Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2017/455
Karar No: 2019/1084
Karar Tarihi: 17.10.2019

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/455 Esas 2019/1084 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2017/455 E.  ,  2019/1084 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi


    Taraflar arasındaki “yoksulluk nafakasının kaldırılması” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Isparta 2. Aile Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 19.09.2013 tarihli ve 2013/167 E., 2013/94 K. sayılı karar davalı vekilinin temyizi üzerine, Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 02.06.2014 tarihli, 2014/868 E., 2014/8662 K. sayılı kararı ile:
    “...Davacı vekili dilekçesinde, davalı eski eşin sigortalı olarak çalışmaya başladığını beyan ederek, ödenen 240 TL yoksulluk nafakasının kaldırılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
    Mahkemece, ödenen yoksulluk nafakasının dava tarihinden itibaren kaldırılmasına karar verilmiştir, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.
    TMK’nun 176/3.maddesi uyarınca; irat biçiminde ödenmesine karar verilen maddi tazminat veya nafaka, alacaklı tarafın yeniden evlenmesi ya da taraflardan birinin ölümü halinde kendiliğinden kalkar; alacaklı tarafın evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşaması, yoksulluğunun ortadan kalkması ya da haysiyetsiz hayat sürmesi halinde mahkeme kararıyla kaldırılır.
    Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 07.10.1998 tarih ve 1998/2–656–688 sayılı kararında da kabul edildiği gibi yeme, giyinme, barınma, sağlık, ulaşım, kültür (eğitim) gibi bireyin maddi varlığını geliştirmek için zorunlu ve gerekli görülen harcamaları karşılayacak düzeyde geliri olmayanları yoksul kabul etmek gerekir.
    Hemen belirtmek gerekir ki; Hukuk Genel Kurulu"nun yerleşik kararlarında "asgari ücret seviyesinde gelire sahip olunması" yoksulluk nafakası bağlanmasını olanaksız kılan bir olgu kabul edilmediği gibi asgari ücretin üzerinde gelire sahip olunması da yoksulluk nafakası bağlanmasını olanaksız kılan bir olgu olarak kabul edilmemiştir (HGK 07.10.1998 gün, 1998/2–656 E, 1998/688 K. 26.12.2001 gün 2001/2–1158–1185 sayılı ve 01.05.2002 gün 2002/2–397–339 sayılı kararları). Bu durum, ancak nafakanın miktarını tayinde etken olarak dikkate alınmalıdır.
    Somut olayda, davalı kadının asgari ücret ile bir şirkette çalışmaya başladığı anlaşılmıştır. Ancak; nafaka alacaklısı kadının, 240,00 TL nafaka ve asgari ücret ile, zorunlu ve gerekli görülen harcamaları karşılaması beklenemez. Başka bir anlatımla, davalının eline geçen toplam gelir miktarı, onu, yoksulluktan kurtaracak mahiyette değildir.
    Davacının da bu durumda, davalı kadın ile aynı ekonomik şartlara sahip olması, nafakanın kaldırılmasına değil, artırılması veya azaltılmasına etki edecek olgulardandır.
    O halde, mahkemece yapılacak iş; tarafların sosyal ve ekonomik durumları gözetilip, nafaka takdir edilirken taraflar arasında mevcut olan denge durumu da dikkate alınarak, TMK"nın 4.maddesinde vurgulan hakkaniyet ilkesi gereğince, nafakanın uygun bir miktarda indirilmesine karar vermek olmalıdır.
    Yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde yoksulluk nafakasının dava tarihinden itibaren geçerli olacak şekilde tümden kaldırılmasına karar verilmiş olması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir…”
    gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.


    HUKUK GENEL KURULU KARARI

    Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
    Dava, yoksulluk nafakasının kaldırılması istemine ilişkindir.
    Davacı vekili, daha önce işsiz olan davalı eski eşin sigortalı olarak çalışmaya başladığını ileri sürerek, ödediği aylık 240TL yoksulluk nafakasının kaldırılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
    Davalı vekili, dava tarihi itibariyle geçim şartları gözetildiğinde müvekkilinin aylık 240TL nafaka ve asgari ücret düzeyinde gelir elde etmesinin müvekkilinin yoksulluğunu ortadan kaldırmayacağını, önceki nafakanın kaldırılması davasının reddedilmiş olmasının davacıya geriye dönük nafakanın kaldırılmasını talep hakkı vermeyeceğini savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
    Yerel mahkemece, davalının düzenli bir işinin olduğu ve iş yerinde uzun süredir çalıştığı, buna göre kendisini yoksulluktan kurtaracak miktarda düzenli ve sabit bir gelire sahip olduğu, dosyaya sunulan kira ödeme belgelerinin davadan sonra toplu olarak yatırılması, davalının oturduğu ve kira sözleşmesine konu evin kardeşine ait olması nedeniyle belirtilen evde kirada oturduğu iddiasının mahkemece inandırıcı bulunmadığı, davalının bakmakla yükümlü olduğu herhangi bir kimsenin de bulunmadığı gerekçesiyle davanın kabulü ile 250TL yoksulluk nafakasının dava tarihi itibariyle kaldırılmasına karar verilmiştir.
    Davalı vekilinin temyizi üzerine karar, yukarıda başlık bölümünde gösterilen nedenlerle bozulmuştur.
    Bozma kararına karşı yerel mahkemece, önceki gerekçelere yanında nafakanın karşı tarafı cezalandırılma aracı olarak kullanılamayacağı, asgari ücretle geçinen ve eşi çalışmayan çok sayıda ailenin de bulunduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
    Direnme kararı davalı vekilince temyiz edilmiştir.
    Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, somut olayda 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 4. ve 176/3.-4. maddelerine göre yoksulluk nafakasının tamamen kaldırılmasına mı, yoksa indirilmesine mi karar verilmesi gerektiği noktasında toplanmaktadır.
    Mahkemece direnme kararı gerekçesinde ilk karardaki gerekçeden farklı olarak “…nafakanın karşı tarafı cezalandırılma aracı olarak kullanılamayacağı, ülkemizde asgari ücretle geçinen ve eşi çalışmayan çok sayıda ailenin de bulunduğu…” gerekçesine de yer verilmiş olması karşısında, direnme adı altında verilen kararın gerçekte yeni hüküm niteliğinde olup olmadığı, buna göre incelemenin Hukuk Genel Kurulunca mı, yoksa Özel Dairece mi yapılması gerektiği hususu ön sorun olarak tartışılmış olup, oy birliğiyle ön sorunun bulunmadığı sonucuna varılarak işin esasının incelenmesine geçilmiştir.
    Uyuşmazlığın çözümü için konu ile ilgili yasal düzenleme ve kavramların kısaca açıklanmasında yarar vardır.
    Öncelikle belirtilmelidir ki, yoksulluk nafakası, boşanma ile yoksulluğa düşecek olan eş için verilen bir nafaka türü olup, söz konusu bu nafaka boşanma davası kesinleştikten sonra işlemeye başlar.
    Yoksulluk nafakası boşanmanın eşlerle ilgili mali sonuçlarından biri olup, 4721 sayılı TMK’nın 175. maddesinde:
    “Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir.
    Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz.”
    Şeklinde düzenlenmiştir.
    Aynı Kanun’un “Tazminat ve nafakanın ödenmesi” başlıklı 176. maddesi ise;
    “Maddi tazminat ve yoksulluk nafakasının toptan veya durumun gereklerine göre irat biçiminde ödenmesine karar verilebilir.
    Manevi tazminatın irat biçiminde ödenmesine karar verilemez.
    İrat biçiminde ödenmesine karar verilen maddi tazminat veya nafaka, alacaklı tarafın yeniden evlenmesi ya da taraflardan birinin ölümü halinde kendiliğinden kalkar; alacaklı tarafın evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşaması, yoksulluğunun ortadan kalkması ya da haysiyetsiz hayat sürmesi halinde mahkeme kararıyla kaldırılır.
    Tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hallerde iradın artırılması veya azaltılmasına karar verilebilir…”
    Hâkim, istem halinde, irat biçiminde ödenmesine karar verilen maddi tazminat veya nafakanın gelecek yıllarda tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına göre ne miktarda ödeneceğini karara bağlayabilir.”
    Hükmünü içermektedir.
    TMK’nın 175. maddesinde geçen “yoksulluğa düşecek” kavramından ne anlaşılması gerektiği konusunda yasal bir tanımlama olmaması karşısında bu husus yargısal uygulamada kurallara bağlanmıştır. Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 07.10.1998 tarih ve 1998/2-656 E., 688 K.; 16.05.2007 tarih ve 2007/2-275 E., 275 K.; 11.03.2009 tarih ve 2009/2-73, 2009/118 K. sayılı kararlarında; “yeme, giyinme, barınma, sağlık, ulaşım, kültür, eğitim” gibi bireyin maddi varlığını geliştirmek için zorunlu ve gerekli görülen harcamaları karşılayacak düzeyde geliri olmayanların “yoksul” kabul edilmesi gerektiği benimsenmiştir.
    Ayrıca madde metninden de anlaşıldığı üzere yoksulluk nafakası isteminde bulunan tarafın kusurunun daha ağır olmaması gerekmektedir. Ancak yoksulluk nafakası, boşanmadan sonra yoksulluğa düşecek olan tarafı koruma amacına yönelik olduğu içindir ki, boşanmış olan yoksul tarafa verilecek olan yoksulluk nafakası, hiçbir surette diğer tarafa yükletilen bir ceza veya tazminat niteliğinde olmayacaktır. Şayet böyle olsaydı, sadece boşanmada kusuru olan eşten istenebilmesi gerekirdi. Oysa ki, maddede açıkça belirtildiği gibi, kusursuz eş dahi yoksulluk nafakası ödemekle yükümlüdür. Yoksulluk nafakası, bir bakıma evlilik birliği devam ettiği sürece söz konusu olan karşılıklı bakım ve geçindirme ödevinin devam ettirilmesi anlamını taşımaktadır (Akıntürk, T./Ateş, D.: Aile Hukuku, C.2, İstanbul 2019, s. 302).
    Bunun yanında, yoksulluk nafakası istenebilmesi için istemde bulunan tarafın boşanma yüzünden yoksulluğa düşme tehlikesiyle karşılaşmış bulunması şarttır. Başka bir ifadeyle, geçimini kendi mali kaynakları ve çalışma gücüyle sağlama imkânından yoksun olan taraf diğer koşulları da varsa yoksulluk nafakası talep edebilecektir.
    Öte yandan, yoksulluğun ortadan kalkması hâlinde mahkemece nafakanın kaldırılmasına karar verilebileceği gibi, tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hâllerde iradın artırılması veya azaltılmasına da karar verilebilir. Diğer bir anlatımla iradın arttırılması veya azaltılması için tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin bunu gerektirmesi aranmaktadır.
    Yargıtay"ın yerleşik kararlarında “asgari ücret seviyesinde gelire sahip olunması” yoksulluk nafakasının bağlanmasını olanaksız kılan bir olgu olarak kabul edilmemektedir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 26.12.2001 tarih ve 2001/2-1158 E., 1185 K; 01.08.2002 tarih ve 2002/2-397 E., 339 K.; 28.02.2007 tarih ve 2007/3-84 E., 95 K.; 16.05.2007 tarih ve 2007/2-275E., 275 K.; 11.03.2009 tarih ve 2009/2-73 E, 2009/118 K.; 13.05.2009 tarih ve 2009/3-165 E., 2009/186 K.; 04.05.2011 tarih ve 2011/2-155 E., 2011/278 K. sayılı kararları).
    Hatta, asgari ücretin biraz üzerinde gelire sahip olunması dahi yoksulluk nafakasının bağlanmasını imkânsız kılmaz.
    Ne var ki, asgari ücret seviyesinde veya biraz üzerinde gelir elde edilmesi yoksulluk nafakası bağlanmasına engel değilse de bu durumun nafaka miktarının tespitinde esas alınacağı da unutulmamalıdır.
    Yoksulluk durumu günün ekonomik koşulları ile birlikte, tarafların sosyal ve ekonomik durumları ve yaşam tarzları değerlendirilerek takdir edilmelidir. Yoksulluk nafakası ahlakî ve sosyal düşüncelere dayanır.
    Yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde somut olaya gelindiğinde, tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına ilişkin bilgiler incelendiğinde boşanma davası sırasında herhangi bir işi ve geliri bulunmayan davalı lehine yoksulluk nafakasına hükmedildikten sonra bir özel güvenlik şirketinde olarak asgari ücret karşılığında 01.01.2010 tarihinden itibaren çalışmaya başladığı, SGK kaydına göre dava açıldığı tarihteki aylık ücretinin 1.401,18TL olduğu, 300TL karşılığında kirada oturduğu, bakmakla yükümlü olduğu kimsenin bulunmadığı; nafaka yükümlüsü davacının ise binbaşı olarak görev yaptığı, aylık 3.473TL maaş aldığı, askeri lojmanda 349TL karşılığında oturduğu, İzmir-Bornova’da 1+1 dairesi ve Isparta ili Y.Bademli ilçesinde tarlasının olduğu, yeniden evlenmiş olup bir çocuk babası olduğu anlaşılmaktadır.
    Tarafların gelir durumları karşılaştırıldığında davacının düzenli ve yeterli gelirinin olduğu, bir evi ve tarlasının bulunduğu, davalının ise asgari ücretin biraz üzerinde ücret ile çalışmaya başlamış olsa da bu hâliyle tarafların gelir durumlarının birbirine denk olmadığından ve davalının boşanma nedeniyle yoksulluğu ortadan kalkmadığından, yoksulluk nafakasının tamamen kaldırılmasına hükmedilemez. Ancak davalı kadının çalışmaya başladığı nazara alındığında, nafaka takdir edilirken taraflar arasında mevcut olan dengenin davalı lehine olumlu yönde değiştiği dikkate alınarak, TMK’nın 4. maddesinde belirtilen hakkaniyet ilkesi gereğince nafakanın uygun bir miktarda indirilmesine karar verilmesi gerekir.
    Diğer taraftan, Özel Daire bozma kararının 8. bendinde yer alan “…Davacının da bu durumda, davalı kadın ile aynı ekonomik şartlara sahip olması…” ifadesinin maddi hataya dayalı olarak bozma kararında yazıldığı anlaşılmakla, bu ibarenin bozma kararından çıkartılarak yerine “…Davalı kadının çalışmaya başlaması…” ibaresinin eklenmesi suretiyle düzeltilmesi gerekmiştir.
    Hâl böyle olunca yukarıda açıklanan sebeplerle, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uymak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
    Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
    SONUÇ:1-Bozma ilamında yer alan "...Davacının da bu durumda, davalı kadın ile aynı ekonomik şartlara sahip olması…" ifadesinin maddi hataya dayalı olarak bozma kararında yazıldığı anlaşılmakla, bu ibarenin bozma kararından çıkartılarak yerine "…Davalı kadının çalışmaya başlaması…" sözcüklerinin eklenmesine,
    2-Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun (HUMK) 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, HUMK’nın 440/III-1. maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 17.10.2019 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.


    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi