20. Hukuk Dairesi 2017/7272 E. , 2018/7425 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : ... Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi
Taraflar arasındaki davada ilk derece mahkemesince verilen hükmün istinaf edilmesi üzerine bölge adliye mahkemesince kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı gerçek kişi vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı gerçek kişi vekili Asliye Hukuk Mahkemesinde davalı Hazineye yönelik olarak açtığı davada ... köyü 101 ada 1 parsel sayılı 12851410.11 m2 yüzölçümündeki orman niteliği ile Hazine adına tapuda kayıtlı olan taşınmazın yaklaşık 5 dönümlük bölümünün kendi zilyetliğinde bulunduğu iddiası ile tapu kaydının iptali ile adına tescilini talep etmiştir. Mahkemece davanın kabulüne fenni bilirkişi krokisinde gösterilen 5956.38 m2"lik taşınmazın tapu kaydının iptali ile davacı adına tapuya tesciline karar verilmiştir. Hüküm davalı Hazine tarafından temyiz edilmekle Dairenin 18/06/2009 tarih ve 2009/7844 – 2009/10229 E.K. sayılı kararıyla bozulmasına karar verilmiştir. Dairenin bozma kararına karşı davacı gerçek kişi vekili tarafından süresi içinde kararın düzeltilmesi istenilmiş, Dairenin 09/11/2009 tarih ve 2009/17101 - 16326 E.K. sayılı kararıyla karar düzeltme talebinin reddine karar verilmiştir.
Hükmüne uyulan bozma kararında “Mahkemece kurulan hüküm doğru değildir. Şöyle ki, hükme esas alınan uzman orman ve fenni bilirkişilerce düzenlenen müşterek raporda çekişmeli taşınmazın eğiminin % 20-30 olduğu ancak teraslama ile % 0 - 5"e indirildiği, halen üzerinde bir ev, bir su havuzu, meyve ağaçlarının bulunduğu, 1964 tarihli memleket haritasında bağlık rumuzlu yeşil renkli alanda, 1957 tarihli hava fotoğraflarında ise üzerinde orman bitki örtüsü olmayan açık alanda kaldığı, yörede 3402 sayılı Kanunun 5304 sayılı Kanun ile değişik 4. maddesi gereğince yapılan orman kadastro çalışmasında orman sınırları içinde kaldığı ve orman sayılmayan yerlerden olduğu açıklanarak taşınmazın resmi belgelerdeki konumunu göstermişlerdir. Ancak dosya kapsamından uzman bilirkişilerce memleket haritası üzerinde çekişmeli taşınmazın işaretlendiği yerde bağ rumuzunun bulunmadığı, etrafındaki orman olan 101 ada 1 parsel ile dava konusu olan 5956.38 m2"lik bölüm arasında rumuz ve renk olarak hiçbir farklılık olmadığı,paftada ise taşınmazın güney yönden yol ile diğer üç yönden ise 101 ada 1 nolu orman parseli ile çevrili olduğu, memleket haritasında taşınmazın tüm yönlerden yeşile boyalı ibreli ve yapraklı ağaç rumuzlu alanlar ile çevrili olduğu,dava konusu olan 5956.38 m2"lik taşınmazın doğal eğimi itibarı ile de içinde bulunduğu 101 ada 1 nolu orman parselinin devamı niteliğinde bulunduğu, taşınmaza bitişik halde şahıs arazisinin bulunmadığı, davacının dayandığı bir mülkiyet belgesinin bulunmadığı anlaşılmakla mahkemece davacı gerçek kişinin davasının reddine karar verilmesi gerekirken aksine düşünceler ile kurulan hüküm usul ve kanuna aykırıdır.” denilmektedir.
Mahkemece, bozma kararına uyulduktan sonra davanın reddine karar verilmiş, davacı gerçek kişi tarafından temyiz edilmekle Dairenin 16/09/2010 tarih ve 2010/7799 – 10660 E.K. sayılı kararıyla hükmün onanmasına karar verilmiştir. Davacı gerçek kişi süresi içinde karar düzeltme talebinde bulunmuş, Dairenin 24/12/2010 tarih ve 2010/16021 - 16624 E.K. sayılı kararıyla karar düzeltme talebinin reddine karar verilmekle davanın reddine dair karar kesinleşmiştir.
Bu kerre davacı vekili 04/11/2015 havale tarihli dilekçesiyle davanın safahatını anlattıktan sonra “...ancak davanın reddine dair verilen karar usul ve yasaya aykırıdır. Öncelikle müvekkil, taşınmazı kadastro geçmeden önce 12.12.1996 tarihinde köy satış senedi ile satın almış olup;
anılan taşınmaz kadastro geçtikten sonra orman olarak tescil edilmiştir. Ancak anılan taşınmaz orman vasfında olmayıp 2/B kapsamında değerlendirilmesi de mümkün değildir. Zaten 1997’de satın alınan taşınmazın yargılama tarihi de dikkate alındığında 1964 tarihli memleket haritası esas alınarak dava konusu yerin 101 ada 1 nolu orman parselinin devamı şeklinde karar tesisi hatalıdır. Yargıtay bozma ilamından önceki yargılamada mahkemenin hükme esas aldığı bilirkişi raporu ile taşınmazın müvekkil adına tesciline karar verilmiş; ancak çelişkili bir şekilde Yargıtayca aynı rapora istinaden sayın mahkeme kararı bozulmuştur. Tekrar bir yargılama yapılmayıp yeniden rapor alınmaksızın bozma doğrultusunda karar tesis edilmiştir. Sayın Mahkeme kararı şüphesiz ki müvekkilin hak kaybına uğramasına neden olmuştur. Müvekkilin daha sonradan idari mercilerden edinmiş olduğu çeşitli belgeler sayın mahkemece de incelendiğinde bu belgeler doğrultusunda da yargılamanın yenilenmesini isteme zorunluluğu hasıl olmuştur” denilerek yargılamanın iadesi talebinde bulunmuştur.
İlk derece mahkemesince 6100 sayılı HMK"nın 375. maddesinde belirtilen yargılanmanın yenilenmesi koşullarının oluşmadığı gerekçesiyle davacı vekilinin yargılanmanın yenilenmesi talebinin reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekilince süresinde istinaf edilmekle ... Bölge Adliye Mahkemesince, Bayındır Asliye Hukuk Mahkemesine ait 2015/434 E. - 2016/292 K. sayılı yargılamanın yenilenmesi talepli davanın reddine ilişkin kararın HMK 374 ve devamı maddelerinde düzenlenen hükümler karşısında usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu gerekçesiyle istinaf talebinin reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava; HMK"nın 375. maddesi uyarınca yargılanmanın yenilenmesi istemine ilişkindir.
HMK"nın 375. maddesi ""a)Mahkemenin kanuna uygun olarak teşekkül etmemiş olması. b) Davaya bakması yasak olan yahut hakkındaki ret talebi, merciince kesin olarak kabul edilen hâkimin karar vermiş veya karara katılmış bulunması c) Vekil veya temsilci olmayan kimselerin huzuruyla davanın görülmüş ve karara bağlanmış olması ç) Yargılama sırasında, aleyhine hüküm verilen tarafın elinde olmayan nedenlerle elde edilemeyen bir belgenin, kararın verilmesinden sonra ele geçirilmiş olması d) Karara esas alınan senedin sahteliğine karar verilmiş veya senedin sahte olduğunun mahkeme veya resmî makam önünde ikrar edilmiş olması e) İfadesi karara esas alınan tanığın, karardan sonra yalan tanıklık yaptığının sabit olması f) Bilirkişi veya tercümanın, hükme esas alınan husus hakkında kasten gerçeğe aykırı beyanda bulunduğunun sabit olması g) Lehine karar verilen tarafın, karara esas alınan yemini yalan yere ettiğinin, ikrar veya yazılı delille sabit olması ğ) Karara esas alınan bir hükmün, kesinleşmiş başka bir hükümle ortadan kalkmış olması h) Lehine karar verilen tarafın, karara tesir eden hileli bir davranışta bulunmuş olması ı) Bir dava sonunda verilen hükmün kesinleşmesinden sonra tarafları, konusu ve sebebi aynı olan ikinci davada, öncekine aykırı bir hüküm verilmiş ve bu hükmün de kesinleşmiş olması i) Kararın, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlali suretiyle verildiğinin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması"" hükmünü amir olup, incelenen dosya kapsamına, kararın dayandığı gerekçeye ve HMK"nın 375. maddesinde sınırlı olarak sayılan yargılamanın iadesi sebeplerinden hiçbirinin somut olayda oluşmadığı belirlenerek hüküm kurulduğuna göre, yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun olan hükmün HMK 370/1. maddesi gereğince ONANMASINA, HMK 302/5 ve 373. maddeleri uyarınca dosyanın ilk derece mahkemesine, kararın bir örneğinin de bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine gönderilmesine, aşağıda yazılı onama harcının davacıya yükletilmesine 15/11/2018 gününde oy birliği ile karar verildi.