Hukuk Genel Kurulu 2014/251 E. , 2014/374 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : Elazığ İş Mahkemesi
TARİHİ : 18/12/2013
NUMARASI : 2013/801 E-2013/812 K.
Taraflar arasındaki “maddi ve manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Elazığ İş Mahkemesi’nce davanın kısmen kabulüne dair verilen 24.05.2013 gün ve 2013/28 E.-2013/379 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 21.Hukuk Dairesi’nin 21.10.2013 gün ve 2013/12845 E.-2013/18702 K. sayılı ilamı ile;
(...1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici nedenlere ve temyiz nedenlerine göre davalı şirket vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddine,
Dava, 27.09.2008 tarihindeki iş kazasında vefat eden sigortalının hak sahibi eş ve 2 çocuğunun maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemlerine ilişkindir.
Mahkemece, davacı eş Ayşe için 61.494,17TL, davacı çocuklar M.Ş..için 7.550,00TL, davacı Kadir için ise 10.420,22TL maddi tazminat ile yine davacı eş için 20.000,00TL davacı çocuklar için ise 7.000,00"er TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Dosya kapsamındaki kayıt ve belgelerden, 27.09.2008 tarihindeki zararlandırıcı olayın iş kazası olduğu, kazanın oluşumunda %35 oranında davacılar murisinin mütefarik kusurunun bulunduğu, Mahkemenin ilk olarak verdiği,30.11.2011 tarihli hükmün sadece davalı yanca temyizi üzerine Dairemizin 10.12.2012 tarihli kararı ile anılan hükmün bozulduğu, bozmaya konu ilk hükümde kararlaştırılan maddi tazminatların davacı eş için 58.894,17TL, davacı çocuklar için ise 7.500,04"er TL olduğu anlaşılmıştır.
Temyize konu edilen 24.05.2013 tarihli Mahkeme kararında sair yönlerden bir yanlışlık bulunmamakla birlikte, 30.11.2011 tarihli ilk hükmün yalnızca davalı yan tarafından temyiz edilmesine göre usuli kazanılmış hak durumunun göz önünüde tutulmaksızın karar verilmesi doğru bulunmamıştır.
Şöyle ki; Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda “usuli kazanılmış hak” kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır. Bu kurum, davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri haline gelmiştir. Anlam itibariyle, bir davada, mahkemenin yada tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir.
Mahkemenin, Yargıtay’ın bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usuli kazanılmış hak doğabileceği gibi, bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması yolu ile de usuli kazanılmış hak gerçekleşebilir. Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Bozma kararına uymuş olan mahkeme kesinleşen bu kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremez. Bir başka anlatımla, kesinleşmiş bu kısımlar, lehine olan taraf yararına usuli kazanılmış hak oluşturur (04.02.1959 gün ve 13/5 sayılı YİBK).
Kazanılmış haklar Hukuk Devleti kavramının temelini oluşturan en önemli unsurlardandır. Kazanılmış hakları ortadan kaldırıcı nitelikte sonuçlara yol açan yorumlar Anayasanın 2.maddesinde açıklanan “Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir hukuk devletidir” hükmüne aykırılık oluşturacağı gibi toplumsal kararlılığı, hukuksal güvenceyi ortadan kaldırır, belirsizlik ortamına neden olur ve kabul edilemez.
Yargıtay içtihatları ile kabul edilen “usuli kazanılmış hak” olgusunun, bir çok hukuk kuralında olduğu gibi yine Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş istisnaları bulunmaktadır:
Mahkemenin bozmaya uymasından sonra yeni bir içtihadı birleştirme kararı (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı YİBK) ya da geçmişe etkili bir yeni kanun çıkması karşısında, Yargıtay bozma ilamına uyulmuş olmakla oluşan usuli kazanılmış hak hukukça değer taşımayacaktır.
Tüm bu açıklamalardan sonra somut olayda, Mahkemenin 30.11.2011 tarihli ilk hükmünü temyiz etmeyen davacılar A.. K.. ile davacı çocuklardan K.. K.. için Mahkemenin bu ilk hükmünde kararlaştırılan maddi tazminatlardan daha fazlasına karar verilmesi ilk hükmü tek başına temyiz eden davalı işveren yararına oluşan usuli kazanılmış hakkın ihlali olup yukarıda açıklanan nedenlerle doğru bulunmamıştır.
Buna göre de Mahkemece, açıklanan bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin yazılı şekilde hüküm kurması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır...)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, iş kazası sonucunda ölüm nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle, davacıların murisi sigortalının davalıya ait maden ocağında çalışırken meydana gelen işkazası sonucu vefat ettiğini, iş kazasının meydana gelmesinde tüm kusurun işverende olduğunu, iş kazası sonucu davacıların maddi desteklerini kaybettikleri gibi manen de yıkıldıklarını beyanla, destekten yoksun kalma tazminatı ile manevi tazminata hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı ...... İnşaat Maden Üretim Pazarlama San. Tic. A.Ş. vekili cevap dilekçesinde özetle; davacıların murisinin maden cevherini vagona yükleme görevi sırasında beklenmeyen bir anda düşen kaya parçasının altında kalarak vefat ettiğini, kazadan dolayı işverene izafe edilebilecek bir kusur bulunmadığını, olayın meydana gelmesinde kaçınılmazlığın dikkate alınması gerektiğini ve aksinin kabulü ile işverene kusur verildiği takdirde SGK’nca bağlanan gelirlerin peşin sermaye değerlerinin tazminattan düşülmesi gerektiğini belirterek, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece 30.11.2011 tarihli ilk kararda, bilirkişi raporu uyarınca davanın kısmen kabulüne karar verilmiş ise de, bu karar davalı vekilinin temyizi üzerine Özel Daire tarafından “tefhim edilen kısa kararın hüküm fıkrasının açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde olmadığı” gerekçesiyle sair yönler incelenmeksizin bozulmuş, bozma ilamına uyulmasına karar verilen mahkemece 24.05.2013 tarihli kararda, ilk bozmadan sonra alınan ve davacılar Ayşe ve K.. K.. yönünden maddi tazminat miktarının ilk karara göre daha yüksek belirlendiği ek bilirkişi raporu uyarınca davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Davalı vekilinin temyizi üzerine, 24.05.2013 tarihli karar Özel Daire tarafından yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuş, mahkemece “duruşmaların aleni olacağı yönünde kamu düzenine ilişkin hükümlere aykırı olduğu kabul edilen 30.11.2011 tarihli duruşmada verilen hükmün yok hükmünde olduğu, gerekçeli karardaki belirlemelerin de aleni bir duruşmada verilen karara dayanmıyor olması nedeni ile yok hükmünde olduğu, bu nedenlerle usulü kazanılmış haktan söz edilemeyeceği” gerekçesiyle 24.05.2013 tarihli kararda hükmedilen maddi tazminat miktarları yönünden direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Uyuşmazlık, davacılardan Ayşe ve K.. K.. lehine hükmedilen maddi tazminat miktarlarının, davalı yararına usulü kazanılmış hak oluşturup oluşturmadığı noktasında toplanmaktadır.
Bilindiği üzere, gerek mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu, gerekse 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda “usuli kazanılmış hak” kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır.
Bu kurum, davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri haline gelmiştir. Anlam itibariyle, bir davada, mahkemenin yada tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir.
Usuli kazanılmış hakkın hukuki sonuç doğurabilmesi için; bir davada, ya taraflar ya mahkeme ya da Yargıtay tarafından açık biçimde yapılmış olan ve istisnalar arasında sayılmayan bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan bir hakkın varlığından söz edilebilmesi gerekir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 12.07.2006 gün ve 2006/4-519 E. 2006/527 K.; 31.05.2006 gün ve 2006/10-307 E. 2006/337 K.; 10.05.2006 gün ve 2006/4-230 E. 2006/288 K. ile 04.03.2009 gün ve 2009/10-34 E. 2009/104 K. sayılı kararları).
Somut olay incelendiğinde; 30.11.2011 tarihli gerekçeli karar davacı vekiline yöntemince tebliğ edilmemiş ise de, davacılar vekili tarafından ilamlı icra takibi başlatılması nedeniyle kararın takip tarihi itibariyle öğrenildiği anlaşılmakla, anılan kararın Özel Daire bozma kararına kadar geçen sürede temyiz edilmemesi ve yine 30.11.2011 tarihli karara esas alınan ve maddi tazminat miktarının tespit edildiği bilirkişi raporuna karşı davacı vekili tarafından “bir diyecekleri olmadığını” beyan edilerek itiraz edilmemiş olması karşısında, 30.11.2011 tarihli kararda davacılar Ayşe ve K.. K.. yönünden hükmedilen maddi tazminat miktarları yönünden kararı temyiz eden davalı yararına usulü kazanılmış hak oluşmuştur.
Davacılar vekilinin icra takibi başlattığı tarih itibariyle, 30.11.2011 tarihli kararı öğrendiği ve anılan kararı temyiz etmemesi ile bilirkişi raporuna itiraz etmemesi karşısında, mahkemece, alınan ek bilirkişi raporuna değer verilerek, usuli kazanılmış hakkın gözardı edilmesi suretiyle davacılar Ayşe ve K.. K.. yönünden daha fazla maddi tazminata hükmedilmesi olanağı da bulunmamaktadır.
Hukuk Genel Kurulu"ndaki görüşmeler sırasında bir kısım üyeler tarafından; 30.11.2011 tarihli gerekçeli kararın davacıya usulüne uygun olarak tebliğ edilmemesi nedeniyle, davacının kararı temyiz etmediği gerekçesine dayalı olarak usuli kazanılmış hakkın oluşmayacağı görüşü dile getirilmiş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından yukarıda açıklanan gerekçelerle benimsenmemiştir.
O halde, davalı lehine oluşan usuli kazanılmış hak ihlal edilerek, davacılar A.. K.. ile davacı çocuklardan K.. K.. için ilk hükmünde kararlaştırılan maddi tazminatlardan daha fazlasına karar verilmesine dair kararda direnilmesi isabetsizdir.
Direnme kararı açıklanan değişik gerekçe ile bozulmalıdır.
S O N U Ç : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda gösterilen değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 8/3.fıkrası uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 19.03.2014 gününde oyçokluğu ile karar verildi.