3. Hukuk Dairesi 2016/12233 E. , 2018/4285 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :AİLE MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki kişisel eşyanın iadesi davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı; tarafların boşandıklarını, düğünde takılan ziynet eşyaların ve paranın davalının isteği üzerine daha sora iade edilmek üzere davalıya verildiğini, davalının ziynet eşyalarını bozdurarak bir araç satın aldığını, borçlarını ödediğini, düğünde takılan paraların da davalı tarafından alındığını, davalının abisine vermek üzere çektiği banka kredisi borcunun ziynet eşyaları bozdurularak ödendiğini belirterek, ziynet eşyaları ve paranın iadesine, olmadığı takdirde, ziynet eşyaları ve paranın güncel değerlere uyarlanarak tespit edilecek bedelinden şimdilik 1.000 TL"sinin yasal faiz ile birlikte tahsiline karar verilmesini dava ve talep etmiş, yargılama sırasında talebini 14.674,64 TL"ye yükseltmiştir.
Davalı; borçlarını kendi imkanları ile ödediğini, aldığı araçlarda davacının hiç bir katkısının bulunmadığını, düğünde takılan takıların neredeyse tamamını kendi ailesi tarafından takıldığını ve bunları davacıya teslim ettiğini, davacının başka bir erkekle kaçtığını ve giderken iş yerinden aldığı kıdem tazminatı ile takıların tamamını birlikte götürdüğünü, düğünde takılan takıları davacıdan almadığını ileri sürerek, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece; davacı kadının dava konusu ziynet eşyasının, davalı tarafından geri verilmek üzere alındığını, rızası dışında elinden alınarak kullanıldığını, götürülmesine engel olunduğunu veya zorla elinden alındığını, daha öncede götürme fırsatı elde edemediğini ispat edemediği gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Dava; ziynet eşyalarının aynen iadesi, bunun mümkün olmaması halinde bedellerinin tahsili istemine ilişkindir.
Dairemizin yerleşik uygulamasına göre kural olarak, düğün sırasında takılan ziynet eşyaları, kim tarafından, kime takılırsa takılsın, aksine bir anlaşma bulunmadıkça kadına bağışlanmış sayılır ve artık kadının kişisel malı sayılır.
Türk Medeni Kanunu’nun 6. maddesi hükmü uyarınca kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını kanıtlamakla yükümlüdür.
Gerek doktrinde, gerek Yargıtay içtihatlarında kabul edildiği üzere ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savunmada bulunan kimseye düşer. Öte yandan ileri sürdüğü bir olaydan kendi yararına haklar çıkarmak isteyen kimsenin iddia ettiği olayları kanıtlaması gerekir.
Ziynet eşyası rahatlıkla saklanabilen, taşınabilen ve götürülebilen türden eşyalardır. Bu nedenle evden ayrılmayı tasarlayan kadının bunları önceden götürmesi, gizlemesi her zaman mümkün olduğu gibi, evden ayrılırken yanında götürmesi de mümkündür. Bunun sonucu olarak, normal koşullarda ziynet eşyalarının kadının üzerinde olduğunun kabulü gerekir. Bu durumda, ziynet eşyasının varlığını, evi terk ederken bunların zorla elinden alındığını ve götürülmesine engel olunduğunu, evde kaldığını kadının ispatlaması gerekir.
Diğer taraftan, düğün sırasında takılan ziynet eşyaları kim tarafından takılırsa takılsın, aksine bir anlaşma bulunmadıkça kadına bağışlanmış sayılır ve artık onun kişisel malı niteliğini kazanır. Bu eşyaların iade edilmemek üzere kocaya verildiği, kadının isteği ve onayı ile bozdurulup müşterek ihtiyaçlar için harcandığı hususu davalı tarafça kanıtlandığı takdirde, koca bunları iadeden kurtulur.
Eldeki davada davacı kadın; ziynetlerin davalıya teslim edildiğini, araba alımı ve borçlar için bozdurulduğunu ve geri verilmediğini iddia etmiştir. Bu durumda, davacı iddiasını ispat etme yükümlülüğü altındadır.
Somut olayda, davalı tanığı ...; "Davalı abim olur. Davacıya düğünde takı takılmıştı. Davacı giyimine kuşamına düşkün bir insandı. Takılar Brodway marka araç alınırken bozdurulmuştu. Ben daha önce abimin açtığı davada ifade vermiştim. Davacı evliyken eşini bırakıp başka birine kaçmıştı. Ben davacının bu nedenle ziynet eşyalarını hak etmediğini düşünüyorum. Ziynet eşyaları zaten ortak takılmıştı. Bizde taktık. Davacı tarafın ailesi de taktı." şeklinde beyanda bulunmuştur.
Aksine ciddi ve inandırıcı delil ve olaylar bulunmadıkça asıl olan tanıkların gerçeği söylemiş olmalarıdır. Akrabalık veya diğer bir yakınlık başlı başına tanık beyanını değerden düşürücü bir sebep sayılamaz. Dosyada tanığın gerçek olmayan olayları gerçekmiş gibi ifade ettiğini kabule yeterli delil ve olgu yoktur. O halde, tanığın sözlerine değer vermek gerekir. Buna göre davacı kadının, ziynet eşyalarının harcandığı ve iade edilmediği yönündeki iddiasını ispat ettiği anlaşılmaktadır. Davalı, davacı kadının bunları iade edilmemek üzere rıza ile verdiğini kanıtlayamamıştır.
O halde mahkemece, yukarıdaki ilkeler gözetilerek, davacı tarafça varlığı ve bozdurularak harcandığı ispatlanan ziynet eşyaları yönünden (davacı vekilinin 23.07.2015 tarihli açıklama dilekçesindeki sayılanlarla bağlı kalınıp, ıslah dilekçesi dikkate alınarak) davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün HUMK"nun 428. maddesi gereğince davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine,6100 sayılı HMK"nun Geçici Madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK"nun 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 19/04/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.