3. Hukuk Dairesi 2016/17665 E. , 2018/4493 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı, davalı adına kayıtlı tarla vasıflı taşınmazın satışı konusunda davalı ile 01.01.1985 tarihinde sözlü satış sözleşmesi yaptıklarını, davalıya 60.000TL elden vererek tarlayı satın aldığını, davalının da tapu devrine karşı güvence olarak 60.000TL bono senedi düzenleyerek verdiğini, ancak tapu devrinin bir türlü gerçekleşmediğini, bu süreçte de yaklaşık 20 yıl boyunca tarlayı fiilen kullandığını, davalının hiçbir şekilde kullanıma itiraz etmediğini, en son davalının dava konusu tarlayı ..."e satış suretiyle devrettiğini öğrendiğini, davalının tarla için ödediği satış bedelini de ödemediğini bu nedenle ödenen parasal bedelin iadesini talep etmiştir.
Davalı, davanın öncelikle zamanaşımı nedeniyle reddinin gerektiğini, davacının tanık deliline dayandığını, ancak davanın alacak davası olduğundan usul hükümleri uyarınca tanıkla ispatının mümkün olmadığını, bu sebeple davacının tanık dinletmesine muvafakatlerinin olmadığını, dava konusu taşınmazın satışına ilişkin herhangi bir sözleşme akdedilmediğini, buna ilişkin herhangi bir bono senedinin düzenlenmediğini beyan ederek davanın reddini dilemişlerdir.
Mahkemece, davanın kabulü ile, dava konusu taşınmazın denkleştirici adalet ilkelerine göre dava tarihindeki değeri olan 42.381,64 TL"nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, sebepsiz zenginleşmeden kaynaklı alacak talebine ilişkindir.
Türk Medeni Kanunu"nun 6. maddesi hükmü uyarınca; kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını kanıtlamakla yükümlüdür. Gerek doktrinde, gerek Yargıtay içtihatlarında kabul edildiği üzere ispat yükü, hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savunmada bulunan kimseye düşer.
Öte yandan, ileri sürdüğü bir olaydan kendi yararına haklar çıkarmak isteyen kimsenin, iddia ettiği olayı kanıtlaması gerekir (HMK.md.190). Bu nedenle ispat külfeti öncelikle davacıdadır. Davacı ise hukuki ilişkinin değeri itibarıyla iddiasını ancak yazılı delil ile ispat edebilir. Bu yazılı delil, tarafların getirecekleri ve onların imzalarını taşıyan bir belge olmalıdır.
HMK"nın 202/2 maddesine göre delil başlangıcı, kendisine karşı ileri sürülen kimse veya temsilcisi tarafından verilmiş ve gönderilmiş belgedir.
Somut olayda, bono üzerinde ... Kurumu tarafından yapılan incelemede; belgedeki parmak izinin davalı ..."e ait olup olmadığının tespit edilemediği belirtilmiştir. Mahkemece, kesin olarak davalıya ait olduğu tespit edilemeyen ve davalı tarafça da varlığı inkar edilen bononun yazılı delil başlangıcı olarak kabul edildiği ve tanık dinlenerek davanın kabulü yönünde karar verildiği anlaşılmaktadır. Davalıdan sadır olduğu kesin belli olmayan belgenin, delil başlangıcı olarak kabulü mümkün değildir.
O halde mahkemece yazılı delil kuralları uygulanmak sureti ile davanın esası hakkında karar verilmesi gerekirken söz konusu bononun delil başlangıcı kabul edilerek yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, bu husus bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün davalı yararına HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, peşin alman temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK"nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK"nun 440.maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 25.04.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.