Hukuk Genel Kurulu 2013/1417 E. , 2014/1090 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi
Taraflar arasındaki “boşanma ve manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Küçükçekmece 1. Aile Mahkemesi’nce davanın reddine dair verilen 27.10.2011 gün ve 2010/1599 esas, 2011/1008 karar sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 05.11.2012 gün ve 2012/8516 esas, 2012/26089 karar sayılı ilamı ile;
(...Aksine ciddi ve inandırıcı delil ve olaylar bulunmadıkça asıl olan tanıkların gerçeği söylemiş olmalarıdır. (6100 s. ...m.255) Akrabalık veya diğer bir yakınlık başlı başına tanık beyanını değerden düşürücü bir sebep sayılamaz. Dosyada tanıkların olmamışı olmuş gibi ifade ettiklerini kabule yeterli delil ve olgu da yoktur. O halde davacı tanıklarının, davalı kadının davacı eşine ağır hakaretlerde bulunduğuna ilişkin ve olaylara çok yakın tanık sözlerine değer verilerek isteğin kabulü gerekirken bu yön gözönünde tutulmadan yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve kanuna aykırıdır...)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, boşanma ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Davacı koca vekili, davalının sürekli olarak müvekkiline hakaret ettiğini, sen de erkek misin, geri zekalı vb. sözlerle müvekkilini rencide ettiğini, fiziksel şiddet uyguladığını, her tartışmada sürekli müvekkilini tartakladığını, tekmelediğini, kollarını sıkıp ısırdığını, davacının bir iş yemeğinden gece 00,30 da eve gelmesi üzerine müvekkiline saldırdığını, evdeki eşyaları odanın ortasına toplayarak yakmaya çalıştığını, davacının anne ve babasını çağırdığını, davalının onlara evin kapısını açmadığını ve içeride müvekkilini tartakladığını, müvekkilinin de ertesi gün hastaneye giderek rapor aldığını, beni boşarsan babama ve kardeşlerime seni öldürteceğim şeklinde tehdit ettiğini ileri sürerek, tarafların boşanmalarına ve 50.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı kadın vekili, asıl kusurlu tarafın davacı koca olduğunu, dava dilekçesinde konu edilen sözlerin çok daha ağırlarını, sinkaflı ve ağır hakaretleri davacının söylediğini, cebir ve şiddet uyguladığını, davacının hiçbir neden yok iken müşterek konutu terk ettiğini iddia ederek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Yerel mahkemece, davacı vekilinin anlatımları ile davacı tanıklarının anlatımlarının hayatın olağan akışına uygun görülmediği, genç bir kadının, genç bir erkeğe bu konuda özel eğitim almadan iddia edildiği gibi şiddet uygulayıp, hakaret etmesinin tarafların fiziki durumlarına göre mümkün olmadığı, iddiaların ve davacı tanıklarının anlatımlarının, boşanmayı gerçekleştirmek için yapılan kurgulardan ibaret olduğu, davalıya kusur izafesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde gösterilen nedenlerle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece, önceki kararda direnilmiş; hükmü temyize davacı vekili getirmiştir.
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacı tanıklarının beyanlarına değer verilerek davanın kabulüyle tarafların boşanmalarına karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Bilindiği üzere, 1086 sayılı (mülga) Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 254 ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 255. ve 264. maddeleri uyarınca, aksine ciddi ve inandırıcı delil ve olaylar bulunmadıkça asıl olan tanıkların gerçeği söylemiş olmalarıdır.
Tanık beyanı, takdiri bir delil olup, hâkimi bağlamaz. Ancak hâkim, tanık beyanını serbestçe takdir ederken sadece vicdani kanaati ile karar veremez. Tanık beyanları yönünde ya da aksine hüküm tesis edilmesi durumunda, tanık beyanının neden kabul edildiği ya da edilmediği açıklanmalıdır. Bu aşamada hemen belirtilmelidir ki, akrabalık veya diğer bir yakınlık, başlı başına tanık beyanını değerden düşürücü bir sebep sayılamaz. Yerleşik Yargıtay uygulaması da bu yöndedir (HGK; 25.4.2001 gün ve 2001/2-383 E., 2001/402 K., 12.09.2012 gün ve 2012/2-387 E., 2012/551 K., 30.01.2013 gün ve 2012/2-697 E., 2013/167 K. sayılı içtihatları).
Somut uyuşmazlıkta, yerel mahkemece tanık beyanlarının kurgu olduğu ifade edilmek suretiyle itibar edilmediği açıklanmış, ancak tanıkların gerçeği söylemedikleri yönünde yasanın aradığı anlamda yeterli delil veya emare ortaya konmamıştır.
Bu itibarla, dosyada tanıkların olmamış olayları olmuş gibi ifade ettiklerini kabule yeterli delil veya emare mevcut olmadığından, davalı kadının, davacı kocasına ağır hakaretler ettiğini söyleyen dört tanık beyanına itibar edilerek sonucuna göre hüküm kurulması gereklidir.
O halde, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine 24.12.2014 gününde oybirliği ile karar verildi.