Hukuk Genel Kurulu 2013/1259 E. , 2014/839 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : İstanbul Anadolu 3. İş Mahkemesi
TARİHİ : 20/02/2013
NUMARASI : 2012/774-2013/63
Taraflar arasındaki “tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kadıköy 1. İş Mahkemesi’nce davanın kabulüne dair verilen 30.11.2011 tarih, 2011/492 E.- 2011/1094 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 10. Hukuk Dairesi’nin 18.07.2012 gün ve 2011/5267 E.- 2012/14069 K. sayılı ilamı ile;
“…Uyuşmazlık, öncelikle 5510 sayılı Kanunun 41/1-a maddesi ile hukukumuzda ilk kez düzenlenen ve kısaca doğuma dayalı borçlanma olarak nitelendirilebilecek borçlanma hakkının, bu düzenlemenin yürürlük tarihinden önceki doğum olaylarına uygulanıp uygulanmayacağı, doğum sırasında aktif sigortalı olma şartının aranıp aranmayacağı ve sigortalılık başlangıç tarihinden önceki doğumlar sebebiyle bu hakkın kullanılıp kullanılamayacağı noktalarında toplanmaktadır.
5510 sayılı Kanunun, "Sigortalıların borçlanabileceği süreler" başlıklı, 41/1-a maddesinde;
"Bu Kanuna göre sigortalı sayılanların; Kanunları gereği verilen ücretsiz doğum ya da analık izni süreleri ile 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamındaki sigortalı kadının, iki defaya mahsus olmak üzere doğum tarihinden sonra iki yıllık süreyi geçmemek kaydıyla hizmet akdine istinaden işyerinde çalışmaması ve çocuğunun yaşaması şartıyla talepte bulunulan süreleri,... kendilerinin veya hak sahiplerinin yazılı talepte bulunmaları ve talep tarihinde 82 nci maddeye göre belirlenen prime esas günlük kazanç alt ve üst sınırları arasında olmak üzere, kendilerince belirlenecek günlük kazancın % 32"si üzerinden hesaplanacak primlerini borcun tebliği tarihinden itibaren bir ay içinde ödemeleri şartı ile borçlandırılarak, borçlandırılan süreleri sigortalılıklarına sayılır..." hükmü düzenlenmiştir.
Sosyal güvenlik hukukunun özel ve kamusal niteliği itibarıyla ve 5510 sayılı Kanunda, anılan hükümle getirilen, sigortalıların lehine olan bu borçlanma hakkının, Kanunun yürürlüğünden önceki doğum olaylarına uygulanmasını engelleyen bir düzenlemenin olmaması da gözetildiğinde, 5510 sayılı Kanundan önce meydana gelmiş doğum olaylarına da uygulanabileceğini kabul etmek gereklidir. Mahkemenin buna dair kabulünde bir isabetsizlik yoktur.
Doğuma dayalı borçlanma hakkından yararlanabilmek için doğum sırasında aktif sigortalı olma şartının aranıp aranmayacağı hususunda ise, geçmişte hizmet akdine dayalı olarak zorunlu sigortalılık tescilinin yapılmış olması, bu haktan yararlanabilmesi için yeterli sayılmalıdır. Kadının fiziksel yapısı, doğurganlık işlevi, aile yükümlülükleri ile çalışma yaşamındaki konumu yanında, doğum borçlanmasıyla amaçlanan sonucun tam olarak elde edilebilmesi için, bu tip borçlanmalarda aranan doğum öncesi sigortalılık, herhangi bir süre sınırına tabi tutulmamalıdır. Aksine bir yorum, kanunda bu yönde bir sınırlamanın olmadığı da gözetildiğinde, sosyal güvenlik hakkına aykırılık oluşturacaktır.
Ancak, 5510 sayılı Kanunun 41/1. a düzenlemesinde, "a" bendinin ilk kısmında yer verilen borçlanma imkanı, çalışırken ücretsiz doğum ya da analık izni kullanılan sürelere ilişkindir ki bu doğal olarak daha önce sigortalı olmayı gerektirir. Aynı bendin ikinci kısmındaki borçlanma imkanı ise doğrudan ve sadece 4 /1.a kapsamındaki sigortalı kadına tanınmış ve borçlanacağı süre (doğum tarihinden sonra iki yıllık süreyi geçmemek kaydıyla hizmet akdine istinaden işyerinde çalışmayacağı süre) olarak tanımlanmıştır. Dolayısıyla bu imkandan yararlanabilmek için de, geçmişte hizmet akdine dayalı olarak zorunlu sigortalılık tescilinin yapılmış olması, gerekli sayılmalıdır.
Somut olayda, ilk kez 506 sayılı Kanun kapsamında 19.06.2003 tarihinden itibaren zorunlu sigortalı olduğu anlaşılan davacının, doğumlar öncesinde 20.03.1986-02.02.1988 tarihleri arasındaki 506 sayılı Yasanın Geçici 20 kapsamındaki sandık kapsamında geçen hizmetlerinin 5510 sayılı Yasanın 4. maddesinin a bendi kapsamında belirtilen hizmetler kapsamında değerlendirilemeyeceği, bu nedenle ve Hukuk Genel Kurulu’nun18.05.2011 günlü 2011/10-311 Esas ve 2011/322 Karar sayılı ilamında da belirtildiği şekilde davacının 09.03.1990 tarihinde gerçekleştirdiği doğum sebebiyle doğum borçlanması yapamayacağı göz önünde tutulmaksızın yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır...”gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, davacının doğum borçlanması hakkı bulunduğunun tespiti ile aksine Kurum işleminin iptali istemine ilişkindir.
Davacı vekili, müvekkilinin 20/03/1986 tarihinde Akbank T.A.Ş de çalışmaya başladığını, evlenmesi nedeniyle 02/02/1988 tarihinde istifa ederek işten ayrıldığını, daha sonra 09/03/1990 tarihinde doğum yaptığını belirterek, 5510 sayılı Kanun"un 41/1-a maddesi doğrultusunda müvekkilinin doğum yaptığı 09/03/1990 tarihinden itibaren 2 yıllık süreyi borçlanma hakkı bulunduğunun tespitini talep etmiştir.
Davalı S.. S.. vekili, davacının talebinin kabulünün mümkün olmadığını, 506 sayılı Kanun"un 20. maddesine göre davacının Akbank T.A.Ş özel sandığına tabi olduğunu ve bu çalışmasının sigortalı çalışmalı olarak kabulünün yasa gereği mümkün olmadığını, bu nedenle davacının 5510 sayılı Kanun"un 41/1-a maddesi doğrultusunda doğum borçlanması yapılamayacağını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, 5510 sayılı Kanun"un Geçici 20. maddesinde özetle, 506 sayılı Kanun"un Geçici 20. maddesi kapsamındaki bankalar, sigorta ve reasürans şirketleri, ticaret odaları, sanayi odaları, borsalar ve bunların teşkil ettikleri birlikler, personeli için kurulmuş bulunan sandıkların iştirakçileri ile aylık veya gelir bağlanmış olanlar ile bunların hak sahipleri herhangi bir işlemek gerek kalmaksızın bu maddenin yayımı tarihinden itibaren 3 yıl içinde S.. S.. "ya devredilerek bu kanun kapsamına alınacak, 3 yıllık sürenin Bakanlar Kurulu Kararı ile en fazla 2 yıl daha fazla uzatılabileceği, devir tarihi itibariyle de sandık iştirakçilerinin bu Kanunun 4. maddesinin a bendi kapsamında sigortalı sayılacaklarının belirtildiğini, her ne kadar yasa gereği devri gereken davacının çalıştığı Akbank T.A.Ş. Vakfı dava tarihi itibariyle süre geçmesine rağmen devredilmemişse de, yasa hükmünün yerine getirilmemesinin olumsuz sonuçlarının davacıya yükletilemeyeceği, zira yasa gereği söz konusu sandık vakfının S.. S.."ya, dava tarihi itibariyle devredilmiş olması gerektiği, ayrıca 3 yıllık sürenin uzatılmasına dair alınmış bir Bakanlar Kurulu Kararının da bulunmadığı ve bu devir gerçekleşmiş olsaydı davacının da doğum borçlanması hakkından faydalanacağının mümkün olacağı, gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Davalı vekillerinin temyizi üzerine hüküm, Özel Dairece yukarıya yazılı gerekçe ile bozulmuştur. Yerel Mahkemece, ilk gerekçe tekrar edilmek suretiyle önceki kararda direnmiştir.
Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık 20.03.1986-02.02.1988 tarihleri arasındaki 506 sayılı Kanun"un Geçici 20 maddesi kapsamındaki sandıklara tabi çalışmalarının 5510 sayılı Kanun"un 3. maddesinin a bendi kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği varılacak sonuca göre de 5510 sayılı Kanun"un 41. maddesine dayalı doğum borçlanması hakkının bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
Bilindiği gibi, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu"nun Geçici 20 maddesi ile bankalar, sigorta ve reasürans şirketleri, ticaret odaları, sanayi odaları, borsalar veya bunların teşkil ettikleri birlikler personelinin malûllük, yaşlılık ve ölümlerinde yardım yapmak üzere, bu kanunun yayımı tarihine kadar tesis veya dernek olarak kurulmuş bulunan sandıkların Geçici 20. maddede belirtilen koşulları yerine getirmeleri halinde, bu sandık ve teşekküllere bağlı çalışanların 506 sayılı Kanun"un kapsamında sigortalı sayılmayacağı belirtilerek bu sandık ve teşekküllere bağlı çalışanlar 506 sayılı Kanun"un kapsamı dışında tutulmuştur. Bu düzenleme ile sandıkların özel sosyal güvenlik kurumu gibi faaliyet yürütmeleri mümkün hale gelmiştir. Aynı düzenleme ile sandık çalışanlarının 506 sayılı Kanun"dan kaynaklanan hak ve kazanımlardan mahrum kalmalarını önlemek amacıyla “iş kazalarıyla meslek hastalıkları, hastalık, analık, malûllük, yaşlılık ve ölüm, eşlerin analık, eş ve çocuklarının hastalık hallerinde, en az bu kanunda belirtilen yardımları sağlamaları” koşulu da getirilmiştir.
506 sayılı Kanun"un geçici 20 maddesi kapsamında çalışan sigortalıların, 506 sayılı Kanun kapsamında sigortalı sayılmayacakları konusunda Özel Daire ile yerel mahkeme arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır. Uyuşmazlık 5510 sayılı Kanun"un Geciçi 20. maddesi uyarınca sözkonusu sandık çalışanlarının 5510 sayılı Kanun"un 4/a kapsamında sigortalı sayılmaları için öngörülen koşulların oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.
5510 sayılı Kanun"un Geçici 20. maddesi ile 506 sayılı Kanu"nun Geçici 20. maddesi kapsamındaki bankalar, sigorta ve reasürans şirketleri, ticaret odaları, sanayi odaları, borsalar veya bunların teşkil ettikleri birlikler personeli için kurulmuş bulunan sandıkların iştirakçileri ile aylık veya gelir bağlanmış olanlar ile bunların hak sahipleri herhangi bir işleme gerek kalmaksızın bu maddenin yayımı tarihinden itibaren üç yıl içinde Sosyal Güvenlik Kurumuna devredilerek bu Kanun kapsamına alınacağı kabul edilmiştir. Devir için öngörülen üç yıllık sürenin Bakanlar Kurulu Kararı ile en fazla iki yıl daha uzatılabileceği ve devir tarihi itibarıyla sandık iştirakçilerinin bu Kanunun 4 üncü maddesinin (a) bendi kapsamında sigortalı sayılacağı kabul edilmiştir. Bu düzenlemeye göre söz konusu sandıkların 2011 yılında Sosyal Güvenlik Kurumuna devredilmesi gerekirken Bakanlar Kurulu, 14.03.2011 tarih ve 2011/1559 sayılı kararı ile uzatma yetkisini kullanarak sürenin iki yıl uzatılmasına karar vermiş ve devrin gerçekleşmesi 2013 yılına ertelenmiştir. 6283 sayılı Kanun"un 4. maddesi ile 5510 sayılı Kanun"un Geçici 20 maddesinin birinci fıkrasının ikinci fıkrasında yer alan "iki yıl" ibaresi "dört yıl" olarak değiştirilerek banka sandıklarının devri için öngörülen süre 2015 yılına uzatılmış olup Bakanlar Kurulu 08.04.2013 tarih ve 2013/4617 sayılı kararı ile uzatma yetkisini ikinci kez kullanarak 1 yıl daha sürenin uzamasına karar vermiştir.
Bu düzenlemeler nedeniyle 5510 sayılı Kanunun Geçici 20. maddesinde, sandıkların Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı"na kendiliğinden devrini öngören süre dava ve karar tarihi itibariyle henüz dolmadığı için, ilk kez 506 sayılı Kanun kapsamında 19.06.2003 tarihinden itibaren zorunlu sigortalı olduğu anlaşılan davacının, doğumlar öncesinde 20.03.1986-02.02.1988 tarihleri arasındaki 506 sayılı Kanun"un Geçici 20 kapsamındaki sandık kapsamında geçen hizmetlerinin 5510 sayılı Kanun"un 4. maddesinin a bendi kapsamında belirtilen hizmetler kapsamında değerlendirilmesi mümkün değildir.
Hizmet akdine bağlı çalışan kadınlara ilk kez doğum borçlanması yapabilme imkanı tanıyan 5510 sayılı Kanun"un 41/1.a düzenlemesinde, "a" bendinin ilk kısmında yer verilen borçlanma imkanı, çalışırken ücretsiz doğum ya da analık izni kullanılan sürelere ilişkindir ki bu doğal olarak daha önce sigortalı olmayı gerektirir. Aynı bendin ikinci kısmındaki borçlanma imkanı ise doğrudan ve sadece 4 /1-a kapsamındaki sigortalı kadına tanınmış ve borçlanacağı süre (doğum tarihinden sonra iki yıllık süreyi geçmemek kaydıyla hizmet akdine istinaden işyerinde çalışmayacağı süre) olarak tanımlanmıştır. Dolayısıyla bu imkandan yararlanabilmek için de, geçmişte hizmet akdine dayalı olarak zorunlu sigortalılık tescilinin yapılmış olması koşulu kabul edilmektedir (Hukuk Genel Kurulu’nun 18.05.2011 günlü 2011/10-311 Esas ve 2011/322 Karar sayılı kararı)
Somut olayda, 506 sayılı Kanun kapsamında ilk kez 19.06.2003 tarihinden itibaren zorunlu sigortalı olduğu anlaşılan davacının, doğumlar öncesinde 20.03.1986-02.02.1988 tarihleri arasındaki 506 sayılı Kanun"un Geçici 20. maddesi kapsamındaki sandık kapsamında geçen hizmetlerinin 5510 sayılı Kanun"un 4. maddesinin a bendi kapsamında belirtilen hizmetler kapsamında değerlendirilmesi mümkün olmadığından Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davalı S.. S.. vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Dairenin bozma kararında açıklanan nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, 05.11.2014 gününde oyçokluğuyla karar verildi.