13. Hukuk Dairesi 2016/30340 E. , 2017/4919 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Tüketici Mahkemesi
Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.
KARAR
Davacı, 1989 yılında ...’dan zorunlu göçe tabi tutularak Türkiye’ye geldiğini, Devlet Bakanlığınca hazırlanan göçmen evleri projesi kapsamında borçlandırılarak konut satın aldığını, bu bağlamda 5.000.000 TL(eski) peşinat ödediğini, bu ödemenin konut maliyetinden düşülmesi gerekirken düşülmediğini ileri sürerek, bu ödemenin güncelleştirilerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile 1.500,00 TL"nin yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsilini istemiş, ıslah dilekçesiyle talebini 7.793,42 TL’ye çıkarmıştır.
Davalı, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davanın kabulü ile, 7.793,42 TL"nin tahsiline karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmesi üzerine Dairemizin 01.09.2014 tarih 2014/30522 – 24461 sayılı ilamı ile " ... peşin ödediği paranın mahsubunun yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu durumda mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile kabulü usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. " Denilmek suretiyle bozulması üzerine mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafça temyiz edilmiştir.
Davacının, Devlet Bakanlığı koordinatörlüğünde yapılan göçmen konutlarından daire satın aldığı, ilerde maliyet hesabından mahsup edilmek üzere 5 TL ödediği, konutun davacıya teslim edilip tapuda devir işleminin yapıldığı, davacının dava dışı bankadan kredi kullanıp ödeme yaptığı, aynı nitelikteki emsal dosyalar ve toplanan delillerle anlaşıldığı gibi bu hususlar tarafların ve mahkemenin de kabulündedir. Uyuşmazlık, davacının yaptığı peşin ödemenin maliyet hesabına göre borçlandığı anlaşılan davacı borcundan mahsup edilip edilmediği hakkındadır. Mahkemece, davacıya satılan konuta ilişkin Hak Sahiplerinin Konutları İtibarıyla Borçlandırma Tutarı Listesinin incelenmesinden haksahiplerinin adı, soyadı, blok adı, blok no, kat, daire, peşinat tutarı, peşinat ve borçlandırma miktarlarının yer aldığı, hak sahiplerinin ödediği peşinatlar ile borçlandırma tutarları arasında yapılan kıyaslama sonucunda daha az peşinat ödeyenin daha çok borçlandırıldığı, daha çok peşinat ödeyenin daha az borçlandırıldığının ve aradaki farkın ödenen peşinat miktarlarıyla uyumlu olduğunun görüldüğü, böylece davacının ödediği peşinatın borçlandırma aşamasında davacının borçlandırma tutarından düşülmek suretiyle mahsup edildiğinin anlaşıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Taraflardan ve kurumlardan celbedilen yazı ve belgeler üzerinde taraf ve yargı denetimine esas bilirkişi incelemesi yaptırılıp mahsup işleminin yapılıp yapılmadığı somut olarak kanıtlanmadan sadece celbedilen yazılar ve belgelerdeki soyut ifadeler ve varsayıma dayalı olarak ödenen peşinatın mahsup edildiğinin kabulü yürürlükteki mevzuata ve evrensel hukuk ilkelerine aykırıdır. Bu durum Anayasa Mahkemesi"nin 17.07.2014 tarih ve 2013/4495 Başvuru sayılı ilamında da açıkça belirtilmiştir.
Anayasa mahkemesinin göçmen konutları ile ilgili aynı tip davada verdiği adil yargılanma hakkının ihlal edilmesine ilişkin kararının usuli müktesep hak müessesesinin istisnasını teşkil edip etmeyeceği hususunun tartışılması önem arzetmektedir.
Bilindiği üzere usuli müktesep hak kurumu kanunda düzenlenmeyip içtihadi birleştirme kararı (İBK) (9.5.1960 T. 21/9 ve 4.2.1959 T. 13/5) ile kabul edilmiş, hukukumuza da yerleşmiştir. Buna göre yerel mahkeme yargıtayın bozmasına uyarsa bozma doğrultusunda işlem ve uygulama yapmak zorundadır. Ancak Yargıtay uygulama ve içtihatlarıyla bu kuruma bazı istisnalar getirmiştir. Örneğin görev, bozmadan sonra verilen yeni İBK, hüküm kesinleşmeden yürürlüğe giren geçmişe etkili kanun, kesin hüküm, kamu düzenine aykırılık halleri usuli kazanılmış hakkın istisnasını teşkil eder. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin anayasa mahkemesi kararı da usuli müktesep hak oluşturmamalıdır. (Aynı yönde, PEKCANITEZ H., ATALAY O., ÖZEKES M., Medeni Usul Hukuku, 12. bası 2011, Yetkin Yayınları s. 627)
Çünkü Anayasa Mahkemesi İkinci Bölüm 17.7.2014 T. 2013/4495 sayılı, tarafları farklı dava sebebi ve konusu aynı olayla ilgili verdiği ihlal kararında aynı projelerden konut alan başvurucularla ilgili davada " başvurucu tarafından açılan alacak davasında, başvurucunun avans olarak davalıya ödeme yaptığı kabul edilmesine ve Mahkemece somut delillere dayalı olarak 8/6/2010 tarihinde davanın kabulüne karar verilmesine rağmen, bu kararın bozulmasından sonra, davalı ..."nin, avans ödemesinin taksitlerden mahsup edildiği savunması yeterince açıklığa kavuşturulmadan, varsayım üzerine davanın reddine karar verildiği anlaşılmıştır. Dolayısıyla Mahkemenin, davanın kabulüne dair ilk kararında vardığı sonucun tam tersi bir sonuca varsayımla ulaşması ve bunu ikna edici şekilde gerekçelendirememesi adil bir yargılama olmadığını göstermektedir. Başvurucu, tüketilmesi gereken ve etkili kanun yolu olan temyiz yolunda da aynı iddiayı dile getirmiş ise de Yargıtay kararında da bu iddia karşılanmamış ve Derece Mahkemesinin iddiayı cevapsız bırakması tutumu aynen kabul görmüştür. Bu şekilde, başvurucunun Göçmen Konutları Projesi kapsamında avans olarak yaptığı ödemenin, davalı ..."nin savunması doğrultusunda taksitlerden mahsup edilip edilmediği yeterince tartışılmamış, tarafların iddia ve savunmaları karşılanmamıştır. Bu nedenle, yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Belirtilen nedenlerle, başvurucunun Anayasa"nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir." şeklinde tespit ve yaptırımda bulunmuştur.
Somut olayda; mahkemece bozmadan önce gerekli araştırma ve inceleme yapılmış, hatta emsal bozmalarda araştırılması istenen noktalar dahi bilirkişiye incelettirilmiş ve alınan bilirkişi raporu mahsubun yapılmadığını tespit ederek mahkemece bedele hükmedilmiştir. Ne var ki, Dairemizin birçok yerde inşa edilen göçmen konutları ile ilgili emsal dosyalarda ulaştığı sonuç bu dosyaya da uygulanmış, davacı iddialarını mevcut delillere göre ispat etmiş olmasına, ... tarafından bu iddianın aksi de ispatlanamamasına karşın "davanın reddi gerekir" denilmek suretiyle kesin olarak bozma yapılması, mahkemece de bu bozmaya uyulmasıyla davalı ... lehine usuli müktesep hak oluşacağı düşünülsede Anayasa mahkemesinin adil yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki kararının bu hakkın istisnasını oluşturduğundan davalı lehine usuli müktesep hak oluşmayacaktır. Usul yasamız İnsan Hakları Mahkemesinin verdiği ihlal kararlarını yeniden yargılama hakkı vermektedir. (HMK m.375/1-i). Elde derdest bir dava olduğuna ve henüz kesin hükümle sonuçlanmadığına göre yargılamanın iadesi hakkını davacıya kullandırmak usul ekonomisine de aykırıdır. Açıklanan nedenlerle davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, aksine düşüncelerle yazılı şekilde karar verilmiş olması bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, hükmün davacı yararına BOZULMASINA, HUMK’nun 440/III-1 maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 24/04/2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.