beraat kararı verilmiş ya da zamanaşımı, genel af, şikâyetten vazgeçme gibi ceza ilişkisini ortadan kaldıran bir sebebe dayalı olarak hüküm kurulmuşsa artık o suç bakımından zincirleme suç ilişkisi kalkacağından henüz sonuca bağlanmayan suçla ilgili kesinleşen hükme konu fiil gözetilmeksizin bağımsız hüküm kurulmalıdır.
    Zincirleme suça dâhil olan bir suçtan bu durum gözetilmeksizin mahkûmiyet kararı verilmiş ve bu karar kesinleşmiş ise, zincirleme suça konu ikinci suçla ilgili olarak mahkemece; kesinleşen hükme konu eylem de gözönüne alınarak zincirleme suç hükümlerinin uygulanması suretiyle hüküm kurulmalı, kesinleşen hükümdeki ceza sonuç cezadan indirilmeli, böylece yargılaması devam eden suça ilişkin ceza belirlenmelidir.
    Nitekim Ceza Genel Kurulunun 15.03.2016 gün ve 847-128 sayılı kararında bu şekilde yapılan uygulamanın isabetli olduğu belirtildiği gibi, Yargıtay Ceza Dairelerinin süre gelen uygulamalarının da aynı şekilde olduğu anlaşılmaktadır (Örneğin; 11.Ceza Dairesinin 10.06.2015 gün ve 3690-26932; 23.11.2015 gün ve 23925-31124; 10. Ceza Dairesinin 12.06.2015 gün ve 2258-31755; 2. Ceza Dairesinin 13.04.2015 gün ve 5306-7580; 28.04.2010 gün ve 12228-14136; 5. Ceza Dairesinin 26.3.2012 gün ve 8459-2592; 14.3.2012 gün ve 9041-2042; 21. Ceza Dairesinin 30.09.2015 gün ve 10828-3351; 02.12.2015 gün ve 12921-5763 sayılı kararları).
    Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
    Antalya 10. Asliye Ceza Mahkemesince 11.05.2010 gün ve 87-302 sayı ile; sanığın onbir adet motorlu araç trafik belgesinin muayene bölümünde sahtecilik yaptığı sabit görülerek, TCK’nun 204/1, 43/1 ve 62. maddeleri uyarınca 4 yıl 8 ay 25 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına hükmolunduğu ve bu hükmün Yargıtay 9. Ceza Dairesince 15.03.2012 gün ve 2318-3443 sayı ile onanmak suretiyle kesinleştiği anlaşılmakla; resmi belgede sahtecilik suçunun mağdurunun kamu olması, araç sahiplerinin bu suçun mağduru olmayıp suçtan zarar gören konumunda olmaları ve kesinleşen mahkûmiyet hükmüne konu fiillerin suç tarihleri ile incelenen hükme konu sahtecilik fiilinin suç tarihi arasındaki süre gözönüne alındığında, sanığın incelenen hükme konu sahtecilik fiili ile kesinleşen mahkûmiyet hükmüne konu sahtecilik fiillerini aynı suç işleme kararı altında işleyip işlemediğinin araştırılıp tartışılması gerektiğinden; belirtilen dava dosyasının getirtilip incelenerek, sanığın fiillerinin ayrı ayrı resmi belgede sahtecilik suçunu mu, yoksa zincirleme şekilde resmi belgede sahtecilik suçunu mu oluşturduğunun değerlendirilmesi ve sonucuna göre cezanın belirlenmesi gerekmektedir.
    Diğer taraftan, sanık hakkında TCK"nun 53. maddesi uygulanırken, TCK"nun 53. maddesinin 3. fıkrası uyarınca 53/1-c bendindeki "Velayet hakkından; vesayet ve kayyımlığa ait bir hizmette bulunmaktan yoksunluğun" sadece sanığın kendi altsoyu yönünden koşullu salıverme tarihine kadar süreceği, altsoy haricindekiler yönünden ise yoksunluğun hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar devam edeceği gözetilmeden altsoy ayrımı yapılmaksızın diğer kişiler açısından da koşullu salıverme tarihine kadar sürmesine karar verilmesi kanuna aykırı aykırı olup, hükümden sonra 24.11.2015 gün ve 29542 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 gün ve 140-85 sayılı kararı uyarınca, yerel mahkemece sanık hakkında belirtilen maddenin uygulanması bakımından yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunmaktadır.
    Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Dairenin düzeltilerek onama kararının kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün;
    a) Sanık hakkında resmi belgede sahtecilik suçundan Antalya 10. Asliye Ceza Mahkemesince verilip kesinleşen 11.05.2010 gün ve 87-302 sayılı mahkûmiyet hükmüne ilişkin dava dosyasının getirtilip incelenerek, sanığın incelenen hükme konu sahtecilik fiili ile kesinleşen mahkûmiyet hükmüne konu sahtecilik fiillerinin ayrı ayrı resmi belgede sahtecilik suçunu mu, yoksa zincirleme şekilde resmi belgede sahtecilik suçunu mu oluşturduğunun değerlendirilmesi ve sonucuna göre cezanın belirlenmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
    b) Sanık hakkında TCK"nun 53. maddesi uygulanırken, TCK"nun 53. maddesinin 3. fıkrası uyarınca 53/1-c bendindeki "Velayet hakkından; vesayet ve kayyımlığa ait bir hizmette bulunmaktan yoksunluğun" sadece sanığın kendi altsoyu yönünden koşullu salıverme tarihine kadar süreceği, altsoy haricindekiler yönünden ise yoksunluğun hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar devam edeceği gözetilmeden altsoy ayrımı yapılmaksızın diğer kişiler açısından da koşullu salıverme tarihine kadar sürmesine karar verilmesi, hükümden sonra 24.11.2015 gün ve 29542 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 gün ve 140-85 sayılı kararı uyarınca, yerel mahkemece sanık hakkında belirtilen maddenin uygulanması bakımından yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması,
    Nedenlerinden bozulmasına karar verilmelidir.
    SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
    2- Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 22.01.2014 gün ve 18940-1198 sayılı düzetilerek onama kararının KALDIRILMASINA,
    3- Burdur Asliye Ceza Mahkemesinin 16.02.2010 gün ve 745-83 sayılı mahkûmiyet hükmünün;
    a) Sanık hakkında resmi belgede sahtecilik suçundan Antalya 10. Asliye Ceza Mahkemesince verilip kesinleşen 11.05.2010 gün ve 87-302 sayılı mahkûmiyet hükmüne ilişkin dava dosyasının getirtilip incelenerek, sanığın incelenen hükme konu sahtecilik fiili ile kesinleşen mahkûmiyet hükmüne konu sahtecilik fiillerinin ayrı ayrı resmi belgede sahtecilik suçunu mu, yoksa zincirleme şekilde resmi belgede sahtecilik suçunu mu oluşturduğunun değerlendirilmesi ve sonucuna göre cezanın belirlenmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
    b) Sanık hakkında TCK"nun 53. maddesi uygulanırken, TCK"nun 53. maddesinin 3. fıkrası uyarınca 53/1-c bendindeki "Velayet hakkından; vesayet ve kayyımlığa ait bir hizmette bulunmaktan yoksunluğun" sadece sanığın kendi altsoyu yönünden koşullu salıverme tarihine kadar süreceği, altsoy haricindekiler yönünden ise yoksunluğun hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar devam edeceği gözetilmeden altsoy ayrımı yapılmaksızın diğer kişiler açısından da koşullu salıverme tarihine kadar sürmesine karar verilmesi, hükümden sonra 24.11.2015 gün ve 29542 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 gün ve 140-85 sayılı kararı uyarınca, yerel mahkemece sanık hakkında belirtilen maddenin uygulanması bakımından yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması,
    Nedenlerinden BOZULMASINA,
    4- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 13.12.2016 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi