11. Hukuk Dairesi 2019/2689 E. , 2020/788 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : ANTALYA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen davada Antalya 3. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 23/01/2018 tarih ve 2016/81 E. - 2018/55 K. sayılı kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin esastan kabulüne dair Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi"nce verilen 26/02/2019 tarih ve 2018/709 E. - 2019/370 K. sayılı kararın Yargıtay"ca incelenmesi davacı ve davalı ... vekilleri tarafından istenmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkilinin, yeğeni tarafından davalı ... lehine düzenlenen bonoya aval verdiğini, yeğeni tarafından bono bedelinin ödenmemesi üzerine davalı ... tarafından müvekkili aleyhine kambiyo senetlerine özgü takip başlatıldığını ve müvekkilin 2 adet taşınmazına ve aracına haciz konulduğunu, bunun üzerine taraflar arasında borcun ödenmesi konusunda 10/09/2013 tarihli protokol ve 15/11/2013 tarihli ek protokol imzalandığını, protokolle, müvekkiline ait taşınmazın davalı ...’ya devredileceğinin, icra takibine konu olan borcun 15.10.2013 tarihine kadar ödenmemesi durumunda ise taşınmazın Sıla tarafından satılacağının, taşınmazın satım değerinin takibe konu borçtan fazla olması durumunda ise bakiye kısmın müvekkilince talep edilmeyeceğinin kararlaştırıldığını, sözleşmenin gabin içermesi nedeniyle geçeriz olduğunu zira protokolün yapıldığı tarihte taşınmazın değerinin 300.000,00 TL olup, takibe konu borcun ise 120.000,00 TL olduğunu, davalıların müvekkilinin içinde bulunduğu zor durumdan faydalanarak ve haciz tehdidiyle protokolü müvekkiline imzalattıklarını, müvekkilinin borcu ödeyemediğini, bunun üzerine davalı ...’nın taşınmazı muvazaalı bir şekilde değerinin çok altında bir bedel olan 106.000,00 TL’ye dava dışı bir şahsa sattığını, satış bedelinin gerçeği yansıtmadığını, borç taşınmazın satışı yoluyla bu şekilde ödendiği halde davalıların icra dosyasını kapatmadıkları gibi satıştan arda kalan bedeli de müvekkillerine ödemediklerini ileri sürerek, icra takibi nedeniyle borçlu olmadığının tespiti ile fazla ödenen 150.000,00 TL’nin istirdadını talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili, davanın 1 yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra açıldığını, davaya konu protokollerin tarafların avukatları huzurunda ve özgür iradeleriyle imzalandığını, 11/09/2014 tarihinde ..."ın anılan gayrimenkulün ... isimli şahsa 106.000,00.-TL bedelle devrettiğini, 3. şahıs ... ile davalılar arasında davacının iddia ettiği gibi bağlantı ve birlikte hareket etme durumunun söz konusu olmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
İlk derece mahkemesince, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, davaya konu protokoller içeriğinde aşırı yararlanmaya ilişkin bir hususun söz konusu olmadığı zira taşınmazın icra prosedürü ile satılması durumunda İİK’nun 129. maddesine göre bedelinin yarısına satılabileceği serbest piyasada satılması durumunda ise gerçek değerine alıcı bulma imkanı bulunduğu, protokolünün bu yönüyle davacının yararına olduğu, söz konusu taşınmazın davalı ... tarafından 106.000,00.-TL bedelle dava dışı 3. kişi ..."a satılmış olup, taşınmazın resmi senette belirtilen meblağdan daha yüksek bir bedele satıldığını ispat yükünün davacıda olduğu, satışın muvazaalı olduğu iddia edilse bile söz konusu 3. kişinin davada taraf olmadığı, muvazaanın ispatı için herhangi bir tanık gösterilmediği, tek başına taşınmaz değerinin düşük gösterilmesinin muvazaanın varlığına delil teşkil edemeyeceği gibi, davacı vekiline taşınmazın resmi senette belirtilen meblağdan daha yükseğe satıldığına yönelik yemin teklifine karşılık yemin deliline başvurmayacaklarını bildirmesi karşısında muvazaa iddiasının da ispat edilemediği gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Karara karşı davacı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İstinaf mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, mahkemenin, taşınmazın cebri icra sırasında rayiç değerinin %50 altında satılabileceği değerlendirmesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğu zira davacıya ait taşınmazın davalı ..."ya intikal tarihi olan 12/09/2013 tarihinde değerinin 257.064,00 TL olduğu, davalı ... tarafından dava dışı ..."a satış tarihi olan 11/09/2014 tarihinde ise 282.450,00 TL olduğu, bu tarihteki dosya kapak borcunun ise 135.457,32 TL olduğu, karşılıklı edimler arasında açık değer farkı bulunduğu, davacının protokolleri cebri icra tehdidi altında zor durumda kalması nedeniyle imzaladığı, protokollerin TBK"nın 28. maddesi uyarınca da geçersiz olduğu, taşınmazın satış değeri göz önüne alındığında takibe konu borç ödendiği gibi, satıştan artan 146.992,68 TL’nin de davacıya iadesi gerektiği, davalı ...’ya husumet yöneltilmişse de davanın icra takibi sebebiyle menfi tespit ve istirdat istemine ilişkin olduğu, bu tür davalarda ancak dosya alacaklısı aleyhine hüküm kurulabileceği gerekçesiyle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, esas hakkında yeniden hüküm tesis edilmek suretiyle, davalı ... hakkındaki davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine, davalı ... hakkındaki davanın ise kısmen kabulü ile, davacının icra takibi nedeniyle borçlu olmadığının tespitine ve 146.992,68 TL"nin 11/09/2014 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalı ...’ten tahsiline karar verilmiştir.
Kararı davacı ve davalı ... vekilleri temyiz etmiştir.
1-) 6100 sayılı HMK’nın 361. maddesine göre, bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerinden verilen temyizi kabil nihai kararlar ile hakem kararlarının iptali talebi üzerine verilen kararlara karşı tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurulabilir. Somut olayda, her iki davalı da aynı avukat tarafından temsil edilmekte olup, bölge adliye mahkemesi kararı, davalılar vekiline 08.04.2019 tarihinde davalı ... vekili sıfatıyla, 04.05.2019 tarihinde ise ... vekili sıfatıyla olmak üzere iki kez tebliğ edilmiştir. Davalılar vekilince, ... hakkında verilen karara karşı 06.05.2019 tarihinde temyize başvurulmuşsa da mükerrer gerekçeli karar tebliği temyiz süresi bakımından yeni bir hak kazandırmayacağı gibi, her iki davalının da vekili olan avukata müvekkillerinin her biri için ayrı ayrı tebliğ yapılması da gerekli değildir. Ayrıca, tebliğ mazbatasında davalılardan ...’ın adının yazmaması da kararın adı geçen davalı bakımından vekile tebliğ edilmediği anlamını taşımaz. Bu itibarla, davalılar vekilinin ... hakkında verilen kararı 08.04.2019 tarihinde tebliğ suretiyle ıttıla ettiğinin kabulü gerektiğinden 06.05.2019 tarihinde yapılan temyiz başvurusu süresinde değildir. 6100 sayılı HMK’nın 366. maddesinin yaptığı yollamayla somut olaya uygulanması gereken aynı Kanun"un 346/1. maddesi hükmüne göre, süresinde yapılmayan temyiz istemiyle ilgili olarak Bölge Adliye Mahkemesi tarafından karar verilebileceği gibi, 01.06.1990 gün ve 3/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca, Yargıtay tarafından da temyiz isteminin reddine karar verilebileceğinden davalı ... vekilinin temyiz isteminin süre yönünden reddine karar vermek gerekmiştir.
2-) Davacı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine gelince, dava, gabin ve muvazaa iddiasına dayalı olarak açılmış menfi tespit ve istirdat istemine ilişkin olup, bölge adliye mahkemesince, yazılı gerekçelerle davalı ... hakkındaki davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmiştir. Ancak, davacı yan davada husumeti Sıla’ya yöneltirken gabinin yanı sıra muvazaa hukuksal sebebine de dayanmış ve adı geçenin davacıya ait taşınmazı değerinin çok altında bir bedelle sattığını iddia etmiştir. Gerek ilk derece yargılaması sırasında, gerekse de istinaf aşamasında taşınmazın değerine ilişkin alınan bilirkişi raporlarından taşınmazın satış tarihindeki gerçek değerinin davalı ... tarafından gösterilen satış bedelinin hemen hemen 3 misli olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda, davalı ..., icra dosyasının tarafı olmasa da kendisinin de tarafı olduğu 10.09.2013 ve 15.11.2013 tarihli protokoller uyarınca, kendisine davacının borcunun ödenmesi amacıyla devredilen taşınmazı rayiç bedel üzerinden 3. kişilere devretmesi gerekirken bedelinin çok altında bir bedelle devrettiği anlaşıldığından, muvazaa hukuksal sebebine dayalı olarak davalı ...’nın da sorumluluğuna gidilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirmeye dayalı olarak bu davalı yönünden husumet nedeniyle ret karar verilmesi doğru görülmemiş, bu sebeple Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozularak kaldırılması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı ... vekilinin temyiz isteminin süre yönünden reddine, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz isteminin kabulü ile, Bölge Adliye Mahkemesi kararının davalı yararına BOZULMASINA, HMK"nın 373/2. maddesi uyarınca dava dosyasının Bölge Adliye Mahkemesi"ne gönderilmesine, ödediği peşin temyiz harcının istekleri halinde temyiz edenlere iadesine, 03/02/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.