
Esas No: 2016/914
Karar No: 2019/1099
Karar Tarihi: 22.10.2019
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2016/914 Esas 2019/1099 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
Taraflar arasındaki “haciz işleminin iptali" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Adana 2. İş Mahkemesince davanın kabulüne dair 30.05.2013 tarihli ve 2012/452 E., 2013/220 K. sayılı kararın temyizen incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine Yargıtay 10. HD., 02.07.2014 tarihli ve 2013/18450 E., 2014/16481 K. sayılı kararı ile;
"... Davacı şirketin prim borçları nedeniyle, davalı kurum tarafından 2012/19305, 19306, 19307 sayılı icra takip dosyaları üzerinden borcun ödenmemesi nedeniyle davacı işyerine gelinerek 1 adet kaynak makinesinin haczedilmesi sonucu, söz konusu kaynak makinesinin teferruat niteliğinde olup ana taşınmazdan ayrı olarak haczinin mümkün olmaması nedeniyle iş bu davanın açıldığı anlaşılmıştır.
6183 sayılı Yasa kapsamında düzenlenen icra takip dosyalarından, aynı yasanın 62. maddesine dayalı olarak davacı işyerine ait 1 adet kaynak makinesinin haczi hakkında, her ne kadar mahkemece, söz konusu kaynak makinesinin, fabrikanın mütemmim cüz’ü olduğu, tapuya teferruat olarak tescilinin yapıldığı ve taşınmazdan ayrı olarak haczinin mümkün olmadığından bahisle yapılan haczin kaldırılmasına karar verilmiş ise de, yapılan takibin niteliği gereği davanın yasal dayanağı olan 6183 sayılı yasanın 70. maddesinde haczedilemeyecek mallar tahdidi olarak sayıldığı hususu göz önüne alınarak inceleme yapılması gerekirken, eksik inceleme sonucu yazılı şekilde karar verilmesi, yerinde görülmemiştir.
Bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin, eksik inceleme yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır ..."
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, haciz işleminin iptali istemine ilişkindir.
Davacı vekili; ... Adana Sigorta Müdürlüğü tarafından müvekkili aleyhine başlatılan takip dosyasında, müvekkili şirketin Ceyhan Yolu Üzeri 8. km İncirlik/Adana adresindeki fabrikasında yapılan 04.05.2012 tarihli haciz işleminde Seri B: 177703 nolu bir adet kaynak makinesinin haczedildiğini, ancak haczedilen makinenin teferruat niteliğinde olup ana taşınmazdan ayrı olarak haczinin mümkün olmadığını, müvekkili şirketin haczin yapıldığı gayrimenkulün maliki olup taşınmaz üzerinde faal hâlde fabrika binasının bulunduğunu, ana taşınmaz üzerinde ipoteklerin mevcut olduğunu, haczedilen makine ile birlikte tesisteki diğer makine ve demirbaşların tapu siciline teferruat olarak kaydının Sarıçam Tapu Müdürlüğünde 15.09.2011 tarihinde 8246 yevmiye numarasıyla ve 15.11.2011 tarihinde 10196 yevmiye numarasıyla yapıldığını, teferruat ve mütemmim cüz ile ilgili düzenlemelerin 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK)"nun 684 ve devamı maddelerinde yer aldığını, ayrıca 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu (İİK)"nun 83/c maddesinde de bu konuda düzenleme yer aldığını, Türk Medeni Kanunu ve Yargıtay kararları gereğince haczedilen makinenin gayrimenkulden ayrı olarak haczi, muhafazası ve satışının mümkün olmadığını, haczedilen makine olmadan üretimin yapılmasının ve fabrikanın çalıştırılmasının mümkün olmadığını, hukuki nitelendirme mahkemeye ait olmak üzere dava konusu makinenin mütemmim cüz niteliği taşıdığını, Yargıtay kararları ve yasa hükümleri gereğince asıldan ayrı olarak haczi yapılamayan mütemmim cüz ve teferruat niteliğindeki malın, asıldan ayrı olarak satışının da yapılamayacağını ileri sürerek davanın kabulü ile 04.05.2012 tarihli haciz tutanağında yazılı Seri:B 177703 nolu mahcuzun (teferruat ya da mütemmim cüz konusundaki hukuki değerlendirmesi mahkemeye ait olmak üzere) Adana SGK İl Müdürlüğünün 2012/19305, 19306, 19307 sayılı icra takip dosyalarındaki 04.05.2012 tarihli haciz işleminin iptaline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı ... vekili; davacının haczedilmezlik iddiası ile haczin kaldırılmasına yönelik talebinin kanuni dayanağının bulunmadığını, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında Kanun"un 62. maddesinde borçlunun mal bildiriminde gösterilen veya tahsil dairesince tespit edilen borçlu veya üçüncü şahıslar elindeki menkul malları ile gayrimenkullerinden alacak veya haklarından amme alacağına yetecek miktarının tahsil dairesince haczedilebileceğinin düzenlendiğini, aynı Kanunun 70. maddesinde ise haczedilemeyecek malların tahdidi olarak sayıldığını, 6183 sayılı Kanun"da teferruat sayılan malların gayrimenkulden ayrı olarak haczedilemeyeceğine ilişkin bir hüküm de bulunmadığını, kaldı ki davacının haczedilmedik şikâyetine (talebine) dayanak olarak gösterdiği İİK"nın 83/c maddesinin uygulanabilmesi için teferruatın hem ipotek akit tablosunda yazılı olması hem de TMK"nın 686. maddesinde tarif edilen şeklide teferruat niteliğini taşımasının zorunlu olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Yerel Mahkemece; tarafların tüm delilleri toplandıktan sonra mahallinde keşif yapıldığı ve keşfe göre alınan bilirkişi raporunda davaya konu kaynak makinesinin fabrikanın mütemmim cüz"ü olduğu, telef, tağyir ve tahrip olmadan fabrikadan ayrılmasının mümkün olmadığı ve kaynak makinesi olmadan fabrikanın çalışamayacağının bildirildiği, davaya konu kaynak makinesinin, fabrikanın mütemmim cüz"ü olduğu, tapuya teferruat olarak tescilinin yapıldığı ve taşınmazdan ayrı olarak haczinin mümkün olmadığı gerekçesiyle davanın kabulü ile SGK Adana İl Müdürlüğünün 2012/19305, 19306 ve 19307 esas sayılı takip dosyalarından davalı (davacı) şirkete ait Can Man marka kaynak makinesine 04.05.2012 tarihli ve 177703 nolu haciz tutanağı ile konulan haczin kaldırılmasına karar verilmiştir.
Davalı vekilinin temyizi üzerine karar Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece; davanın yasal dayanağının 6183 sayılı Kanun olmasına rağmen bu kanunda hüküm bulunmayan durumlarda İİK"nın uygulanmasının gerektiği, davaya konu kaynak makinesinin fabrikanın mütemmim cüz"ü olduğu, tapuya teferruat olarak tescilinin yapıldığı, taşınmazdan ayrı olarak haczinin mümkün olmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; ... tarafından davacı aleyhine başlatılan takibin kesinleşmesi üzerine haczedilen, fabrikanın mütemmim cüz"ü veya teferruatı olan makinenin 6183 sayılı Kanun"da ipotekli taşınmazdan ayrı olarak haczedilemeyeceğine dair açık bir düzenleme bulunmaması karşısında, 2004 sayılı İİK ve 4721 sayılı TMK hükümlerinin uygulanıp uygulanamayacağı, burada varılacak sonuca göre söz konusu makinenin haczinin mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle uyuşmazlığın çözümünde uygulanacak yasal düzenlemelerin açıklanması gerekmektedir.
Mülga 506 sayılı Kanun"un 80. maddesinin ilk şeklinde prim alacağının tahsili 2004 sayılı İİK hükümlerine göre yapılmakta iken, 01.12.1993 tarihli ve 3917 sayılı Kanun"un 1. maddesi uyarınca yapılan değişiklik ile 6183 sayılı Kanun hükümlerine tabi kılınmış; 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 88. maddesinde de Kurumun prim ve diğer alacaklarını 6183 sayılı Kanun uyarınca takip ve tahsil edeceği düzenlemesine yer verilmiştir.
6183 sayılı Kanun, İİK"daki belli özellik ve teknikleri bünyesinde toplamış ise de; bir hukuk dalı olarak kamu hukuku ve mali hukuk kapsamında olup, kamu hukuku ve mali hukukun temel ilkelerine ve dolayısıyla “kıyas yasağı” na tabi bulunmaktadır.
6183 sayılı Kanun"da boşluk bulunması durumunda İİK hükümleri kendiliğinden uygulanmaz; açık atıf yapılması hâlinde İİK hükümlerine gidilebilir. Açık atıf yoksa, 6183 sayılı yasa hükümlerinin uygulanmasını içtihat geliştirecektir ( Öncel, M./Kumrulu, A./ Çağan, N.: Vergi Hukuku, Ankara 2019, 19. Baskı, s 159). Bu nedenle; açıkça atıf yapılan durumlar dışında (Örneğin; 6183 SK. m; 21, 100) İcra ve İflas Kanunu hükümleri uygulanamaz .
6183 sayılı Kanun"un 62. maddesinin 1. fıkrasında "... Borçlunun, mal bildiriminde gösterilen veya tahsil dairesince tesbit edilen borçlu veya üçüncü şahıslar elindeki menkul malları ile gayrimenkullerinden, alacak ve haklarından amme alacağına yetecek miktarı tahsil dairesince haczolunur..." düzenlemesi yer almaktadır.
Kural olarak, borçlunun malvarlığını teşkil eden mal, alacak ve hakları haczedilebilir. Ancak, borçlunun ve ailesinin yaşaması ve ekonomik varlığını devam ettirebilmesi için borçlunun bazı mal ve haklarının haczedilemeyeceği kabul edilmiştir. Bunlar maddi hukuka göre başkalarına devredilemeyen mal ve haklarla (mesela münhasıran şahsa bağlı haklar, TMK m. 23 gibi), 6183 sayılı Kanun"un 70. maddesinde sayılan mal ve haklardır.
Somut olayda davacının, hukuki nitelendirme mahkemeye ait olmak üzere haczedilen kaynak makinesinin taşınmazın mütemmim cüz"ü veya teferruatı olduğunu, 4721 sayılı TMK hükümlerine göre taşınmazdan ayrı olarak haczedilemeyeceğini ileri sürerek haciz işleminin iptalini talep ettiği görülmektedir.
Bu bağlamda bütünleyici parça (mütemmim cüz) ve eklentinin (teferruat) açıklanması gerekmektedir.
4721 sayılı TMK"nın bütünleyici parça başlıklı 684. maddesinin 2. fıkrasında bütünleyici parça şöyle tanımlanmaktadır: Yerel âdetlere göre asıl şeyin temel unsuru olan ve o şey yok edilmedikçe, zarara uğratılmadıkça veya yapısı değiştirilmedikçe ondan ayrılmasına olanak bulunmayan parçadır.
Anılan hükme göre bir şeyin bütünleyici parça sayılabilmesi için üç şartın varlığı aranır: 1-Bütünleyici parça ile asıl şey arasında dıştan görülebilen maddi bir bağlılık olmalıdır (dış bağlılık), 2-Bütünleyici parça asıl şeyin varlığına dâhil olmalı bütünleyici parça ile asıl şey arasında içten, sürekli bir bağlılık bulunmalıdır (iç bağlılık), 3-Bütünleyici parça ile asıl şey arasındaki iç ve dış bağlılık yerel âdetlere göre de mevcut sayılmalıdır.
TMK"nın 684. maddesinin 1. fıkrasına göre bir şeye malik olan kimse, o şeyin bütünleyici parçalarına da malik olur. Bunun sonucu olarak da bütünleyici parça asıl şeyin hukuki kaderine tabi olur. Asıl şey üzerinde kurulan ayni haklar (ipotek gibi), onun bütünleyici parçalarını da kapsar ve bütünleyici parça üzerinde bağımsız bir ayni hak kurulamaz.
Bütünleyici parça (mütemmim cüz) yerel âdetlere göre asıl şeyin (taşınmazın) temel unsuru olduğu ve o şey yok edilmedikçe, zarara uğratılmadıkça veya yapısı değiştirilmedikçe ondan ayrılmasına olanak bulunmadığı için taşınmazdan ayrı (bağımsız) olarak da haczedilemez.
Eklenti ise TMK"nın 686. maddesinin 2. fıkrasında "...asıl şey malikinin anlaşılabilen arzusuna veya yerel âdetlere göre, işletilmesi, korunması veya yarar sağlaması için asıl şeye sürekli olarak özgülenen ve kullanılmasında birleştirme, takma veya başka bir biçimde asıl şeye bağlı kılınan taşınır maldır..." şeklinde tanımlanmaktadır.
Anılan bu hükme göre bir şeyin eklenti sayılabilmesi için üç unsur gereklidir:
Birinci unsur; ancak bir taşınır mal eklenti olabilir. İkinci unsur; eklenti ile asıl şey arasında dışarıdan görülüp anlaşılabilecek bir bağlılık olmalıdır. TMK"nın 686. maddesinin 2. fıkrasında bu bağlılığın birleştirme, takma veya başka bir biçimde asıl şeye bağlı kılınma şeklinde olacağı ifade edilmiştir. Bu bağlılığın maddi bir bağlılık biçiminde olması gerekmez. Bu bağlılığın bütünleyici parçada olduğu kadar sıkı olması da gerekmez. Bu bağlılık eklentinin asıl şeyin ekonomi amacına hizmet etmesi ve bunun üçüncü kişiler tarafından anlaşılabilmesidir. Anılan maddenin 3. fıkrasında eklentinin asıl şeyden geçici olarak ayrılmakla bu niteliğini kaybetmeyeceği de belirtilmiştir. Üçüncü unsur ise; özgüleme amacıdır. Bir taşınır malın asıl şeyin eklentisi sayılabilmesi için, asıl şeyin işletilmesini, korunmasını veya ondan yaralanılmasını sağlamak üzere onun ekonomik amacına sürekli bir biçimde özgülenmiş olması gerekir. Bir malın diğer şeyin ekonomik amacına özgülendiği ya malikin açık arzusundan ya da yerel âdetlerden anlaşılmalıdır. Bir malın diğerinin ekonomik amacına özgülenmesi konusunda Tapu Sicil Tüzüğünün 53. maddesine göre tapu kütüğünün beyanlar sütununa yapılan kayıt malikin özgüleme arzusunu gösterir ve beyanlar sütununda eklenti olarak gösterilen şeylerin eklenti sayılmasına ilişkin bir karine teşkil eder (TMK m. 862/II). Ancak beyanlar sütununa yapılan kayıt eklenti için aranan diğer bütün unsurlar bulunmadıkça bir malın eklenti niteliği taşımasını sağlamayacağı gibi taşınır mal tapu kütüğünün beyanlar sütununa eklenti niteliğinde olarak kaydedilmese dahi yerel âdetlere göre özgüleme unsurunun ve diğer unsurların bulunması durumunda eklenti niteliğinde olur.
TMK"nın 687. maddesinde belirtilen durumlarda özgüleme amacı bulunmadığından eklenti niteliğinin olmayacağı ifade edilmiştir; "... Asıl şeye zilyet olan kimsenin sadece geçici olarak kullanması veya tüketmesi için özgülenen ya da asıl şeyin özel niteliği ile herhangi bir ilişkisi bulunmadan sadece korunmak, satılmak veya kiraya verilmek üzere onunla birleştirilen şeyler eklenti sayılmaz..."
Eklenti asıl şeyden bağımsız bir hukuki varlık olarak ayrı bir ayni hak konusunu oluşturabilir. Asıl şey üzerinde ayrı bir mülkiyet, eklenti üzerinde ayrı bir mülkiyet vardır. Eklentinin hukuken asıl şeyden ayrı bir varlığı bulunmakla beraber, eklenti asıl şeyin ekonomik amacına hizmet ettiği için TMK"nın 686. maddesinin 1. fıkrasında belirtildiği üzere "... Bir şeye ilişkin tasarruflar, aksi belirtilmedikçe onun eklentisini de kapsar...". Bu düzenlemeye göre aksi belirtilmedikçe sadece asıl şeye ait tasarruf işlemi kendiliğinden eklentiyi de kapsar.
Ancak rehin bakımından bu konu TMK"da ayrıca düzenlenmiştir. TMK"nın 862. maddesi;
"... Rehin, taşınmazı bütünleyici parçaları ve eklentileri ile birlikte yükümlü kılar.
Rehnin kuruluşu sırasında makine, otel döşeme eşyası gibi açıkça eklenti olarak gösterilen ve tapu kütüğünde beyanlar sütununa yazılan şeyler, kanuna göre bu nitelikte olamayacakları ispat edilmedikçe eklenti sayılır.
Üçüncü kişilerin eklentiler üzerindeki hakları saklıdır..." hükmünü içermektedir.
Bu düzenlemeye göre rehin taşınmazı bütünleyici parça ve eklentileriyle birlikte yükümlü kılar. Maddenin 2. fıkrasında tapu kütüğünün beyanlar sütununa yapılacak kaydın eklenti bakımından bir karine meydana getireceği belirtilmiştir. Bu hükme göre taşınmazın eklentisi durumunda olan taşınır mal tapu kütüğünde beyanlar sütununa kaydedilmese de rehin kapsamına girer. Diğer taraftan yukarıda belirtildiği gibi beyanlar sütununa kaydedilmiş bir taşınır mal yasada sayılı bulunan diğer unsurları taşımaması durumunda eklenti niteliğinde olamayacağından bu kaydın tek başına bir değeri de yoktur. Dolayısıyla beyanlar sütunundaki eklentiye ilişkin kayıt sadece aksi ispatlanabilecek bir karine oluşturur.
Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere kural olarak eklentilerin (teferruat) taşınmazdan ayrılması mümkündür. Bu nedenle eklenti asıl şeyden ayrı olarak haczedilebilir. Ancak TMK"nın 862. maddesi gereğince taşınmazın üzerinde ipotek bulunması hâlinde eklentinin taşınmazdan ayrı olarak haczi mümkün değildir. TMK"nın 686. maddesine göre eklenti niteliğinde olduğu anlaşılan taşınır mal ipotek kapsamında kaldığından tapu kütüğünün beyanlar sütununda (ipotek akit tablosunda) yazılı olmasa dahi taşınmazdan ayrı olarak haczedilemez. Taşınır malın ipotek kapsamında olup olmadığının tespiti için tapu kütüğünün beyanlar sütununda yazılı olup olmaması sonuca etkili olmayıp, niteliği itibariyle de eklenti vasfında olması gerekir.
Ayrıntılarıyla açıklanan yasal düzenlemeler ışığında somut uyuşmazlık değerlendirildiğinde ise; fabrikanın bulunduğu adreste 04.05.2012 tarihinde 1 adet kaynak makinesinin haczedildiği, taşınmazın; Adana ili, Sarıçam ilçesi, İncirlik Mahallesi, 344 parselde kayıtlı, 23.868 m2 yüzölçümlü, betonarme fabrika ve idari bina ve tarlası vasıflı olup, davacı adına tam hisse ile kayıtlı olduğu, taşınmazın tapu kaydında Türkiye İş Bankası A.Ş. lehine 25.08.2011 tarihli 1. derece ve 15.09.2011 tarihli 2. derece ipotek mevcut olduğu, 15.09.2011 ve 15.11.2011 tarihlerinde teferruat listesinin tapu kütüğüne işlendiği görülmektedir.
6183 sayılı Kanun"da, İİK"nın 83/c maddesindeki gibi bir düzenleme bulunmadığı gibi İİK"nın 83/c maddesine atıf da yapılmadığından somut olayda uygulanma imkânı yoktur. Ancak genel hükümler olan TMK"nın 684, 686 ve 862. maddeleri kapsamında maddi hukuka göre başkalarına devredilemeyen mal ve hakların haczedilemeyeceğinin kabulü gerekir.
O hâlde mahkemece, TMK"nın 684, 686 ve 862. maddeleri kapsamında yukarıda belirtilen ilkeler ve 6754 sayılı Bilirkişilik Kanunu"nun 3. maddesi ışığında mahallinde keşif ve bilirkişi incelemesi yapılarak, taşınmazın tapu kaydına ipotek tesis edildiği göz önüne alınarak, haczedilen makinenin bütünleyici parça veya eklenti niteliğinde olup olmadığı araştırılarak oluşacak sonuca göre karar verilmelidir.
Hâl böyle olunca direnme kararının yukarıda açıklanan bu değişik gerekçe ile bozulmalıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle direnme kararının değişik gerekçe ve nedenlerle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 22.10.2019 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.