Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2017/2119
Karar No: 2019/1142
Karar Tarihi: 05.11.2019

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/2119 Esas 2019/1142 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2017/2119 E.  ,  2019/1142 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi (Aile Mahkemesi Sıfatıyla)

    Taraflar arasındaki “yoksulluk nafakasının artırılması” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Edremit 2. Asliye Hukuk Mahkemesince (Aile Mahkemesi Sıfatıyla) davanın reddine dair verilen 20.02.2014 tarihli ve 2013/363 E., 2014/88 K. sayılı karar davacı vekili tarafından temyiz edilmekle, Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 17.12.2014 tarihli ve 2014/10596 E., 2014/16749 K. sayılı kararı ile;
    "…Davacı dilekçesinde; müvekkili lehine Edremit 2.Asliye Hukuk Mahkemesi"nin 2007/662 esas, 2008/603 karar sayılı dosyası ile takdir edilen aylık 275,00 TL yoksulluk nafakasının dava tarihinden itibaren aylık 800,00 TL"ye çıkartılmasını, dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
    Davalı dilekçesinde; davanın reddini savunmuştur.
    Davalı vekili 07.02.2014 havale tarihli beyan dilekçesi ile; davacı ..."in 22.12.2013 tarihinde Ulaş Şükrü Mert isimli şahısla evlendiğini, davacı tarafın yeniden evlenmesiyle davalıdan nafaka alacağının ortadan kalktığını, işbu nafakanın kaldırılmasına ilişkin davanın da konusuz kaldığını, bu nedenlerle konusuz kalan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
    Davacı vekili hazır bulunduğu celsedeki beyanı ile; davacının 22.12.2013 tarihinde bir evlilik yaptığını, bu tarihe kadarki zaman itibariyle nafakanın artırılmasını talep etmiştir.
    Yerel mahkemece; ""...TMK"nun 176.maddesine göre tarafın yeniden evlenmesi halinde hükmedilen nafakanın kendiliğinden kalkacağı; davacı tarafın mahkememizin iş bu davasının 29.07.2013 tarihinde açtıktan sonra 22.12.2013 tarihinde yeni bir evlilik yaptığı, davacı tarafın evlilik yolunda ilerlediği bir ilişkisi varken ki davayı açmasından çok kısa bir süre sonra yeniden evlenmiş olması nedeniyle bu kanaate varılmış olmakla iş bu davayı açmasının da samimi olmadığı, davanın yasal şartlarının da oluşmadığı anlaşılmış olduğundan"" gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, sair temyiz itirazları yerinde değildir.
    Uyuşmazlık 2008 yılında davacı lehine hükmolunan 275 TL yoksulluk nafakasının 800 TL ye çıkarılması istemine ilişkindir.
    4721 sayılı TMK.nun 175.maddesi gereğince; “Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir.” Aynı kanunun 176/4.maddesinde ise; “Tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hallerde iradın artırılması veya azaltılmasına karar verilebilir”. Aynı şekilde 176/3.maddesi uyarınca; irat biçiminde ödenmesine karar verilen maddi tazminat veya nafaka, alacaklı tarafın yeniden evlenmesi ya da taraflardan birinin ölümü halinde kendiliğinden kalkar; alacaklı tarafın evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşaması, yoksulluğunun ortadan kalkması ya da haysiyetsiz hayat sürmesi halinde mahkeme kararıyla kaldırılır".
    Anılan yasal düzenlemeye göre, iradın arttırılması veya azaltılması için ya tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin bunu sağlaması gerekmektedir.
    Nafakanın artırılması istemine ilişkin iş bu davanın açılış tarihi; 29.07.2013, davacının evlilik tarihi ise 22.12.2013"dür. Her dava açıldığı tarihdeki koşullara göre değerlendirilir ilkesi gereğince; dava tarihindeki şartlara göre; davalının yoksulluğunun ortadan kalkmadığı kabul edilerek, evlilik tarihine kadar olan süre yönünden tarafların sosyo- ekonomik durumları nazara alınarak belirlenecek miktar nispetinde davanın kabulü gerekirken; dava tarihinden sonra yargılama sürecinde yapılan evlilik nedeniyle davanın reddi cihetine gidilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. ..."
    gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

    HUKUK GENEL KURULU KARARI

    Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
    Dava, yoksulluk nafakasının artırılması istemine ilişkindir.
    Davacı vekili; müvekkili lehine Edremit 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 24.10.2008 tarihli ve 2007/662 E., 2008/603 K. sayılı kararı ile takdir edilen aylık 275,00TL yoksulluk nafakasının dava tarihinden itibaren aylık 800,00TL"ye çıkartılmasını ve dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faize hükmedilmesini talep etmiştir.
    Davalı vekili; davanın reddini savunmuştur.
    Yerel Mahkemece; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK)"nun 176. maddesine göre tarafın yeniden evlenmesi hâlinde hükmedilen nafakanın kendiliğinden kalkacağı; davacı tarafın 29.07.2013 olan dava tarihinden sonra 22.12.2013 tarihinde yeni bir evlilik yaptığı, davacı tarafın evlilik yolunda ilerlediği bir ilişkisi varken iş bu davayı açmakta samimi olmadığı, dava tarihinden çok kısa bir süre sonra yeniden evlenmiş olması nedeniyle bu kanaate varıldığı, davanın yasal şartlarının oluşmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
    Davacı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
    Yerel mahkemece; davacının iş bu davayı açarken nişanlılık aşamasında olduğu, her ne kadar TMK"nın 175. maddesinde düzenlenen nafakanın kaldırılması halleri somut olayda resmî ve şekli olarak yok ise de gerçekte evlilik yolunda ilerlediği bir süreçte yoksulluk nafakasının artırılması davası açmasının TMK"nın 2. maddesindeki dürüstlük kuralıyla bağdaşmayacağı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
    Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda 4721 sayılı TMK"nın 175. maddesi, 176. maddesinin 3 ve 4. fıkraları ile her dava açıldığı tarihteki koşullara göre değerlendirilir ilkesi karşısında, dava tarihinden sonra yargılama sırasında davacının yaptığı evlilik nedeniyle yoksulluk nafakasının artırılması davası açmasının TMK"nın 2. maddesinde düzenlenen dürüstlük kuralına aykırı olup olmadığı, burada varılacak sonuca göre davanın reddinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
    Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle yoksulluk nafakası hakkında açıklama yapılmasında yarar vardır:
    Yoksulluk nafakası boşanmanın eşlerle ilgili mali sonuçlarından biri olup TMK"nın 175. maddesi:
    "Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir.
    Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz" hükmünü içermektedir.
    Maddede geçen “yoksulluğa düşecek” kavramından ne anlaşılması gerektiği konusunda yasal bir tanımlama olmaması karşısında bu husus yargısal uygulamada kurallara bağlanmıştır. Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"nun 07.10.1998 tarihli ve 1998/2-656 E., 688 K.; 16.05.2007 tarihli ve 2007/2-275 E., 275 K.; 11.03.2009 tarihli ve 2009/2-73 E., 2009/118 K. sayılı kararlarında; “yeme, giyinme, barınma, sağlık, ulaşım, kültür ve eğitim” gibi bireyin maddi varlığını geliştirmek için zorunlu ve gerekli görülen harcamaları karşılayacak düzeyde geliri olmayanların “yoksul” kabul edilmesi gerektiği benimsenmiştir.
    Yoksulluk nafakası, boşanmadan sonra yoksulluğa düşecek olan tarafı koruma amacına yönelik olduğu içindir ki, boşanmış olan yoksul tarafa verilecek olan yoksulluk nafakası, hiçbir surette diğer tarafa yükletilen bir ceza veya tazminat niteliğinde değildir. Şayet böyle olsaydı, sadece boşanmada kusuru olan eşten istenebilmesi gerekirdi. Oysa ki, maddede açıkça belirtildiği gibi kusursuz eş dahi yoksulluk nafakası ödemekle yükümlüdür. Yoksulluk nafakası, bir bakıma evlilik birliği devam ettiği sürece söz konusu olan karşılıklı bakım ve geçindirme ödevinin devam ettirilmesi anlamını taşımaktadır (Akıntürk T./Ateş D: Türk Medeni Hukuku, Aile Hukuku, İkinci Cilt, Ocak 2019, s. 302).
    TMK"nın “Tazminat ve nafakanın ödenmesi” başlıklı 176. maddesi ise;
    “Maddi tazminat ve yoksulluk nafakasının toptan veya durumun gereklerine göre irat biçiminde ödenmesine karar verilebilir.
    Manevi tazminatın irat biçiminde ödenmesine karar verilemez.
    İrat biçiminde ödenmesine karar verilen maddi tazminat veya nafaka, alacaklı tarafın yeniden evlenmesi ya da taraflardan birinin ölümü halinde kendiliğinden kalkar; alacaklı tarafın evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşaması, yoksulluğunun ortadan kalkması ya da haysiyetsiz hayat sürmesi halinde mahkeme kararıyla kaldırılır.
    Tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hallerde iradın artırılması veya azaltılmasına karar verilebilir.
    Hâkim, istem hâlinde, irat biçiminde ödenmesine karar verilen maddi tazminat veya nafakanın gelecek yıllarda tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına göre ne miktarda ödeneceğini karara bağlayabilir.” hükmünü içermektedir.
    Yukarıda belirtilen madde hükümlerinden de anlaşılacağı üzere, tarafların sosyal ve ekonomik durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hâllerde taraflarca her zaman nafaka artırımı davası açılabilir.
    Somut olayda yoksulluk nafakasının temelini teşkil eden Edremit 2. Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesinin 24.10.2008 tarihli ve 2007/662 E., 2008/603 K. sayılı kararı ile tarafların boşanmalarına ve Nursel Yalılı lehine aylık 275,00TL yoksulluk nafakası takdirine hükmedildiği, davacı ... Yalı"nın yoksulluk nafakasının artırılması istemiyle 29.07.2013 tarihinde dava açtığı ve 22.12.2013 tarihinde evlendiği, davacı vekilinin 27.12.2013 tarihli dilekçesiyle müvekkilinin evlendiğini belirterek davanın evlilik tarihine kadar olan kısmı itibariyle kabulünü talep ettiği, davalı vekili 07.02.2014 tarihli dilekçesinde davacının yeniden evlendiğini ve davanın konusuz kaldığını beyan ederek davanın reddini talep ettiği, 20.02.2014 tarihli duruşmada davalı vekilinin evliliğe giden bir ilişki varken açılan davanın kötü niyetli olduğunu beyan ederek davanın reddini talep ettiği görülmektedir.
    TMK"nın 176. maddesinin 3. fıkrasında nafaka alacaklısının yeniden evlenmesi irat biçiminde kararlaştırılan yoksulluk nafakasını kendiliğinden sona erdiren bir hâl olarak kabul edilmiştir. Görüldüğü üzere evlenme, nafakanın sona erme sebebi olduğu hâlde nişanlılık tek başına nafakanın sona ermesi veya kaldırılması sebebi değildir. Bu durumda nafakanın kaldırılması koşulları oluşmadığından, nafakanın artırılması koşullarının da kalkmadığının kabulü gerekir. Dolayısıyla yoksulluk nafakasının niteliği gereği dava tarihinde evli olmayan davacının nafakanın artırılmasını talep etmesi TMK"nın 2. maddesi anlamında hakkın kötüye kullanılması olarak değerlendirilemez.
    Her hukuki sorunu dürüstlük kuralı bunu gerektirir anlayışı ile çözmeye kalkmak hukuki belirsizlik doğurur. Çünkü dürüstlük (iyiniyet) ve hakkın kötüye kullanılması tanımlanması mümkün olan kavramlar olmayıp, belirsiz ve geniş nitelik gösteren kavramlardır (Arslan, R. Medeni Usul Hukukunda Dürüstlük Kuralı, Ankara 1989, s. 37).
    Diğer taraftan, hâkim bir davada öne sürülen maddi olgularla bağlı olup, hâkimin görevi 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)"nun 33. maddesine göre maddi olayları hukuksal açıdan nitelemek, uygulanacak yasa maddelerini arayıp bulmak ve uygulamaktır. HMK’nın 25. maddesinde "taraflarca getirilme ilkesi" kabul edilmiştir. Bu ilke gereğince kural olarak hâkim, kendiliğinden taraflarca ileri sürülmemiş vakıaları araştıramaz, dikkate alamaz ve onları hatırlatabilecek davranışlarda dahi bulunamaz. Bu ilkenin bir sonucu olarak, hâkim tarafların ileri sürmediği vakıaları ve belirli bir delili kendiliğinden araştıramaz ve taraflara hatırlatamaz.
    Taraflarca getirilme ilkesinin istisnaları, kamu düzenini ilgilendiren davalardır. Bu davalarda kendiliğinden araştırma ilkesi uygulanır.
    Ayrıca, HMK"nın 31. maddesinde “Hakim, uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu kıldığı durumlarda, maddi veya hukuki açıdan belirsiz yahut çelişkili gördüğü hususlar hakkında, taraflara açıklama yaptırabilir; soru sorabilir; delil gösterilmesini isteyebilir.” hükmü düzenlenmiştir.
    Mahkemenin hüküm vermesi için, kendisine yöneltilen talebin formüle edilmesi ve ileri sürülmesi tarafların görevi ise de, bunları anlamlandırmak veya gerektiğinde açıklattırmak hâkimin görevidir. Ancak bu durum, hâkimin tarafların ileri sürmediği vakıaları ileri sürmelerine imkân vermesi veya hatırlatması anlamı taşımaz. Burada, mevcut olmayanın, talep edilmeyenin ortaya çıkarılmasını değil, talep edilenin netleştirilmesi, aydınlatılması belirlenmesi söz konusu olabilir.
    Bu bağlamda somut olayda davalı vekilinin 09.09.2013 tarihli cevap dilekçesinde davacının evlilik yolunda bir ilişkisinin olduğu vakıasına dayanmadığı görülmektedir. Hâkim tarafların ileri sürmediği vakayı kendiliğinden dikkate alamaz.
    O hâlde TMK"nın 176. madde hükmü gözetildiğinde yoksulluk nafakası davacının evlenme tarihi olan 20.12.2013 tarihi itibariyle kendiliğinden ortadan kalkar. Ne var ki her dava açıldığı tarihteki şartlara göre değerlendirileceğinden dava tarihi olan 29.07.2013 tarihinde davacı henüz evlenmemiştir ve daha evvel hükmedilen yoksulluk nafakasının artırılmasını istemesinde de bir hukuka aykırılık bulunmamaktadır. Mahkemece yapılacak iş, davanın açıldığı tarih ile davacının yeniden evlendiği tarih arasındaki süre için davaya konu yoksulluk nafakasının TÜİK’in yayınladığı ÜFE oranında artırılması olmalıdır.
    Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, her davanın açıldığı tarihteki şartlara göre değerlendirileceği, davanın açıldığı tarihte davacının nişanlı olup olmadığı araştırılarak sonucuna göre davacının nişanlı olduğunun anlaşılması hâlinde TMK"nın 2. maddesi gereğince davanın reddine karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle direnme kararının bu değişik gerekçeyle bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

    Öte yandan her ne kadar Özel Daire bozma kararının nafakanın artırılması istemine ilişkin sözcükleriyle başlayan onbir numaralı paragrafının "...davalının yoksulluğunun ortadan kalkmadığı..." kısmında "davalının" sözcüğünün maddi hata sonucu bu şekilde yazıldığı ve bu ifadenin "davacının" olarak düzeltilerek maddi hatanın bu şekilde giderilmesi gerektiği Hukuk Genel Kurulunca kabul edilmiştir.
    Hâl böyle olunca; mahkemece verilen direnme kararının Özel Dairenin bozma kararında ve yukarıda belirtilen ilâve gerekçe ve nedenlerle bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
    SONUÇ: 1- Özel Daire bozma kararının 11. paragrafında yer alan "...davalının yoksulluğunun ortadan kalkmadığı..." ifadesindeki "davalının" sözcüğünün çıkartılarak yerine "davacının" sözcüğünün yazılmasına,
    2-Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen ve yukarıda belirtilen ilâve gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı Kanunun 440-III/1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 05.11.2019 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.





    KARŞI OY
    Dava, yoksulluk nafakasının artırılmasına ilişkin olup; davacı vekili müvekkili lehine Edremit 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 24.10.2008 tarihli ve 2007/662 E., 2008/603 K. sayılı kararı ile takdir edilen aylık 275,00TL yoksulluk nafakasının dava tarihinden itibaren aylık 800,00TL’ye çıkarılmasını ve dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faize hükmedilmesini talep etmiş, davalı vekili de davanın reddine karar verilmesini istemiş, mahkemece davacı tarafın 29.07.2013 olan dava tarihinden sonra 22.12.2013 tarihinde yeni bir evlilik yaptığı, davacı tarafın evlilik yolunda ilerlediği bir ilişkisi varken iş bu davayı açması nedeniyle samimi olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hükmün davacı vekilince temyizi üzerine Özel Dairece özetle, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 175 ve 176. maddeleri açıklandıktan sonra nafakanın artırılmasına ilişkin iş bu davanın açılış tarihinin 29.07.2013, davacının evlilik tarihinin ise 22.12.2013 olduğu, her davanın açıldığı tarihteki koşullara göre değerlendirileceği ilkesi gereğince dava tarihindeki şartlara göre davacının yoksulluğunun ortadan kalkmadığı kabul edilerek, evlilik tarihine kadar olan süre yönünden tarafların sosyo-ekonomik durumları nazara alınarak belirlenecek miktar nispetinde davanın kabulü gerekirken, dava tarihinden sonra yargılama sürecinde yapılan evlilik nedeniyle davanın reddi cihetine gidilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu belirtilerek kararın bozulmasına karar verilmiş, mahkemece önceki kararın gerekçesine ek olarak davacının evlilik yolunda ilerlediği bir süreçte yoksulluk nafakasının artırılması davası açmasının TMK’nın 2. maddesindeki dürüstlük kuralıyla bağdaşmayacağı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
    Yoksulluk nafakası TMK’nın 175. maddesinin 1. fıkrasında, “Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir.” şeklinde düzenlenmiş, tazminat ve nafakanın ödenme biçimi konusunda ise 176. maddenin 4. fıkrasında “Tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hallerde iradın artırılması veya azaltılmasına karar verilebilir” hükmüne yer verilmiştir.
    Eldeki davada davacı 29.07.2013 tarihinde açtığı dava ile aylık 275,00TL olan yoksulluk nafakasının dava tarihinden itibaren aylık 800,00TL’ye çıkartılmasını ve aynı tarihten itibaren işleyecek yasal faizine hükmedilmesini talep ve dava etmiş, davacının yargılama devam ederken 22.12.2013 tarihinde yeni bir evlilik yaptığı davacı vekilinin duruşmadaki beyanından anlaşılmıştır.
    Türk Medeni Kanunu’nun 2. maddesinin 2. fıkrasındaki kuralla, kanunun ve hakkın mutlaklığı ilkesine istisna getirilmiştir. Ancak, bu kuralın tâliliği (ikinciliği) de gözetilerek, öncelikle her meseleye ona ilişkin kanun hükümleri tatbik edilmeli; uygulanan kanun hükümlerinin adalete aykırı olabileceği bazı istisnaî durumlarda da, 2. maddedeki kural, haksızlığı tashih edici bir şekilde uygulanabilmelidir. Hukukun her alanında uygulanma niteliğine sahip olan hakkın kötüye kullanılması yasağı kuralının, şekle aykırılığı ileri sürme hakkı için de bir sınır teşkil ettiği, buyurucu niteliği itibariyle hakim tarafından re’sen gözetilmesi gerektiği bugün Türk-İsviçre öğretisi ve uygulamasında tartışmasız olarak kabul edilmektedir (Yargıtay HGK’nın 13.2.1974 gün ve 524/103 sayılı, 2.10.1974 gün ve 2/810-1043 sayılı, 7.12.1983 gün ve 4/224-1276 sayılı ... kararları) (30.09.1988 tarih ve 1987/2 Esas, 1988/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı).
    Mahkemece verilen direnme kararında, “…davacının iş bu davayı açarken nişanlılık aşamasında olduğu hâlde … gerçekte evlilik yolunda ilerlediği bir süreçte yoksulluk nafakasının artırılması davası açmasının TMK’nın 2. maddesindeki dürüstlük kuralıyla bağdaşmayacağı kanaatine varıldığı…” gerekçesiyle dava reddedilmiş ise de, davacının davayı açtığı tarihte nişanlı olup olmadığı araştırılmadan söz konusu bu karar verilmiştir.
    TMK’nın 2. maddesinde düzenlenen hakkın kötüye kullanılması yasağı kuralı açıklandıktan sonra eldeki davaya bakıldığında, davacı kadının yoksulluk nafakasının artırılması davasını açtığı 29.07.2013 tarihinde nişanlı olduğunun anlaşılması hâlinde dürüst davrandığından söz edilemeyecektir. Bir başka anlatımla yoksulluk nafakasının artırılması davası ile artırdığı nafakayı dava açtıktan yaklaşık beş ay sonra yaptığı evlilik hazırlığında kullanacak olması hakkın kötüye kullanılması yasağı kuralı çerçevesinde değerlendirilmelidir.
    Hâl böyle olunca; mahkemece davacının davayı açtığı tarihte nişanlanma, söz kesme v.b. evlilik hazırlığı içerisinde olup olmadığı araştırılarak, nişanlı/sözlü olduğunun anlaşılması hâlinde TMK’nın 2. maddesinde düzenlenen dürüstlük kuralına uymadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmesi gerekirdi. Bu eksikliğin araştırılması yönünden kararın bu değişik gerekçeyle bozulmasına karar verilmesi gerektiğinden sayın çoğunluğun ilaveli bozma kararına katılamıyoruz.





    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi