1. Hukuk Dairesi 2015/10424 E. , 2018/9485 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ-TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve miras payı oranında tescil isteklerine ilişkindir.
Davacı, mirasbırakanları ..."ın 3113 ada 239 parsel sayılı taşınmazdaki 3 numaralı bağımsız bölümünü intifa hakkını uhdesinde bırakarak çıplak mülkiyetinin tamamını davalı ..."a satış yolu ile temlik ettiğini, bu satış işleminin annesi ve kardeşleri tarafından 35 sene boyunca saklandığını, annesinin, ölümüne yakın bir zamanda, evin 1/4 payının kendisi ve kızkardeşi tarafından alınmasını diğer 2/4 payın ise küçük oğlu ...’a ait olmasını istediğini bildirdiğini, 1/4 payın annelerinin vasiyeti doğrultusunda davalı kardeşine ait olmasına rıza gösterdiğini,ancak kardeşinin tapuda işlem yapılmasını reddettiğini ileri sürerek dava konusu taşınmazın davalı adına olan tapu kaydının iptali ile 1/3 payın adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, dava konusu taşınmazı 1978 yılında annesinden bedelini ödemek suretiyle satın aldığını ve yıllarca murisin her türlü bakımı ile ilgilenmiş olması nedeniyle dava konusu taşınmazın devredildiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davalıya yapılan temlik işleminin muvazaalı olduğu gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; mirasbırakan ...’ın, 412 ada 239 parsel (yeni 3113 ada 239 parsel) sayılı taşınmazdaki 3 numaralı bağımsız bölümün intifa hakkını üzerinde bırakarak çıplak mülkiyetini, 15.08.1978 tarihli akitle davalı oğlu ...’e satış suretiyle devrettiği, 1920 doğumlu mirasbırakanın 15.06.2013 tarihinde öldüğü, geriye mirasçı olarak davacı oğlu ..., davalı oğlu ... ve dava dışı kızı ...’in kaldıkları anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu"nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu"nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu"nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan, muvazaa iddiasına dayalı davalarda mirasbırakanın kastının açık bir şekilde saptanması gerekmektedir. Bu kapsamda HMK 190. madde ve TMK 6. madde gereğince davacı iddiasını ispatla mükelleftir.
Somut olayda; temliklerin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu ileri sürülerek eldeki dava açılmış ise de,söz konusu iddianın kanıtlanamadığı, davalı tanığı olarak dinlenen dava dışı mirasçı ...’in beyanlarından da dava konusu taşınmazın gerçek bir satış işlemi ile davalı tarafından satın alındığı anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca, muvazaa iddiasının kanıtlanamadığı gözetilerek davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Davalının temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 25.04.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.