Abaküs Yazılım
10. Hukuk Dairesi
Esas No: 2020/7249
Karar No: 2020/6918
Karar Tarihi: 24.11.2020

Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2020/7249 Esas 2020/6918 Karar Sayılı İlamı

10. Hukuk Dairesi         2020/7249 E.  ,  2020/6918 K.

    "İçtihat Metni"

    Bölge Adliye
    Mahkemesi : ... Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi


    İş kazasından sürekli iş göremezliğe dayalı maddi ve manevi tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; İlk Derece Mahkemesince ilâmda yazılı nedenlerle davanın kısmen kabulüne dair verilen karara karşı davacı ... ve davalılar ... ve ... vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine ... Bölge Adliye Mahkemesi ... Hukuk Dairesince istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
    ... Bölge Adliye Mahkemesi... Hukuk Dairesince verilen kararın davalılardan ..., ... ve ... Genel Müdürlüğü ile ihbar olunan Kara Ağır Nak. San. ve Tic. A.Ş avukatlarınca temyiz edilmesi ve ... Genel Müdürlüğü avukatı tarafından da duruşma talep edilmesi üzerine, dosya incelenerek, işin duruşmaya tâbi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 27/10/2020 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü duruşmalı temyiz eden davalı ... Genel Müdürlüğü adına Av. ... ile davacı asil ... ve ... adlarına Av. ... geldiler. Diğer davalılar adına gelen olmadı. Duruşmaya başlanarak, hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek bırakılan günde Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
    I-İSTEM:
    Davacı vekili 2012/61 Esas sayılı asıl dava dosyası, dava dilekçesinde özetle: müvekkili sigortalı ...’in 21.11.2011 tarihinde davalılardan ..."e ait 25 ES 474 plakalı kamyon üzerine monteli vinçte vinç operatörü olarak ..., Horasan, Hızırilyas köyündeki ...’ya ait Jeotermal Kamp Şefliğinde yapılması gereken konteynır yükleme işinde çalışırken, işi yönetmek için konteynır üzerinde bulunan davacının dengesini kaybederek beton su tahliye çukuruna düşmesi neticesinde % 100 oranında sürekli iş göremezliğe uğradığı iddiasıyla, davalılar ... Genel Müdürlüğü, ... ve ...’den 6100 sayılı Kanunun 107. Maddesine göre belirlenecek maddi tazminat ile yargılamanın son aşamasında miktarı bildirilecek manevi tazminata karşılık fazlaya ilişkin talep hakkı saklı 1.500 TL’nin kaza tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte tahsilini talep ve dava etmiştir.
    Davacı vekili 28.12.2015 tarihinde talebini açıklayarak, asıl dava dosyasında talep ettiği 1.500 TL’nin tamamının maddi tazminata ilişkin olduğunu açıklamıştır.
    Birleşen ... İş Mahkemesinin 2014/596 esas sayılı dava dosyası, dava dilekçesinde özetle: davacı vekili, aynı gerekçelerle, davalı ...’den müvekkillerinden sigortalı lehine 100.000 TL, eş lehine 80.000 TL, anne ve babanın her biri lehine 20.000 TL ve çocukların her biri lehine 10.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihinden faiziyle davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
    Birleşen yerel mahkemenin 2014/55 Esas sayılı dava dosyası, dava dilekçesinde özetle: davacı vekili, aynı gerekçelerle, davalı ...’dan müvekkillerinden sigortalı lehine 5.000 TL maddi ve 100.000 TL manevi, eş lehine 80.000 TL, anne ve babanın her biri lehine 20.000 TL ve çocukların her biri lehine 10.000 TL manevi tazminatın kaza tarihinden faiziyle davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
    Davacı vekili 27.07.2016 tarihinde müvekkili lehine maddi tazminat istemini asıl ve birleşen dava dosyasındaki davalıların tamamı yönünden neticeten 1.353.924,92 TL’ye ıslah etmiştir.
    II-CEVAP:
    Davalı ... Genel Müdürlüğü vekili cevap dilekçesinde özetle: Yüklenici Kara Ağır Nakliyat-..."nın, davacının işvereni olan Güller Vinç İşletmeciliği-... ile sözleşme akdettiği dikkate alınarak, bu kişilerin davaya dâhil edilmesini, müvekkili idarenin Jeotermal Sondaj Kamp Şefliğindeki taşınabilecek sondaj malzemelerinin vinç ile yüklenerek nakliyesi işi için yüklenici Kara Ağır Nakliyat-... ile 20.11.2011 tarihinde sözleşme imzaladığı, bu sözleşmenin 5, 15, 22. ve 31. maddeleri hükümlerine göre nakliye ile yükleme işinin tamamından, işin gereklerine uygun yerine getirilmesinden ve tamamlanmasından yüklenicinin sorumlu olduğu, sözleşme gereği alt yüklenici çalıştırılmaması ve işlerin tamamının yüklenici tarafından yapılmasının kararlaştırıldığı halde, yüklenicinin sözleşmeye aykırı olarak Güller Vinç İşletmeciliği-...’den vinç kiralayarak işi tamamlama yoluna gittiğini, davacı işçinin zararından, doğrudan yüklenici Kara Ağır Nakliyat-..."nın sorumlu olduğunu beyanla müvekkil idare bakımından davanın reddini talep etmiştir.
    Davalı ... vekili cevap dilekçesinde özetle: Müvekkillinin kaza yerinde iş sağlığı ve güvenliğini sağlamaya yönelik her türlü tedbiri aldığını, bulunması gereken bütün araçları bulundurduğunu, davacı sigortalı ..."in davalı müvekkil yanında vinç operatörü olarak çalıştığını, olay esnasında davacının bizzat kullanması gereken vinci kayınbiraderi Murat"a devredip kendisinin konteynırın üzerine çıktığını, davacı bizzat kendi ihmali neticesinde iş kazası geçirerek sürekli iş göremezliğe uğradığını belirterek davanın reddini talep etmiştir.
    Davalı ..., iş kazasının meydana gelmesinde kusuru bulunmadığını savunmuştur.
    Birleşen Dosya davalısı ...’ya dava dilekçesinin usulüne uygun tebliğ edilmediği anlaşılmıştır.
    III-MAHKEME KARARI:
    A-İLK DERECE MAHKEME KARARI
    Mahkemece; “Davanın kısmen kabulü ile, maddi tazminat yönünden 2012/61 Esas sayılı asıl dava dosya yönünden, davalı ... Genel Müdürlüğüne karşı açılan davanın reddine, 2012/61 Esas sayılı asıl dava dosyası ile birleşen 2014/55 Esas sayılı dava dosyası yönünden her iki davanın da kısmen kabulü ile; ""Engelli evde bakım ücreti alan"" ..."in bakıcısı ..."e evde bakım ücreti olarak toplam 36.905,64 TL"nin ödendiği belirtilerek bu bakıcı ücretinin düşülerek 1.317.019,28 TL maddi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte her iki dosyada yer alan davalılar ..., ... ve ..."dan müşterek ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine, manevi tazminat yönünden ise, 2012/61 Esas sayılı asıl dava dosyasında manevi tazminatın bölünmezliği kuralına aykırı bir biçimde belirsiz alacak davası olarak manevi tazminat davası açılamayacağı ve dava yoluyla tespiti de istenemeyeceği, kaldı ki davacılar vekilinin ıslah dilekçesiyle bu davaya yönelik manevi tazminat taleplerinin miktarını belirtmediği gözetilerek, hukuki yarar yokluğundan iş bu davanın usulden reddine karar verilmiş, Birleşen ... İş Mahkemesinin 2014/596 Esas sayılı dosyası ile mahkemenin 2014/55 Esas sayılı dosyası yönünden ise her iki davanın da kısmen kabulü ile; her bir çocuk lehine 10.000 TL, anne ve babanın her biri lehine 5.000,00 TL ve eş lehine 25.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 22/11/2011"den itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte her iki dosyada yer alan davalılar ... ve davalı ...’dan müşterek ve müteselsilen tahsiline, Mahkemenin birleşen 2014/55 Esas sayılı dosyasında davacı sigortalı için 50.000 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 22/11/2011"den itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı ..."dan alınarak davacıya verilmesine” karar verilmiştir.
    B-BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
    Mahkemece; davacılar ve davalılardan ... ile ...’ın istinafları yönünden duruşma açılarak yapılan istinaf incelemesi neticesinde “Yerel mahkeme kararının 6100 sayılı HMK’nun 353-(1)-b-2 maddesi uyarınca ortadan kaldırılmasına:
    1- Maddi Tazminat Yönünden: 2012/61 Esas sayılı asıl dava dosyası ve bu dosya ile birleşen her iki dava dosyası bakımından davaların kısmen kabulü ile, 23.01.2019 tarihli hesap raporuna itibar edilerek ve bakıcı giderinde davalı lehine usuli kazanılmış hakkı gözetip yapılan tenzilatı gözeterek ve hakkaniyet ilkesi gereğince %20 indirim yapılarak neticeten 599.141,90 TL iş göremezlik tazminatı ve 440.355,82 TL bakıcı gideri olmak üzere toplam 1.039.497,72 TL tutarındaki maddi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılar ... Genel Müdürlüğü, ..., ... ve ..."dan müşterek ve müteselsilen tahsili ile davacı sigortalıya verilmesine,
    2- Manevi Tazminat Yönünden: 2012/61 Esas sayılı asıl dava dosyası ve bu dosya ile birleşen her iki dava dosyası bakımından bakımından talep kapsamları ile talep edilen davalılar dikkate alınarak davaların kısmen kabulü ile;
    a)Davacı ... için 50.000 TL manevi tazminatın kaza tarihiden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılar ... Genel Müdürlüğü, ... ve ..."dan müşterek ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine,
    b)Davacı Çocukların her biri için 10.000 TL, anne ve babanın her biri için 5.000 TL ve davacı eş için 25.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılar ... ve davalı ... Karadan müşterek ve müteselsilen tahsili ile adı geçen davacılara verilmesine, fazlaya ilişkin taleplerin reddine,” karar verilmiştir.
    IV-TEMYİZ KANUN YOLUNA BAŞVURU VE NEDENLERİ:
    Davalı ... Genel Müdürlüğü vekili temyiz dilekçesinde özetle: Asıl işveren sıfatı bulunmadığı halde tazminattan sorumluluklarına karar verilmesinin hatalı olduğunu, tüm sorumluluğun diğer davalılarda olduğunu, davacı ile arasında işçi-işveren ilişkisi olmadığını, dava dilekçesinde manevi tazminat açıkça belirtilmediği halde manevi tazminata hükmedilmesinin hatalı olduğunu, miktarın da fahiş olduğunu, maddi ve manevi tazminatlara ilişkin kararların hatalı olduğunu beyanla kararın bozulmasını talep etmiştir.
    Davalı ... temyiz dilekçesinde özetle: kazada kusuru bulunmadığını, kusuru bulunması halinde ise kusur raporu doğrultusunda %1 oranında tazminattan sorumlu tutulması gerekirken tazminatın tamamından sorumlu tutulmasının hatalı olduğunu beyanla kararın bozulmasını talep etmiştir.
    Davalı ... vekili temyiz dilekçesinde özetle: birleştirilmesine karar verilen dosyada dava dilekçesinin tebliğ edilmediğini, delillerinin toplanmadığını savunma hakkının kısıtlandığını, asıl dava dosyasında taraf sıfatı olmamasına rağmen müvekkili mal varlığına ihtiyati tedbir konulmasının ve bu kararın tebliğ edilmemesinin hatalı olduğunu, ihbar olan Kara Nakliyat AŞ hakkında karar verilmesinin hatalı olduğunu, ıslah ile davaya dahil edilmesinin uygun olmadığını, müvekkilinin işveren olmayıp üçüncü kişi niteliğinde olduğunu, ...’nın asıl işveren sıfatı olduğunu, davacı ağır kusuru ile illiyet bağının kesildiği gibi davacının maluliyetini ağrılaştırmasında kendi etkisinin bulunduğunu, hesaba esas ücretin hatalı tespit edildiğini, bakıcı giderinden yapılan hakkaniyet indiriminin az olduğunu, SGK tarafından bağlanan gelirlerin tamamının tenzili gerektiğini, davalı ... tarafından yapılan ödemenin hatalı tenzil edildiğini, bu miktarın tenzili nedeniyle hükmedilen bakiye maddi ve manevi tazminatın fazla olduğunu, ıslah ile talep edilen kısım için ıslah tarihinden faiz işletilmesi gerektiğini, müşterek müteselsil tahsile karar verilmesinin hatalı olduğunu, asıl ve birleşen dosyalar yönünden ayrı ayrı hüküm kurulması gerektiği gibi hakkaniyet indirimi nedeniyle reddolan kısımdan da lehlerine vekalet ücreti takdir edilmesi gerektiğini beyanla kararın bozulmasını talep etmiştir.
    V-İLGİLİ HUKUK KURALLARI VE İNCELEME:
    A) Mülga 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu"nun 20.07.2016 tarihinden itibaren uygulanan 8. maddesinin 3. fıkrasına göre, “Bölge adliye mahkemesinin para ile değerlendirilemeyen dava ve işler hakkındaki kararları ile miktar veya değeri beşbin lirayı geçen davalar hakkındaki nihaî kararlara karşı tebliğ tarihinden başlayarak sekiz gün içinde temyiz yoluna başvurulabilir.” Bu fıkradaki “beşbin” ibaresi 6763 sayılı Kanunun 5. maddesi ile “kırk bin Türk Lirası” şeklinde değiştirilmiştir.
    Mülga 5521 sayılı Kanunun, 6763 sayılı Kanun 5. maddesi ile değişik beşinci fıkrasına gör parasal sınırların, her takvim yılı başından geçerli olmak üzere Maliye Bakanlığınca her yıl tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle uygulanacağı öngörülmüştür.
    25.10.2017 tarihinde yürürlüğe giren 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 8. maddesinde “temyiz edilemeyen kararlar” sayılmış ancak miktar itibariyle kesinliğe bu maddede yer verilmemiş, 7/3. maddede, 6100 sayılı HMK’nın kanun yollarına ilişkin hükümlerinin, iş mahkemelerince verilen kararlar hakkında da uygulanacağı belirtilmiştir.
    6100 sayılı HMK’nın 362/1-a maddesi uyarınca, Bölge adliye mahkemelerinin miktar veya değeri kırk bin Türk Lirasını (bu tutar dâhil) geçmeyen davalara ilişkin kararların temyiz yoluna başvurulamayacağı hükme bağlanmıştır. HMK Ek Madde 1 hükmüne göre de, 362. maddedeki parasal sınırların, her takvim yılı başından geçerli olmak üzere, Maliye Bakanlığınca her yıl tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle uygulanacağı belirtilmiştir.
    HMK 362/2. maddesine göre “Birinci fıkranın (a) bendindeki kararlarda alacağın bir kısmının dava edilmiş olması durumunda, kırk bin Türk Liralık kesinlik sınırı alacağın tamamına göre belirlenir. Alacağın tamamının dava edilmiş olması hâlinde, kararda asıl talebinin kabul edilmeyen bölümü kırk bin Türk Lirasını geçmeyen tarafın temyiz hakkı yoktur. Ancak, karşı taraf temyiz yoluna başvurduğu takdirde, diğer taraf da düzenleyeceği cevap dilekçesiyle kararı temyiz edebilir”
    HMK 366. maddenin yollaması ile temyiz yolunda da uygulanan 346. madde uyarınca, temyiz dilekçesi kesin olan bir karara ilişkin olursa, kararı veren mahkeme temyiz dilekçesinin reddine karar verir. Ancak temyiz edilen karar kesin olduğu halde bu konuda inceleme yapılıp karar verilmeksizin dosya Yargıtay’a gönderilmiş ise, 01.06.1990 tarih, 1989/3 E, 1990/4 sayılı içtihadı birleştirme kararı gereğince dosyanın mahalline çevrilmesine gerek olmaksızın Yargıtay tarafından temyiz talebinin reddine karar verebilecektir
    Yukarıda belirtildiği şekilde, iş mahkemelerinin kararlarının istinaf incelemesi sonucu Bölge adliye mahkemelerince verilen kararlarda karar tarihine göre kesinlik sınırı: 20.07.2016-01.12.2016 tarihleri arasında 5.000 TL; 02.12.2016 tarihi sonrası için 40.000 TL; 01.01.2017 sonrası için 41.530 TL ; 01.01.2018 tarihi sonrası için 47.530 TL ve 01.01.2019 tarihi sonrası için 58.800 TL’dir.
    Somut olay incelendiğinde, Bölge Adliye Mahkemesince davacı sigortalı lehine davalı ... ve ...’dan tahsiline karar verilen 50.000 TL manevi tazminat ile davacı çocukların her biri lehine 10.000 TL, anne ve babanın her biri lehine 5.000 TL, ve davacı eş için 25.000 TL manevi tazminatın ayrı ayrı temyiz (kesinlik) sınırının altında bulunduğu anlaşılmakla, anılan kararın kabul ve reddedilen miktarlarına göre temyiz yoluna başvurulması miktar itibariyle mümkün bulunmadığından, davalı ... Genel Müdürlüğü, ... vekilleri ile davalı ... Çağların temyiz dilekçelerinin mahkeme kararının bu kısmına yönelik temyizlerinin kararın bu kısmının kesin olması nedeniyle REDDİNE,
    B) 1086 sayılı Hukuk Usûlü Muhakemeleri Kanunu"nun 49"uncu maddesinde, iki taraftan biri davayı kaybettiği takdirde üçüncü kişiye rücû hakkına sahip olduğu düşüncesinde ise, yerine geçerek davayı takip etmesini veya davada üçüncü kişi sıfatıyla kendisine katılması gerektiğini davanın her aşamasında o kişiye ihbar edebileceği, 50"nci maddesinde, üçüncü kişinin, ihbar eden kimsenin yerine geçerek davayı takip etmeyi kabul etmesi durumunda davada kendisi yerine yalnız ihbar eden kişiyi temsil edeceği, 51"inci maddesinde, üçüncü kişinin, ihbar eden kimsenin yerine geçerek davayı takip veya davaya müdahale etmediği takdirde, ihbar edenin davada yer almak zorunda olduğu açıklanmış; 01.10.2011 günü yürürlüğe giren ve anılan Kanunu yürürlükten kaldıran 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununda da benzer düzenlemelere yer verilmiştir. Söz konusu Kanunun “İhbar ve şartları” başlığını taşıyan 61"inci maddesinde, taraflardan biri davayı kaybettiği takdirde, üçüncü kişiye veya üçüncü kişinin kendisine rücu edeceğini düşünüyorsa tahkikat sonuçlanıncaya kadar davayı üçüncü kişiye ihbar edebileceği, “İhbarın şekli” başlıklı 62"nci maddesinde, ihbarın yazılı olarak yapılacağı, ihbar sebebinin gerekçeleriyle birlikte açıklanması ve yargılamanın hangi aşamada bulunduğunun belirtilmesi gerektiği, “İhbarda bulunulan kişinin durumu” başlığını taşıyan 63"üncü maddesinde, dava kendisine ihbar edilen kişinin, davayı kazanmasında hukuki yararı olan taraf yanında davaya katılabileceği belirtilmiştir.
    İnceleme konusu davada; ihbar olunan ... Ağır Nakliyat San ve Tic. AŞ nin asli veya fer’î müdahil konumunda bulunmadığı, aleyhine bir hüküm de kurulmadığı, bu nedenle hükmü temyiz etme hakkı olmadığından, temyiz talebinin reddine,
    C) Dava, 21/11/2011 tarihli iş kazası nedeniyle sürekli iş göremezliğe uğrayan sigortalının ve yakınlarının maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
    1- Taraflar arasında asıl dava dosyasında manevi tazminat alacağının bulunup bulunmadığı noktasında uyuşmazlık bulunmaktadır.
    6100 sayılı HMK"nın "Belirsiz Alacak ve Tespit Davası" başlıklı 107.maddesine göre " Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.
    Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir."
    Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"nun 01.03.2006 tarih ve 2006/2-14 E, 2006/26 K. sayılı kararında ifade edildiği üzere manevi tazminat, zarar görenin kişilik değerlerinde bedensel bütünlüğünün iradesi dışında ihlali hallerinde meydana gelen eksilmenin (manevi zararın) giderilmesi, tazmin ve telafi edilmesidir. Zarar görene tanınmış olan manevi tazminat hakkı kişinin sosyal, fiziksel ve duygusal kişilik değerlerinin saldırıya uğraması durumunda öngörülen bir tazminat türüdür. Amacı ise kişinin, hukuka aykırı olan eylemden dolayı bozulan manevi dengesinin eski haline dönüşmesi, kişinin duygusal olarak tatmin edilmesi, zarar vereni bir daha böyle bir eylemde bulunmaktan alıkoyması gibi olguları karşıladığı bir gerçektir. Manevi tazminat, kişinin çekmiş olduğu fiziksel ve manevi acıları dindirmeyi, hafifletmeyi amaçlar. Bu tazminat bizzat yaşanan acı ve elemin karşılığıdır. Bu tazminat türü, kişinin haksız eylem sonucu duyduğu acı ve elemin giderilmesini amaçladığı için, zarar gören kişi, öngördüğü miktarı belirleyerek istemde bulunabilir. Manevi zarar, haksız eylemin sonucunda, uğranılan kişilik değerlerindeki azalmanın karşılığı olduğu ve zarar gören tarafından da takdir ve tayin edilebilir bulunduğu için birden fazla bölümler halinde istenemez. Bu tazminat bizzat yaşananın acı ve elemin karşılığı olduğu için, haksız eylemin meydana geldiği anda gerçekleşir. Acı ve elemin bölünerek bir kısmının açılacak kısmi dava ile, kalanının açılacak başka bir davada talep edilmesi, manevi tazminatın özüne ve işlevine aykırı düşer. Ödemenin uzaması, para değerindeki düşüşler, enflasyon nedeniyle alım gücünün azalması gibi nedenlerle hükmedilecek miktarın faizi ile birlikte tahsili zararı karşılamaktan uzak olması, manevi tazminatın bölünerek istenmesini haklı göstermez.
    İş kazasında zarar gören davacı, davanın açıldığı tarihte manevi tazminat alacağının miktarını kendisi belirlediğinden, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu söylenemez. O halde manevi tazminat istemi manevi tazminatın bölünemezliği kuralına aykırı bir biçimde kısmi veya belirsiz alacak davası olarak açılamaz ve manevi zararın HMK"nın 107.maddesine göre dava yoluyla tespiti de istenemez.
    Bu açıklamalar doğrultusunda somut olayda, 2012/61 esas sayılı dava dosyasının dava dilekçesinde, davacının belirsiz alacak davası niteliğinde 1.500 TL maddi ve manevi tazminat talebinde bulunduğu, yargılamanın devamında 28.12.2015 tarihinde talebini açıklayarak tazminat istemin tamamını maddi tazminata hasrettiğini karşısında, asıl dava dosyasında manevi tazminat talebinin bulunmadığının anlaşılması karşısında Bölge Adliye Mahkemesince, ... aleyhine manevi tazminata hükmedilmediği gibi davalı ... Genel Müdürlüğü aleyhine de manevi tazminata hükmedilmemesi gerekirken; yerel mahkemenin bu husustaki kararının kaldırılarak yazılı şekilde davalı ... Genel Müdürlüğünün manevi tazminattan sorumluluğunu doğuracak şekilde karar verilmesi isabetsiz olmuştur.
    2- Taraflar arasında ilk derece mahkemesi hükmünden sonra yapıldığı anlaşılan harici ödemenin tazminat alacaklarından mahsubu noktasında uyuşmazlık bulunmaktadır.
    Müteselsil borç, birden çok borçlunun alacaklıya karşı borcun tümünden sorumlu olduğu, alacaklının tamamen veya kısmen edayı her bir borçludan isteyebildiği, eda tamamen yerine getirilinceye dek borçluların sorumluluklarının süregeldiği, her borçlunun iç ilişkideki payına bakılmaksızın borcun tamamını ifa etmekle yükümlü olduğu, borçlulardan birinin borcu ödemesi durumunda diğerlerinin de alacaklıya karşı borçtan kurtulduğu, borcun, her bir borçlu yönünden tali değil asli nitelik taşıdığı, alacaklı karşısında birden çok borç ve borçlunun bulunduğu borç ilişkisidir. Bu ilişkide ifa, asıl alacağı ortadan kaldırmayıp alacak hakkı, ödeme yapmak suretiyle rücu hakkını kazanan borçluya geçtiğinden, anılan borçlu, alacaklının halefi olarak diğerlerine rücu edebilmektedir. Bununla birlikte, rücua konu olan borcun müteselsil niteliği bulunmadığından, sorumluluktan kurtulmak için her borçlunun borcun tümü yerine, kendine düşen payını ödemesi yeterli olmaktadır ki burada kanundan doğan halefiyet söz konusudur. Kuşkusuz, ödeme yapan borçlu ile alacaklının öncesinde, halefiyeti ortadan kaldırıcı sözleşme yapmak yetkileri de bulunmaktadır. Öğreti ve yargı kararlarında, borçların aynı sebepten doğması durumuna “tam teselsül” denilmekte ve değinilen 50. maddenin bunu karşıladığı ifade edilmekte, borçların farklı nedenlerden (kanun, sözleşme, haksız eylem) doğması halinde ise “eksik teselsül”ün varlığından söz edilerek 51. maddenin de bunu tanımladığı kabul edilmektedir. 50. maddede, aynı zarardan dolayı birden çok kişinin birlikte müteselsilen sorumlu tutulmaları, birden çok kişinin ortak kusurlarıyla zarara birlikte sebebiyet vermiş olmaları koşuluna bağlanmıştır. 51. maddede ise, müteselsil sorumluluk, ortak kusur yerine farklı hukuksal nedenlere bağlanmıştır ve bunlar kanun, sözleşme veya haksız eylemdir. Birden çok kişi, kanun, sözleşme veya haksız eylem nedeniyle aynı zarar için, zarara uğrayana karşı sorumlu iseler, bunlar arasında, bir zarara ortaklaşa sebep olanlar hakkındaki dönmeye (rücu) ilişkin kurallar uygulanmakta, kural olarak ilk önce, haksız eylemiyle zarara yol açan sorumlu tutulmakta, en son olarak da kusuru olmaksızın ve sözleşme gereği sorumluluğu olmadığı halde kanun hükmü gereğince sorumlu tutulan kişiye başvurulmaktadır. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 09.10.2013 gün ve 2013/9-1559 Esas - 2013/1461 Karar, 15.05.2015 gün ve 2013/17-2267 Esas - 2015/1352 Karar, 19.06.2015 gün ve 2013/10-2281 Esas - 2015/1727 Karar, 24.06.2015 gün ve 2014/13-19 Esas - 2015/1743 Karar sayılı ilamlarında aynı görüşlere yer verilmiştir.
    Önemle vurgulanmalıdır ki 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununda eksik ve tam teselsül ayırımına son verilmiş, 61. maddede, birden çok kişi birlikte bir zarara sebebiyet verdikleri veya aynı zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu oldukları takdirde, haklarında müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümlerin uygulanacağı, 62. maddede, tazminatın aynı zarardan sorumlu müteselsil borçlular arasında paylaştırılmasında, bütün durum ve koşullar, özellikle onlardan her birine yüklenebilecek kusurun ağırlığı ve yarattıkları tehlikenin yoğunluğunun göz önünde tutulacağı, tazminatın kendi payına düşeninden fazlasını ödeyen kişinin, bu fazla ödemesi için, diğer müteselsil sorumlulara karşı rücu hakkına sahip ve zarar görenin haklarına halef olacağı bildirilmiştir.
    Aynı Kanunun 420.maddesine göre“Hizmet sözleşmelerine sadece işçi aleyhine konulan ceza koşulu geçersizdir. İşçinin işverenden alacağına ilişkin ibra sözleşmesinin yazılı olması, ibra tarihi itibarıyla sözleşmenin sona ermesinden başlayarak en az bir aylık sürenin geçmiş bulunması, ibra konusu alacağın türünün ve miktarının açıkça belirtilmesi, ödemenin hak tutarına nazaran noksansız ve banka aracılığıyla yapılması şarttır. Bu unsurları taşımayan ibra sözleşmeleri veya ibraname kesin olarak hükümsüzdür. Hakkın gerçek tutarda ödendiğini ihtiva etmeyen ibra sözleşmeleri veya ibra beyanını muhtevi diğer ödeme belgeleri, içerdikleri miktarla sınırlı olarak makbuz hükmündedir. Bu hâlde dahi, ödemelerin banka aracılığıyla yapılmış olması zorunludur.   İkinci ve üçüncü fıkra hükümleri, destekten yoksun kalanlar ile işçinin diğer yakınlarının isteyebilecekleri dâhil, hizmet sözleşmesinden doğan bütün tazminat alacaklarına da uygulanır.”
    Kural olarak yapılmış ödemenin bu miktar ile sınırlı olmak üzere bağlayıcılığı asıldır. 818 sayılı Borçlar Kanunu döneminde Yargıtay kabulüne göre ödemeden söz edebilmek için tazmin edilecek miktar ile buna karşılık alınan meblağ arasında açık orantısızlığın bulunmaması koşulu aranıyordu, ancak 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren Tür Borçlar Kanunu dönemi için ise yukarıda işaret olunan açıklamalar ile 420.madde hükmüne göre işçi ve hak sahibine yapılacak ödemenin hakkın gerçek tutarını karşılaması gerekmektedir, ödemeden artan yani davacının karşılanmayan bakiye alacak kısmı için tazmin talep etme hakkı devam etmektedir.
    Bu doğrultuda 01.07.2012’den sonra iş kazası ve meslek hastalıkları tazminat alacaklarına yapılacak ödeme noktasında kısmi ve tam karşılık ödemenin bulunup bulunmadığı noktasında Yargıtay uygulamasının geliştirdiği denkleştirme metodunun kullanılması hakkaniyetli çözüme ulaşılması noktasında önem arz etmekte, ödemelere faiz işletilmek suretiyle tazminat alacağından mahsup yeterli olmamaktadır. Bu doğrultuda ödemenin yapıldığı tarihteki verilere göre hesaplanan tazminat alacağı ile ödenen miktar birbirine oranlanarak, tazminat alacağının ne kadarının karşılandığı belirlenip karşılanan tutara ilişkin ödemenin fatura niteliğinde olduğu kabul edilerek, karşılanmayan bakiyesi için davacı tarafın alacak hakkının varlığı doğrultusunda bakiye tazminata hükmetmek gerekmektir.
    Öte yandan tazminat alacakları İlk Derece ve Bölge Adliye Mahkemeleri tarafından ilama bağlandıktan sonra hükmün niteliği gereği bir miktar para borcu niteliğinde olması nedeniyle 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunun 32 vd. maddeleri gereğinde davacı/alacaklı tarafın bu hükmün kesinleşmesini beklemeden ilamlı icra kanalıyla tahsili isteme imkanı vardır.
    Nitekim davayı kaybeden borçlu da borcunu rızası ile alacaklıya ödemek isteyebilir. Bu halde normal olan alacaklının artık ilamı icraya koymamasıdır. Fakat alacaklı alacağını almış olmasına rağmen ilamı icraya koyarsa, böyle kötüniyetli alacaklar kaşısında borçluyu korumak için, borçluya icra mahkemesinden icranın geri bırakılmasını isteme hakkı tanınmıştır. (Baki Kuru-Ramazan Arslan-Ejder Yılmaz, İcra ve İflas Hukuku, 20. baskı, Ankara 2006, s. 442)
    Somut olayda, Bölge Adliye Mahkemesince yapılan yargılama sırasında dosyaya giren ve ilk derece mahkemesince verilen karardan sonra, davacılar vekili ile davalı ... vekilinin imzalarını taşıyan bila tarihli ibranamede, ... İcra Müdürlüğü’nün 2017/1379 ile 1381 esas sayılı dosyaları üzerinden devam ettiği anlaşılan ilamlı icra takiplerine ilişkin davalı/borçlu ...’in sorumluluğu 625.000 TL olarak sınırlandırılmak suretiyle, bu borcun bir kısmının peşin; bir kısmının ise çeklere bağlı olarak ödenmesine, ödeme doğrultusunda da davalı ...’in borcunun ödenmiş sayılarak, ibra edilldiği ve davacıların da anılan icra takibi dosyalarından vazgeçeceklerini kabul ettiği anlaşılmaktadır.
    Bu açıklamalar doğrultusunda taraflar arasında miktarı ve ödenmesi noktasında çekişme bulunmayan davalı ... tarafından ilk derece mahkemesi kararından sonra akdedilen ibranameye dayanılarak yapılan 625.000 TL tutarındaki ödeme ile ilgili, icra dosyaları getirtilmek, gerektiğinde ibranameye taraf olan davacı ile davalı ... vekili beyanları da alınmak suretiyle, söz konusu ödemenin 2004 sayılı İİK 32 vd maddeleri kapsamında mahkeme kararının infazı niteliğinde icra dosyalarına yapılmış harici bir ödeme olarak mı; yoksa, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunun 420.maddesi kapsamında bir ödeme ve ibra olarak mı kabul edilmesi gerektiği değerlendirilmelidir.
    Ödemenin icra dosyalarına mahsuben yapılan bir ödeme olduğunun kabulü halinde mükerrer tahsilata engel olmak amacıyla kararın hüküm kısmında ödenen tutarın kararın icrası esnasında değerlendirilmesine işaret edilmekle yetinilerek dosya kapsamındaki bilgi belgeler ile usuli kazanımış haklara göre bir karar vermek gerekmektedir. Aksi kanaatin oluşması halinde ise, bu ödemenin yukarıda açıklana TBK’nun 420.maddesi kapsamında geçerli bir ödeme olup olmadığı hususu da dikkate alınarak, geçerli bir ödemenin kabulü halinde ilk derece mahkemesince hükme bağlanan maddi ve manevi tazminatlardan hangisine ne kadar ödeme alındığı hususunda davacı ve davalı ... vekilinin beyanlarına ve gerektiğinde tarafların isticvabına başvurmak suretiyle hangi tazminat alacağına (maddi –manevi tazminata) mahsuben ne kadar ödeme yapıldığını belirlemek, sonucuna göre maddi tazminata mahsuben ödenen miktar için yukarıda açıklanan denkleştirme usulüyle maddi tazminat alacağının ne kadarının karşılandığı tespit edilerek, karşılama oranının davacının ıslahının dayanağı olan 13/05/2016 tarihli hesap raporuna uygulanarak usulü kazanılmış haklara göre davacının bakiye maddi tazminat alacağını belirlemek ve manevi tazminatın bölünmezliği ilkesi de gözetilerek manevi tazminat alacaklarına hükmetmek gerekirken; yazılı şekilde hatalı değerlendirme ve eksik gerekçe ile hüküm kurulması isabetsiz olmuştur.
    3- Taraflar arasında birleşen 2014/55 esas sayılı dosya davalısı ...’nın savunma hakkının ihlali noktasında da uyuşmazlık bulunmaktadır.
    Anayasanın “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesinde, “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz.”
    “Temel hak ve hürriyetlerin korunması” başlıklı 40. maddesinde, “Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkanının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir. Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır. Kişinin, Resmî görevliler tarafından vaki haksız işlemler sonucu uğradığı zarar da, kanuna göre, Devletçe tazmin edilir. Devletin sorumlu olan ilgili görevliye rücu hakkı saklıdır.”
    40. maddenin 2. fıkrasının gerekçesinde, bireylerin yargı ya da idari makamlar önünde sonuna kadar haklarını arayabilmelerine kolaylık ve imkân sağlanmasının amaçlandığı, son derece dağınık mevzuat karşısında kanun yolu, mercii ve sürelerin belirtilmesinin hak arama, hak ve hürriyetlerin korunması açısından zorunluluk hâline geldiği belirtilmiştir.
    İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşmenin “Hak ve Özgürlükler” başlıklı Birinci Bölümünün 6. maddesinde, “Adil yargılanma hakkı: Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
    Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hale getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir.
    Somut olayda; davalı ...’ya usulüne uygun yapılmış bir tebligat bulunmamaktadır. Birleşen 2014/55 Esas sayılı dava dosyasına ilişkin dava dilekçesi ve duruşma günü davalıya tebliğ edilememiş, davalının savunma ve delillerini sunması sağlanmamıştır.. Bu yönle Davalı ...’ya hakkında açılan dava dilekçesi ve duruşma günü tebliği ile savunma ve delillerinin alınması gerektiği gözetilmeksizin esasa dair yazılı biçimde hüküm tesisi yerinde değildir.
    Bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin, eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
    O hâlde, davalı ... Genel Müdürlüğü ile ... vekillerinin ve davalı ...’ın bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve ... Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesinin istinaf başvurusunun kabulüne ilişkin kararı bozulmalıdır.
    SONUÇ: ... Bölge Adliye Mahkemesi .... Hukuk Dairesi kararının yukarıda açıklanan nedenlerle HMK’nın 373/2 maddesi gereği BOZULMASINA, davalılardan ... Genel Müdürlüğü avukatı yararına takdir edilen 2.540,00 TL duruşma avukatlık parasının davacılara yükletilmesine, temyiz harcının istek halinde temyiz eden davalılara iadesine, dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 24/11/2020 gününde oybirliğiyle karar verildi.




    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için destek@ictihatlar.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi