11. Hukuk Dairesi 2016/14661 E. , 2018/6036 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
(ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ SIFATIYLA)
TÜRK MİLLETİ ADINA
Taraflar arasında görülen davada ... . Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen 17/03/2016 tarih ve 2014/204-2016/95 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesinin davacı vekili tarafından istenildiği ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, sigorta acentalığı yapan müvekkilince ..."da yeni bir şube açılması üzerine, zikredilen yerde sigorta işleriyle uğraşan davalı ile şube iş akdi sözleşmesi imzalandığını, bu sözleşmeyle, davalıya, müvekkilinin acentalığını yaptığı sigorta şirketleri adına poliçe tanzimi ve bedelini tahsil yetkisi verildiğini, ayrıca tahsil edilen poliçe bedellerinin müvekkiline gönderileceğinin de kararlaştırıldığını ancak davalının tahsil ettiği 5.994,03 TL tutarındaki poliçe bedelini müvekkile göndermediğini, bu hususun taraflar arasındaki cari hesap sözleşmesinden de açıkça anlaşıldığını ileri sürerek, 5.994,03 TL"nin dava tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, taraflar arasında akdedilen sözleşmenin İş Kanunu anlamında bir hizmet sözleşmesi olduğunu, bu sözleşmeyle müvekkilinin davacıya ait şubede personel olarak istihdam edildiğini, işçi konumunda olan davalının şubeyi temsil ve ilzam yetkisi olmadığını, davacı tarafından sunulan cari hesap sözleşmesini kabul etmediklerini, cari hesap sözleşmesiyle müvekkilinin, istihdam edilmediği bir dönemde doğan ve personel sıfatı ile ilgisinin ve sorumluluğunun doğmadığı harcamalardan sorumlu tutulmasının mümkün olmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece iddia, savunma ve bilirkişi raporu doğrultusunda, taraflar arasında akdedilen sözleşmeyle, davacı tarafından davalıya acentalığını yaptığı sigorta şirketlerinin poliçelerini kesme yetkisi verdiği ve davalının kendi adına ve davacı namına iş yapmasının öngörüldüğü, davalıdan alacağı bulunduğunu iddia eden davacının bunu ispatla yükümlü olduğu ancak davacı tarafından bu hususu ispata yarar bir delil sunulamadığı, davalı tarafça kötü niyet tazminatı talep edilmişse de huzurdaki uyuşmazlığın alacağa ilişkin olduğu, davalı yanın hangi hukuki sebebe istinaden böyle bir talepte bulunduğunu açıklayamadığı gerekçesiyle davanın ve davalı yanın kötü niyet tazminatı talebinin reddine karar verilmiştir.
Kararı davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava, fiili olarak yürütülen tali acentalık ilişkisi kapsamında davalı tarafından üretilen poliçelere ait primlerinin davacıya intikal ettirilmediği iddiasına dayalı alacak istemine ilişkindir. Mahkemece, yazılı şekilde dava edilen alacağın ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmişse de mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporu, herhangi bir defter ve belge incelenmesine dayanmayan soyut niteliği hasebiyle karar vermeye yeterli değildir.
Yanlar arasında imzalanmış hizmet sözleşmesinde, davalının yükümlülükleri ayrıntılı olarak açıklanmış, bu kapsamda, poliçe tanzimi, bu poliçelere ilişkin primlerin tahsili ve davacıya gün sonu itibariyle intikal ettirilmesi davalının yükümlülüğünde bırakılmıştır. Taraflar arasındaki sözleşme, her ne kadar hizmet sözleşmesi olarak adlandırılmış ise de, içeriği itibariyle, tali acentalık sözleşmesi niteliğindedir. Nitekim yanlar arasında belirli süre devam eden ilişki davalı yanca da kabul edilmiş ve davacıya bu ilişki kapsamında borçlu bulunulmadığı savunulmuştur.
Bu durumda, öncelikle, ispat yükümlülüğü kendi uhdesinde bulunan davacıya iddiasını ispat zınınında, defter ve belgeleri ile taraflar arasında yürütülen sözleşme kapsamında davalının düzenlediği ve primlerini tahsil ettiği poliçeler ibraz ettirilip akabinde konusunda uzman bilirkişilerin zikredilen belgeler üzerinde yapacağı incelemeyle, davacının bu ilişki kapsamında alacağı olup olmadığı varsa ne kadar olduğu usulüne uygun olarak belirlenerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde yetersiz bilirkişi raporuna dayanılarak karar verilmesi doğru görülmemiş bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davacı yararına BOZULMASINA, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz eden davacıya iadesine, 04/10/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.