Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2017/2910
Karar No: 2019/1117
Karar Tarihi: 24.10.2019

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/2910 Esas 2019/1117 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2017/2910 E.  ,  2019/1117 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

    Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Konya 2. İş Mahkemesince maddi tazminat talebinin kabulüne, manevi tazminat talebinin ise reddine dair verilen 10.02.2015 tarihli ve 2010/475 E., 2015/30 K. sayılı kararın temyizen incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 18.02.2016 tarihli ve 2015/9183 E., 2016/2313 K. sayılı kararı ile;
    “…1-)Hüküm altına alınan maddi tazminata dair davalı vekilinin temyizine ilişkin yapılan incelemede;
    6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 1. Maddesinde “Bu Kanunun, senetle ispat, istinaf ve temyiz ile temyizde duruşma yapılmasına ilişkin parasal sınırlarla ilgili hükümlerinin Kanunun yürürlüğe girmesinden önceki tarihte açılmış olan dava ve işlerde uygulanmayacağı, geçici 3. Maddesinde ise Bölge adliye mahkemelerinin, 26.9.2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2. maddesi uyarınca Resmî Gazete" de ilan edilecek göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı HUMK’ nun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunacağı” düzenlenmiştir. Anılan düzenleme gereğince uygulanması gerekli olan HUMK"nun 427. maddesindeki 40,00-TL olan kesinlik sınırı ise parasal sınırları değiştiren 5219 sayılı yasanın 2/c maddesi ile 21.7.2004 tarihinden itibaren verilecek kararlarda 1.000,00 TL’ye çıkarılmıştır. Diğer bir deyişle 21.7.2004 tarihinden itibaren verilen kararların temyiz edilebilmesi için hüküm altına alınan miktarın 1.000,00-TL’yi geçmesi gerekir.
    Öte yandan HUMK’na 5236 sayılı yasanın 19.maddesi ile eklenen Ek-4.maddeye göre ise “Görev, kesin hüküm, istinaf, temyiz, Yargıtay’da duruşma, senetle ispata ve sulh mahkemelerindeki taksim davalarında muhakeme usulünün belirlenmesine ilişkin maddelerdeki parasal sınırlar; her takvim yılı başından geçerli olmak üzere, önceki yılda uygulanan parasal sınırların; o yıl için 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 298 inci maddesi hükümleri uyarınca Maliye Bakanlığınca her yıl tespit ve ilân edilen yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle uygulanır. Bu şekilde belirlenen sınırların on milyon lirayı (10,00-TL) aşmayan kısımları dikkate alınmaz.”
    2014 yılında bu parasal sınır 1.890,00TL.olarak uygulanmıştır. 15.11.2014 Gün ve 29176 sayılı Resmi Gazetede ilan edilen Maliye Bakanlığı’na ait 441 sıra numaralı Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğinde, 2014 yılı için belirlenen yeniden değerlendirme oranı % 10,11 olarak öngörülmüştür. Buna göre, 2015 yılında mahkemelerce verilecek kararların temyiz edilebilmesi için, temyize konu dava değerinin 2.080,00. TL.’sini geçmesi gerekir.
    Somut olayda, davacı lehine geçici işgöremezlik dönemi zararı olarak kararlaştırılan maddi tazminat miktarının 1.383,72 TL olduğu anlaşılmaktadır.
    Bu durumda davacının açtığı maddi tazminat davası bakımından davalı aleyhine verilen hüküm, miktar itibariyle kesin nitelik taşıdığından 1.6.1990 gün ve 1989/3 E. 1990/4 K. Sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı da göz önünde tutularak temyiz eden davalı vekilinin temyiz dilekçesinin reddi gerekmiştir.
    2-) Manevi tazminat talebinin reddine dair davacı vekilinin temyizine ilişkin yapılan incelemede; ;
    Dava, 25.02.2010 tarihinde meydana gelen iş kazası sonucu yaralanan sigortalının maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemlerine ilişkindir.
    Mahkemece, 1.383,72 TL maddi tazminatın olay tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, manevi tazminat talebinin davacının da kusurlu hareketi sonucu iş kazasında yaralanması, iş kazasından sonra ihtarnameye rağmen işe başlamaması, en fazla üç ay sürecek iyileşme süreci sonucu tamamen iyileşmesi gerekçeleriyle redine karar verilmiştir.
    Dosya kapsamındaki kayıt ve belgelerden; 25.02.2010 tarihindeki zararlandırıcı sigorta olayı nedeniyle davacının maluliyetinin oluşmadığı, kazanın meydana gelişinde % 80 oranında davalı işverenin, % 20 oranında ise kazalının kusurlu olduğu anlaşılmıştır.
    Gerek mülga B.K"nun 47 ve gerekse yürürlükteki 6098 sayılı T.B.K’nun 56. maddesi hükmüne göre Hakim: ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verebilir. Hakimin manevi zarar adı ile ölenin yakınlarına verilmesine karar vereceği para tutarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin Duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 26.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
    Manevi tazminatın tutarını belirleme görevi hakimin takdirine bırakılmış ise de; hükmedilen tutarın uğranılan manevi zararla orantılı, duyulan üzüntüyü hafifletici olması gerekir.
    Hakimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları tarafların sosyal ve ekonomik durumları paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu olayın ağırlığı olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması, bunun yanında olayın işverenin sağlığı ve güvenliği önlemlerini yeterince alınmamasından kaynaklandığı da gözetilerek gelişen hukuktaki yaklaşıma da uygun olarak tatmin duygusu yanında caydırıcılık uyandıran oranda manevi tazminat takdir edilmesi gerektiği açıkça ortadadır. ( HGK 23.6.2004, 13/291-370)
    Bu ilkeler gözetildiğinde, davacı kazalı yararına bedensel bütünlüğünün zarara uğradığı gözönünde bulundurularak uygun bir miktar manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken; yazılı gerekçelerle manevi tazminatın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
    O halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul olunmalı ve hüküm bozulmalıdır....”
    gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.



    HUKUK GENEL KURULU KARARI

    Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
    Dava; iş kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
    Davacı vekili; müvekkilinin 2008 yılı Ekim ayında davalıya ait otelde çalışmaya başladığını, iş sözleşmesinin davalı işveren tarafından haklı neden olmaksızın 27.04.2010 tarihinde feshedildiğini, iş sözleşmesi devam ettiği süreçte görev yerinin otelin çamaşırhanesi olduğunu, çamaşırhanede kullanmaya çalıştığı çamaşır makinesinin bozuk olduğu ve defalarca hatırlatılmasına rağmen yetkililerin tamir ettirmediği için müvekkilinin bazı aşamalarda (çamaşırın sıkılması gibi) makineye eliyle müdahale etmesi gerektiğini, yine bu şekilde çamaşır yıkarken iş kazası geçirerek kolunu çamaşır makinesine kaptırdığını, söz konusu kazadan sonra baygın halde hastaneye götürülen müvekkilinin işçi olduğu ve kazanın iş kazası olduğunun bildirilmediğini, hastaneye götüren kişilerin müvekkilinin düştüğünü ifade ettiklerini, tedavisi sonucunda 2 ay rapor verildiğini ve rapor süresi sonunda iş yerine gittiğinde işe alınmadığını, kazanın meydana gelmesinde işverenin kusuru bulunduğunu, tedavi süresince çektiği manevi sıkıntılarının yanında maddi yönden de büyük sıkıntılar çektiğini, davalı işverenin üzerine düşen yükümlülüğü yerine getirmemesi nedeniyle geçici iş göremezlik ödeneği alamadığını ve raporlu olduğu dönemde hiçbir geliri olmadığından maddi sıkıntısının arttığını, müvekkilinin geçirdiği kaza sonucunda “sol radius kırığı” meydana geldiğini ve kolunu uzun süre kullanamadığını, eğitim ve mesleki bilgisi itibariyle ancak fizik gücünü kullanarak para kazanabilecek durumda olan müvekkilinin kaza sonrasında uzun süre çalışma ihtimalinin ortadan kalktığını, söz konusu kaza nedeniyle hem kaza anında hem de sonrasında büyük acılar çektiğini, davalı işveren tarafından kaza sonrasında ve rapor bitiminde yapılan davranışların müvekkilinin acısını daha da artırdığını, kaza sonrasında günlük işlerini dahi yapamaz duruma geldiğini, söz konusu durumun en az 3 ay devam ettiğini, bugün itibariyle de yapabileceği iş olan temizlik işlerinde kolundaki ağrılar nedeniyle çalışamadığını, buna göre müvekkilinin uğradığı acı, elem ve kederden kaynaklanan manevi zararının bir nebze olsa giderilebilmesi açısından fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla maddi ve manevi tazminatlarıın davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
    Davalı vekili; davacının müvekkili şirkette 17.10.2008 tarihinden itibaren iş sözleşmesi ile çalıştığını, şirkete verdiği 25.02.2010 tarihli yazı ile evinde temizlik yaparken kolunu kırdığını belirtip gereğinin yapılmasını istediğini, tedavisinin 27.04.2010 tarihinde bitmesine rağmen davacının işe gelmediğini, bunun üzerine iş sözleşmesinin feshedildiğini, davacı iş kazası geçirmediği için maddi tazminat talep edemeyeceğini, kaldı ki davacının sigortalı olup, meydana gelecek bir iş kazasında tüm zararın Sosyal Güvenlik Kurumunca (Kurum) karşılanacağını ve Kurumun da kusur durumuna göre ilgililere müracaat edeceğini, belirtilen nedenlerle manevi tazminat da talep edemeyeceğini savunarak davanın reddini istemiştir.
    Mahkemece; maddi tazminat yönünden davanın kabulüne karar verilmiş olup manevi tazminat yönünden ise, davacının da kusurlu hareketi sonucu iş kazasında yaralanması, iş kazasından sonra ihtarnameye rağmen işe başlamaması, en fazla üç ay sürecek iyileşme süreci sonucu tamamen iyileşmesi gözetilerek manevi tazminat talebinin reddine karar verilmiştir.
    Taraf vekillerinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
    Mahkemece; önceki gerekçeye ilaveten çalışılan iş içinde yaralanma riski mevcut olup, işçinin kusuru ile birleşerek zarar meydana geldiği ve tamamen iyileştiği, her yaralanmada manevi tazminata hükmetmenin bu olayı kazanç kapısı haline getireceği, kanun koyucunun amacını aşar şekilde mevcut olayda manevi tazminata karar verilmesinin uygun görülmediği, diğer taraftan “uygun bir miktar” denilmiş olup, bu durumun takdire tabi olduğu, ilgili dairece “düzelterek onama” şeklinde rakam belirlenebileceği gerekçesiyle manevi tazminat yönünden önceki hükümde direnilmiştir.
    Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz etmiştir.
    Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; kazalı sigortalının da meydana gelen iş kazasında kusuru olduğu dikkate alındığında uygun bir miktar manevi tazminata hak kazanıp kazanmadığı noktasında toplanmaktadır.
    Manevi tazminat isteminin temelinde, davalının haksız eylemi yatmaktadır. Bilindiği üzere, haksız eylemin unsurları; zarar, kusur, fiil ile zarar arasında illiyet bağı ve fiilin hukuka aykırı olmasından ibarettir.
    Öte yandan, mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 47. (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 56.) maddesinde düzenlenen manevi tazminatta kusurun gerekmediği, ancak taktirde etkili olabileceği 22.6.1966 tarihli ve 1966/7 E., 1966/7 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında açıkça vurgulanmıştır. Bu kararın gerekçesinde, takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hâl ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar, her olaya göre değişebileceğinden, hâkim bu konuda takdir hakkını kullanırken, ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
    Yine Borçlar Kanunu’nun 47. (TBK 56) maddesine göre; hâkim özel hâlleri göz önünde tutarak, manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği tutar adalete uygun olmalıdır. Bu para tutarı, aslında ne tazminat ne de cezadır. Çünkü mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını amaç edinmediği gibi, kusurlu olana yalnız hukukun ihlalinden dolayı yapılan bir kötülük de değildir. Aksine, zarara uğrayanda bir huzur duygusu uyandırmayı, aynı zamanda ruhi ızdırabın dindirilmesini amaç edindiğinden, tazminata benzer bir fonksiyonu da vardır. O hâlde bu tazminatın sınırı, onun amacına göre belirlenmelidir. Taktir edilecek miktar, mevcut durumda elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır.
    Manevi tazminat, duyulan elem ve ızdırabın kısmen ve imkân nispetinde iadesini amaçladığından hâkim, Türk Medeni Kanunu’nun 4. maddesi gereğince hak ve nesafete göre takdir hakkını kullanarak, manevi tazminat miktarını tespit etmelidir.
    Hâkim belirlemeyi yaparken somut olayın özelliğini, zarar görenin ekonomik ve sosyal durumunu, paranın alım gücünü, maluliyet oranını, beden gücü kaybı nedeniyle duyulan ve ileride duyulacak elem ve ızdırabı gözetmelidir (Hukuk Genel Kurulunun 28.05.2003 tarihli ve 2003/21-368 E., 2003/355 K.; 23.06.2004 tarihli ve 2004/13-291 E., 2004/370 K. ve 19.06.2013 tarihli ve 2013/21-20 E., 2013/868 K. sayılı kararları).
    Yargılamaya konu somut olayda; kazalı sigortalının davalı iş yerinin çamaşırhane bölümünde çalıştığı, 25.02.2010 tarihinde çamaşır yıkarken iş kazası geçirip kolunu çamaşır makinesine kaptırdığı, olayın akabinde hastaneye götürülen davacının “sol radius kırığı” tanısı ile altmış gün istirahat raporu aldığı, rapor bitiminde ise iş sözleşmesinin sona erdiği dosyaya ibraz edilen belgelerden anlaşılmıştır.
    Davalı tarafından dosyaya ibraz edilen ve iş kazasının meydana geldiği tarihi içeren davacıdan sadır belgeye göre, davacının evinde düşüp kolunu kırdığı belirtilmiş ise de, yargılama sırasında sosyal güvenlik denetmeni tarafından tanzim edilen iş kazası inceleme ve soruşturma raporuna göre; kaza olayının, işveren tarafından yürütülmekte olan iş nedeniyle ve işverenin iş sağlığı ve güvenliği mevzuatlarına aykırı hareketi sonucu meydana geldiği, işverenin iş kazası olayında %90 oranında kusurlu olduğu, iş kazasının süresi içinde bildirilmediği, kazalı sigortalının kusurunun ise %10 oranında olduğu belirtilmiştir. Ayrıca dinlenen davacı tanıkları olayın iş yerinde meydana geldiğini beyan etmişlerdir.
    Dosyaya sunulan Kocatepe Sağlık Sosyal Güvenlik Merkezi ile Adli Tıp Kurumu 3. Adli Tıp İhtisas Kurulunun rapor ve yazılarından da sürekli iş göremezlik derecesinin %0 olduğu, davacının yaralanmasının iyileşmiş olduğundan maluliyetine mahal olmadığı, iyileşme süresinin 29.03.2010 tarihinden itibaren 3 aya kadar uzayabileceği, bu süre zarfında mesleğini icra edemeyeceği bildirilmiştir.
    İkisi A sınıfı iş güvenlik uzmanı biri iş güvenliği uzmanı olan üç kişilik bilirkişi heyetinden aldırılan rapora göre ise, iş kazasının meydana gelmesinde davalı işverenin %80, kazalı sigortalının ise %20 oranında kusurlu oldukları belirtilmiştir.
    Sosyal Güvenlik Kurumunun 12.11.2014 tarihli yazısı ile, davacının iş göremezlik oranı %10’un altında olduğundan gelir bağlanmadığı anlaşılmıştır.
    Mahkemece aldırılan hesap bilirkişi raporuna göre de, davacının 29.03.2010-26.06.2010 tarihleri arasında 3 aylık süre ile sınırlı olarak hesaplama yapıldığı, maluliyetine mahal olmadığından sürekli iş göremezlik hesabı yapılmadığı, davacının asgari ücret aldığı, bu verilere göre geçici iş göremezlik nedeniyle davacının maddi zararının hesaplandığı görülmüştür.
    Direnmeye konu manevi tazminat yönünden yukarıdaki ilkeler ve dosyadaki mevcut deliller birlikte değerlendirildiğinde; davacının iş kazası nedeniyle “sol radius kırığı” tanısıyla 2 ay süreyle istirahat raporu aldığı, yargılama sırasında yapılan inceleme sonucunda olayın iş kazası olduğunun belirlendiği, yaşanan iş kaza sonrası davacının bedensel bütünlüğünün zarara uğradığı görülmekle Mahkemece uygun bir miktar manevi tazminata hükmedilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
    Hâl böyle olunca, mahkemece çalışılan iş içinde yaralanma riski mevcut olup, işçinin kusuru ile birleşerek zarar meydana geldiği ve tamamen iyileştiği, her yaralanmada manevi tazminata hükmetmenin bu olayı kazanç kapısı haline getireceği, kanun koyucunun amacını aşar şekilde mevcut olayda manevi tazminata karar verilmesinin uygun görülmediği gerekçesiyle önceki kararda direnilmiş ise de; olayın gelişim şekli ve bu olay nedeniyle davacının vücut bütünlüğünün zarara uğradığı, iyileşme sürecinde yaşadığı acı ve ızdırabının gözetilmesi gerektiği anlaşılmakla Mahkemenin direnme gerekçesinin somut olayın özelliklerine uygun olmayan, Borçlar Kanunu’nun 47. (TBK’nın 56.) maddeleri ile yukarıda belirtilen Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararına aykırı ve hukuki olmaktan uzak bir gerekçe olduğu da açıktır.
    Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
    S O N U Ç: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 24.10.2019 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.



    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi