22. Hukuk Dairesi 2015/18751 E. , 2018/1243 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi taraflar vekillerince istenilmekle, temyiz taleplerinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili, davacının kıdem ve ihbar tazminatları ile bir kısım işçilik alacaklarının davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı Cevabının Özeti:
Davalı, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, kıdem ve ihbar tazminatları ile Agi alacağı yönünden açılan davanın belirsiz açılamayacağı gerekçesiyle hukuki yarar yokluğu nedeniyle usulden reddine, diğer alacak kalemlerinin ise kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Temyiz:
Kararı taraf vekilleri temyiz etmiştir.
Gerekçe:
1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davacının tüm davalının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine,
2-Davacı işçinin hafta tatili alacağı bulunup bulunmadığı hususu taraflar arasında uyuşmazlık konusudur.
Hafta tatili gününde çalıştığını iddia eden işçi, norm kuramı uyarınca bu iddiasını ispatla yükümlüdür. Ücret bordrolarına ilişkin kurallar burada da geçerlidir. İşçinin imzasını taşıyan bordro sahteliği ispat edilinceye kadar kesin delil niteliğindedir. Bir başka anlatımla bordronun sahteliği ileri sürülüp kanıtlanmadıkça, imzalı bordroda yer alan hafta tatili ücreti ödemesinin yapıldığı varsayılır. Bordroda ilgili bölümünün boş olması ya da bordronun imza taşımaması halinde, işçi hafta tatilinde çalışma yaptığını her türlü delille ispat edebilir.
Hafta tatillerinde çalışıldığının ispatı konusunda işyeri kayıtları, özellikle işyerine giriş çıkışı gösteren belgeler, işyeri iç yazışmaları, yazılı delil niteliğindedir. Ancak, sözü edilen çalışmanın bu tür yazılı belgelerle kanıtlanamaması durumunda tarafların dinletmiş oldukları tanık beyanları ile sonuca gidilmesi gerekir. Bunun dışında herkesçe bilinen genel bazı vakıalar da bu noktada göz önüne alınabilir. Hafta tatili çalışmalarının yazılı delil ya da tanıkla ispatı imkân dahilindedir. İşyerinde çalışma düzenini bilmeyen ve bilmesi mümkün olmayan tanıkların anlatımlarına değer verilemez.
İmzalı ücret bordrolarında hafta tatili ücreti ödendiği anlaşılıyorsa, işçi tarafından daha fazla çalışıldığının ileri sürülmesi mümkün değildir. Ancak, işçinin hafta tatili alacağının bordroda görünenden daha fazla olduğu yönünde bir ihtirazi kaydının bulunması halinde, hafta tatili çalışmalarının ispatı her türlü delille yapılabilir. Buna karşın, bordroların imzalı ve ihtirazi kayıtsız olması durumunda dahi, işçinin bordroda yazılı olanın dışında hafta tatillerinde çalışmaların yazılı delille kanıtlaması mümkündür.
Somut uyuşmazlıkta, davacı tanıklarının beyanından hareketle tüm hafta tatillerinde çalışıldığı kabul edilerek hesaplama yapılmış ise de; davacı tanıklarının da davalı aleyhine davaları bulunduğu sabit olup; başka delillerle desteklenmeden tek başına husumetli tanık anlatımına itibar edilmesi mümkün değildir. Davalı tanık anlatımları ve tüm dosya kapsamından, davacının ayda iki hafta tatilinde çalıştığı sonucuna varılmaktadır. Açıklanan nedenler ile davacının ayda iki hafta tatili gününde çalıştığı kabulüne göre hesaplama yapılması gerekirken, tüm hafta tatillerinde çalıştığının kabul edilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
3-Taraflar arasında, fazla çalışma ücreti alacağı hesaplanırken talebin aşılmış olup olmadığı diğer bir uyuşmazlık konusudur. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 26. maddesi “Hâkim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Duruma göre, talep sonucundan daha azına karar verebilir.” hükmü uyarınca taleple bağlılık kuralına aykırı olarak talepten fazlasına karar verilmesi usule aykırıdır.
Somut uyuşmazlıkta, davacının hafta tatili gününde ara dinlenme süresi düşüldüğünde 10.5 saat çalışma yaptığı ve bu çalışmanın 7.5 saate kadar olan kısmı hafta tatili alacağı olarak hesaplandığından bakiye 3 saatlik kısmının hesaplanan fazla çalışma süresine eklenmesi gerektiği gerekçesiyle davacının haftada 21 saat fazla çalışma yaptığı kabul edilmiştir. Ne var ki, davalı işverene gönderilen 18.10.2012 tarihli ihtarnamede, hafta tatili gününde 7-8 saat çalışılmış olmasına rağmen ücretinin ödenmediğinden bahsedilmiştir. Davacı bu beyanı ile bağlı olup ara dinlenme süresi düşüldüğünde davacının hafta tatili gününde 7.5 saati aşan bir çalışması olmadığı anlaşılmaktadır. Açıklanan nedenler ile davacının haftada 18 saat fazla çalışma yaptığı kabulüne göre hesaplama yapılmalıdır.
4-Taraflar arasında, fazla çalışma ve hafta tatili ücreti alacaklarının zamanaşımına uğrayıp uğramadığı konusunda da uyuşmazlık bulunmaktadır.
Zamanaşımı, alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden dava edilebilme niteliğinden yoksun kalmasını ifade eder. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere zamanaşımı, alacak hakkını sona erdirmeyip sadece onu "eksik bir borç" haline dönüştürür ve "alacağın dava edilebilme özelliği"ni ortadan kaldırır.
Bu itibarla zamanaşımı savunması ileri sürüldüğünde, eğer savunma gerçekleşirse hakkın dava edilebilme niteliği ortadan kalkacağından, artık mahkemenin işin esasına girip onu incelemesi mümkün değildir.
Zamanaşımı, bir maddi hukuk kurumu değildir. Diğer bir anlatımla zamanaşımı, bir borcu doğuran, değiştiren ortadan kaldıran bir olgu olmayıp, salt doğmuş ve var olan bir hakkın istenmesini ortadan kaldıran bir savunma aracıdır. Bu bakımdan zamanaşımı alacağın varlığını değil, istenebilirliğini ortadan kaldırır. Bunun sonucu olarak da, yargılamayı yapan yargıç tarafından yürüttüğü görevinin bir gereği olarak kendiliğinden göz önünde tutulamaz. Borçlunun böyle bir olgunun var olduğunu, yasada öngörülen süre ve usul içinde ileri sürmesi zorunludur. Demek oluyor ki zamanaşımı, borcun doğumu ile ilgili olmayıp, istenmesini önleyen bir savunma olgusudur. Şu durumda zamanaşımı, savunması ileri sürülmedikçe, istemin konusu olan hakkın var olduğu ve kabulüne karar verilmesinde hukuksal ve yasal bir engel bulunmamaktadır.
Sözlü yargılama usulünün uygulandığı dönemde zamanaşımı def"i ilk oturuma kadar ve en geç ilk oturumda yapılabilir. Ancak 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlükte olduğu dönemde 319. madde hükmü uyarınca savunmanın değiştirilmesi yasağı cevap dilekçesinin verilmesiyle başlayacağından, zamanaşımı def"i cevap dilekçesi ile ileri sürülmelidir. 01.10.2011 tarihinden sonraki dönemde ilk oturuma kadar zamanaşımı def"inin ileri sürülmesi ve hatta ilk oturumda sözlü olarak bildirilmesi mümkün değildir.
Cevap dilekçesinde zamanaşımı def"i ileri sürülmemiş ya da süresi içince cevap dilekçesi verilmemişse ilerleyen aşamalarda 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 141/son maddesi uyarınca zamanaşımı defi davacının açık muvafakati ile yapılabilir.
Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu yürürlükte iken süre geçtikten sonra yapılan zamanaşımı define davacı taraf süre yönünden hemen ve açıkça karşı çıkmamışsa (suskun kalınmışsa) zamanaşımı def"i geçerli sayılmakta iken, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun uygulandığı dönemde süre geçtikten sonra yapılan zamanaşımı def"inin geçerli sayılabilmesi için davacının açıkça muvafakat etmesi gerekir. Başka bir anlatımla 01.10.2011 tarihinden sonraki uygulamalar bakımından süre geçtikten sonra ileri sürülen zamanaşımı define davacı taraf muvafakat etmez ise zamanaşımı def"i dikkate alınmaz.
Zamanaşımı def"inin cevap dilekçesinin ıslahı yoluyla ileri sürülmesi de mümkündür (Yargıtay HGK. 04.06.2011 gün 2010/ 9-629 E, 2011/ 70. K.).
Somut uyuşmazlıkta,dava dilekçesi davalıya 22.01.2013 tarihinde tebliğ edilmiş olup, davalı yanca 4.2.2013 tarihli cevap dilekçesinde davaya karşı zamanaşımı savunmasında bulunulmuştur. Davaya karşı süresinde ileri sürülen zamanaşımı savunması nedeniyle dava tarihi olan 25.12.2012 tarihinden geriye doğru 5 yıl öncesine ait fazla çalışma, hafta tatili ve ulusal bayram ve genel tatil ücret alacakları zamanaşımına uğrar. Ulusal bayram ve genel tatil ücret alacağı yönünden 2010 yılından öncesine ait alacak hesabı yapılmadığından dava zamanaşımına uğrayan miktar bulunmamakta ise de fazla çalışma ve hafta tatili ücret alacakları yönünden 18.08.2005-25.12.2007 tarihleri arasındaki dönemi kapsayan miktarın dava zamanaşımına uğradığının gözetilmemesi hatalı olup ayrı bir bozma nedenidir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı nedenle BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının talep halinde davalıya iadesine, 24.01.2018 gününde oybirliği ile karar verildi.