1. Hukuk Dairesi 2015/10694 E. , 2018/9160 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAZMİNAT
Taraflar arasında görülen tazminat davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar taraflarca yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 17.04.2018 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalı vekili Avukat ... geldi, davetiye tebliğine rağmen diğer temyiz eden davacılar vekili Avukat gelmedi, yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tazminat isteğine ilişkindir.
Davacılar, mirasbırakanları ..."in 726 parsel sayılı taşınmazdaki 1 nolu bağımsız bölümünün çıplak mülkiyetini davalı eşi ... satış yoluyla temlik ettiğini, davalı ..."in de anılan bağımsız bölümü sonradan üçüncü kişiye sattığını, mirasbırakan tarafından davalıya yapılan temlikin mirastan mal kaçırma amacı taşıdığını ileri sürerek, taşınmaz bedelinin üçüncü kişiye yapılan devir tarihinden itibaren faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini istemişler; aşamadaki ıslah dilekçeleri ile, taşınmazın dava tarihindeki değerinden miras paylarına isabet edecek miktarın dava tarihinden itibaren faiziyle birlikte tahsilini talep etmişlerdir.
Davalı, satışın gerçek olduğunu belirtip davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, mirasbırakan tarafından davalıya yapılan temlikin mirastan mal kaçırma amacı taşıdığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm, tarafarca temyiz edilmiştir.
Getirtilen kayıt ve belgelerden; davaya konu iki katlı bahçeli kargir ev vasfındaki 726 nolu parselde mirasbırakan ... adına kayıtlı bulunan 1 nolu meskenin çıplak mülkiyetinin, mirasbırakanın 25.09.2001 tarihli vekaletnameyle vekil kıldığı ... tarafından 02.10.2001 tarihli resmi akitle mirasbırakanın eşi ..."e satış yoluyla devredildiği; davalı ..."in de, anılan 1 nolu meskeni mirasbırakanın ölümünden sonra 22.10.2012 tarihinde dava dışı ..."ya sattığı; diğer taraftan,mirasbırakanın ..."in 22.05.2011 tarihinde öldüğü, geride mirasçıları olarak eşi ..., kızları ... ve ... ile mirasbırakandan önce ölen oğlu ..."ten olma torunları ... ve ..."in kaldığı; eldeki davanın, mirasbırakanın kızı ... ile murisin torunları ... ve ... tarafından mirasbırakanın eşi ... aleyhine açıldığı görülmektedir.
Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Hemen belirtilmelidir ki, bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün, diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de, Ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı hususlarının araştırılmasında ve satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun(HMK) 190. maddesinde, "İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir."; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu"nun(TMK) 6. maddesinde, "Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür." şeklinde yer alan hükümlerle, açılmış bir davada ispat yükünün kural olarak davacıya yüklendiği tartışmasızdır.
Somut olayda, yukarıda değinilen ilke ve olgular tüm dosya içeriği ile birlikte değerlendirildiğinde, soyut tanık beyanlarının ve salt değerler arasındaki farkın muvazaanın kanıtı için yeterli bulunmadığı sonuç ve kanaatine varılmaktadır.
Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile kabul edilmesi isabetsizdir.
Açıklanan nedenlerle, davacıların yerinde bulunmayan temyiz itirazının reddine; davalının temyiz itirazının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun geçici 3. maddesi yollamasıyla) 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 30.12.2017 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden taraflardan gelen davalı vekili için 1.630.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin diğer temyiz edenlerden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 17/04/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.