14. Hukuk Dairesi 2018/454 E. , 2018/7490 K.
"İçtihat Metni" 14. Hukuk Dairesi
MAHKEMESİ : ... Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi
İLK DERECE
MAHKEMESİ : ... 2. Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 11.04.2013 tarihinde verilen dilekçeyle tapu iptali ve tescil talep edilmesi üzerine yapılan duruşma sonunda davanın reddine dair verilen 08.11.2016 tarihli hükmün ... Bölge Adliye Mahkemesince istinaf yoluyla incelenmesi davacı vekili tarafından talep edilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesince istinaf talebinin reddine dair verilen kararın davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya ve içeriğindeki tüm kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü.
KARAR
Davacı ..., kardeşi davalı ... ve dava dışı ... ile birlikte ...’da birlikte çalışarak dava konusu 59 ve 60 (tevhit ile 1184 ada 68) parsel sayılı taşınmazı satın aldıklarını,tapu kaydının davalı ağabey adına yapıldığını, dava dışı ... payını da kendisinin aldığını ileri sürerek taşınmazın 2/3 payının iptali ile adına tescilini istemiştir.
Davalı ..., dava konusu edilen taşınmazın bedelinin kendisi tarafından ödendiğini, kabul edilebilir delil ve belge olmadığını beyan ederek davanın reddini savunmuştur.
... 2. Asliye Hukuk Mahkemesince, davalının ikrarının mevcut olmadığı, davacının yazılı delili ve yazılı delil başlangıcı sayılabilecek bir belgesinin bulunmadığı, makbuzun bu mahiyette bir belge olmadığı, diğer yandan davacının iddiasını hukuka aykırı delillerle ya da ses kayıtlarıyla da kanıtlamasının da olanaklı olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı vekili istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
... Bölge Adliye Mahkemesi 7.Hukuk Dairesi yaptığı incelede; davacının iddiasını yazılı delil veya "delil başlangıcı" sayılacak bir belge ile kanıtlayamadığı, dava dilekçesinde yemin deliline de dayanmadığı ve dayandığı ses kaydı 1947 tarihli içtihatta açıklanan yazılı delil ya da yazılı delil başlangıcı olarak kabul edilemeyeceğinden davacı vekilinin istinaf başvurusunun reddine karar vermiştir.
Hükmü davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava, inanç sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
İnançlı işlemler, inananın teminat oluşturmak veya yönetilmek üzere mal varlığı kapsamındaki bir şey veya hakkını, inanılana devretmesi ve inanılanın da inanç anlaşmasındaki koşullara uygun olarak inanç konusu şeyi kullanmasını, amaç gerçekleştiğinde ise belirlenen şekilde inanana iade etmesini içeren işlemlerdir.
İnançlı bir işlem ile inanan, sahibi olduğu bir mülkiyet veya alacak hakkını inanılana kazandırıcı bir işlemle devretmekte ancak borçlandırıcı bir sözleşme ile de onu bazı yükümlülükler altına sokmaktadır.
İnançlı işlemin taraflarını, inanan ve inanılan oluşturur. Bir hakkı ya da nesneyi, güvendiği bir kişiye inançlı olarak devreden kimseye “inanan” adı verilir. Devredilen hak veya nesneyi, kendisine ait bir hak olarak kendi yararına, doğrudan doğruya ve dolaylı olarak kullanan kişiye de “inanılan” denir. İnananın, inanılana inançlı olarak kazandırdığı hak ya da nesne ise “inanç konusu şey” olarak nitelenir. İnançlı bir işlemde, kazandırıcı işlemin tarafları ile borç doğuran anlaşmanın tarafları aynıdır.
İnançlı işlemde inanılan, hakkını kullanırken kararlaştırılan koşullara uymayı, amaç gerçekleşince veya süre dolunca hak veya nesneyi tekrar inanana (veya onun gösterdiği üçüncü kişiye) devretmeyi yüklenmektedir. İnançlı işlem, kazandırmayı yapan kişiye yani inanana belirli şartlar gerçekleşince, kazandırmanın iadesini isteme hakkı sağlayan bir sözleşmedir. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde bunun dava yoluyla hükmen yerine getirilmesi istenebilir.
İnanç sözleşmesi, 5.2.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca ancak, yazılı delille kanıtlanabilir. Bu yazılı delil, tarafların getirecekleri ve onların imzalarını taşıyan bir belge olmalıdır.
Açıklanan nitelikte bir yazılı delil bulunmasa da, taraflar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delalet edecek karşı tarafın elinden çıkmış (inanılan tarafından el ile yazılmış fakat imzalanmamış olan bir senet veya mektup, daktilo veya bilgisayarla yazılmış olmakla birlikte inanılanın parafını taşıyan belge, usulüne uygun onanmamış parmak izli veya mühürlü senetler gibi) “delil başlangıcı” niteliğinde bir belge varsa 6100 sayılı HMK’nın 202.maddesi uyarınca inanç sözleşmesi “tanık” dahil her türlü delille ispat edilebilir.
Yazılı delil veya “delil başlangıcı” yoksa inanç sözleşmesinin ikrar (HMK m.188) yemin (HMK m.225 vd) gibi kesin delillerle de ispat edilmesi olanaklıdır. Davacının yemin deliline dayanması halinde hakimin davacıya bu hakkını hatırlatması gerekir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 09.12.2015 tarihli, 2014/14-516 E. 2015/2838 K. sayılı kararı da bu doğrultudadır.)
İnanç sözleşmesinden doğan davalar için özel bir zamanaşımı süresi öngörülmediğinden Borçlar Kanununun 125. maddesi hükmü gereğince inanç sözleşmesinden kaynaklanan davalarda zamanaşımı süresi on yıl olarak kabul edilmektedir.
Bu ilkeler ışığında somut olaya gelince; dosya içindeki bilgi ve belgelere göre 27.03.2001 tarihinde davalının ...’daki Kreissparkasse ... bankası kanalı ile davacıya 50.000Mark gönderdiği, davacının ise bu parayı aynı gün iade ettiği, buna ilişkin dekontların her iki tarafca tercüme ettirildiği anlaşılmaktadır.
Davalı tarafından tercüme dekontta “kişiye özel kredi” yazıldığı, davacı tarafından ibraz edilen tercüme dekontta ise “kişiye özel, hisse’’ yazıldığı görülmektedir. Dinlenen tanık, tarafların kardeşi ... 26.12.2013 tarihli oturumda davalı ağabeyinin 1986 yılında Türkiye’ye geldiğini, ...’da birlikte ek iş olarak restoran çalıştırdıklarını, bir arsa bulduğunu, değerinini 35.000Mark olduğunu söylediğini, arsayı üç kardeş birlikte aldıklarını, para göndererek ortak olduklarını, davalının daha sonra ...’ya döndüğünü, tapuda işlemlerin onun adına yapıldığını, büyük olması nedeniyle davalıya güvendiklerini, kendi payını sözlü olarak davacıya devrettiğini bildirmiştir.
Tarafların diğer kardeşleri ... ve ..., taşınmazın ortak alındığını bildiklerini söylemişlerdir.
Davalı tanığı ..., arsayı davalının satın aldığını, parasını ödediğini, ...’ya gitmeden önce kendisine vakalet verdiğini, davacının askerden geldikten sonra gecekondular nedeniyle arsayı almaya taraftar olmadığını söylediğini, davalı ağabeyi ile konuşmak üzere ...’ya gittiğini, daha sonrasını bilmediğini ifade etmiştir.
Davacı, yazılı delil olmasa da tercüme dekontların yazılı delil başlangıcı olduğunu, tanıklarının da olayı doğruladıklarını ileri sürmüştür. Gerçekten yukarıda değinilen ilkelere göre somut olay incelendiğinde, tarafların arsa alımı konusunda anlaştıkları, taşınmazın davalı adına tapudan satın alındığı, davacının payını istemesi üzerine davalının davacıya 50.000Mark gönderdiği davacının ise bu parayı aynı gün iade ettiği, tapudan pay istediği, maddi olayın gelişimine göre davacının iddiasını yazılı delil başlangıcı niteliğindeki dekontlar ve tanık beyanları ile kanıtlandığı sonuç ve kanısına varılmıştır.
O halde davacının 1/3 payı bakımından davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda yazılı nedenlerle davacı vekilinin temyiz başvurusunun kabulü ile HMK 373/1. maddesi gereğince temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün BOZULMASINA, karardan bir örneğin ... Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesine, dosyanın İLK DERECE MAHKEMESİNE GÖNDERİLMESİNE, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, 07.11.2018 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.