4. Hukuk Dairesi 2015/16175 E. , 2017/7040 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Asıl ve birleşen davada davacı ... vekili Avukat ... tarafından, asıl ve birleşen davada davalılar .... ve ... aleyhine asıl davada 02/10/2014 gününde, birleşen davada 08/10/2014 gününde verilen dilekçe ile manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 10/09/2015 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili ve davalılar vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davacı vekilinin temyiz itirazları reddedilmelidir.
2- Davalılar vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesiyle ;
Dava, basın yoluyla kişilik haklarının ihlalinden kaynaklanan manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm taraflarca temyiz edilmiştir.
Asıl ve birleşen davada davacı vekili, davalı ... Gazetesi"nin 01/10/2014 tarihli nüshasında ana sayfadan manşet olarak ve devamında 16. sayfasında bütün bir sayfada yer alan “.... başlıklı haberde davacının paralel yapının ... adayı olarak gösterilerek karalandığını, haberin internet sitesinde de yayınlandığını, hiçbir somut belge ve bilgi olmaksızın davacının suç örgütü olarak nitelendirilen paralel yapıyla irtibatlı olduğuna işaret edildiğini, söz konusu haberde kullanılan ifade ve üslup ile davacının örgüt üyesi olduğu, gizli planlar yaptığı algısının yaratılmak istenildiğini, haberde davacının kişilik haklarına saldırı teşkil eden ifadelerin yer aldığını belirterek manevi tazminat isteminde bulunmuştur.
Davalılar, haberin güncel olduğunu ve kamu yararı bulunduğu, tazminat koşullarının oluşmadığını savunarak davanın reddini istemişlerdir.
Mahkemece, davaya konu haberde özle biçim arasında dengenin korunmadığı, somut belge olmadan paralel yapıyla bağlantılı gösterildiği, davacının kişilik haklarının saldırıya uğradığı gerekçesiyle istemin kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Basın özgürlüğü, Anayasanın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Yasasının 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi
olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır.
Bunun içindir ki, bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir.
Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp, yayınlarında Anayasa"nın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanunu"nun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluktur.
Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.
Davaya konu yayın bir bütün olarak değerlendirildiğinde, güncel olduğu, toplumun bilgi edinme, basının haber verme hakkı kapsamında kaldığı, özle biçim arasındaki dengenin bozulmadığı, davacının kişilik haklarına saldırı amacı taşımadığı anlaşıldığından istemin tümden reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı gerekçe ile davalıların sorumluluğuna karar verilmesi doğru görülmemiş ve hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının (1) no"lu bentte açıklanan nedenlerle reddine, temyiz edilen kararın (2) no"lu bentte açıklanan nedenlerle BOZULMASINA ve davalılardan peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 09/11/2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.