Hukuk Genel Kurulu 2014/262 E. , 2014/566 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : İstanbul 28.Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 05/04/2013
NUMARASI : 2013/10 E-2013/90 K.
Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul 7.Asliye Ticaret Mahkemesince davanın reddine dair verilen 12.04.2011 gün ve 2010/164 E.-2011/186 K. sayılı kararın incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 19.Hukuk Dairesinin 19.03.2012 gün ve 2011/10259 E.-2012/4465 K. sayılı ilamı ile;
(...Davacı vekili, tapuda Kocaeli ili Gebze ilçesinde bulunan davalıya ait üzerinde akaryakıt satış ve servis istasyonu kurulu taşınmazda müvekkili şirkete 18.12.2025 tarihine kadar intifa hakkı verildiğini, taraflar arasında bayilik sözleşmesi imzalandığını, Rekabet Kurulunun aldığı kararlar doğrultusunda 18.09.2005 tarihinden önce yapılmış ve süresi 5 yılı aşan sözleşmelerin muafiyetten bu tarihten sonra yararlanamayacağının belirtildiği 4054 Sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun"un 56.maddesi uyarınca aynı kanunun 4.maddesine aykırı olduğu gerekçesiyle Rekabet Kurulu tarafından geçersiz sayılan anlaşmalar nedeni ile müvekkilinin yaptığı yatırımlar ile davacıya ödenen primlerden 781.843,00 TL’nin sebepsiz zenginleşme kapsamında iadesi gerektiğini belirterek bu bedelin faiziyle tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, muaccel olmayan borcun dava konusu edilemeyeceğini, sözleşmenin devam ettiğini bildirerek davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, davanın açıldığı tarihte taraflar arasındaki sözleşmesel ilişkinin devam ettiği, henüz iddia edilen sebepsiz zenginleşme olgusunun gerçekleşmediği, davanın zamansız açıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
1-Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2-Davalı vekilinin temyizi, lehlerine eksik vekalet ücreti takdir edilmesine ilişkindir.
Mahkemece, taraflar arasındaki akdin feshedilmediği ve geçerli olduğu gerekçesiyle verilen red kararı esasa ilişkin nihai karar olup, buna göre davalı yararına Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin üçüncü kısmına göre hesaplanacak nispi vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken yazılı şekilde maktu vekalet ücretine hükmolunması isabetsizdir...)
gerekçesi bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Taraf vekilleri
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, sebepsiz zenginleşme hukuksal nedenine dayalı tazminat istemine ilişkindir.
Davacı vekili, müvekkilinin EPDK"nun tanzim ettiği “Dağıtıcı Lisansı” kapsamında akaryakıt sektöründe faaliyet gösterdiğini, davalının maliki bulunduğu taşınmaz üzerinde müvekkili şirket lehine 18.12.2025 tarihine kadar geçerli olmak üzere intifa hakkı tesis edildiğini, bayilik ilişkisi nedeniyle davalı tarafa yatırım yapıldığını, demirbaşların ariyet olarak verildiğini ve bayiye ödemede bulunulduğunu, Rekabet Kurulu 12.03.2009 tarihli genel bildirimi ile anlaşmaları 5 yılla sınırladığını ve kararın bağlayıcı olduğunu, kurul tarafından geçersiz sayılan anlaşmalar nedeniyle tarafların birbirlerine verdiklerinin B.K.nun 63 ve 64. çerçevesinde iadeye tabi olacağını belirterek, 781.843,00 TL’nin faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, muaccel olmayan borcun dava konusu edilemeyeceğini, sözleşmenin devam ettiğini bildirerek davanın reddini istemiştir.
Mahkemece davacı tarafça sözleşmenin feshedilmediği, sözleşmenin halen geçerli olduğu gerekçesiyle erken açılan davanın reddine, yargılamada kendisini vekil ile temsil ettiren davalı yararına maktu vekalet ücreti verilmesine karar verilmiş, hükmün taraf vekillerince temyizi üzerine; Özel Dairece, metni yukarıda aynen yazılı gerekçeler ile karar bozulmuştur.
Mahkemece, davanın dava tarihi itibariyle erken açıldığı, sözleşme, intifa hakkının süresi ve dava tarihi dikkate alınarak henüz taraflar arasındaki sözleşmenin feshedilmeyip sözleşmenin yürürlüğünün devam ettiği, bu nedenle temerrüdün oluşmadığı, verilen hükmün esasa ilişkin nihai karar olmayıp, sözleşme sona erdikten sonra tekrar dava açılmasını engelleyen karar niteliğinde de olmadığı, dava şartı bulunmayan hükümlerde verilecek ücreti vekaletin maktu ücreti vekalet değerine hükmedilmesi gerektiği gerekçeleri ile önceki kararda direnilmiştir.
Direnme kararını taraf vekilleri temyize getirmektedir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davanın, esastan mı yoksa dava şartı yokluğu nedeniyle usulden mi reddine karar verildiği; burada varılacak sonuca göre davalı yararına maktu mu, nispi vekalet ücreti mi verileceği noktalarında toplanmaktadır.
1-Davacı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Hukuk Genel Kurulu’ndaki görüşme sırasında, esasa girilmeden önce, ilk hükmü temyiz eden ancak Özel Daire’ce temyiz itirazları reddedilen davacının direnmeyi temyizde hukuki yararının bulunup bulunmadığı hususu ön sorun olarak incelenmiştir.
Bilindiği üzere, hukuki yarar dava şartı olduğu kadar, temyiz istemi için de aranan bir şarttır. İlk hükmü temyiz etmiş ancak temyiz itirazları reddedilmiş olan davacı bakımından ilk hüküm kesinleşmiştir.
Bu durumda eldeki davada davacının direnme kararını temyizde hukuki yararı bulunmamaktadır.
O halde, davacı vekilinin direnme hükmüne yönelik temyiz dilekçesinin reddine oybirliği ile karar verilmiştir.
2- Davalı vekilinin temyiz itirazlarına gelince;
Davacının dava hakkına sahip olması, dava açabilmesi için yeterli değildir. Bundan başka, davacının dava açmakta hukuki bir yararının bulunması gerekir; yani, dava hakkı, hukuki yarar ile sınırlıdır. Dava açmakta hukuki yararı olmayan kişi, Devletin mahkemelerini gereksiz yere uğraştıramaz. Bu, hukuki korunma (himaye) ihtiyacı olarak da adlandırılmaktadır. Yani, davacının mahkemeden hukuki korunma istemesinde, korumaya değer bir yararı olmalıdır.
Dava şartları, medeni usul hukukuna ait bir kurum olup, amacı, bir davanın esası hakkında incelemeye geçilebilmesi için gerekli bütün şartları ve bunların incelenmesi usulünü tespit etmek, böylece davaların daha çabuk, basit ve ekonomik bir şekilde sonuçlanmasına yardımcı olmaktır.
Mahkemenin, davanın esası hakkında yargılama yapabilmesi (davayı esastan inceleyebilmesi) için varlığı veya yokluğu gerekli olan haller, dava (yargılama) şartlarıdır. Davanın esası hakkında inceleme yapılabilmesi için varlığı gerekli hallere, olumlu dava şartları (görev, hukuki yarar gibi); yokluğu gerekli hallere ise olumsuz dava şartları denilmektedir (kesin hüküm gibi).
Dava şartları, dava açılabilmesi için değil, mahkemenin davanın esası hakkında inceleme yapabilmesi (davanın esasına girebilmesi) için gerekli olan şartlardır. Buna davanın dinlenebilmesi şartları da denir.
Dava şartlarından biri olmadan açılan dava da açılmış (var) sayılır, yani derdesttir. Ancak mahkeme, dava şartlarından birinin bulunmadığını tespit edince, davanın esası hakkında inceleme yapamaz; davayı dava şartı yokluğundan (usulden) reddetmekle yükümlüdür.
Dava şartlarının bulunup bulunmadığı davada hakim tarafından kendiliğinden (re’sen) gözetilir; taraflar bir dava şartının noksan olduğu davanın görülmesine (esastan karara bağlanmasına) muvafakat etseler bile, hakim davayı usulden reddetmekle yükümlüdür.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’nun 114/h maddesinde, hukuki yarar açıkça dava şartları içerisinde sayılmıştır.
Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 7.maddesi “Görevsizlik, yetkisizlik, dava ön şartlarının yokluğu veya husumet nedeniyle davanın reddinde, davanın nakli ve açılmamış sayılmasında ücret” başlığını taşımakta; maddenin 2.fıkrasında ise “davanın dinlenebilmesi için kanunlarda öngörülen ön şartın yerine getirilmemiş olması ve husumet nedeniyle davanın reddine karar verilmesinde, davanın görüldüğü mahkemeye göre tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde yazılı miktarları geçmemek üzere üçüncü kısımda yazılı avukatlık ücretine hükmolunur” düzenlemesi bulunmaktadır.
Şu hale göre tarifenin açıklanan 7/2.maddesi hükmü gereğince; konusu para veya para ile değerlendirilmesi mümkün bulunan bir şey olan davanın dava şartlarından birinin bulunmaması (noksan olması) nedeniyle usulden reddine ilişkin kararda, vekalet ücreti nispi tarifeye göre takdir edilir; ancak, bu nispi vekalet ücretinin miktarı, maktu vekalet ücretini geçemez.
Bu noktada eldeki davada işin esasına girilerek karar verilip verilmediği hususunun aydınlığa kavuşturulması önem taşımaktadır. Çünkü, mahkemece işin esasına girilip inceleme yapılarak esastan karar verildiğinin anlaşılması durumunda nispi vekalet ücreti verilmesi gerekecektir.
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı ile davalı arasında bayilik sözleşmesi düzenlendiği, bu sözleşme kapsamında davalıya ait taşınmaza 18.12.2025 tarihine kadar geçerli olmak üzere davacı yararına intifa hakkı kurulduğu hususlarında taraflar arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Davacı, eldeki dava ile Rekabet Kurulu’nun 12.03.2009 tarihli genelge ile haksız rekabet kapsamında değerlendirdiğinden anlaşmaları 5 yıl süre ile sınırladığı gerekçesi ile fazla süreye ilişkin önceden yapılan ödemelerin iadesini talep etmiştir.
Mahkemece, taraflar arasındaki sözleşmenin dava tarihi itibariyle devam ettiği, sözleşmenin fesih şartlarının gerçekleşmediği, tarafların fesih iradelerini bildirmedikleri, dolayısı ile henüz sözleşme ayakta ve taraflar arasında geçerli iken verilenlerin iadesinin istenemeyeceği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Görüldüğü üzere mahkemece yapılan bu değerlendirme işin esasına yönelik bir değerlendirme olup, doğrudan dava şartı yokluğu nedeniyle usulden verilmiş bir ret kararı niteliğinde değildir. Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun, 27.02.2013 gün ve 2012/19-721 E., 2013/290 K.sayılı; 25.09.2013 gün ve 2013/19-1298 E., 2013/1408 K.sayılı; 13.11.2013 gün ve 2013/19-220 E., 2013/1573 K.sayılı; 13.11.2013 gün ve 2012/19-331 E., 2013/1562 K. sayılı; 13.11.2013 gün ve 2013/19-332 E., 2013/1563 K. sayılı ilamlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.
Bu durumda, mahkemece verilen karar esastan verilmiş bir ret kararı niteliğinde olduğundan, yargılamada kendisini vekil ile temsil ettirmiş davalı yararına hüküm tarihindeki Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince nispi vekalet ücreti verilmesi gerekir.
Yerel mahkemece hatalı değerlendirme ile dava şartı yokluğundan ret kararı verildiği gerekçesi ile davalı yararına maktu vekalet ücreti verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında yerel mahkeme kararının yerinde olduğu somut olayda, AAÜT’nin 7/2 maddesi gereğince vekalet ücreti taktirinde bir isabetsizlik bulunmadığı, nitekim emsal nitelikteki Hukuk Genel Kurulu’nun 25.05.2011 gün ve 2011/11-186-352 E., K.; 06.12.2013 gün ve 2013/19-396-1655 E., K.; 19.02.2014 gün ve 2013/19-587 E., 2014/125 K. sayılı kararlarının da aynı yönde olduğu belirtilerek mahkeme kararının onanması gerektiği bir kısım üyelerce belirtilmiş ise de, bu görüş yukarıda belirtilen nedenlerle Kurul çoğunluğunca yerinde görülmemiştir.
Bu itibarla; Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
S O N U Ç : Yukarıda (1) nolu bentte yer alan nedenlerle, davacı vekilinin direnmeyi temyize ilişkin dilekçesinin hukuki yarar yokluğundan REDDİNE oybirliği ile, yukarıda (2) nolu bentte yer alan nedenlerle davalının temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununa eklenen “ Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine, aynı kanunun 440.maddesi uyarınca hükmün tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 30.04.2014 gününde oyçokluğu ile karar verildi.