Hukuk Genel Kurulu 2013/1279 E. , 2014/729 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : Ankara 19. İş Mahkemesi
TARİHİ : 03/04/2013
NUMARASI : 2013/103-2013/225
Taraflar arasındaki “tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 19. İş Mahkemesi"nce davanın kısmen kabulüne dair verilen 21.09.2012 gün ve 2010/389 E., 2012/697 K. sayılı kararın incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 10. Hukuk Dairesi"nin 24.12.2012 gün ve 2012/23461 E., 2012/26804 K. sayılı ilamı ile;
“…1-Dava konusu edilen dönemde geçerli, 506 sayılı Yasanın Ek. 5. maddesindeki düzenlemeyle tanınan itibari hizmet süresinden yararlanma olanağı, Yasanın öngördüğü biçimde, işkolu ve işyeri koşullarının birlikte gerçekleşmesi halinde, “Azotlu gübre ve şeker sanayiinde, fabrika, atölye, havuz ve depolarda, trafo binalarında çalışan sigortalılardan, 1. Çelik, demir ve tunç döküm, 2. Zehirli, boğucu, yakıcı, öldürücü ve patlayıcı gaz, asit, boya işleriyle gaz maskesi ile çalışmayı gerektiren işlerde, 3. Patlayıcı maddeler yapılmasında, 4. Kaynak işlerinde çalışanlar” için öngörülmüş olup; anılan madde koşullarının davacı yönünden gerçekleşip gerçekleşmediğinin bilimsel ve teknik veriler ışığında incelenmesi amacıyla oluşturulan kimya ve makine mühendisi ile hekim ve hukukçu bilirkişi kurulu tarafından sigortalının son çalışmalarının geçtiği Kırşehir şeker fabrikasında yapılan keşif sonucu düzenlenen 03.10.2011 tarihli raporda, şeker fabrikasındaki üretim ve revizyon döneminde geçen tüm çalışmalar yönünden itibari hizmet şartlarının gerçekleştiğinin bildirildiği, anılan rapora itiraz üzerine, Ankara Şeker Fabrikasında yapılan keşif sonucu kimya ve makine mühendisi ile göğüs hastalıkları uzmanı doktor bilirkişi heyeti tarafından keşif sonucu düzenlenen 21.05.2012 tarihli raporda ise, şeker üretiminin olmadığı revizyon döneminde itibari hizmeti gerektirir koşulların bulunmadığının bildirilmesi sonucu, revizyon dönemindeki itibari hizmeti gerektirir şartların mevcudiyeti yönündeki raporlar arasında çelişki olup, mahkemece anılan son rapora itibar edilerek hüküm kurulmuştur.
Mahkemece, raporlar arasındaki çelişkinin giderilmesi için, işin yapıldığı iş yerinde revizyon döneminde keşif yapılarak, işyerinde yapılan işin niteliği ve üretim aşamalarına göre, davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Yasanın Ek 5/IV. maddesindeki şeker sanayi işyerinin revizyon dönemindeki çalışmaları nedeniyle sigortalının çalıştığı yerle ilgili olarak, 1-Çelik, demir ve tunç döküm, 2-Zehirli, boğucu, yakıcı, öldürücü ve patlayıcı gaz, asit, boya işleriyle gaz maskesi ile çalışmayı gerektiren işlerde, 3-Patlayıcı maddeler yapılmasında, 4-Kaynak işlerinde çalışanların itibari hizmet süresinden yararlandırılması gereğine ilişkin koşulların oluşup oluşmadığı, üretim ve üretimle ilgili teknik ve yardımcı birimlerin birbirlerine bağlantı ve uzaklıkları ile bir bölümdeki fiziksel dış etkenlerden diğer bölümlerdeki çalışanların etkilenme dereceleri de belirlenerek, davacı işçinin işyerinde yapmakta olduğu işin niteliğine göre hangi zararlı etkenlerden ne şekilde etkilendiği hiçbir kuşku ve duraksamaya yer bırakmayacak biçimde açıklığa kavuşturularak, varılacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, işin yapıldığı iş yerine yönelik inceleme içermeyen bilirkişi raporuna dayanılarak hüküm kurulmuş olması isabetsizdir.
2-Kabule göre de, davacının itibari hizmet süresinin belirlenmesinde esas alınacak sigortalılık süreleri davalı işverenden sorularak hükümde belirtilmesi gerekirken, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Yasasının 297. maddesinin 2. fıkrasındaki “Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.” yönündeki amir hükme aykırı olarak, infazda tereddüt oluşturacak şekilde, “08/12/1997 - 01/10/2008 tarihleri arasında geçen kampanya dönemlerinde çalıştığı süre için itibari hizmet süresi (sigorta primi ödenmiş gün sayısı x 0,25 formulü ile belirlenecek süre kadar) verilerek sigortalılık süresine eklenmesi gerektiğinin tespitine” karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davacı ve davalıların vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…” gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, itibari hizmet süresinin tespiti istemine ilişkindir.
Davacı vekili, müvekkilinin davalı işverene ait, aynı üretim ve imalat şekli ile çalışan şeker fabrikalarında çalışmalarını sürdürdüğünü, işyeri bölümü ve yaptığı işi itibariyle 506 sayılı Kanun’un değişik 2098 ve 3395 sayılı Kanunlarla eklenen hükümleri ve 5510 sayılı Kanun’un yürürlük maddesi nazara alınmak suretiyle emsalleri gibi sigorta primi ödenmiş çalışma sürelerine yasada belirtilen miktarda itibari hizmet süresinden yararlandırılması gerekirken bu haktan yararlandırılmadığını belirterek, davacının davalıya ait işyerlerindeki geçici ve daimi kadro ile geçen çalışmaları için itibari hizmet süresinden yararlandırılması gerektiğinin tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu vekili, davanın zamanaşımına uğradığını beyan ederek davacının yaptığı iş ve çalıştığı işyeri koşulları bakımından itibari hizmet süresinden yararlandırılmasının mümkün olmadığını, beyan ederek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Davalı işveren şirket vekili; davacının yaptığı iş ve çalıştığı işyeri koşulları bakımından itibari hizmet süresinden yararlandırılmasının mümkün olmadığını, davanın reddine karar verilmesini, aksi kabul edilse bile bu haktan yararlanabilme süresinin üretim dönemi ile sınırlı olabileceğini savunmuşlardır.
Yerel Mahkemece, 21/05/2012 tarihli bilirkişi raporu ve bizzat hakimlikce yerinde yapılan gözlem ve tespitler dikkate alınarak Kırşehir İş Mahkemesinden talimat yoluyla kampanya döneminde yapılan keşif sonucunda aldırılan 10/01/2011 tarihli bilirkişi raporu ile 03/10/2011 tarihli ek bilirkişi raporunda belirtilen kampanya dönemi haricindeki dönemde 506 Sayılı Kanun"un ek 5. maddesinde belirtilen çalışma koşullarının var olduğu görüşüne Yargıtay 21. Hukuk Dairesi" nin içtihatları da göz önünde bulundurularak, itibar edilmediği bu nedenle sözkonusu raporun sadece kampanya dönemi süresine ilişkin değerlendirmesine ve terditli olarak sadece kampanya dönemi ile sınırlı olarak çalışma süresinin tespitine ilişkin kısmına itibar edildiği, ayrıca tarafların beyanı ve bilirkişi raporundan Türkiye"deki davalıya bağlı tüm şeker fabrikalarının her yönüyle aynı özelliklere sahip olduğunun anlaşılması nedeniyle kampanya dönemi haricinde Ankara şeker fabrikasında yapılan keşif esnasındaki gözlemi ve bu keşif sonucunda ölçümleme yapılmak suretiyle düzenlenen bilirkişi raporu yeterli görülerek, ayrıca davacının çalıştığı şeker fabrikasında, kampanya dönemi haricinde keşif yapılmasına gerek olmadığı, gerekçesiyle davacının kampanya döneminde, 506 Sayılı Kanun"un ek 5. Maddesinin IV nolu bendinde belirtilen çalışma koşullarına haiz işlerde çalıştığı kabul edilerek, davacının sadece kampanya dönemindeki çalışmalarıyla sınırlı olmak üzere davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Taraf vekillerinin temyizi üzerine karar, Özel Daire’ce yukarıda başlık bölümünde yazılı gerekçeyle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Direnme kararı davalılardan SGK vekili tarafından temyiz edilmektedir.
Uyuşmazlık; bilirkişi raporları arasındaki çelişkinin giderilmesinin gerekip gerekmediği varılacak sonuca göre işin yapıldığı iş yerinde revizyon döneminde keşif yapılarak, davacıların 506 sayılı Kanun’un Ek 5/IV. maddesindeki itibari hizmet süresinden yararlandırılması gereğine ilişkin koşulların oluşup oluşmadığının belirlenmesi için bilirkişi incelemesi yaptırılmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 266. maddesinde hakimin bilirkişiye başvurması gereken haller; çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâller olarak düzenlenmiştir. yine aynı Kanun"un 281 maddesinde mahkemenin bilirkişi raporundaki eksiklik yahut belirsizliğin tamamlanması veya açıklığa kavuşturulmasını sağlamak için, bilirkişiden, yeni sorular düzenlemek suretiyle ek rapor alabileceği gibi, tayin edeceği duruşmada, sözlü olarak açıklamalarda bulunmasını da isteyebileceği ve gerçeğin ortaya çıkması için gerekli görürse, yeni görevlendireceği bilirkişi aracılığıyla, tekrar inceleme de yaptırabileceği ayrıca 282 maddesinde de Hâkimin, bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendireceği düzenlenmektedir.
Anılan yasal düzenlemelere göre; Mahkemece alınan bilirkişi raporları birbiriyle çelişse dahi hakim bunlardan birine dayanarak karar verebileceği gibi hiçbirini hüküm kurmaya yeterli bulmaz ise yeniden bilirkişi raporu alabilecektir. Bu nedenle Özel Daire bozma kararında, çeşitli tarihlerde alınan bilirkişi raporları arasında çelişki bulunduğunu söylemekle zımnen bu raporların hükme dayanak alınamayacağını kabul ettiği açıktır. (Yargıtay HGK 03.02.2010 gün 2010/19-27 E., 2010/50 K sayılı kararında da aynı görüş benimsenmiştir)
Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; çalışmaların geçtiği iş yerindeki revizyon döneminde geçen çalışmaların 506 sayılı Kanun’un Ek 5/IV. maddesindeki itibari hizmet süresinden yararlandırılması gerekip gerekmediği konusundaki iki rapor arasındaki çelişki giderilmeden, çalışmanın geçmediği başka bir iş yerinde yapılan keşif sonucu alınan raporun hükme esas alınarak sonuca gidilmesi doğru değildir.
Hemen belirtmelidir ki, bozma ilamlarında “ kabule göre de” veya “kaldı ki” gibi söz dizinleriyle başlayan, bozma sebebine göre inceleme sırası gelmemekle birlikte sadece mahkemenin hükmündeki hatanın varlığına işaret eden, hükmü o yönden eleştiren, mahkemenin aynı hataya düşmemesi için ona bir tavsiye ve yol gösterme amacına yönelik bulunan ifade ve açıklamalar; usul hukuku anlamında “bozma” niteliği taşımamaktadır. Dolayısıyla, yerel mahkemelerin, bozma ilamında yer alan bu tür ifade ve açıklamalara karşı direnilmesi mümkün olmadığından, Hukuk Genel Kurulu"nca incelenmesi olanaklı değildir. Yargıtay’ın kararlılık kazanmış uygulaması da bu yöndedir (Yargıtay HGK. 6.3.1996 gün ve 1995/14-966 E.,1996/124 K. sayılı ; 22.11.2006 gün ve 2006/5-745 E., 2006/750 K. sayılı kararları ).
Belirtilen nedenlerle, Hukuk Genel Kurulu"nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
S O N U Ç : Yukarıda yazılı nedenlerle davalı SGK vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 8/3. fıkrası uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 01.10.2014 gününde oyçokluğuyla karar verildi.