1. Hukuk Dairesi 2017/5097 E. , 2018/9488 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ-TESCİL
Taraflar arasındaki davadan dolayı ... Asliye Hukuk Mahkemesinden verilen 09.09.2014 gün ve 2012/416 Esas - 2014/354 Karar sayılı hükmün onanmasına ilişkin olan 10.10.2017 gün ve 22724-5178 sayılı kararın düzeltilmesi süresinde davacı vekili tarafından istenilmiş olmakla, dosya incelendi gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Karar düzeltme dilekçesinde yazılı nedenler HUMK"nun 440. maddesinde gösterilen dört halden hiçbirine uymamaktadır. Bu nedenle, 6100 sayılı Yasanın geçici 3. maddesi yollamasıyla karar düzeltme isteklerinin REDDİNE, HUMK"nun 442/3. maddesi ve 4421 sayılı Yasa gereğince takdiren 310,00.-TL para cezası ve 492 sayılı Harçlar Kanunu uyarınca bakiye kalan 9.40.-TL karar düzeltme harcının davacıdan alınmasına, 25.04.2018 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
- K A R Ş I O Y Y A Z I S I -
Davacı, çekişmeli taşınmazın 1/2 payını borcun teminatı olarak davalıya temlik ettiğini, borcunu faiziyle ödemeye hazır olduğunu bildirip tapu iptal tescil isteğinde bulunmuştur.
Davalı, davacının dayandığı 21.12.2000 günlü sözleşmenin inanç sözleşmesi değil satış sözleşmesi olduğunu, sözleşmede kararlaştırılan 53.750 dolar paranın faiziyle ödenmesi durumunda zarara uğrayacağını, munzam zararının karşılanması gerektiğini, bunun için de dairenin değerinin denkleştirici adalet yöntemi ile saptanarak 1/2 payın ödenmesi gerektiğini savunmuştur.
Çekişme konusu 182 sayılı parseldeki 21 nolu bağımsız bölüm davacıya aitken 22.01.2001 tarihinde 1/2 payının davacının vekili aynı zamanda eşi olan ... tarafından satış suretiyle davalıya temlik edildiği, yine davacının eşi ile davalı arasında 21.12.2000 tarihinde düzenelenen sözleşme ile 53.750 dolar karşılığı 21 nolu bağımsız bölümün 1/2 payının verildiğinin bir yıl sonra anılan bedel ödendiğinde 1/2 payın aynen iade edileceğinin kararlaştırıldığı sabittir.
Bilindiği ve 05.02.1947 tarih 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile düzenlendiği üzere inanç sözleşmesi iddiası ancak yazılı delille, yoksa yemin delili ile kanıtlanabilir.
Öte yandan sözleşme yapan taraflar, alınan borcun ödenmesi için bir süre kararlaştırmışlar ve borç bu sürede ödenmemiş olsa dahi inanç ilişkisi devam ettiğinden inanç konusunun iadesi dava yolu ile istenebilir. İnanılan, kararlaştırılan sürenin geçtiğinden bahisle inanç konusunu iade etme yükümlülüğünün sona erdiğini ileri sürerek, iade borcunu yerine getirmemezlik yapamaz. Keza kararlaştırılan süre içeresinde borcun ödenmemesi halinde inanç konusunun inanılana geçeceği, inananın dava açamayacağı yönünde inananın müzayakasından yararlanılarak sözleşmeye konulan böyle bir koşul TMK"nun 873 ve 949 maddelerinin buyurucu hükümlerine aykırı düşeceğinden geçersiz olup, sözleşme serbestisi kuralına dayanılamaz. Aksinin kabulü halinde borç veren borç alanın darda kalmasından yararlanarak daima inanç sözleşmelerine böyle bir hüküm koymak suretiyle söz konusu madde hükümlerinden kurtulma ve borç verdiği kişinin malını ve hakkını çok az bir bedelle eline geçirme, onu istismar etme olanağını elde etmiş olur ki, bu husus sözleşme hukukunun genel prensiplerine, ahlaka kanun koyucunun amacına ters sonuç doğrur ve tefeciliği teşvik eder. Nitekim bu tür sözleşmelerin batıl olduğu 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu"nun 26-27 maddelerinde hükmü bağlanmıştır.
Somut olayda, 21.12.2000 tarihli imzaya itiraz edilmeyen belgenin İçtihadı Birleştirme Kararının aradığı yazılı delil olduğu açıktır.
Hal böyle olunca, Türk Borçlar Kanunu"nun 97. maddesi uyarınca davacıya aldığı borç miktarını mahkeme veznesine depo etmesi için süre verilmesi, yatırdığı takdirde davanın kabul edilmesi için karar düzeltme isteği kabul edilip, onama kararı ortadan kaldırılarak hükmün bozulması düşüncesinde olduğumdan sayın çoğunluğun ret düşüncesine katılamıyorum.