Hukuk Genel Kurulu 2017/1024 E. , 2019/1151 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi
Taraflar arasındaki “iştirak nafakasının artırılması” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Ankara 2. Aile Mahkemesince davanın reddine dair verilen 24.06.2015 tarihli ve 2015/60 E., 2015/601 K. sayılı kararın temyizen incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 24.12.2015 tarihli ve 2015/15163 E., 2015/21071 K. sayılı kararı ile;
“…Davacı vekili dava dilekçesinde; tarafların boşandıklarını, müşterek çocukların velayetinin müvekkiline verildiğini, çocuklar lehine aylık 50,00 şer TL iştirak nafakasına hükmedildiğini, ödenmekte olan nafakanın çocukların ihtiyaçlarını karşılamada yetersiz kaldığını belirterek; nafakaların aylık 500,00 er TL"ye yükseltilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin özürlü olduğunu, çalışamadığını, tüm ihtiyaçlarını babasının karşıladığını savunarak; davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece; davalının çalışarak hayatını kazanamadığı, bugüne kadar ailesinin desteğiyle nafakaları ödediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava; iştirak nafakasının artırılması istemine ilişkindir.
İştirak nafakası, velayet hakkı kendisine bırakılmayan eşin, velayet hakkı verilen eşe, çocuğunun bakım ve eğitim giderleri karşılığı gücü oranında yapacağı katkıdır.
Kural olarak velayet hakkı kendisine verilmeyen eşin, çocuğun bakım ve eğitim giderlerine "gücü" oranında katkıda bulunması gerekir. (TMK m.182) Bununla birlikte çocuğun bakımı, eğitimi ve korunması için gerekli giderlerin ana ve baba tarafından müştereken karşılanması ilke olarak kabul edilmiştir. (TMK m.327)
Nafaka miktarı, çocuğun ihtiyaçları ile ana ve babanın hayat koşulları ve ödeme güçleri dikkate alınarak belirlenir. Buna göre iştirak nafakası tayin edilirken mahkemece; çocuğun yaşının, eğitim durumunun, günün ekonomik koşullarındaki paranın alım gücünün ve anne babanın ekonomik ve sosyal durumlarının göz önünde bulundurulması gerekir.
Bu bilgiler ışığında somut olaya bakıldığında; tarafların 06.11.013 tarihli ilamla boşandıkları, müşterek iki çocuklarının bulunduğu, 2008 ve 2010 doğumlu çocukların velayetlerinin davacı anneye verildiği, çocuklar için aylık 50,00 şer TL iştirak nafakasına hükmedildiği, kararın 25.12.2013 tarihinde kesinleştiği, eldeki davanın 26.01.2015 tarihinde açıldığı, davacı annenin duyma ve konuşma özürlü olduğu, özürlü maaşı aldığı, anne ve babası ve iki çocuğuyla birlikte yaşadığı, davalı babanın mental retardasyon ve uyum bozukluğu rahatsızlığının olduğu, TMK"nın 405 maddesi uyarınca kısıtlanarak babasının vesayeti altına alındığı, giderlerini kardeşinin ve babasının karşıladığı anlaşılmaktadır.
Davalının duruşmada dinlenen vasisi; davalıya SGK"dan herhangi bir ödeme yapılmadığını, ödeme yapılması için rapor almaları gerektiğinin söylendiğini, davalının korkup müracaat etmeye gitmediğini beyan etmiştir.
Somut olayda; davalı özürlü olup, çalışamamakta ise de müracaat etmesi halinde özürlü maaşı alabilecek, sabit bir gelire sahip olabilecek durumdadır.
Hal böyle olunca mahkemece; nafakanın niteliği, müşterek çocukların yaşları, hali hazırda ödenen nafakanın belirlendiği tarihle eldeki davanın açıldığı tarih arasında geçen zaman, ekonomik göstergelerdeki değişim ile TÜİK’in yayınladığı ÜFE artış oranı nazara alındığında; çocukların menfaati üstün tutularak, nafakaların bir miktar artırılmasına karar verilmesi gerekirken, TMK"nın 4. maddesinde vurgulanan hakkaniyet ilkesine aykırı olacak şekilde yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, bu husus bozmayı gerektirmiştir...”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, iştirak nafakasının artırılması istemine ilişkindir.
Davacı vekili; müvekkili ile davalının 09.01.2008 tarihinde evlendiğini ve bu evlilikten 2008 ve 2010 doğumlu müşterek iki çocuklarının bulunduğunu, tarafların Ankara 5. Aile Mahkemesinin 25.12.2013 tarihinde kesinleşen kararı ile boşandıklarını, boşanma ile birlikte müşterek çocukların velâyetlerinin müvekkili anneye verildiğini ve çocuklar lehine aylık 50,00’şer TL iştirak nafakasına hükmedildiğini, müvekkilinin duyma ve konuşma engelli olduğunu, hiçbir gelirinin ve mal varlığının bulunmadığını, nafakanın çocukların ihtiyaçları bakımından çok düşük ve yetersiz kaldığını ileri sürerek iştirak nafakasının her bir çocuk için ayrı ayrı aylık 500,00 TL"ye yükseltilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili; müvekkilinin fiil ehliyetinin bulunmadığını ve boşanma davası sırasında da vesayet altında olduğunu, fiil ehliyeti olmayan kişinin borç yükümlülüğünden söz edilemeyeceğini, talep edilen nafaka artışının çok fahiş olduğunu, müvekkilinin ihtiyaçlarının ve giderlerinin ailesi tarafından karşılandığını, davacının ise engelli aylığı aldığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Yerel Mahkemece; davalının “mental retardasyon ve uyum bozukluğu” rahatsızlığı nedeniyle kısıtlandığı, babası Mehmet Ali Kamçı’nın kendisine vasi olarak atandığı, davalının herhangi bir gelirinin bulunmadığı ve hayatını çalışarak kazanamayacak derecede malul olduğu, her ne kadar boşanma dosyasında iştirak nafakasına hükmedilmiş ise de belirtilen sağlık durumu ile mali sosyal durumu gözetildiğinde çalışarak hayatını kazanamayacağı gibi hükmedilen nafakaları dahi ödeyemeyeceği, bugüne kadar ailesinin desteği ile nafakaları ödediği dolayısıyla nafaka artış talebinin de kabul edilemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece; önceki gerekçelerle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, somut olayda müşterek iki çocuk için takdir edilen iştirak nafakasının artırılmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümü için konu ile ilgili yasal düzenleme ve kavramların kısaca açıklanmasında yarar vardır.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 182/2. maddesi ile velâyetin kullanılması kendisine verilmeyen eşin, çocuğun bakım ve eğitim giderlerine gücü oranında katılması esası kabul edilmiş; aynı Kanun’un 327. maddesinde de çocuğun bakımı, eğitimi ve korunması için gerekli giderlerin ana ve baba tarafından karşılanacağı öngörülmüştür.
Anılan Kanun"un 328. maddesinde ise ana ve babanın bakım borcunun, çocuğun ergin olmasına kadar devam edeceği, çocuk ergin olduğu halde eğitimi devam ediyorsa, ana ve babanın durum ve koşullara göre kendilerinden beklenebilecek ölçüde olmak üzere, eğitimi sona erinceye kadar çocuğa bakmakla yükümlü oldukları düzenlemesine yer verilmiştir.
Ana babanın bakım yükümünün doğal sonucu olan iştirak nafakası, çocuğun korunmasına yönelik olup, kamu düzenine ilişkindir ve hâkim talep bulunmasa dahi kendiliğinden iştirak nafakasına hükmetmelidir.
İştirak nafakasının miktarının nasıl belirleneceği ise 4721 sayılı TMK’nın “Nafaka miktarının takdiri” başlıklı 330. maddesinin birinci fıkrasında; “Nafaka miktarı, çocuğun ihtiyaçları ile ana ve babanın hayat koşulları ve ödeme güçleri dikkate alınarak belirlenir. Nafaka miktarının belirlenmesinde çocuğun gelirleri de göz önünde bulundurulur” şeklinde düzenlenmiştir.
Bunun yanında iştirak nafakası miktarının yeniden belirlenmesi de mümkündür.
Nitekim 4721 sayılı TMK"nın “Durumun değişmesi” başlıklı 331. maddesi; “Durumun değişmesi hâlinde hâkim, istem üzerine nafaka miktarını yeniden belirler veya nafakayı kaldırır” hükmünü taşımaktadır. Buna göre hâkim ana baba veya çocuğun durumlarının değişmesine bağlı olarak iştirak nafakasının miktarını artırabilir, azaltabilir veya iştirak nafakasını tamamen kaldırabilir.
Görüldüğü üzere, iştirak nafakası miktarının çocuğun ihtiyaçları ile ana ve babanın hayat koşulları ve ödeme güçleri; diğer bir ifade ile tarafların ekonomik ve sosyal durumları gözetilerek belirlenmesi gerekmektedir.
Yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde somut olaya gelindiğinde; tarafların Ankara 5. Aile Mahkemesinin 06.11.2013 tarihli ve 2013/308 E, 2013/1345 K. sayılı kararı ile boşandıkları, 2008 ve 2010 doğumlu müşterek çocukların velayetlerinin davacı anneye verildiği ve çocuklar için aylık 50,00’şer TL iştirak nafakasına hükmedildiği, boşanma kararının 25.12.2013 tarihinde kesinleştiği, eldeki davanın ise 26.01.2015 tarihinde açıldığı, davacı annenin duyma ve konuşma engelli olduğu ve engelli aylığı aldığı, başka gelir ve malvarlığının bulunmadığı, iki çocuğuyla birlikte anne ve babasının yanında yaşadığı, davalı babanın ise “mental retardasyon ve uyum bozukluğu” rahatsızlığının bulunduğu, bu nedenle 4721 sayılı TMK"nın 405. maddesi gereğince kısıtlanarak babasının vesayeti altına alındığı, tüm giderlerinin ailesi tarafından karşılandığı anlaşılmaktadır.
Davalı baba hakkında Sosyal Sigortalar Kurumu Sağlık İşleri Genel Müdürlüğünün 13.03.2002 tarihli ve 1121 sayılı kararı ile “mental retardasyon ve uyum bozukluğu” teşhisi konulduğu ve hayatını çalışarak kazanamayacak derecede malul olduğuna karar verildiği, yine Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesinin 13.12.2013 tarihli ve 2643 sayılı engelli sağlık kurulu raporu ile davalı babanın zihinsel engelinin bulunduğu ve durumunun sürekli olduğu, maluliyet oranının ise %50 olarak belirlendiği görülmektedir.
Davalının tüm giderlerinin ailesi tarafından karşılandığı, hiçbir gelirinin ve mal varlığının bulunmadığı, ayrıca engelli aylığı almak için gerekli başvuruları yapmadığı dosya kapsamı ile sabittir. Davalının engelli aylığı almak için başvuru yapması hâlinde dahi maluliyet oranı ve diğer şartlar dikkate alındığında davalıya engelli aylığının bağlanacağı hususu kesin değildir. Ayrıca kanunda açıkça belirtilmedikçe, hiç kimse kendi lehine olan hakkını talep etmeye zorlanamaz.
Hemen belirtilmelidir ki; müşterek çocuklar hakkında her zaman 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu ve 2828 sayılı Sosyal Hizmetler Kanunu hükümlerinin uygulanabilme olanağı bulunmaktadır.
Bu durumda davalı babanın zihinsel engelinin bulunduğu ve hayatını çalışarak kazanamayacak derecede malul olduğu, boşanma kararı sonrasında ekonomik gücünde herhangi bir değişiklik olmadığı gözetildiğinde iştirak nafakasının artırılma şartlarının oluşmadığının kabulü gerekir.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, davalı baba zihinsel engelli olsa da tanık beyanlarına göre kardeşinin yanında getir götür işleri yaptığının ve bu şekilde belli bir miktar gelir elde ettiğinin kabulü gerektiği, bu nedenle iştirak nafakasının bir miktar artırılmasının hakkaniyete uygun olduğu ve direnme kararının bu değişik gerekçe ile bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
Bu durumda yukarıda belirtilen ilkeler ve maddi olgular dikkate alınarak yerel mahkemenin direnme kararı usul ve yasaya uygun olup onanması gerekir.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile yukarıda açıklanan nedenlerle direnme kararının ONANMASINA, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440/III-1. maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 07.11.2019 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.