1. Hukuk Dairesi 2015/2937 E. , 2018/67 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL. ELATMANIN ÖNLENMESİ
Taraflar arasında birleştirilerek görülen tapu iptali ve tescil, elatmanın önlenmesi davası sonunda, yerel mahkemece asıl davanın kabulüne, birleştirilen dava yönünden karar verilmesine yer olmadığına ilişkin olarak verilen karar dahili davalı ... vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 09.01.2018 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat ... geldi, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen davacılar ... vd. vekili Avukat, davalı ... Aşkan vekili Avukat, davalı ... gelmediler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ..."nin tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Asıl dava tapu iptali ve tescil, birleştirilen dava elatmanın önlenmesi isteğine ilişkindir.
Davacılar, mirasbırakanları ...’e ait 242 parsel sayılı taşınmazın mirasbırakanın ehliyetsiz olduğu dönemde alınan vekaletname kullanılmak suretiyle davalı ... tarafından akrabası olan diğer davalı ...’ya satış suretiyle temlik edildiğini, ayrıca davalı ...’e ödeyeceği borçlara teminat amacıyla, borçlar ödenmediği takdirde de taşınmaz satılarak ödediği bedeli satış bedelinden alıp kalanı iade etmek koşuluyla vekalet verildiğini, vekalet görevinin de kötüye kullanıldığını ileri sürerek, tapu iptal ve tescile karar verilmesini istemişler, yargılama sırasında taşınmazın el değiştirmesi nedeniyle davaya yeni malike karşı tapu iptal ve tescil davası olarak devam etmek istediklerini, taleplerinin kabul edilmemesi halinde taşınmaz bedelinin davalılardan tahsilini istemişlerdir.
Davalı ..., taşınmazın bedeli ödenerek alındığını belirterek davanın reddini savunmuş, birleşen davada davacı ..., ...’ın çekişme konusu taşınmaza elatmasının önlenmesine karar verilmesini istemiş, dahili davalı ... ise, iyiniyetli olduğunu, tapuya güven ilkesinden yararlanması gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Davanın reddine ilişkin olarak verilen karar Dairece, ehliyetsizlik ve vekalet görevinin kötüye kullanılması iddialarının reddedilmiş olmasında bir isabetsizlik bulunmadığı, inançlı işlem iddiasının araştırılmadığı gerekçesiyle bozulmuş, mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda asıl davanın kabulüne, konusuz kalan birleşen dava bakımından karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu 242 parsel sayılı taşınmazın davacıların mirasbırakanı Selahattin adına kayıtlı iken davalı vekil Siyahmet eliyle 31.01.2006 tarihinde davalı ...’ya satış suretiyle temlik edildiği, yargılama sırasında davalı ...’nın anılan taşınmazı 05.10.2011 tarihinde dahili davalı ...’e aynı şekilde devrettiği, davacıların da davaya 6100 sayılı ...nun 125. maddesi uyarınca taşınmazı satın alan Hüseyin’e karşı iptal ve tescil istekli olarak devam etmek istediklerini bildirdikleri anlaşılmaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki, 05.02.1947 tarihli 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca inançlı işlem iddiasının yazılı belge ile kanıtlanması zorunludur. İddiasını yazılı belge ile kanıtlayamayan kimsenin 6100 sayılı HMK."nun 202.maddesi (1086 sayılı HUMK."nun 292.maddesi) gereğince delil başlangıcı sayılabilecek nitelikte banka kaydı, mektup, ihtar vs. gibi bir delilin varlığı halinde iddiasını her türlü delil ile kanıtlamasının mümkün olacağı tartışmasızdır.
Somut olaya gelince; 05.02.1947 tarihli 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince davacıların iddiasını kanıtlar nitelikte yazılı bir belgeyi dosyaya ibraz etmedikleri açıktır.
Ne var ki; dava dilekçesinin deliller bölümünde açıkça yemin deliline dayanılmamış ise de “ilgili tüm deliller” denildiği ve davanın 1086 sayılı HUMK.un yürürlüğü döneminde 06.05.2008 tarihinde açılmış olması dikkate alınarak anılan bu hususun yemin delilini de kapsadığı gerek öğretide gerekse yargısal uygulamalarda kabul edilmektedir. Buna göre, yazılı bir belgenin veya delil başlangıcının bulunmadığı böylesi durumlarda, iddia sahibinin son başvuracağı çarenin karşı tarafa yemin teklif etmek olduğu hususu yerleşik içtihatlarla benimsenmiştir.
Yemin 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 228. (1086 sayılı HUMK"nun 337.vd.) maddesi ve devamı maddelerinde düzenlenen ve davayı sonuçlandıran yasal ve kesin delildir. 05/02/1947 tarih, 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca iddiasını yazılı delille kanıtlayamayan kimsenin karşı tarafa yemin teklif etme hakkı bulunmaktadır. Oysa eldeki davada davacılara bu olanak tanınmamıştır.
Öte yandan, hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle, alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla 4721 s. Türk Medeni Kanununun (TMK) 2.maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 ve 989., tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023. maddesinin özel hükümleri getirilmiştir.
Bilindiği üzere, bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır. İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş, bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış, iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş, değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarak da tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur. Belirtilen ilke TMK"nin 1023. maddesinde aynen "tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan 3 ncü kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024.maddenin 1. fıkrasına göre "Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken 3 ncü kişi bu tescile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.
Ne var ki; tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin, iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır. Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi, hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır.
Bu nedenle, yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta, şeklen iyi niyetli gözükeni değil, gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir.
Nitekim bu görüşten hareketle, "kötü niyet iddiasının def"i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğinden (resen) nazara alınacağı” ilkeleri 8.11.1991 tarih l990/4 esas l99l/3 sayılı İçtdihadı Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşlerde aynı doğrultuda gelişmiştir.
Hâl böyle olunca; inançlı işlem hukuksal nedenine dayalı olarak açılan davada, davacılara yemin teklif etme hakkının hatırlatılması, bu hakkın kullanılıp inançlı işlem iddiasının kanıtlanması halinde çekişmeli taşınmazı yargılama sırasında devralan Hüseyin’in iyiniyetli olup olmadığının yukarıda belirtilen ilkeler doğrultusunda araştırılarak hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ve eksik inceleme ile yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması isabetsizdir.
Dahili davalı ...’in yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 30.12.2017 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden dahili davalı vekili için 1.630.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 09.01.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.