Hukuk Genel Kurulu 2017/2916 E. , 2019/1130 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi
Taraflar arasındaki "iştirak nafakasının arttırılması" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İzmir 13. Aile Mahkemesince davanın reddine dair verilen 16.03.2016 tarihli ve 2015/842 E., 2016/217 K. sayılı kararın davacı vekilince temyizi üzerine Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 16.01.2017 tarihli ve 2016/10266 E., 2017/38 K. sayılı kararı ile;
"...Davacı dava dilekçesinde; davalı ile İzmir 2. Aile Mahkemesi"nin 2011/221 Esas ve 2011/1353 Karar sayılı ilamı ile boşandıklarını,söz konusu karar ile müşterek çocuk 2006 doğumlu ... için 300 TL iştirak nafakasına hükmedildiğini; aradan geçen zamanda takdir edilen nafakanın ihtiyaçları karşılamada yetersiz kaldığını ileri sürerek, iştirak nafakasının 600 TL"ye çıkartılmasını talep ve dava etmiştir.
Davalı cevap dilekçesinde; açılan davayı kabul etmediğini, talep edilen nafakayı ödeyecek gücünün olmadığını, yeniden evlendiğini, bu nedenle davanın reddini istemiştir.
Mahkemece; davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava iştirak nafakasının artırımı istemine ilişkindir.
TMK.nun 182/2.maddesinde; velayetin kullanılması kendisine verilmeyen eşin, çocuğun bakım ve eğitim giderlerine gücü oranında katılmak zorunda olduğu hükme bağlanmıştır.
Velayet kendisine tevdi edilmeyen taraf, ekonomik imkanları ölçüsünde müşterek çocuğun giderlerine katılmakla yükümlüdür. Diğer taraftan, iştirak nafakası belirlenirken ana ve babanın ekonomik durumları gözönünde tutulmakla birlikte velayet hakkı kendisine tevdi olunmuş tarafın bu görev nedeniyle emeğinin ve yüklendiği sorumlulukların karşılığı olağan harcamaların da dikkate alınması zorunludur.
Mahkemece, nafaka takdir edilirken; çocuğun yaşı, eğitimi ve ihtiyaçlarının yanında, ana-babanın gelir durumu da gözetilmeli ve nafaka yükümlüsünün (babanın) gelir durumu ile orantılı olacak şekilde hakkaniyete uygun bir nafakaya hükmedilmelidir.
Somut olayda, dosyadaki bilgi ve belgelerden tarafların 27.12.2011 tarihinde boşandığı, müşterek çocuk 2006 doğumlu ..."nın velayetinin davacıya bırakıldığı ve müşterek çocuk ... için aylık 300TL iştirak nafakasına hükmedildiği, bu davanın açıldığı tarih itibariyle aradan yaklaşık dört yıllık süre geçtiği, davacı annenin öğretmen olup, aylık 2.300 TL geliri olduğu, davalı babanın ise astsubay olduğu, aylık 3.500 TL gelirinin olduğu anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca, tarafların tespit edilen sosyal ekonomik durumları, nafakanın niteliği, müşterek çocuğun yaşı, ilköğretim dördüncü sınıf öğrencisi olduğu, ihtiyaçları, ekonomik göstergelerdeki değişim dikkate alındığında, mahkemece; TMK.nun 4. maddesinde vurgulanan hakkaniyet ilkesine uygun nafaka artışına hükmedilmesi ve bu suretle dengenin yeniden sağlanması gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir..."
gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, iştirak nafakasının arttırılması istemine ilişkindir.
Davacı vekili, müvekkili ile eski eşi davalı arasındaki boşanma davasında müşterek çocuk için aylık 300TL iştirak nafakasına, bu nafakanın takip eden yıllarda TÜİK-ÜFE-TÜFE endekslerinin ortalamasına göre arttırılmasına karar verildiğini, bu karara binaen 2015 yılından beri aylık 365TL ödendiğini, müşterek çocuğun ilkokul dördüncü sınıfta okuduğunu, psikolojisinin iyi olmaması nedeniyle psikiyatri tedavisine devam ettiğini, aynı anda diyetisyen eşliğinde obezite tedavisi gördüğünü, psikolojik durumu nedeniyle derslerinde başarı gösteremeyen çocuğun özel etüt eğitim merkezine gittiğini ve müvekkilinin her ay bunun için 600TL ders ücreti ödediğini, yaptığı ekstra ödemelerin yanında çocuğuyla birlikte oturduğu evin banka kredisinin de hâlâ devam ettiğini, davalının ise astsubay olarak görev yaptığını ve yüksek maaş aldığını ileri sürerek, davalının ekonomik durumu, yüksek enflasyon karşısında paranın alım gücündeki düşüş ve müşterek çocuğun ihtiyaçlarındaki artış da göz önünde bulundurularak, aylık 365TL olan iştirak nafakasının 235TL artırımı ile aylık 600TL’ye çıkarılmasına karar verilmesini istemiştir.
Davalı asil, makul ve düzenli nafaka arttırımı yaptığının dikkate alınmasını, nafakanın talep edilen oranda artışının yapılması hâlinde kendisine yargılama ve vekâlet ücreti gibi ek maddi yük getireceğinin de göz önünde bulundurulmasını, davacının her fırsatta nafaka arttırımı talep etmek suretiyle kendisini maddi-manevi olarak zarara uğratabilme güdüsüyle hareket edebileceğini, kendisinin yeni bir hayat kurmasını ve mutlu olmasını kıskandığı için davacının bu yola başvurduğunu savunarak davanın reddini; aksi hâlde, davacı annenin de katkısının olması gerektiği düşünülerek, kendisini ödemede zorlamayacak şekilde makul oranda bir nafakaya hükmedilmesini, TEFE-ÜFE-TÜFE endeksleri ortalamasına göre nafaka arttırılmasının sabitlenmesine karar verilmesini dilemiştir.
Yerel Mahkemece, taraflarca kararlaştırılan iştirak nafakası ve artış biçiminin değiştirilebilmesi için tarafların ekonomik ve sosyal konumlarında ciddi, öngörülemeyen artış veya azalışlar olması ya da müşterek çocuğun harcamalarının makul ölçüler dışında artmış olması gerektiği, küçüğün hâlen sosyal güvenlik şemsiyesi altında bulunan ana-babanın sağlık sigortası olanaklarından yararlandığı, tarafların ekonomik ve sosyal konumları gözetildiğinde, davalı babanın TÜİK tarafından yayımlanan yıllık ÜFE ve TÜFE artış oranlarının toplamının yarısı oranında düzenli şekilde yapageldiği ödemelerin, bakım yükümlülerinden davacı annenin yapacağı katkı da nazara alınarak yeterli olduğu, davalı ile hemen hemen aynı gelire sahip, bekâr davacı annenin dava açmakta hukuki yararının bulunduğunu ve haklı olduğunu kanıtlayamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı vekilinin temyizi üzerine karar, yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Mahkemece, önceki gerekçeler yanında, yeniden evlenen babanın 3.640TL’lik gelirine karşın, kendine ait evi bulunan annenin 2.908TL gelirinin bulunduğu, iştirak nafakasının ÜFE ve TÜFE yıllık artış değerleri dikkate alındığında ve davanın açıldığı tarihten sonra 23/12/2015 tarihinde 386,32TL olacağı, buna rağmen davalının iştirak nafakasını 400TL’ye çıkarmayı kabul ederek buna göre ödemede bulunduğu, ancak davada ısrar eden davacının değişen koşulları ve küçüğün olağan artışla artırılan nafaka miktarının ötesinde gideri bulunduğunu ispat edemediği, özel bir etüt merkezine annenin tasarrufu ile gönderilen küçüğün bu etüt merkezi için yapılan harcamalarının fatura fotokopilerinin sunulması ile yetinildiği, anne ve babanın gelirleri karşılaştırıldığında, annenin gelirinin anne ve babanın toplam gelirine oranının %45 düzeyinde olduğu, bu koşulda babanın 400TL aylık iştirak nafakası ödemesi durumunda annenin 360TL aylık katkıda bulunduğunun kabulünün gerektiği, bu kabulden hareketle dokuz buçuk yaşındaki ilköğretim öğrencisi ..."nın aylık mutat giderinin 760TL olduğunun belirlendiği, davacının ise dava dilekçesi ile aylık 235TL artırım ile nafakanın 600TL’ye çıkarılmasını istemekte küçüğün 1.140TL aylık harcamasının bulunduğunu iddia ettiği, oysa bu iddianın kabulünü gerektirecek hiçbir delilin olmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda iştirak nafakasının arttırılması koşullarının oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümü için konu ile ilgili yasal düzenleme ve kavramların kısaca açıklanmasında yarar vardır.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 182/2. maddesi ile velayetin kullanılması kendisine verilmeyen eşin, çocuğun bakım ve eğitim giderlerine gücü oranında katılması esası kabul edilmiş; 327. maddesinde de çocuğun bakımı, eğitimi ve korunması için gerekli giderlerin ana ve baba tarafından karşılanacağı öngörülmüştür.
Anılan Kanun"un 328. maddesinde ise ana ve babanın bakım borcunun, çocuğun ergin olmasına kadar devam edeceği, çocuk ergin olduğu hâlde eğitimi devam ediyorsa, ana ve babanın durum ve koşullara göre kendilerinden beklenebilecek ölçüde olmak üzere, eğitimi sona erinceye kadar çocuğa bakmakla yükümlü oldukları düzenlemesine yer verilmiştir.
Ana babanın bakım yükümünün doğal sonucu olan iştirak nafakası ise, çocuğun korunmasına yönelik olup, kamu düzenine ilişkindir ve hâkim, talep bulunmasa dahi, kendiliğinden iştirak nafakasına hükmetmelidir.
İştirak nafakasının miktarının nasıl belirleneceği ise TMK’nın “Nafaka miktarının takdiri” başlıklı 330. maddesinde;
“Nafaka miktarı, çocuğun ihtiyaçları ile ana ve babanın hayat koşulları ve ödeme güçleri dikkate alınarak belirlenir. Nafaka miktarının belirlenmesinde çocuğun gelirleri de göz önünde bulundurulur.
Nafaka her ay peşin olarak ödenir.
Hâkim istem hâlinde, irat biçiminde ödenmesine karar verilen nafakanın gelecek yıllarda tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına göre ne miktarda ödeneceğini karara bağlayabilir”
şeklinde düzenlenmiştir.
Bunun yanında iştirak nafakası miktarının yeniden belirlenmesi de mümkündür.
Nitekim TMK"nın “Durumun değişmesi” başlıklı 331. maddesi;
“Durumun değişmesi halinde hakim, istem üzerine nafaka miktarını yeniden belirler veya nafakayı kaldırır”.
hükmünü taşımaktadır.
Buna göre hâkim ana baba veya çocuğun durumlarının değişmesine bağlı olarak iştirak nafakasının miktarını artırabilir, azaltabilir veya kaldırabilir.
Görüldüğü üzere, iştirak nafakası miktarının çocuğun ihtiyaçları ile ana ve babanın hayat koşulları ve ödeme güçleri; diğer bir ifade ile tarafların ekonomik ve sosyal durumları gözetilerek belirlenmesi gerekmektedir.
Yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde somut olaya gelindiğinde, müşterek çocuk ...’nın dosyaya yansıyan sağlık problemleri, artan eğitim harcamaları, ilerleyen yaşı ile birlikte çoğalan ihtiyaçları göz önünde bulundurulduğunda, taraflar arasında görülen boşanma davası sırasında belirlenen iştirak nafakasının çocuğun ihtiyaçlarına göre arttırılması gerektiğinin kabulü gerekir. Keza, özel daire bozma ilamında da bu hususlara değinilmiştir.
Ne var ki, iştirak nafakasının yeniden tayini sırasında davacının da gelir durumunun gözetilmesi önemlidir.
Hâl böyle olunca, direnme kararının Özel Dairenin bozma kararında ve yukarıda belirtilen ilave gerekçe ve nedenlerle bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen ve yukarıda belirtilen ilave gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, HUMK’nun 440/III-1. maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 05.11.2019 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.