Hukuk Genel Kurulu 2014/1742 E. , 2014/1094 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
Taraflar arasındaki “işçilik alacakları” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Bursa 2.İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 05.10.2011 gün ve 2009/1065 E.-2011/511 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 9.Hukuk Dairesinin 04.02.2014 gün ve 2011/52184 E.-2014/2976 K. sayılı ilamı ile;
(...A) Davacı İsteminin Özeti:
Davacı işçi, iş sözleşmesinin davalı tarafından haksız fesih edildiğini ileri sürerek, kıdem ve ihbar tazminatları ile fazla mesai, ulusal bayram genel tatil ve yıllık izin ücreti alacaklarının ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
B) Davalı Cevabının Özeti:
Davalı işveren, davacının işyerinde hiç çalışmadığını, 1993 Yılından bu yana 1 adet triko makinesi ile iş oldukça fason iş yaptığını, işini eşi ve kızıyla birlikte yürüttüğünü, SGK nezdinde alınan bir işyeri sicil numarasının dahi olmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
D) Temyiz:
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
E) Gerekçe:
Uyuşmazlık, taraflar arasındaki ilişkinin İş Kanunu kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği ve bu bağlamda iş mahkemesinin görevi noktasında toplanmaktadır.
4857 Sayılı İş Kanununun 1 inci maddesinin ikinci fıkrası gereğince, 4 üncü maddedeki istisnalar dışında kalan bütün işyerlerine, işverenler ile işveren vekillerine ve işçilerine, çalışma konularına bakılmaksızın bu Kanunun uygulanacağı belirtilmiştir.
İş Mahkemelerinin bulunmadığı yerlerde iş davalarına bakmak üzere bir asliye hukuk mahkemesi görevlendirilir. İş davalarına bakmakla görevli asliye hukuk mahkemesine açılan dava "iş mahkemesi sıfatıyla" açılmamış ise, mahkeme görevsizlik kararı veremez. Bu durumda asliye hukuk mahkemesi tarafından, verilecek bir ara kararı ile davaya "iş mahkemesi sıfatıyla " bakmaya devam olunur.
Davanın, İş Kanunu kapsamı dışında kalması halinde, Mahkemenin göresizliğine ve dosyanın görevli hukuk mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir. Davanın esastan reddi usule aykırıdır.
5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 1 inci maddesi uyarınca, İş Kanununa göre işçi sayılan kimselerle işveren veya işveren vekilleri arasında, iş akdinden veya İş Kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözüm yeri iş mahkemeleridir.
4857 sayılı Yasanın 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (ı) bendi uyarınca, 507 Sayılı Esnaf ve Sanatkarlar Kanununun 2 nci maddesinin tarifine uygun üç kişinin çalıştığı işyerlerinde bu kanun hükümleri uygulanmaz.
507 sayılı Kanunun 2 nci maddesinde “İster gezici olsun ister bir dükkân veya bir sokağın belli yerinde sabit bulunsunlar, ticarî sermayesi ile birlikte vücut çalışmalarına dayanan ve geliri o yer ve gelenek ve teamülüne nazaran tacir niteliğini kazanmasını icap ettirmeyecek miktarda sınırlı olan ve bu bakımdan ticaret sicili ve dolayısıyla ticaret ve sanayi odasına kayıtları gerekmeyen, ayni niteliğe (sermaye unsuru olsun olmasın) sahip olmakla beraber, ayrıca çalıştığı sanat, meslek ve hizmet kolunda bilgi, görgü ve ihtisasını değerlendiren hizmet, meslek ve küçük sanat sahipleriyle bunların yanında çalışanlar ve geçimini sınırlı olarak kamyonculuk, otomobilcilik ve şoförlükle temin eden kimselerin 1 inci maddede belirtilen amaçlarla kuracakları dernekler bu kanun hükümlerine tabidir” denilmektedir.
507 sayılı Kanun, 21.06.2005 tarihinde Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 5362 Sayılı Esnaf ve Sanatkârlar Meslek Kuruluşları Kanununun 76 ncı maddesi ile yürürlükten kaldırılmış ve maddenin ikinci cümlesi ile diğer yasaların 507 Sayılı Yasaya yaptıkları atıfların 5362 Sayılı Yasaya yapılmış sayılacağı açıklanmıştır. Bu durumda 4857 sayılı Yasanın 4 üncü maddesinde 507 Sayılı Yasaya yapılan atıf, 5362 Sayılı Yasaya yapılmış sayılmalıdır. Bahsi geçen yeni yasal düzenlemede esnaf ve sanatkâr tanımı değiştirilmiştir. Yeni yasanın 3 üncü maddesine göre esnaf ve sanatkâr, ister gezici ister sabit bir mekânda bulunsun, Esnaf ve Sanatkâr ile Tacir ve Sanayiciyi Belirleme Koordinasyon Kurulunca belirlenen esnaf ve sanatkâr meslek kollarına dâhil olup, ekonomik faaliyetini sermayesi ile birlikte bedenî çalışmasına dayandıran ve kazancı tacir veya sanayici niteliğini kazandırmayacak miktarda olan, basit usulde vergilendirilenler ve işletme hesabı esasına göre deftere tabi olanlar ile vergiden muaf bulunan meslek ve sanat sahibi kimseler olarak belirtilmiştir. 507 Sayılı Yasada yazılı olan “geçimini sınırlı olarak kamyonculuk, otomobilcilik ve şoförlükle temin eden kimselerin” sözcüklerine yeni yasada yer verilmemiştir. Yeni yasanın değinilen hükmü karşısında, 21.06.2005 tarihinden sonraki dönem açısından İş Kanununun kapsamı belirlenirken, “geçimini münhasıran bu işten sağlama” ölçütü dikkate alınmamalıdır.
5362 Sayılı Yasadaki düzenleme ile esnaf ve tacir ayrımında başka ölçütlere yer verilmiş olup, kamyonculuk, otomobilcilik ve şoförlük yapanların da ekonomik sermayesi, kazancının tacir sanayici niteliğini aşmaması ve vergilendirme gibi ölçütler çerçevesinde değerlendirilmesi gerekecektir. 507 Sayılı Yasa döneminde esnaf sayılan kamyoncu, taksici, dolmuşçu gibi kişilerin de bu yeni ölçütler çerçevesinde esnaf sayılmama ihtimali ortaya çıkmaktadır. Ekonomik faaliyetini daha çok bedeni çalışmasına dayandıran düşük gelirli taksi ve minibüs işletmesi sahiplerinin esnaf olarak değerlendirilmesinin daha doğru olacağını belirtmek gerekir. Dairemizin 2008 yılında vermiş olduğu kararlar bu doğrultudadır (Yargıtay 9.HD. 28.4.2008 gün 2008/ 3568 E, 2008/ 10904 K.).
5362 Sayılı Yasanın 3 üncü maddesinde belirtilen esnaf ve sanatkâr faaliyeti kapsamında kalan işyerinde üç kişinin çalışması halinde, 4857 Sayılı Yasanın 4 üncü maddesinin (ı) bendi uyarınca, bu işyeri İş Kanununun kapsamının dışında kalmaktadır. Maddede üç işçi yerine “üç kişi”den söz edilmiştir. Bu ifade, işyerinde bedeni gücünü ortaya koyan meslek ve sanat erbabını da kapsamaktadır. İşinde bedeni gücü ile çalışmakta olan esnaf dahil olmak üzere toplam çalışan sayısının üçü aşması durumunda işyeri 4857 Sayılı Yasaya tabi olacaktır.
Mahkemece yukarıdaki ilkeler doğrultusunda araştırma yapılarak davalının esnaf olup olmadığı ve buna bağlı olarak görev konusunun değerlendirilmemesi hatalı olup sair hususlar incelenmeksizin kararın bozulması gerekmiştir...)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, işçilik alacaklarının tahsili istemine ilişkindir.
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, davacının iş sözleşmesinin davalı tarafından haksız olarak fesih edildiğini ileri sürerek, kıdem ve ihbar tazminatları ile fazla mesai, ulusal bayram genel tatil ve yıllık izin ücreti alacaklarının ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle, davanın zamanaşımına uğradığını belirterek, davacının davalıya ait işyerinde hiçbir zaman çalışmadığını, evlerinin alt katındaki işyerinde 1993 yılından bu yana tek bir triko makinesi ile iş oldukça fason iş yaptığını, eşi ve iki kızı ile işi yürüttüğünü, işçi çalıştırmayı gerektirecek bir büyüklükleri olmadığını belirterek, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davacı tanıklarının beyanları ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davanın kısmen kabulüne dair verilen karar davalı vekilinin temyizi üzerine Özel daire tarafından yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuş, mahkemece; davanın kamu düzenine ilişkin olmadığı ve davalının esnaf konumunda olduğuna ilişkin bir savunması bulunmadığı gibi, bozma kararında üç kişinin çalıştığı iş yerlerinin esnaf işyeri olarak değerlendirildiği belirtilmiş ise de, somut uyuşmazlıkta tekstil atölyesi olduğu anlaşılan işyerinde en az beş kişinin çalıştığının davalı tanık beyanları ile sabit olduğu gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüne ilişkin kararda direnilmiştir.
Uyuşmazlık, davalıya ait işyerinin İş Kanunu kapsamında olup olmadığı, varılacak sonuca göre uyuşmazlığın çözümünde iş mahkemelerinin mi yoksa genel mahkemelerin mi görevli olduğu noktasında toplanmaktadır.
Bilindiği üzere, 5362 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar Meslek Kuruluşları Kanunu"nun 3. maddesinde belirtilen esnaf ve sanatkâr faaliyeti kapsamında kalan işyerinde üç kişinin çalışması halinde, 4857 sayılı İş Kanunu"nun 4. maddesinin (ı) bendi uyarınca, bu işyeri İş Kanununun kapsamının dışında kalmaktadır. Maddede yer verilen üç kişi ibaresi işyerinde bedeni gücünü ortaya koyan meslek ve sanat erbabını da kapsadığından, işinde bedeni gücü ile çalışmakta olan esnaf dahil olmak üzere toplam çalışan sayısının üçü aşması durumunda işyeri 4857 sayılı İş Kanunu"na tabi olacaktır.
Somut uyuşmazlığın yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda incelenmesinde, davalı tarafından cevap dilekçesiyle işyerinin esnaf işyeri niteliğinde bulunduğu yönünde açıkça savunmada bulunması hususu da gözetildiğinde, davacı tarafından çalışıldığı iddia edilen adresin yukarıda açıklandığı üzere üç kişinin çalıştığı işyeri olup olmadığı hususu yöntemince açıklığa kavuşturulmamıştır.
Mahkemece; davalının esnaf olup olmadığı, özellikle davalının eşi ve kızlarının işyerinde çalışıp çalışmadığı, davaya konu tarihler itibariyle kızlarının çalışma yaşında olup olmadığı, işyerindeki makine sayısı ve alım tarihleri, dolayısıyla işyerinin kaç kişinin çalışmasına uygun olduğu ve buna bağlı olarak görev konusu yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda araştırılarak toplanacak deliller uyarınca varılacak sonuca göre karar verilmelidir.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında bir kısım üyeler tarafından, işyerinde üçden fazla kişinin çalıştığının mevcut delillerle anlaşıldığı gerekçesiyle hükmün onanması gerektiği görüşü dile getirilmiş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle çoğunluk tarafından kabul edilmemiştir.
Öte yandan, davacı vekili tarafından 21.08.2014 havale tarihli dilekçe ile yerel mahkeme kararında yapılan maddi hatanın düzeltilmesi talep edilmiş ise de, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 304.maddesi uyarınca hükümdeki yazı ve hesap hataları ile diğer benzeri açık hatalar, resen veya taraflardan birinin talebi üzerine “mahkemesince” düzeltilebileceğinden ve davacı vekilinin talebine konu maddi hatanın mahallinde mahkemesince her an düzeltilmesinin mümkün bulunmasına göre, davacı vekilinin yerel mahkeme kararındaki maddi hatanın düzeltilmesi talebi hakkında inceleme yapılmasına yer olmadığına karar verilmiştir.
O halde, Özel Daire bozma ilamında ve yukarıda belirtilen gerekçelerle, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen bozma ilamına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
S O N U Ç : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun"un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 24.12.2014 gününde oyçokluğu ile karar verildi.