1. Hukuk Dairesi 2019/3309 E. , 2021/2878 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ: . BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ...HUKUK DAİRESİ
DAVA TÜRÜ.:TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kısmen kabulüne dair verilen karara karşı davalılar vekilinin istinafı üzerine, . Bölge Adliye Mahkemesi...Hukuk Dairesince istinaf başvurusunun kabulü ile hüküm ortadan kaldırılarak davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla; duruşma günü olarak saptanan 27.05.2021 Perşembe günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı asil ... ve vekili Avukat ... ile temyiz edilen davalılar vekili Avukat ... geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Dava, inançlı işlem hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir. Davacı, mirasbırakan babası .’un maliki olduğu 417, 455, 1719, 5 ada 21 ve 23, 362 ada 1, 390 ada 1, 391 ada 1, 392 ada 6, 444 ada 1, 412 ada 5 ( yeni 15693 ada 2), 261 ada 1, 310 ada 1, 352 ada 2, 434 ada 1, 437 ada 8, 352 ada 5, 825, 5 ada 49 ve 56, 451, 425, 427, 963, 996 parsel sayılı taşınmazlarını muvazaalı olarak yakını olan dava dışı ...’ye satış suretiyle devretitğini, .’nin de mal kaçırma amaçlı, bedelsiz ve muvazaalı olarak mirasbırakanın oğlu davalı ...’e,.’in de daha sonra bir kısım taşınmazı diğer davalılar . ve .’ye devrettiğini ileri sürerek davalılar adına olan tapu kayıtlarının iptali ile miras payı oranında adına tescilini istemiş; aşamadaki beyanlarında ise, mirasbırakanın ortağı olduğu şirketin iflas aşamasına gelmesi sebebiyle murisin alacaklılarından mal kaçırmak amacıyla taşınmazlarını yakını olan dava dışı ...’ye devrettiğini, devrin gerçek olmadığını beyan etmiştir.
Davalılar, satışların gerçek olduğunu, muvazaanın söz konusu olmadığını, bir kısım dava konusu taşınmazın ise mirasbırakanla bir ilgisinin bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuşlar; davalılar vekili aşamadaki beyanlarında ise, mirasbırakanın ortağı olduğu şirketin aşırı borçlanması nedeniyle alacaklılardan mal kaçırıldığını, davacının da şirket ortaklarından olup mal kaçırma eylemine ortak olduğunu, dürüstlük kuralına aykırı davrandığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
İlk derece Mahkemesince, dava konusu 417, 455, 1719, 5 ada 21 ve 23, 390 ada 1, 444 ada 1, 391 ada 1, 392 ada 6, 362 ada 1 ve 15693 ada 2 parsel sayılı taşınmazların mirasbırakan tarafından alacaklılarından mal kaçırmak amacıyla akrabası olan dava dışı ...’ye devredildiği, adı geçen tarafından davalılar Mehmet, Şule ve .’ye yapılan temliklerin de muvazaalı olduğu gerekçesiyle anılan taşınmazlar yönünden davanın kabulüne, diğer taşınmazlar yönünden ise mirasbırakanla bir ilgisinin bulunmadığı ve davalıların kayıt maliki olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, davalılar vekilinin istinafı üzerine, .Bölge Adliye Mahkemesi...Hukuk Dairesince, davada muris muvazaasının değil, taraf muvazaasının söz konusu olduğu ve iddianın ancak yazılı delille ispatlanabileceği, davacının iddiasını kanıtlayamadığı gerekçesiyle davalıların istinaf başvurusunun kabulü ile hüküm ortadan kaldırılarak davanın tümden reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; mirasbırakan .’un .4. Noterliğinin 21.05.1979 tarih ve 20189 yevmiye sayılı satış vaadi sözleşmesi ile dava konusu 417, 455, 1719, 5 ada 21 ve 23, 390 ada 1, 444 ada 1, 391 ada 1, 392 ada 6, 362 ada 1 ve 412 ada 5 ( yeni 15693 ada 2) parsel sayılı taşınmazlarını akrabası olan dava dışı ...’ye satmayı vaad ve taahhüt ettiği, dava dışı .’nin mirasbırakan . aleyhine . 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 1979/840 E. 1980/208 K. sayılı dosyası ile açtığı ferağa icbar davası sonucunda mirasbırakan .’ın davayı kabulü nedeniyle davanın kabulüne karar verildiği ve kararın temyiz edilmeksizin kesinleşerek taşınmazların 13.10.1981 tarihinde dava dışı ... adına hükmen tescil edildiği, daha sonra ... tarafından anılan taşınmazların 13.02.1986 tarihli akitle mirasbırakanın oğlu olan davalı ...’e satış suretiyle temlik edildiği, davalı ...’in de 417 parseli davalı ...’ye, 455 parsel sayılı taşınmazı da davalı ...’ye 24.09.1999 tarihli akitle satış suretiyle devrettiği, diğer dava konusu 261 ada 1, 310 ada 1, 352 ada 2, 434 ada 1, 437 ada 8, 352 ada 5, 5 ada 49 ve 56, 451, 425, 427, 963, 996 parsel sayılı taşınmazların ise mirasbırakanla bir ilgisinin bulunmadığı, mirasbırakan .’un 07.01.1991 tarihinde ölümü ile geriye mirasçı olarak çocukları olan davacı ... ve davalılar ., . ve .ile dava dışı oğulları . ve .’in kaldıkları anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere, 05.02.1947 tarihli 20/6 sayılı İnançları Birleştirme kararı uyarınca, inançlı işleme dayalı iddianın, şekle bağlı olmayan yazılı delille kanıtlanması gerekeceği kuşkusuzdur. Şayet, ispat külfeti kendisinde olan tarafın yazılı bir belgesi yok ise ancak taraflar arasında gerçekleştirilen HMK"nın 199. maddesi kapsamındaki mektup, banka dekontu, yazışmalar gibi birtakım belgeler var ise bunların delil başlangıcı sayılacağı ve iddianın her türlü delille kanıtlanmasının olanaklı hale geleceği sabittir. Şayet, delil başlangıcı sayılacak böylesi bir olgu da bulunmuyor ise iddia sahibinin son başvuracağı delilin, karşı tarafa yemin teklif etme hakkı olduğu da şüphesizdir.Öte yandan; hukukumuzda diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları, satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlama düşüncesiyle, alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu"nun(TMK) 2. maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988. ve 989. maddelerinin ve tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023. maddesinin özel hükümleri getirilmiştir.Öte yandan, bir Devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise, bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır. İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş, bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış, iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş, değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarak da tapuya itimat edip taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur. Belirtilen ilke TMK"nın 1023. maddesinde aynen "tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024. maddenin 1.fıkrasında "Bir ayni hak yolsuz olarak tesçil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken üçüncü kişi bu tescile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.Ancak, tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden, iktisapta bulunan kişinin iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır. Gerçekten, bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse, diğer yanda ise kendisi için maddi hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır. Bu nedenle yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta şeklen iyi niyetli gözükeni değil gerçekten iyi niyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir.Nitekim bu görüşten hareketle, "kötü niyet iddiasının def"i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğinden (resen) nazara alınacağı"" ilkeleri 8.11.1991 tarih 1990/4 esas 1991/3 sayılı İnançları Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşler de aynı doğrultuda gelişmiştir.Somut olayda, davalılar vekilinin 28.06.2017 tarihli beyan dilekçesi, ekinde sunduğu belgeler ve duruşmalardaki beyanları nazara alındığında, dava konusu 417, 455, 1719, 5 ada 21 ve 23, 390 ada 1, 444 ada 1, 391 ada 1, 392 ada 6, 362 ada 1 ve 15693 ada 2 parsel sayılı taşınmazların mirasbırakan . tarafından alacaklılarından mal kaçırmak amacıyla inançlı işlem ile dava dışı ilk el ...’ye devredildiği ve bu husus davalılar tarafından kabul edildiğine göre, inançlı işlemin varlığının ayrıca yazılı delille ispatı istenemez. Esasen, bölge adliye mahkemesi tarafından da bu inançlı ilişkinin davacının ve davalıların kabulünde olduğu belirtilmiştir. Öte yandan, kayıt maliki olan davalılar ., .ve .’nin ise mirasçı olarak durumu bilen kişi konumunda olduklarında tereddüt bulunmadığından TMK"nın 1023. maddesi koruyuculuğundan yararlanmaları mümkün değildir.Hal böyle olunca, dava konusu 417, 455, 1719, 5 ada 21 ve 23, 390 ada 1, 444 ada 1, 391 ada 1, 392 ada 6, 362 ada 1 ve 15693 ada 2 parsel sayılı taşınmazlar yönünden davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.Davacının yerinde görülen temyiz itirazının kabulü ile 6100 sayılı HMK"nın 371/1-a maddesi gereğince .Bölge Adliye Mahkemesi...Hukuk Dairesi kararının BOZULMASINA, HMK"nın 373/2. maddesi gereğince dosyanın kararı veren . Bölge Adliye Mahkemesi...Hukuk Dairesine gönderilmesine, 24.11.2020 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 3.050.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 27/05/2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.