1. Hukuk Dairesi 2015/9437 E. , 2018/8973 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ...’ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve miras payı oranında tescil isteğine ilişkindir.
Davacılar, babaları ..."un ikinci eşi olan davalının, kanser hastası olan mirasbırakanlarına kötü muamelede bulunduğunu, açılan boşanma davası neticesinde tarafların boşandıklarını, babalarının emekli ikramiyesi ile almış olduğu 1386 ada 6 parsel sayılı taşınmazda bulunan 10 numaralı bağımsız bölümü davalı adına tescil ettirdiğini ileri sürerek dava konusu taşınmazın tapu kaydının iptali ile babaları ... adına tesciline, karar verilmesini istemişler, yargılama sırasında ise payları oranında adlarına tesciline karar verilmesini talep etmişlerdir.
Davalı bir savunma getirmemiştir.
Mahkemece, ceza mahkemesinde verilen kesinleşmiş mahkumiyet kararı, boşanma davasında dinlenen tanık beyanları, murisin her iki dosyada alınan ifadeleri dikkate alındığında bağıştan rücu koşullarının oluştuğu gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, 1946 doğumlu mirasbırakan ...’un 02.05.2008 tarihinde öldüğü, geriye ilk eşi ...’dan olma davacı çocukları ...,... ve ... ile ikinci eşi davalı ...’ın kaldıkları, çekişme konusu 1386 ada 6 parsel 10 numaralı bağımsız bölüm 1/2’şer pay ile davalı ve mirasbırakan adlarına kayıtlı iken, 27.12.2004 tarihinde mirasbırakanın, adına kayıtlı 1/2 payını satış yolu ile davalıya temlik ettiği, davalının da bu payı, önceden adına kayıtlı 1/2 hisse ile tevhit ederek taşınmazın tamamına malik olduğu, 13.09.2000 tarihinde evlenen mirasbırakan ile davalı arasında ... 1.Aile Mahkemesinin 2011/1326 Esas - 2012/530 Karar sayılı dosyasında görülen boşanma davasının sonucunda, ölümle konusuz kalan dava hakkında hüküm kurulmasına yer olmadığına, davalı ...’ın kusurlu olduğunun tespitine karar verildiği, verilen kararın derecattan geçmek sureti ile kesinleştiği, eldeki dosyanın davacıları tarafından davalıya karşı açılan mirasçılık belgesinin iptali davası neticesinde ise davalı İsmahan’ın mirasbırakan ...’un mirasçılığından çıkarılmasına karar verildiği, verilen kararın 01.07.2015 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu"nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu"nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu"nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince; mahkemece yukarıda belirtilen ilkeler çerçevesinde gerekli ve yeterli araştırmalar yapılmadan hüküm tesis edildiği anlaşılmaktadır.
Öte yandan, dava konusu 10 nolu bağımsız bölümün 1/2 payının mirasbırakan adına kayıtlı iken davalıya satış yolu ile devredildiği, diğer 1/2 payın davalı adına kayıtlı olduğu, yargılamanın devamı sırasında davacılar vekilinin davalı adına kayıtlı olan 1/2 payın bedelinin mirasbırakan tarafından ödenerek davalı adına tescil edildiğini beyan ettiği, mahkemece taşınmazın tamamının tapu kaydının iptaline karar verildiği görülmektedir.
Bilindiği gibi, 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı, konusu ve sonuç bölümü itibariyle, mirasbırakanın kendi üzerindeki tapulu taşınmazlar yönünden yaptığı temliki işlemler için bağlayıcıdır. Mirasbırakanın gerçekte bedelini bizzat ödeyip, üçüncü kişiden satın aldığı taşınmazı mirastan mal kaçırmak amacıyla tapu siciline yarar sağlamak istediği kişi adına kaydettirmesi halinde, diğer bir söyleyişle bedeli ödenerek "gizli bağış" şeklinde gerçekleştirilen işlemler hakkında anılan Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının doğrudan bağlayıcı olma niteliği yoktur. Bunun yanı sıra, karara, yorum yoluyla gizli bağış iddialarına yönelik olarak uygulama olanağı sağlanamayacağı; koşulları var ise tenkis istenebileceği Hukuk Genel Kurulunun 30.12.1992 tarihli 586/782; 21.9.1994 tarihli 248/538; 21.12.1994 tarihli 667/856; 11.10.1995 tarihli 1995/1-608 sayılı kararlarında belirtilmiş; Dairenin yargısal uygulaması bu doğrultuda kararlılık kazanmıştır.
Somut olayda, davalının dava konusu taşınmazdaki 1/2 payını dava dışı kişiden edinmiş olmasına göre, bu 1/2 pay bakımından olayda 01.04.1974 gün 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanamayacağı açıktır. Mirasbırakanın sağlığında, gerek 3. kişiden parasını ödeyerek almak suretiyle ve gerekse tarafından yaptığı bağış niteliğindeki kazandırmaların mirasbırakanın ölümünden sonra saklı payların zedelenmiş olduğunun saptanması halinde, muris muvazaasına ilişkin iddianın dinlenemeyeceği, koşullarının varlığı halinde bu kazandırmaların 4721 sayılı TMK"nun 560 ila 571. maddelerinde öngörülen tenkis davasına konu edilebileceği açıktır. Oysa davada tenkis isteği bulunmamaktadır.
Hal böyle olunca; mirasbırakan tarafından davalıya devredilen 1/2 pay yönünden yukarıda belirtilen ilkeler çerçevesinde araştırma yapılarak muvaazanın olup olmadığının araştırılması ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmadığı gibi, davalının dava dışı kişiden edindiği 1/2 pay yönünden de tenkis talebinin bulunmadığı gözetilerek bu paya ilişkin talebin reddine karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi de hatalıdır.
Davalının yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 11.04.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.