
Esas No: 2014/1687
Karar No: 2014/889
Karar Tarihi: 12.11.2014
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2014/1687 Esas 2014/889 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Yargıtay 4.Hukuk Dairesi (İlk Derece)
TARİH :22.01.2013
NUMARASI :2012/23-2013/8
Taraflar arasındaki davadan dolayı; Yargıtay 4.Hukuk Dairesince ilk derece mahkemesi sıfatıyla verilen 22.01.2013 gün ve 2012/23 E.-2013/8 K. Sayılı kararın onanmasını kapsayan ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"ndan çıkan 05.03.2014 gün ve 2013/4-1896 E.-2014/195 K. sayılı ilamın, karar düzeltme yoluyla incelenmesi davacı tarafından verilen dilekçe ile istenilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu"nca dilekçe, düzeltilmesi istenen ilam ve dosyadaki ilgili bütün kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, yargısal faaliyetten dolayı devlet aleyhine açılan tazminat istemine ilişkin olup, davacı Bodrum 2.Asliye Ceza Mahkemesi"nin 2004/368 esas sayılı dosyasında katılan sıfatı ile yer aldığı halde, dosyaya sunulan bilirkişi raporuna dayanarak, davada yer alan Cumhuriyet Savcısı ve Hakim’in dava dosyalarını karıştırmak suretiyle, Cumhuriyet Savcısı’nın esas hakkındaki mütalaasında,Hakim’in ise karar gerekçesinden kendisini sanık gibi gösterdiğini, müdahil olarak bulunduğu davada suçlu durumuna düşürüldüğünü belirterek, gerçeğe aykırı mütalaa veren Cumhuriyet Savcısı ve mütalaa yönünde karar veren Hakim’in eyleminden dolay 1’er TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
İlk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 4.Hukuk Dairesi; “yapılan işlemler yargısal sınırlar içerisinde olup, özel amaç ile davranıldığı yönünde bir delil de bulunmadığı, sınırlı ve sayılı hukuki sorumluluk nedenlerinden hiç birisinin mevcut olmadığı” gerekçesiyle davanın reddine karar vermiş, davacı tarafın temyizi üzerine karar Hukuk Genel Kurulu’nca onanmıştır. Davacı, ilamın karar düzeltme yoluyla incelenmesini istemiştir.
Dava devam ederken, 06.03.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6526 Sayılı Kanunun 19.maddesi ile 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu’nun 93/A maddesi yürürlükten kaldırılmış; 18.06.2014 gün ve 6545 sayılı Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile 5271 sayılı CMK 141.maddesine 3 ve 4.fıkralar ve aynı Kanun’un 86.maddesi ile 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’a da Geçici Madde 8 eklenmiştir. Bu yeni düzenlemeler karşısında, yargısal faaliyetten dolayı devlet aleyhine açılan tazminat davalarında görev sorununun yeniden tartışılması zorunlu hale gelmiştir.
Hukuk Genel Kurulu’ndaki görüşmeler sırasında bir kısım üyelerce, 6545 sayılı Yasanın 70.Maddesi ile 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 141.maddesine eklenen fıkralar ile aynı Yasanın 86.maddesi ile 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’a eklenen geçici 8.maddenin Anayasa’ya aykırı olduğu, dolayısıyla Anayasa Mahkemesine başvurulması gerektiği ileri sürülmüş ise de, Kurul çoğunluğunca Anayasa Mahkemesine başvurulmasına gerek bulunmadığına oyçokluğu ile karar verilerek, işin esasının incelenmesine geçilmiştir.
Hâkimlerin hukuki sorumluluklarına ilişkin konu dava tarihinde yürürlükte bulunan 1086 sayılı HUMK m. 573 ve devamında düzenlenmiş, HUMK’nun 573 ve devamı maddelerinin ceza hakimleri hakkında da uygulanacağı 25.03.1931 gün ve 19-35 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ile kabul edilmişti. Bilindiği gibi dava tarihinden sonra yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK m. 47’de ile hakimlerin hukuki sorumluluklarından dolayı açılacak davalarda görevli mahkeme; ilk derece ve bölge adliye mahkemesi hâkimlerinin fiil ve kararlarından dolayı, Yargıtay ilgili hukuk dairesi, Yargıtay Başkan ve üyeleri ile kanunen onlarla aynı konumda olanların fiil ve kararlarından dolayı Yargıtay Hukuk Genel Kurulu olarak gösterilmiş; Yargıtay ilgili hukuk dairesinin tazminat davası sonucunda vermiş olduğu kararlara ilişkin temyiz incelemesinin Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca; bu Kurulun ilk derece mahkemesi sıfatıyla tazminat davası sonucunda vermiş olduğu kararlara ilişkin temyiz incelemesinin ise Yargıtay Büyük Genel Kurulunca yapılacağı öngörülmüştür.
Hakimlerin hukuki sorumluluklarının düzenlendiği 6100 sayılı HMK m. 46’da; “Hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı Devlet aleyhine tazminat davası açılabileceği kabul edilmiş ve madde gerekçesinde hakim kavramı ile yargı yetkisini kullanan tüm hakimlerin kastedildiği belirtilmiştir.
6110 sayılı Kanunun Geçici 2 maddesi uyarınca da, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu yürürlüğe girinceye kadar, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 573 üncü maddesindeki sebeplere dayanılarak açılacak tazminat ve rücu davalarında tıpkı 6100 sayılı HMK m. 47’dekine benzer görev düzenlemesi yapılmıştır.
Öte yandan 6110 sayılı Kanun ile 2802 sayılı Kanuna eklenen 93/A maddesi ile Hâkim ve savcıların bir soruşturma, kovuşturma veya davayla ilgili olarak yaptıkları işlem, yürüttükleri faaliyet veya verdikleri her türlü kararlar nedeniyle; ancak Devlet aleyhine tazminat davası açılabileceği, kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk sebeplerine dayanılarak da olsa hâkim veya savcı aleyhine tazminat davası açılamayacağı; bu madde hükümlerinin, Yüksek mahkemelerin başkanları, başkanvekilleri, daire başkanları ve üyeleri ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Danıştay Başsavcısı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıvekilinin bir soruşturma, kovuşturma veya davayla ilgili olarak yaptıkları işlem, yürüttükleri faaliyet veya verdikleri her türlü kararlar nedeniyle açılacak tazminat davaları hakkında da uygulanacağı kabul edilmiş bulunmaktaydı. İlk derece mahkemesi sıfatıyla 4. Hukuk Dairesince açıklanan bu yasal düzenlemeler çerçevesinde, C.Savcısı ile Ceza Mahkemesi hakiminin yargısal faaliyetinden dolayı devlet aleyhine açılan tazminat davası görülüp sonuçlandırılmış, temyiz incelemesi ise Hukuk Genel Kurulunca yapılmıştır. Ne var ki, temyiz incelemesinden sonra hakim ve savcılar aleyhine açılacak tazminat davaları konusunu düzenleyen 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunun 93/A maddesi yürürlükten kaldırılmıştır.
Karar düzeltme aşamasında, yapılan yeni düzenlemeler karşısında görev konusunun yeniden ele alınması gerekmiştir. Yukarıda söz edilen 5271 sayılı CMK m. 141’e eklenen 3.fıkrada; suç soruşturması veya kovuşturması sırasında kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk hâlleri de dâhil olmak üzere hâkimler ve Cumhuriyet savcılarının verdikleri kararlar veya yaptıkları işlemler nedeniyle tazminat davalarının ancak Devlet aleyhine açılabileceği öngörülürken; 28.06.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6545 sayılı Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 86. Maddesi ile 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanuna eklenen Geçici 8.madde ile de; kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce suç soruşturması ve kovuşturması sırasında yapılan her türlü işlem veya alınan karar nedeniyle hâkimler ve Cumhuriyet savcıları hakkında hukuk mahkemelerinde açılan ve hâlen derdest olan tazminat davasına ilişkin dosyalar mahkemesince, Yargıtay incelemesinde bulunan dosyalar ise esası incelenmeksizin ilgili dairece yetkili ağır ceza mahkemesine gönderileceği, bu davaların ağır ceza mahkemelerince, Ceza Muhakemesi Kanununun 141 ve devamı maddeleri uyarınca Devlet aleyhine yürütülmek suretiyle karara bağlanacağı öngörülmüştür. Görev hususu kamu düzenine ilişkin olup, yargılamanın her aşamasında mahkemece resen nazara alınmalıdır.
Bilindiği gibi bir davada olayları ileri sürme yanlara, hukuki nitelendirme ise Yargıca aittir(HMK. m. 33). Davada mahkemelerin görevi de bu hukuki nitelendirmeye göre belirlenir. Eldeki olayda ceza kovuşturması sırasında C.Savcısı ve Hakimin işlem ve alınan kararlar nedeniyle Devlet aleyhine tazminat davası açıldığının anlaşılmasına göre, 5320 sayılı Kanuna eklenen Geçici Madde 8 uyarınca görevli mahkemenin Ağır Ceza Mahkemesi olduğu konusunda duraksama bulunmamaktadır. Aynı madde uyarınca Yargıtay incelemesinde bulunan dosyaların esası incelenmeksizin yetkili ağır ceza mahkemesine gönderileceğinin kabul edilmiş bulunması karşısında; Hukuk Genel Kurulunun onama kararının kaldırılması ve ilk derece mahkmesi sıfatıyla 4. Hukuk Dairesince görev konusunda bu yeni duruma göre bir karar verilmek üzere hükmün bu değişik gerekçe ile bozulması gerekmiştir.
S O N U Ç : Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı karar düzeltme isteminin kabulü ile; Hukuk Genel Kurulu’nun onamaya ilişkin 05.03.2014 gün, 2013/4-1896 esas ve2014/195 sayılı kararının KALDIRILMASINA; göreve ilişkin yeni duruma göre bir karar verilmek üzere hükmün BOZULMASINA, istek halinde karar düzeltme harcının yatırana geri verilmesine, 12.11.2014 gününde oybirliği ile karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Dava, ceza mahkemesi hakimi ve Cumhuriyet savcısının hukuki sorumluluğu kapsamında devlet aleyhine açılan maddi ve manevi tazminat talebine ilişkindir.
01.10.2011 tarihinde yürürlüge giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 46.maddesine göre hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı Devlet aleyhine tazminat davası açılabilmektedir. Aynı Kanunun 47.maddesin göre ise bu davalar ilk derece ve bölge adliye mahkemesi hâkimlerinin fiil ve kararlarından dolayı, Yargıtay ilgili hukuk dairesinde; Yargıtay Başkan ve üyeleri ile kanunen onlarla aynı konumda olanların fiil ve kararlarından dolayı Yargıtay Hukuk Genel Kurulunda açılır ve ilk derece mahkemesi sıfatıyla görülür. Yargıtay ilgili hukuk dairesinin tazminat davası sonucunda vermiş olduğu kararlara ilişkin temyiz incelemesi Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca; bu Kurulun ilk derece mahkemesi sıfatıyla tazminat davası sonucunda vermiş olduğu kararlara ilişkin temyiz incelemesi ise Yargıtay Büyük Genel Kurulunca yapılır. Devletin sorumlu hâkime karşı açacağı rücu davası, tazminat davasını karara bağlamış olan mahkemede görülür.
Kanunun gerekçesine göre; “hâkim” kavramı, genel anlamda kullanılmıştır. Buna, yargı yetkisini kullanan tüm hâkimler dahildir. Örneğin, ilk derece mahkemesi hâkimleri, bölge adliye mahkemesi hakimleri, Yargıtay, Danıştay başkan ve üyeleri, keza ceza mahkemesi hakimleri de buraya dahildir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun yürürlüğe girmesinden sonra 09.02.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6110 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 12.maddesi ile 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununa 93"üncü maddesinde yapılan değişiklikle “Hâkim ve savcıların bir soruşturma, kovuşturma veya davayla ilgili olarak yaptıkları işlem, yürüttükleri faaliyet veya verdikleri her türlü kararlar nedeniyle Devlet aleyhine tazminat davası açılabileceği” düzenlenmiştir.
21.02.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6526 sayılı Terörle Mücadele Kanunun ve Ceza Muhakemesi Kanunun İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 19.maddesiyle 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununun 93/A maddesi yürürlükten kaldırılmıştır.
Bunun yerine 18.06.2014 tarihli 6545 sayılı Türk Ceza Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 70.maddesiyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunun 141.maddesine iki yeni fıkra eklenmiştir. Buna göre “Birinci fıkrada yazan haller dışında, suç soruşturması veya kovuşturması sırasında kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk halleri de dahil olmak üzere hakimler ve Cumhuriyet savcılarının verdikleri kararlar veya yaptıkları işlemler nedeniyle tazminat davaları ancak Devlet aleyhine açılabilir.”
Aynı Kanunun 86.maddesi ile 5371 sayılı Kanuna eklenen Geçici 8.maddeye göre ise, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce suç soruşturması ve kovuşturması sırasında yapılan her türlü işlem veya alınan karar nedeniyle hâkimler ve Cumhuriyet savcıları hakkında hukuk mahkemelerinde açılan ve hâlen derdest olan tazminat davasına ilişkin dosyalar mahkemesince, Yargıtay incelemesinde bulunan dosyalar ise esası incelenmeksizin ilgili dairece yetkili ağır ceza mahkemesine gönderilir. Bu davalar ağır ceza mahkemelerince, Ceza Muhakemesi Kanununun 141 inci ve devamı maddeleri uyarınca Devlet aleyhine yürütülmek suretiyle karara bağlanır.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunun 142.maddesinin ikinci fıkrasına göre 141.maddeye göre açılacak tazminat istekleri “zarara uğrayanın oturduğu yer ağır ceza mahkemesinde ve eğer o yer ağır ceza mahkemesi tazminat konusu işlemle ilişkili ise ve aynı yerde başka bir ağır ceza dairesi yoksa, en yakın yer ağır ceza mahkemesinde karara bağlanır”.
Bu düzenlemeler bir bütün olarak değerlendirildiğinde ilk derece ve bölge adliye mahkemesi hâkimlerinin fiil ve kararlarından dolayı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 46. ve devamı maddelerine göre Devlet aleyhine açılacak tazminat davaları Yargıtay ilgili hukuk dairesinde, suç soruşturması veya kovuşturması sırasında kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk halleri de dahil olmak üzere hakimler ve Cumhuriyet savcılarının verdikleri kararlar veya yaptıkları işlemler nedeniyle Devlet aleyhine açılacak tazminat davaları ise zarara uğrayanın oturduğu yer ağır ceza mahkemesinde ve eğer o yer ağır ceza mahkemesi tazminat konusu işlemle ilişkili ise ve aynı yerde başka bir ağır ceza dairesi yoksa, en yakın yer ağır ceza mahkemesinde karara bağlanacaktır.
Sayın çoğunlukta bu görüşü kabul ederek; temyize konu kararı 6545 sayılı Türk Ceza Kanunun İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 86. maddesi ile 5371 sayılı Kanuna eklenen Geçici 8.maddesine göre esası incelenmeksizin ilgili dairece yetkili ağır ceza mahkemesine gönderilmek üzere bozulmasına karar verilmiştir.
Kanun koyucu bu düzenlemeler ile hukuk mahkemesi hakimleri ile ceza mahkemesi hakimleri ve Cumhuriyet savcılarının yargısal faaliyetleri sebebiyle devlet aleyhine açılacak davaların bakılacağı mahkemeler arasında önemli bir farklılık yaratmıştır. 6545 sayılı yasanın 70.maddesiyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunun 141.maddesine eklenen iki fıkra ile aynı Kanunun bu maddeye göre açılacak davalara bakacak görevli mahkemeyi düzenleyen 142.maddenin 2.fıkrası Anayasanın 2.maddesinde düzenlenen hukuk Devleti ve 10.maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesine aykırıdır.
“Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir ” (Anayasa mad.2)
“Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz.
Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.”
Anayasanın 2. ve 10"uncu maddelerinden anlaşıldığı üzere Türkiye Cumhuriyeti bir Hukuk Devleti olup kanun önünde herkes eşittir”. (Anayasa mad.10)
Anayasa"nın 10.maddesinde öngörülen “yasa önünde eşitlik ilkesi” hukuksal durumları aynı olanlar için söz konusudur. Bu ilke ile eylemli değil, hukuksal eşitlik öngörülmüştür. Eşitlik ilkesinin amacı, aynı hukuksal durumda bulunan kişilerin aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak ve yasalarla kişiler arasında ayrım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Bu ilkeyle, aynı durumda bulunan kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak yasa karşısında eşitliğin ihlali yasaklanmıştır.
Yasa koyucu, farklı hukuksal konumda olan kişileri farklı yaptırımlara tâbi tutabilir. Söz konusu hukuk mahkemesi hakimleri ile ceza mahkemesi hakimleri ve savcılarının farklı hukuksal konumda olduklarını söylemek mümkün değildir.
Hakim adayı olarak göreve başlayan hakim ve savcıların bir kısmı kura ile Cumhuriyet savcısı veya hakim olmaktadır. Hakim olarak göreve başlayanlar da bazan kendi tercihleri doğrultusunda olmakla birlikte bir çok zaman HSYK"nın tasarrufu ile hukuk mahkemesinde veya ceza mahkemesinde görev yapmakta, bazende aynı anda hem hukuk hemde ceza mahkemesinde görev yapabilmektedir. Bu sebeple yargısal faaliyetleri sebebiyle devlet aleyhine açılacak davaların farklı mahkemelerde görülmesi Anayasa"nın 2. ve 10.maddesinde vücut bulan hukuk devleti ve eşitlik ilkesine aykırıdır. Cumhuriyet savcılığı ile hukuk ve ceza mahkemesi hakimliklerinin kendine has özelliklerinden dolayı bu görevleri ifa edenlerin yargısal faaliyetleri sebebiyle açılacak davaların farklı mahkemelerde görülmesinin bir gerekçesi olamaz. Bu görevler arasında elbette farklılıklar vardır. Ama bu farklılıklar bu şahıslar aleyhine temel hak ve özgürlükler anlamında eşitsizlik yaratmak için kullanılmamalıdır.
Anayasanın 2.maddesinde belirtilen hukuk devleti eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygılı, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasaya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık, yasaların üstünde yasa koyucunun da uyması gereken temel hukuk ilkeleri ve Anayasanın bulunduğu bilincinde olan devlettir. Bu bağlamda hukuk devletinde yasa koyucu yalnız yasaların Anayasaya değil, Anayasanın da hukukun evrensel temel ilkelerine uygun olmasını sağlamakla yükümlüdür.
Yasa koyucu hukka ilişkin düzenlemelerde yetkisini kullanırken Anayasa"ya ve hukukun temel ilkelerine bağlı kalmak koşuluyla hangi davanın hangi mahkemede görülmesi gerektiği gibi konularda takdir yetkisine sahip olmakla birlikte söz konusu takdir hakkını kullanırken eşitlik ilkesine bağlı kalarak kullanmalıdır.
Durumlardaki değişikliğin doğurduğu zorunluluklar, kamu yararı ya da başka haklı nedenlere dayanılarak yasalarla farklı uygulamalar getirilmesi durumunda, Anayasa"nın eşitlik ilkesinin çiğnendiği sonucu çıkarılamaz. Eşitliği bozduğu ileri sürülen kural, haklı bir nedene dayanmakta ise ya da kamu yararı amacı ile yürürlüğe konulmuş ise, bu kuralın eşitlik ilkesini zedelediğinden söz edilemez.
Ancak, “haklı neden” veya “kamu yararı”nın anlaşılabilir, amaçla ilgili, ölçülü ve adaletli olması gerekir. Getirilen düzenleme herhangi bir biçimde, birbirini tamamlayan, birbirini doğrulayan ve birbirini güçlendiren bu üç ölçütten birine uymuyor ise, eşitlik ilkesine aykırı bir yön vardır, denebilir. Çünkü eşitliği bozduğu ileri sürülen kural, haklı bir nedene dayanmamakta ya da kamu yararı amacı ile yürürlüğe konulmamış olmaktadır.
Anayasa"nın 2.maddesinde belirtilen hukuk devleti, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa"ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve yasalarla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık, Anayasa"nın ve yasaların üstünde yasakoyucunun da bozamayacağı temel hukuk ilkeleri bulunduğu bilincinde olan devlettir.
Bütün bu açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde hukuksal statüleri aynı olan hukuk hakimlerinin yargılama faaliyetinden dolayı devlet aleyhine açılacak davalar ile, suç soruşturması veya kovuşturması sırasında kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk halleri de dahil olmak üzere hakimler ve Cumhuriyet savcılarının verdikleri kararlar veya yaptıkları işlemler nedeniyle Devlet aleyhine açılacak davalarda görevli mahkemelerin farklı olması özellikle mahkemelerden birinin ilk derece mahkemesi diğerinin ise daha güvenceli olan Yüksek (Yargıtay) mahkeme olması doğru olmayıp hukuk devleti ve eşitlik ilkesine aykırıdır.
Bu itibarla, 6545 sayılı yasanın 70.maddesiyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunun 141.maddesine eklenen fıkra ile aynı Kanunun 86.maddesi ile 5371 sayılı Kanuna eklenen Geçici 8.maddesinin Anayasanın 2.maddesinde düzenlenen hukuk Devleti ve 10.maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesine aykırılık teşkil etmektedir. Anayasamızın, Anayasaya aykırılığın diğer mahkemelerde ileri sürülmesi başlıklı 152"nci maddesinde bir davaya bakmakta olan mahkemenin davada uygulanacak bir kanun ya da kanun hükmünde kararnamenin hükümlerinin Anayasaya aykırılığının ileri sürülebileceğinin belirtilmesi karşısında, müsnet davada uygulanacak kanun hükümlerinin Anayasa"nın 2. ve 10.maddelerine aykırılık oluşturması nedeniyle, bu maddelerin iptali istemiyle Anayasanın 152"nci maddesi gereğince Anayasa Mahkemesine başvurulması ve Anayasa mahkemesi tarafından verilecek karara kadar hükmün esasına ilişkin temyiz incelemesinin bekletilmesi gerektiğini düşündüğüm için sayın çoğunluğun temyiz incelemesinin yapılmasına ilişkin görüşüne katılmıyorum.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.