4. Hukuk Dairesi 2016/1924 E. , 2017/8416 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı ... vekili Avukat ... tarafından, davalı ... aleyhine 09/02/2015 gününde verilen dilekçe ile menfi tespit istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kabulüne dair verilen 11/09/2015 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davalı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Dava, İİK 72. maddesine dayalı menfi tespit istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı vekili, davalı belediyenin devraldığı ... Belediye Başkanlığı tarafından ... İcra Müdürlüğü’nün 2012/485 esas sayılı dosyası kapsamında vergi ve harç ödemeleri adı altında aleyhine ilamsız icra takibi başlatıldığını, takibin kesinleşmesi üzerine davalı belediyeye yapılandırma ile borcun tamamını ödediğini, buna karşın takibe devam edilerek haciz işlemleri yapıldığını beyan ederek, takip nedeniyle davalı belediyeye borçlu olmadığının tespiti ile kötüniyet tazminatına karar verilmesi isteminde bulunmuştur.
Davalı vekili, davacı tarafından sunulan ödeme belgelerinin icra takibine konu olan borca ilişkin olmadığını belirterek davanın reddedilmesi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece, ispat yükü üzerinde olan davalı tarafından alacağın varlığını ispata yarayacak yazılı bir delil ibraz edilemediği gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dava, icra takibi sırasında, İİK"nın 72. maddesi uyarınca açılan menfi tespit talebine ilişkindir. Kural olarak bu tür davalarda ispat yükü takip alacaklısı olan davalıya aittir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 05/11/2003 gün, 2003/13-695 esas, 2003/630 karar sayılı ilamı). Takip borçlusu olan davacı, akdi ilişkiyi kabul edip, bu ilişkinin herhangi bir nedenle geçersiz olduğunu yahut son bulduğunu iddia etmekte ise, bu durumda kanıtlama yükü davacıya düşer.
Davaya konu uyuşmazlığın çözümü için öncelikle ispat yükünün kime ait olacağı hususunun doğru şekilde tesbiti gerekir. Bu nedenle öncelikle ikrar kavramı ve türleri üzerinde durulmalıdır.
İkrar, 6100 sayılı HMK"nın 188. maddesinde düzenlenmiştir. Öğretide ve uygulamada ikrar; yapıldığı yere, kapsamına ve içeriğine göre türlere ayrılmaktadır. Yapıldığı yere göre; mahkeme içi ya da mahkeme dışı ikrar, kapsam yönünden; çekişmeli olan maddi vakıanın tamamını veya belli bir kesimini kapsamasına göre tam veya kısmi ikrar, içeriği itibariyle ise; basit (adi), vasıflı (mevsuf) ya da bileşik (mürekkep) ikrar olarak sınıflandırılmaktadır. Basit ikrar; karşı tarafça ileri sürülen bir vakıanın doğru olduğunun, herhangi bir kayıt veya şart bildirilmeksizin kabul edilmesidir. Basit ikrarın konusu olan vakıaların ayrıca kanıtlanmasına gerek bulunmamaktadır. Vasıflı ikrarda (gerekçeli inkar) karşı tarafın ileri sürdüğü maddi vakıanın varlığı kabul edilmekle birlikte, onun hukuki niteliğinin ileri sürülenden başka olduğu bildirilmektedir. Bileşik ikrarda ise; bir tarafın ileri sürdüğü vakıa karşı tarafça bütünüyle kabul edilmekle, yani vakıanın doğru olduğu ve bildirilen vasıfta bulunduğu kabul edilmekle birlikte, ikrara öyle bir vakıa eklenir ki eklenen bu vakıa, ya ikrar edilen vakıanın hukuksal sonuçlarının doğmasını engeller ya da onu hükümsüz kılar. Bileşik ikrar, ikrara konu olan vakıa ile ona eklenen vakıa arasında bir bağlantı bulunup bulunmamasına göre; bağlantılı bileşik ikrar ve bağlantısız bileşik ikrar olarak ikiye ayrılmaktadır. Öğretide ve uygulamada, bağlantısız bileşik ikrar dışındaki ikrar türlerinin bölünemeyeceği, dolayısıyla böyle durumlarda ikrar edenin ispat yükü altında olmadığı kabul edilmektedir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 05/06/2015 gün, 2013/13-2338 esas, 2015/1499 karar sayılı ilamı).
Somut olaya gelince; davalı belediyenin devraldığı ... Belediye Başkanlığı tarafından, ... İcra Müdürlüğü’nün 2012/485 esas sayılı dosyası kapsamında vergi ve harç ödemeleri adı altında davacı aleyhine 12/10/2012 tarihinde başlatılan ilamsız icra takibi kesinleşmiş ve davacı, icra takibinin kesinleşmesinden sonra borcu ödediğini iddia ederek buna ilişkin bir takım belgeler sunmuştur. Davacı taraf bu beyanı ile davalı tarafından ileri sürülen borç ilişkisini ikrar etmiş, ancak ikrarına "borcunu davalıya ödediği" şeklinde bir vakıa eklemiştir. Eklenen bu vakıa ile ikrar edilen vakıanın hükümsüz kaldığı, yani borcun sona erdiği iddia edilmiştir. Yukarıda açıklandığı üzere burada bağlantısız bileşik ikrar söz konusu olup ikrar eden davacı, ödeme yönünden borcun sona erdiğini ispat yükü altına girmiş ancak mahkemece, bu ödeme iddiası değerlendirilmemiş ve sunulan belgeler üzerinde inceleme yapılmamıştır.
Şu durumda, mahkemece yukarıda açıklanan hususlar ışığında, ispat külfeti kendisine düşen davacı taraftan, ispata yarar delillerinin sorulması, usulünce toplanması ve oluşacak sonuca göre hüküm kurulması gerekirken, yanılgılı değerlendirme ve eksik inceleme ile karar verilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz edilen kararın, yukarıda gösterilen nedenlerle BOZULMASINA, bozma nedenine göre davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 19/12/2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.