11. Hukuk Dairesi 2017/461 E. , 2018/6153 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
Taraflar arasında görülen davada ... . Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen 01/06/2016 tarih ve 2014/328-2016/169 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesinin davacı vekili tarafından istenildiği ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, davacının mobilya imalatı yaparak imal ettiği ürünleri tüm Türkiye"de ve ... dışında birçok ülkede “...” markası ile sattığını, davalı ile de bu ürünlerin satışı için 01.09.2008 tarihinde yetkili satıcılık sözleşmesi imzaladığını, bir süre devam eden sözleşmenin sona erdiğini, ancak bahsi geçen sözleşme ile davalıya verilen bir adet tabela ve bir adet totem davalı tarafça sökülerek davacıya teslim edilmediğini, davalıya ihtarname çekilerek taraflar arasındaki sözleşmenin sona erdiğinin bildirildiğini ve sözleşme gereğince davalıya verilen tabela ve totemin iadesi istenildiğini, davacıya ait ... markası ... nezdinde 2011/86211 hizmet marka numarası ile 28.10.2011 tarihinden itibaren 10 yıl süre ile koruma altına alındığını, davacı adına tescilli ... markasının yazılı bulunduğu tabela ve totemin davalı tarafça davacıya teslim edilmeyerek haksız rekabet sağlandığını, davalının elektronik ortamda davacıya ait markayı kullanmaya devam ettiğini iddia ederek haksız rekabetin ve markaya tecavüzün tespitini, tabela ve totemin davacıya iadesini, davacının uğradığı maddi zararın tespiti ve davalıdan alınarak davacıya verilmesini, hükmün ilgililere duyurulmasını, ayrıca 10.000,00 TL manevi tazminatın verilmesini istemiştir.
Davalı vekili, sözleşmenin 5 yıl süreli olduğunu, sözleşme gereğince sözleşmenin bitiminden bir ay önce fesih ihbarına bulunulmadığı taktirde 1 yıl süre ile sürenin uzadığını, sözleşmenin sona erdiğine yönelik davacının iddialarının yerinde olmadığını, davacı tarafça çekilen ihtarının davalıya ulaşmadığını, ihtarname tebligatlarının TK"nun 35 ve 21 maddelerine uyulmadan yapıldığını, davacının taleplerinin yerinde olmadığını, davacıya ait markanın sözleşmeye dayalı olarak kullanılmasının usulüne uygun olduğunu ve haksız rekabet sağlamadığını, davacının markaya tecavüz adı altındaki beyanlarının yerinde olmadığını savunarak davacının tüm taleplerin reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre; davacının dosyaya sunmuş olduğu noter evrakı incelendiğinde sözleşmenin sona ermesi ile ilgili bir açıklamanın söz konusu olmadığı, davacı tarafça sözleşmenin bitim tarihi öncesinde fesih ihbarında bulunduklarına veya sözleşmenin 11. maddesindeki sayılan nedenlerle sözleşmenin sona erdiğine dair herhangi bir delil dosyaya sunulmadığı, davacı tarafça mevcut dosya kapsamına göre davalının ... markası altında faaliyet göstererek ve müşteri çekerek bu müşterilere davacıdan tedarik ettiği ürünler dışında ürünler sattığının davacı tarafça ispat edilemediği gerekçeleriyle davacının davasının reddine karar vermiştir.
Karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1- Dava, marka hakkına tecavüz ve haksız rekabetin tespiti, davacıya ait tabela ve totemin iadesi, maddi ve manevi tazminat istemine ilişkin olup mahkemece, yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmiştir.
Ancak, 6100 sayılı Yasa’nın 184. maddesine göre, hakim tarafların iddia ve savunmalarıyla toplanan delilleri inceledikten sonra, duruşmada hazır bulunan taraflara tahkikatın tümü hakkında açıklama yapabilmeleri için söz verir. Mahkeme tarafların tahkikatın tümü hakkındaki açıklamalarından sonra, tahkikatı gerektiren bir husus kalmadığını görürse, tahkikatın bittiğini taraflara tefhim eder. Tahkikatın bittiğinin tefhiminden sonra, sözlü yargılama aşamasına geçileceği konusunda şüphe yoktur. Burada açıklığa kavuşturulması gereken husus, tahkikatın bittiğinin tefhim edildiği celseden sonra, sözlü yargılama ve hüküm için yeni bir gün tayininin zorunlu olup olmadığı hususudur.
Sözlü yargılama 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanun"unun 186. maddesinde düzenlenmiştir. Bu madde, "Mahkeme, tahkikatın bitiminden sonra, sözlü yargılama ve hüküm için tayin olacak gün ve saatte mahkemede hazır bulunmalarını sağlamak amacıyla iki tarafı davet eder. Taraflara çıkartılacak olan davetiyede, belirlenen gün ve saatte mahkemede hazır bulunmadıkları takdirde yokluklarında hüküm verileceği hususu bildirilir. Sözlü yargılamada mahkeme, taraflara son sözlerini sorar ve hükmünü verir." hükmünü amirdir.
Bu maddede, taraflara davetiye çıkarılacağı belirtilmiş ise de, HMK"nın 184. maddesine uygun olarak, tarafların tamamının hazır olduğu yargılama sırasında, hâkim, tarafların iddia ve savunmalarıyla toplanan delilleri inceledikten sonra, taraflara tahkikatın tümü hakkında açıklama yapabilmeleri için söz verip, tarafların bütün tahkikat hakkındaki açıklamalarını dinleyip, tahkikatı gerektiren bir hususun kalmadığını belirledikten sonra, yüzlerine karşı tahkikatın bittiğini tefhim etmişse, sözlü yargılama hakkında da görüşlerini sorması gerekir.
Tahkikatın bittiğinin tefhim edildiği duruşmada, taraflardan bir kısmının hazır olmaması veya hazır olan taraflardan biri ya da tamamının, mahkemeden sözlü yargılama için duruşma günü tayin edilmesini istemeleri halinde, sözlü yargılama için HMK"nın 186. maddesine uygun olarak duruşma günü belirlenmesi ve bu durumun duruşmada olmayan taraflara meşruhatlı davetiye ile tebliğ edilmesi gerekir.
Tahkikatın bittiğinin tefhim edildiği duruşmada, tarafların tamamının hazır ve sözlü yargılama için yeni duruşma günü verilmesini istemediklerini beyan etmeleri halinde, bu husus duruşma tutanağına yazıldıktan sonra, sözlü yargılamaya geçilir, taraflara HMK"nın 186/2. maddesine göre son sözleri sorulur, son sözleri dinlendikten sonra, mahkeme hükmünü verir.
Somut uyuşmazlıkta, mahkemece, hükmün tefhim edildiği 01.06.2016 tarihli celsede, tahkikatın bittiği bildirilip ancak sözlü yargılamaya geçildiği bildirilmeden, taraflara son sözleri sorulmadan karar verilmiştir.
Yukarıdaki açıklanan yasal düzenlemelere uyulmadan hüküm kurulması, iddia ve savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olduğundan, adil yargılanma hakkı ile hukuki dinlenilme hakkına aykırıdır. Mahkemece, bu hususlar nazara alınmadan yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir.
2- Bozma sebep ve şekline göre, davacı ... Mobilya İma. İth. İhr. San. Tic. A.Ş. vekilinin sair temyiz itirazlarının, şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) no"lu bentte açıklanan nedenlerle davacı ... Mobilya İma. İth. İhr. San. Tic. A.Ş. vekilinin temyiz itirazının kabulü ile hükmün davacı yararına BOZULMASINA, (2) no"lu bentte açıklanan nedenlerle davacı ... Mobilya İma. İth. İhr. San. Tic. A.Ş. vekilinin sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz edene iadesine, 09/10/2018 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
6100 sayılı HMK"nın Geçici 3/2. maddesi delaletiyle temyiz incelemesinde uygulanması gereken 1086 sayılı HUMK 5236 sayılı Yasa ile değişiklikten önceki 428/2. maddesi "Usulü muhakemeye muhalefetten dolayı bir hükmün nakzolunabilmesi mahkemeye ait vezaifte usulü muhakemenin ihlal olunmasına ve işbu kusur ve hatanın lahik olan hükmü tağyir edecek derecede bulunmasına veya müddei, yahut müddeaaleyh tarafından usulü muhakemenin tağyir ve ihlal olunduğunu ispat edecek derecede itiraz olunup da mahkemede tetkik edilmemiş olmasına mütevakkıftır." hükmünü içermektedir. Yerel mahkemece hükmün tefhim edildiğini 01/06/2016 tarihli celsede, tahkikatın sona erdiği bildirilip ancak sözlü yargılamaya geçildiği bildirilmeden, taraflara son sözleri sorulmadan karar verilmiş olması, 6100 sayılı HMK"nın 184 ve 186. maddesindeki usul hükmünün ihlali niteliğinde ise de, yukarda anılan kanun hükmü doğrultusunda, tek başına bozma sebebi olarak kabul edilemez.
Bu nedenlerle, davacı vekilinin diğer temyiz nedenleri üzerinde durularak esas yönünden bir karar verilmesi, esas yönünden yapılacak inceleme sonucunda bozma nedenleri ortaya çıktığı takdirde, usuli cihete ilişkin bu yönde de bozma nedeni oluşturulması gerektiği düşüncesinde olduğumuzdan Daire çoğunluğunun münhasıran usul bozmasına katılmaya olanak görmüyoruz.